Arabayla Transilvanya

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan myguldo Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 52
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 14,836

Etiketler

Devam
İstikamet Transilvanya


Bükreş’ten Braşov’a

Bükreş’i Braşov’a bağlayan yol 180 km.ye yakın. Bükreş’in dış semtlerinden Kuzeye doğru rakım giderek yükseliyor ve coğrafyanın yavaş yavaş değişmesiyle, dağlık ve ormanlık bir manzara çevreye hâkim oluyor. Çoğu zaman yanı başımızda bir derenin ve tren yolunun eşlik ettiği, harikulade bir yeşil cümbüşü içinde akıp giden bir yol. Sağda solda küçük yerleşim alanları, kiliseler, eski binalar ardı ardına görünüp kayboluyor. Yerleşimlerin giriş çıkış bağlantılarında yığılmalar olduğundan trafik sık sık duruyor, yol uzuyor.

Derken 130. Kilometrede Sinaia tabelasını görünce hemen dalıyoruz. Ortalık cıvıl cıvıl kaynıyor; heyecanlı ve neşeli bir kalabalık çiçekler, güzel binalar ve sevimli dükkanlar arasında yoğun bir hareketlilik halinde. Burası bir kayak merkezi. Bucegi dağlarıyla çevrili ufak bir düzlük. 2000 metre yüksekteki zirveye teleferikle çıkılabiliyor. Arabamızı meydanın hemen yakınındaki açık otoparka bırakıyoruz. (8 Euro) Bir zamanlar aristokratların tatil mekânı olan bu yer öyle iç açıcı ve keyif verici bir atmosfere sahip ki. Her yerde Romalıların, Almanların, hatta İtalyanların dokunuşlarını görmek mümkün. Sağa sola bakınarak öyle avare avare dolaşası geliyor insanın.
upload_2018-1-12_19-25-0.jpg


Merkezdeki göz alıcı dükkanların yanı sıra, ara sokaklara köylü stantları ve hediyelik tezgâhları dizilmiş. Tarçınlı kurabiye mi istersiniz, baklava mı (aynen), kuru yemiş mi? Ne ararsanız var. Fiyatlar ülkemizdekine yakın. Biz “Akasya balı” ve bir iki atıştırmalıkla yetiniyoruz.

upload_2018-1-12_19-26-32.jpg
upload_2018-1-12_19-28-44.jpg
upload_2018-1-12_19-26-55.jpg
upload_2018-1-12_19-27-20.jpg


Derken kocaman yemyeşil bir parkla karşılaşıyoruz. İçinde havuz, otantik bir otel ve yerel ürünler / el yapımı hediyelik eşya satan kulübeler bulunuyor.


18.8 Sinaia (10).JPG


Sinaia şehrinde gezilmesi gereken tarihi yerler arasında XVI. Yüzyılda yapılmış Sinaia Manastırı ile Peleş Kalesi başta geliyor.
 

Sinaia Manastırı
Sinaia Manastırı.jpg


Şimdi sıra zirveye doğru bir kaç kilometrelik bir tırmanışla ulaşılan Peleş kalesine geldi. Çevresi sevimli binalar, oteller ve ağaçlara dolu virajlı bir yoldan tırmanıp, Kaleye giden son sapağı da dönünce karşınıza otoparklar diziliyor.

upload_2018-1-12_19-47-2.jpg


Ben yine her zamanki gibi acele edip ilk otoparka dalıyorum. Oysa epeyce uzun bir yokuş olan (aşağıya doğru) kale yolu üzerinde daha pek çok otopark var. Gerçi bacaklarınıza güveniyorsanız, bu nefes kesen güzellikteki ağaçlık yürüyüş yolundan ulaşabilirsiniz kaleye.


upload_2018-1-12_19-50-21.jpg


PELEŞ Kalesi:

