Viyana,Avusturya'nın başkenti.Orta Avrupa'da yer alan,küçük yüzölçümlü küçük nüfuslu bir şehir.
Çok derli toplu.Ulaşım araba,tramvay ve metro ile yapılıyor,aradığınız yeri bulmanız çok zor değil.
Tarih kokan bir şehir.Caddede yürürken karşınıza bir saray veya kilise çıkabiliyor.Geceleyin hemen hepsi ışıklandırılmış,şehir ışıl ışıl bir görünüme sahip.
Dingin,sakin bir hayat var.Başkentlere ve büyük şehirlere özgü o koşuşturma hali en aza indirgenmiş.İnsanları sakin,şehir sakin.Yormuyor.
Hofburg,Belvedere ve Schönbrunn sarayları şehrin içinde.Hele Hofburg'un bazı kısımlarından geçerseniz,kestirmeden geçmiş oluyorsunuz.
Hofburg,özetle söylemek gerekirse,başta Habsburg hanedanı olmak üzere pek çok imparatorun kullandığı bir imparatorluk sarayı.
Belvedere,Osmanlı'ya karşı zafer kazanan Savoy Prensi Eugene'in,yanlış hatırlamıyorsam,aldığı ödül ile yaptırdığı saray.İki bölümden oluşuyor,bunlara Aşağı Belvedere ve Yukarı Belvedere adı veriliyor.
Schönbrunn,imparatorluk sarayı olarak Hofburg kullanılırken,yazlık olarak kullanılıyor.Ancak İmparatoriçe Maria Theresa hüküm sürmeye başlayınca Schönbrunn'e yerleşiyor ve burası kışlık olarak kullanılıyor.Biz gittiğimizde bizi bahçeye almadılar çünkü kışın bitkileri seralara koyuyorlarmış.
(Maria Theresa'nın bir sürü çocuğu var,bunlardan biri de hani 1789 Fransız İhtilali'nde idam edilen Marie Antoinette)
Bunların dışında pek çok müze,opera binası,tiyatro binası,özellikle çok bilinen dönme dolabıyla Prater Parkı,şehrin içinde bulunuyor.
Ben Viyana'da özellikle Ringstrasse,yani Ring Caddesi'nde yürüyüş yapmayı sevdim.Şehrin içinde bir daire çiziyor bu koca cadde.Geniş,etrafında yüksek ağaçları olan,ortasınan tramvay geçen,iki yanında kocaman görkemli binaları olan bir cadde.Çok huzur veriyor.
Ve Stephansdom'un üzerinde bulunduğu cadde...Buraya kestirmeden Hofburg'tan çıkabilirsiniz.Araç trafiğine kapalı,iki yanında dükkanlar ve kafeler var.Özellikle akşamları,insanlar kafelerin dışarı koyduğu masalarda kahvelerini içerlerken,hemen karşılarında sokak müzisyenleri müzik yapıyor.Alışverişten çıkanlar,köpeğini gezdirenler...Cıvıl cıvıl ama yine dediğim gibi bir sükuneti var.
Stephansdom ise,yüzlerce yıllık,çok görkemli bir katedral.
Viyana'yla ilgili olarak benden en çok şu cümleler duyulmuştur:"Ringstrasse'de yürümek ve Stephansdom'un orda kahve içmek."
Ve tabii ki schnitzel...Sabah kahvaltıları hariç,günde 2 ana bir ara öğün yediğim şey ;D Kocaman geliyor genelde porsiyonlar,üzerine limon sıkıp yiyorsunuz.Aslının domuz etinden yapıldığını hatırlıyorum sanki,emin olmamakla beraber.