Girişe kondurulmuş bir restoranın içinden (ya da yanından) geçerek geniş bir bahçe yoluyla ulaşılan kale aslında daha çok bir saray-şato. Gerek dış yapısı gerekse iç dekorasyonu tamamen Batı stilinde olan sarayın her odası farklı tarzlarda dekore edilmiş: Türk Venedik, Floransa, Fransız vd. 1877 de Romanya’nın bağımsızlığını ilan eden Kral Carol I ve hanedanı yaşamış burada.

upload_2018-1-12_19-52-15.jpg



upload_2018-1-12_19-53-11.jpg



Ormanlık tepelerle çevrili harika bir konumda yer alan geniş arazide heykeller, minik havuzlar ve çeşmelerden başka bir de küçük ama sevimli bir bina daha yer alıyor: Pelişor Sarayı

upload_2018-1-12_19-53-56.jpg
 

Kral Carol'un geleceğin kralı yeğeni Ferdinand için yaptırdığı sevimli "minik saray" Pelişor
upload_2018-1-12_19-57-4.jpg

upload_2018-1-12_19-59-3.jpg


Birçok gizili geçidin bulunduğu, duvarları orijinal Gustav Klimt tabloları ile süslü, oymalı kakmalı ahşap tavanları ve yaldızlı duvarlarıyla hiç de diğer kasvetli kalelere benzemiyor Neo-Rönesans tarzındaki kale merkezi ısınmanın, elektriğin ve havalandırma sisteminin bulunduğu Avrupa’daki ilk kale ünvanına da sahip.



upload_2018-1-12_20-0-23.jpg




upload_2018-1-12_20-9-14.jpg




Braşov

Evet, artık yola koyulup, 50 km uzaklıktaki Braşov’a doğru devam edip dağ geçitleri arasında kalacağımız tesise bir an önce ulaşsak iyi olur. Yolun bundan sonrası hep dağlık ve ormanlık alan içerisinde manzara bakımından daha zengin, tek şeritli dar bir yoldan oluşuyor. Yanından geçtiğimiz irili ufaklı köyler, kaleler, kiliseler ve uzaklarda görünen şatolar tam bir görsel şölen yaratıyor. Az kalsın sapağı, yani dere üzerindeki minik köprüyü kaçırıyorduk. Bozuk köy yollarında bir miktar ileri geri dolandıktan sonra, çam ormanına gömülmüş olan otelimizi buluyoruz. Resepsiyondaki kızın işlemlerden sonra bize ilk söylediği şu oluyor: “Gece vakti köpek havlamaları duyarsanız, bilin ki yakına ayılar gelmiştir. İsterseniz izleyebilirsiniz.” Braşov’a 5 km mesafedeki, genelde dağcıların ve bizim gibi uzun yol gezginlerinin bir geceliğine konakladığı Ezio House adlı otelin ücreti 2 kişi kahvaltı dahil 35 Euro.



upload_2018-1-12_20-12-35.png
upload_2018-1-12_20-12-40.png



Sinaia center (45°19'52.7"N 25°33'42.4"E) 45.331314, 25.561768
Peleş Kalesi (45°22'00.6"N 25°32'34.8"E) 45.366844, 25.542986
Ezio House /Timişu de jos ) (45°35'46.5"N 38'44.3"E)
(Sinaia> Braşov yolu üstü 45,596251, 25.645627



Odamıza yerleşip fazla zaman kaybetmeden Braşov’a koşturuyoruz. Çokça içerilere sokulmadan bir okul bahçesine park edip heyecanla kent merkezine doğru yürüyüşe geçiyoruz.

BRAŞOV 8 yüzyıllık bir şehir. Saksonların kurduğu surlarla çevrili kentin merkezinde, senturyonların oturduğu Casa Stafului (şimdi tarih müzesi) ve alarm kulesi olarak kullanılan Trompet Kulesi yer alıyor. Bugün Piata Stafuli’nin (Konsey Meydanı) ortasında su fıskiyesi ile havuzun bulunduğu noktaOrtaçağ’da odunlar istiflenerek cadıların yakıldığı yermiş. Her biri bir başka güzel rengârenk evler, cıvıl cıvıl lokanta ve kafeler arasından ilerlerken gözümüze Gülsin Onay’ın yakında piyano resitali için buraya geleceğini duyuran ilan gözümüze ilişiyor, gururlanıyoruz. Meydana yaklaşınca Tarih Müzesi (Konsey binası -
- Casa Stafuli)
çevresinde hareketli bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Belli ki bir gösteri hazırlığı var. Eski asker giysileri, ellerinde çakaralmaz tüfeklerle toplanmış gençler görüyoruz. Hemen yanlarına sokulup yakından incelemeye ve resim çekmeye başlıyoruz.
 



fecc86fa-fcc9-4b2f-9fd5-1654b765b079
upload_2018-1-12_20-19-41.jpg

Piata Stafuli'de 19.yy askerleri

upload_2018-1-12_20-20-48.jpg


Casa Stafuli (Tarih müzesi) ve Trompet Kulesi


upload_2018-1-12_20-23-11.jpg

Piyanist Gülsin Onay'ın 12.09 tarihli konser duyurusu


upload_2018-1-12_20-24-42.jpg

Strada Republicii

Tarih Müzesi, Sanat Müzesi, Etnoğrafya Müzesi gibi zarif binalara ev sahipliği yapan meydan ve Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla bu büyüleyici atmosferden kopmak hayli zor oluyor.

Farklı yönlere giden caddelerin her birinde renkli ve çoğu iç avlulu ilginç yapılar, hem sahaflar hem yeni kitap satan kitapçılar, cafe ve lokantalar var. Bir cafe'nin tüm duvarları kitaplarla kaplı, zaten adı da Bibliotheque Cafe.

upload_2018-1-12_20-26-19.jpg




Bir sokak aralığına girince birden ünlü Kara Kilise çıkıyor karşımıza. “Avrupa’nın en büyük gotik kiliselerinden” diye bilinen kilise 14. yüzyılda yapılmış, 17. yüzyıldaki yangından sonra siyaha dönen duvarları nedeniyle bu adı almış. Sürekli org resitalleri verilen binada ayrıca değerli halıların (1’i Osmanlı 118 adet) sergilendiği bir bölüm bulunuyor.İkinci katı ise tamamen org kaplıyor.

upload_2018-1-12_20-29-20.jpg
 

fecc86fa-fcc9-4b2f-9fd5-1654b765b079
Ekli dosyayı görüntüle 498083
Piata Stafuli'de 19.yy askerleri

Ekli dosyayı görüntüle 498084

Casa Stafuli (Tarih müzesi) ve Trompet Kulesi


Ekli dosyayı görüntüle 498085
Piyanist Gülsin Onay'ın 12.09 tarihli konser duyurusu


Ekli dosyayı görüntüle 498086
Strada Republicii

Tarih Müzesi, Sanat Müzesi, Etnoğrafya Müzesi gibi zarif binalara ev sahipliği yapan meydan ve Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla bu büyüleyici atmosferden kopmak hayli zor oluyor.

Farklı yönlere giden caddelerin her birinde renkli ve çoğu iç avlulu ilginç yapılar, hem sahaflar hem yeni kitap satan kitapçılar, cafe ve lokantalar var. Bir cafe'nin tüm duvarları kitaplarla kaplı, zaten adı da Bibliotheque Cafe.

Ekli dosyayı görüntüle 498087



Bir sokak aralığına girince birden ünlü Kara Kilise çıkıyor karşımıza. “Avrupa’nın en büyük gotik kiliselerinden” diye bilinen kilise 14. yüzyılda yapılmış, 17. yüzyıldaki yangından sonra siyaha dönen duvarları nedeniyle bu adı almış. Sürekli org resitalleri verilen binada ayrıca değerli halıların (1’i Osmanlı 118 adet) sergilendiği bir bölüm bulunuyor.İkinci katı ise tamamen org kaplıyor.