Mayerling,aslında bir şehir veya kasaba sayılmaz.Kendisi yarı-efsanevi bir olaya ev sahipliği yapan bir mekan.Şöyle ki,
İmparator Franz Joseph ve eşi Elizabeth'in oğulları Rudolph,Macar bir kontesin kızı olan genç Maria Vetsera'ya aşıktır ancak varolan evliliği feshedilmez.Ailesi de tutucu olan adam,bir gece Maria Vetsera ile birlikte Mayerling'teki av köşküne gider.Anlatılanlara göre burada önce Maria'yı vurur,onun üzerini çiçeklerle kaplar ve sonra kendini vurarak intihar eder.Franz Joseph ise bu faciaya ev sahipliği yapan av köşkünü yıktırarak yerine bir manastır yaptırarak tarikat keşişlerine verir.
Yarı-efsane dememin nedeni ise,olayın bu şekilde gerçekleştiğinin kesin olmaması.Olay gerçek,yani Rudolph da Maria Vetsera da Mayerling'te ölü bulunuyor ancak kimin kimi vurduğu veya üçüncü bir şahıs tarafından vurulup vurulmadıkları sır.
Mayerling'ten sonra Baden'a geldik...Baden,küçük bir kasaba ve aynı zamanda kaplıca.Viyana Ormanları diye bilinen Wienerwald'ın kenarında.Anlatacak çok bir şey yok Baden ile ilgili ama şirin bir yer.
Seegrotte,yeraltı gölü olarak geçiyor.Maden patlamasından sonra buraya su dolmasıyla oluşmuş.Yerin altına merdivenlerle inip yol yürüyerek göl kıyısına ulaşıyorsunuz,gölde teknelerle geziyorsunuz.Gerek yolda yürürken gerek tekneyle gezerken çeşitli konularda bilgi verecek açıklamalar ve heykeller var.
Seegrotte ile ilgili ilginç bir nokta ise,2.Dünya Savaşı sırasında buranın Naziler tarafından kullanılmış olması.Naziler burada bir pompalama sistemi ile suyu dışarı vererek oluşan düzlükte uçak yapımına başlamışlar.Ancak savaş bittiğinde uçak hala bitmediği için savaşta kullanılamamış ve parçaları hala sergileniyor.
Çok derli toplu.Ulaşım araba,tramvay ve metro ile yapılıyor,aradığınız yeri bulmanız çok zor değil.
Tarih kokan bir şehir.Caddede yürürken karşınıza bir saray veya kilise çıkabiliyor.Geceleyin hemen hepsi ışıklandırılmış,şehir ışıl ışıl bir görünüme sahip.
Dingin,sakin bir hayat var.Başkentlere ve büyük şehirlere özgü o koşuşturma hali en aza indirgenmiş.İnsanları sakin,şehir sakin.Yormuyor.
Hofburg,Belvedere ve Schönbrunn sarayları şehrin içinde.Hele Hofburg'un bazı kısımlarından geçerseniz,kestirmeden geçmiş oluyorsunuz.
Hofburg,özetle söylemek gerekirse,başta Habsburg hanedanı olmak üzere pek çok imparatorun kullandığı bir imparatorluk sarayı.
Belvedere,Osmanlı'ya karşı zafer kazanan Savoy Prensi Eugene'in,yanlış hatırlamıyorsam,aldığı ödül ile yaptırdığı saray.İki bölümden oluşuyor,bunlara Aşağı Belvedere ve Yukarı Belvedere adı veriliyor.
Schönbrunn,imparatorluk sarayı olarak Hofburg kullanılırken,yazlık olarak kullanılıyor.Ancak İmparatoriçe Maria Theresa hüküm sürmeye başlayınca Schönbrunn'e yerleşiyor ve burası kışlık olarak kullanılıyor.Biz gittiğimizde bizi bahçeye almadılar çünkü kışın bitkileri seralara koyuyorlarmış.
(Maria Theresa'nın bir sürü çocuğu var,bunlardan biri de hani 1789 Fransız İhtilali'nde idam edilen Marie Antoinette)
Bunların dışında pek çok müze,opera binası,tiyatro binası,özellikle çok bilinen dönme dolabıyla Prater Parkı,şehrin içinde bulunuyor.