Ekli dosyayı görüntüle 498088
 

(Braşov - devam)

Bu arada şehrin hemen yanında yükselen Tampa Dağı'na teleferikle çıkılabileceğini de öğrendik. Bizim zaman ayıramadığımız bu etkinlik tüm şehri ayaklarınızın altında görme olanağı sunuyormuş.
upload_2018-1-12_20-31-50.jpg


Kiliseye çıkan sokaklardan birisi, Avrupa'nın en dar sokaklarından Halat sokağı
upload_2018-1-12_20-32-15.jpg



Biraz dolaştıktan sonra, halk lokantası tipinde bir yer görünce ev yemeği umuduyla dalıyoruz. Bulabildiklerimiz gayet lezzetli: Sulu bir sebzeli et yemeği, kapuska ve fırında patatesli tavuk, küçük bir şişe kırmızı şarap eşliğinde karnımızı doyuruyoruz.

upload_2018-1-12_20-32-43.jpg


Kendimizi çevredeki güzellikleri seyrederek dolaşmaya bırakıyoruz. Daha görülecek yer çok. Özellikle içi görmeye değer zenginlikteki St Peter Katolik kilisesi; meydana 10 dk mesafede küçük bir park içinde yer alan ilginç mimarili Yekaterina Kapısı.

Ayrıca, yokuş tırmanmayı göze alırsanız, Kara Kilise’nin yanından Türk ve Tatar akınlarını gözlemek için yapıldığı söylenen Beyaz ve Siyah Kulelere çıkıp şehrin muhteşem manzarası izlenebilir.

upload_2018-1-12_20-34-10.jpg


Ama yolumuz uzun; yine “keşke daha çok zaman ayırsaydık” diye hayıflanarak, parklar arasından arabamıza ulaşıp otele dönüyoruz.


***

Gece hiç terlemeden, nefis çam kokuları arasında rahat bir uyku çekiyoruz. Köpekler havlamıyor ne yazık ki.

19 Ağustos sabahı, çok zengin olmasa da damağımıza uygun doyurucu bir otel kahvaltısının ardından yola çıkıyoruz. Hedefimiz önce 30 km uzaklıktaki Rasnov, ardından Drakula’nın kalesi.



Rasnov

Şirin küçük bir kasaba Rasnov. Rengarenk ama oldukça yıpranmış iki katlı evler arasından merkeze ulaşıyoruz. Dağın eteğinde sakin bir şehir merkezi. Sıkça olduğu gibi, yine bir düğüne rast geliyoruz (bunun hikayesini öğrenmek için bizimle birlikte Sibiu'yu bekleyeceksiniz).

upload_2018-1-12_20-37-10.jpg


upload_2018-1-12_20-39-38.jpg
 

Rasnov'dayız
upload_2018-1-12_20-44-48.jpg

[FONT=Arial, sans-serif]
[/FONT]
upload_2018-1-12_20-46-27.jpg


Ardından, görmeye değer bir mekân olduğunu duyduğumuz Rasnov kalesine doğru tırmanışa geçiyoruz. Ancak dar yol bir süre sonra tıkanıyor ve büyük bir araç kalabalığının tıka basa doldurduğu bir otopark ve şehir parkı girişinin önünde buluyoruz kendimizi. Kaleye çıkan rampanın hemen dibinde, içinde dinozor heykelleri ve oyun alanları bulunan devasa parka yakın çevredeki çocuklu aileler akın etmiş. Anlıyoruz ki, günlerden Pazar. Hareket etmek ne mümkün. Kaleyi gezme hevesimiz kursağımızda kalıyor.


Bran Kalesi (Drakulanın Şatosu)
(
Video: https://www.youtube.com/watch?v=hpHsVeZuTEQ
)