Ben Viyana'da özellikle Ringstrasse,yani Ring Caddesi'nde yürüyüş yapmayı sevdim.Şehrin içinde bir daire çiziyor bu koca cadde.Geniş,etrafında yüksek ağaçları olan,ortasınan tramvay geçen,iki yanında kocaman görkemli binaları olan bir cadde.Çok huzur veriyor.
Ve Stephansdom'un üzerinde bulunduğu cadde...Buraya kestirmeden Hofburg'tan çıkabilirsiniz.Araç trafiğine kapalı,iki yanında dükkanlar ve kafeler var.Özellikle akşamları,insanlar kafelerin dışarı koyduğu masalarda kahvelerini içerlerken,hemen karşılarında sokak müzisyenleri müzik yapıyor.Alışverişten çıkanlar,köpeğini gezdirenler...Cıvıl cıvıl ama yine dediğim gibi bir sükuneti var.
Stephansdom ise,yüzlerce yıllık,çok görkemli bir katedral.
Viyana'yla ilgili olarak benden en çok şu cümleler duyulmuştur:"Ringstrasse'de yürümek ve Stephansdom'un orda kahve içmek."
Ve tabii ki schnitzel...Sabah kahvaltıları hariç,günde 2 ana bir ara öğün yediğim şey ;D Kocaman geliyor genelde porsiyonlar,üzerine limon sıkıp yiyorsunuz.Aslının domuz etinden yapıldığını hatırlıyorum sanki,emin olmamakla beraber.
Mayerling,aslında bir şehir veya kasaba sayılmaz.Kendisi yarı-efsanevi bir olaya ev sahipliği yapan bir mekan.Şöyle ki,
İmparator Franz Joseph ve eşi Elizabeth'in oğulları Rudolph,Macar bir kontesin kızı olan genç Maria Vetsera'ya aşıktır ancak varolan evliliği feshedilmez.Ailesi de tutucu olan adam,bir gece Maria Vetsera ile birlikte Mayerling'teki av köşküne gider.Anlatılanlara göre burada önce Maria'yı vurur,onun üzerini çiçeklerle kaplar ve sonra kendini vurarak intihar eder.Franz Joseph ise bu faciaya ev sahipliği yapan av köşkünü yıktırarak yerine bir manastır yaptırarak tarikat keşişlerine verir.
Yarı-efsane dememin nedeni ise,olayın bu şekilde gerçekleştiğinin kesin olmaması.Olay gerçek,yani Rudolph da Maria Vetsera da Mayerling'te ölü bulunuyor ancak kimin kimi vurduğu veya üçüncü bir şahıs tarafından vurulup vurulmadıkları sır.
Mayerling'ten sonra Baden'a geldik...Baden,küçük bir kasaba ve aynı zamanda kaplıca.Viyana Ormanları diye bilinen Wienerwald'ın kenarında.Anlatacak çok bir şey yok Baden ile ilgili ama şirin bir yer.
Seegrotte,yeraltı gölü olarak geçiyor.Maden patlamasından sonra buraya su dolmasıyla oluşmuş.Yerin altına merdivenlerle inip yol yürüyerek göl kıyısına ulaşıyorsunuz,gölde teknelerle geziyorsunuz.Gerek yolda yürürken gerek tekneyle gezerken çeşitli konularda bilgi verecek açıklamalar ve heykeller var.
Seegrotte ile ilgili ilginç bir nokta ise,2.Dünya Savaşı sırasında buranın Naziler tarafından kullanılmış olması.Naziler burada bir pompalama sistemi ile suyu dışarı vererek oluşan düzlükte uçak yapımına başlamışlar.Ancak savaş bittiğinde uçak hala bitmediği için savaşta kullanılamamış ve parçaları hala sergileniyor.