15 km uzaktaki Bran’a devam ediyoruz. Ama trafik çok yoğun, tarlalar arasından giden tek şeritli yol bitmek bilmiyor. Şehre yaklaşınca sağlı sollu oteller ve kiliseler karşılıyor bizi yine. Araçların iyice çoğaldığı bir noktada her yer otopark olmuş. Küçük bir parkın uç kısmına arabamızı sıkıştırıp, yanımıza bir değnekçi yaklaşmadan sularımızı alıp iniyoruz. Kale daha görünürde yok, ama ortalık panayır alanı gibi: hediyelikçiler ve lokantalardan geçilmiyor.
upload_2018-1-12_20-49-1.jpg


upload_2018-1-12_20-50-3.jpg


60 metre yükseklikte bir kayanın tepesine kurulmuş olan Bran kalesi, sivri çatılı kuleleri, Gotik burçları, labirenti andıran planıyla görülmeye değer bir yapı. Kalenin içinin, ahşap merdivenleri, daracık koridorları, gizli kapılarıyla ürkütücü bir atmosfere sahip olduğu söyleniyor.
1388 yılında Bran şehrini Türk istilacılardan korumak için Saksonlar tarafından yapılan kale, daha sonraları Eflak ve Erdel Prensliği (Transilvanya) arasındaki Bran Geçidi’nde gümrük noktası olarak kullanılırmış.

Drakula karakterine esin kaynağı olduğu varsayılan Wallachia prensi Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda-Cellat Vlad) sadece 1448-1476 yılları arasında Bran’dan geçerken burada bir kaç kez konaklamış; şatoyla bütün ilişkisi bundan ibaret.

20. yüzyıla kadar önemli bir askeri nokta olan kale, daha sonra “Beyaz Saray” olarak kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış. 1947’de ise komünist rejimin monarşiyi devirmesinin ardından müze haline gelmiş.

(Drakula efsanesi ve Turistik yakıştırma)


Peki nasıl olmuş da bu güzelim Kraliyet konağı kana susamış vampir Kont Drakula’nın kalesi diye tanınır olmuş? Şöyle: İrlandalı yazar Bram Stoker’ın yarattığı ölümsüz kurgu karakter Kont Dracula, Transilvanya’da içinden coşkun nehirlerin aktığı bir vadide, yüksek bir tepe üzerine tünemiş bir kalede yaşamaktadır. Bran Kalesi genelinde kitaptaki “hayali kale” ile tıpatıp uyuştuğu gibi, Drakula karakteri de acımasızlığı ve kanlı işkenceleriyle ün salmış Dracul (şeytan) olarak bilinen Eflak Kralı Vlad Tepeş’le (Cellat) hayli benzeşmektedir. Gerisi de turistik efsanelerin sihirli yaratıcılığıyla tamamlanmış.

upload_2018-1-12_20-53-15.png


Konunun önemli diğer bir yanı ise, aslında Doğum yeri Segeşvar olan ve gerçek sarayı Transfagaraşan’da bulunan Prens Vlad Tepeş’in ülkesinde, (Fatih zamanında önceleri sadık kaldıysa da), daha sonra Osmanlı egemenliğine isyan edip Macarlar ve Boğdanlılarla savaşarak komşu prenslikleri birleştirmeye çalışan bir Romanya milli kahramanı olarak kabul edilen saygın bir isim olmasıdır.



Kaleden görüntüler
upload_2018-1-12_20-56-17.jpg

 

yazılarınız ve fotoğraflarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkürler,Romanya bize pahalı geldi cümlesi beni bir anda 1986 yılında gittiğimiz sakız için yalvaran 10 dolara aracın deposunu doldurduğumuz Çavuşesku zamanın Romanya'sına götürdü.Türkiyeden aracın bağajına dört tane mahmutpaşa işi blujean atar bunlardan birini romen gümrük görevlisine verir kalan üç blujean'le mangalia sahilinde bir hafta tatil yapar dönerdik.
 



yazılarınız ve fotoğraflarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkürler,Romanya bize pahalı geldi cümlesi beni bir anda 1986 yılında gittiğimiz sakız için yalvaran 10 dolara aracın deposunu doldurduğumuz Çavuşesku zamanın Romanya'sına götürdü.Türkiyeden aracın bağajına dört tane mahmutpaşa işi blujean atar bunlardan birini romen gümrük görevlisine verir kalan üç blujean'le mangalia sahilinde bir hafta tatil yapar dönerdik.
Çok haklısınız. O günleri ve Romen vatandaşların acınacak durumlarını ben de iyi anımsarım 1989 yılında Bulgaristan'a giderken trende karşılaştığımız bir kadına acıyıp "Kibrit" "çengelli iğne " ve şunda aklıma gelmeyen birçok eften püften şey verdiğimizi hiç unutamam. Artık epeyce yol almışlar, görebildiğimiz pek çok sorunları varsa da, paraları güçlü ve ilerlemekte kararlı gözüküyorlar.
 

Bırrrrr ,
Vampir Drakula'nın kalesi <<<<
upload_2018-1-13_0-46-57.jpg



upload_2018-1-13_0-53-22.jpg



Kendini alışverişe kaptırmış gürültücü kalabalığı zar zor aştığımızda birkaç kez tur atan bir kuyrukla karşılaşınca, içeri girme fikrinden soğumaya başladık. Buna bir de, göreceklerimin, çocukluğumun yazlık sinemalarında neredeyse tamamını izlediğim Drakula filmlerinin havasını bozup hayallerimi yıkacağı endişesi eklenince, aşağıda neler yapabileceğimize bakmaya karar verdik. Doğrusunu söylemek gerekirse, bulunduğumuz ortam, yani kalenin giriş kapısının dışındaki panayır alanı çok daha zengin ve ilginç seçeneklerle kaynıyordu. Envai çeşit tahta ürünler, etnik giysili bebekler, işlemeler-bezler-atkılar-örtüler, fincan ve bardaklar; sanatsal ürünler gibi ağırlıklı olarak Drakula temalı bir sürü değişik yerel hediyeliğin yanı sıra zengin yiyecek çeşitleri sunan lokantalardan başka, bir korku evi ve bir çayırlığa yayılmış tarihi köy müzesi bizi bekliyordu….Kalenin içini gezmeye karşılık, bu seçeneklerin hepsini denemeye niyetlendik.

Önce kan içen Vampir Kont Drakula isminin uyandırdığı çağrışıma dayandırılmış bir Korku Evine konuk olduk

upload_2018-1-13_1-0-7.jpg


upload_2018-1-13_1-0-22.jpg


Hoş resimler ve kartpostallar satılan bir sergi alanını gezip birkaç parça hatıra aldık. (Satıcı kadın bizi çok sevmiş, geri çağırıyor)

upload_2018-1-13_1-1-3.jpg


Romanya halkının tarihine özgü kırsal yaşam biçiminin ve köy evlerinin sergilendiği açık hava müzesinde bilgilendik, çayırlarında rahatladık.


upload_2018-1-13_1-4-11.jpg

 





(Bir önceki resimdeki kadın aslında bizi geri çağırmıyor. Eşsiz sanat eserlerinin resmini çektiğimiz için güzelce paylıyor. Üstelik kendisinden 50 lei alışveriş yaptığımız halde)

Parkul National Bran resimlerine devam.

upload_2018-1-13_1-7-18.jpg


upload_2018-1-13_1-8-7.jpg


upload_2018-1-13_1-8-25.jpg


Bir azar da üstteki resmi çekerken yedik. Biraz fazla içeri kaydık diye. Bu ülkede ne kadar çok fırça yedik hakkaten yaaaa. Oysa biz sadece fotoğraf çekmenin yasak olduğu kiliselerde bu yasağı çiğnediğimizde azar işitmeye alışmıştık.

Açık müzeden ayrılıp meydana döndük Zengin menülü lokantalardan birinde karnımızı doyurup, arabanın yanına gittik. Daha kapıyı açmamıza kalmadan otopark görevlisi yanımızda bitti ve 6 eurosunu alıp uzaklaştı. Görevli üzerinde resmi bir giysi olmadığı gibi, bilet de vermedi. Bu yüzden bizim yetkisi kendinden menkul değnekçilerden midir, değil midir bilemedim.

Böylece tüyler ürperten bir Drakula kalesi deneyimi yaşamadan (ve sizlere yaşatamadan) Bran maceramızı tamamlayarak, Transilvanya'nın en olağanüstü kenti olduğu söylenen SİBİU'ya doğru yola koyulduk.


Bran’dan SİBİU’ya

Fagaraş



Bran’dan 145 km uzaklıktaki Sibiu’ya doğru yola koyulduk. 65. Km sonra Fagaraş’a ulaştık. Yol üzerindeki ışıl ışıl altın renkli kilisenin önüne çekip, ortaçağ savaş filmlerinden fırlamış gibi duran Fagaraş Kalesini görmek için nehir kenarına doğru ilerledik.



Fagaraş  (1).jpg

Fagaraş Manastırı

Sivri burçlarıyla tombul surları çepeçevre kuşatan su yoluna doğru eğilmiş söğütlerin görüntüsü ve bu manzaranın suda birebir yansıyan aksi eşsiz bir atmosfer yaratıyordu.


Fagaraş (7).jpg

Fagaraş  (24).jpg


Kalenin hendeğin üzerine uzatılmış ahşap kapısına doğru ilerleyince, çimenlere yayılmış çadırlar arasında geçmiş çağların savaşçıları ve zanaatkârlarını aletleri, kıyafetleriyle ve yaptıkları işlerle canlandıran bir toplulukla karşılaştık. Kapanma saati geldiğinden kaleye giremesek de, bu görüntüler nefesimizi kesmeye yetmişti.
 

upload_2018-1-13_15-5-3.jpg


upload_2018-1-13_15-5-32.jpg


Az ilerdeki caddeye kurulmuş tezgâhlar ve etrafa yayılmış tahta masalar üzerinde insanların bir şeyler yiyip içtiğini görünce, hemen oraya doğru seğirttik.
upload_2018-1-13_15-6-28.jpg

Taneyle satılan köftelerden 2şer adet, patates kızartması ve buz gibi Cücaş biralarımızı alıp kalenin önündeki demirci ustalarının çalışmalarını izleyerek karnımızı doyurduk.
upload_2018-1-13_15-7-2.jpg

Eşim, daha önce gittiğimiz Budapeşte’de çok sevdiği Kürtös adlı hamur tatlısını görünce dayanamadı.

upload_2018-1-13_15-7-50.jpg


Făgăraș, Romanya
45.843256, 24.974314


upload_2018-1-13_15-8-54.jpg
 



Biraz da altın renkli kilisenin etrafında dolanıp, yine yola revan olduk.
upload_2018-1-13_15-12-50.jpg

Yukarıda gördüğünüz sevimli doğa manzaraları arasından devam ettik. Bu saman yığma şekli çok hoşumuza gitti. Rast geldikçe resimlerini çekip durduk. (Biz İtalya yollarında da yuvarlak rulolar halinde tarlalarda sıralanmış saman yığınlarına kafayı takmıştık zaten. Artık nasıl pastoral bir tat buluyorsak samanda!?)


Bu arada, ilgilenebilecekler için şu bilgiyi es geçmeyelim: Bizim izlediğimiz yolun dışında, motosiklet ve spor araba erbabının tercih ettiği, inanılmaz virajlarla dolu Trans Fagaraşan ve Trans Alpina denilen, bir “çılgın“ rota daha bulunduğunu belirtelim. Meraklıları bu yolun sürüş heyecanı yanında güzel orman ve göl manzaraları içerdiğini de söylüyorlar.
upload_2018-1-13_15-14-51.jpg




upload_2018-1-13_15-15-25.jpg


Vlad Tepeş’in gerçek kalesi Transafagaraşan yakınlarında imiş.


SİBİU

B
u keyifli molanın ardından yolumuza devam edip modern görünümlü dış mahallerden geçerek Sibiu’da aradığımız sokağı bulduk. 2 gece için 70 Euro’ya anlaştığımız bir pansiyon-evde kalacaktık. Navigasyon tam kapısının önünde durduğumuzu söylüyordu, ama biz terk edilmiş izlenimi uyandıran bahçe içinde arkaya doğru bir uzantı yapısı bulunan, 2 katlı bir villaya bakıyorduk. Kapıda “Casa Popa” (Popa ailesinin evi) yazısının dışında pansiyona verildiğini belirten hiçbir işaret yoktu. Gelen geçene ve az ilerdeki otel resepsiyonuna yönelttiğimiz sorulardan sonuç alamayınca, telefona sarılmaktan başka çare kalmadı. Neyse ki ev sahibine ulaşıp doğru adreste olduğumuzu öğrendik.

Biraz sonra Nicole ve erkek arkadaşı Bogdan geldi ve bizi bahçeden geçirip bodrum kata indirdi. Bahçeye bakan alt kat yenilenip düzenlenmiş üç çift kişilik oda ve bir ortak mutfaktan oluşuyordu. Ama biz "yer altında konaklama" seçeneğine itiraz edince, sevimli çift “bu kısım yenilenmedi, biraz eskicedir, ama” diyerek bizi üst kata çıkarıp kocaman bir aile evine (Nicole'un vefat etmiş ana babasının (Popa ailesinin evine) soktu bizi. Burası gıcırdayan ahşap parkeleri, tarih olmuş biblolarla dolu camekânı, hantal yatağı, devasa seramik sobası, kocaman ferah mutfağı ve üzeri yeni yeni olgunlaşan üzümlerle dolu bir asmanın sarmaladığı balkonuyla bulunmaz bir yerdi bizim için. Çok sıcak bir atmosferde bulmuştuk kendimizi, çok mutluyduk.

Ne ki, bu atmosferin bir süre sonra daha da ısınacağını bilmiyorduk.

upload_2018-1-13_15-19-16.jpg


upload_2018-1-13_15-19-42.jpg


Yerleşme aşamasını ne kadar kısa tutmaya çalışsak da, kenti gezmek için arabaya atladığımızda hava çoktan kararmıştı bile.

Bugüne kadar gördüğümüz bütün yerlerden farklı bir düzeni vardı kentin. Araç yolu meydana yakın bir kavşaktan dönüp eski binalar arasından inişe geçti. Ve bizi aşağı şehrin arka sokaklarına götürdü. Güzel bir tarihi yapının önünde yol kenarındaki bir boşluğa arabamızı sıkıştırıp sese ve aydınlığa doğru rampa tırmanmaya başladık.

upload_2018-1-13_15-20-51.jpg



Sibiu eski şehir

12. Yüzyıl’da eski Roma köylerinden Cibinium’un yerinde kurulan Sibiu, diğer Sakson şehirlerinde olduğu gibi yüksek duvarlar ve 39 kuleyle korunan bir ticaret ve zanaat şehriymiş Saksonların Transilvanya’da kurduğu 7 şehirden en zengini ve en büyüğü. 1940’lara kadar nüfusun büyük çoğunluğu Alman’mış. Dolayısıyla şehrin kültür ve mimarisini tamamen Alman mirası şekillendirmiş.


Büyükçe bir öğrenci nüfusuna sahip olan kent kültür & sanatın Romanya’daki en büyük kalesi olarak tanınıyor. 2007’de Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş. Sakson mimarisine serpiştirilmiş turistleri büyüleyen sevimli restoran ve cafelerin, akşamları gençlerin doluştuğu pubların sergilediği dinamizme karşın, Forbes Dergisi tarafından Avrupa’nın en huzurlu 8. kenti seçilecek kadar da sakin ve huzurlu bir kent.

Yukarı ve Aşağı Şehir

Düzenlenişi bildiğimiz şehirlerden hayli farklı. Platonun üstü ve etekleri olmak üzere iki katlı bir yerleşim gibi düşünebilirsiniz: Oraşul de Jos ve Oraşul de Sos (Aşağı ve Yukarı Şehir). Eteklerde orta çağdan kalma evler, üstteki düzlükte ise 1600-1800ler arası yapılan binalar var. Şehir tam bir yaya-dostu. İki kat arasındaki merdivenleri inip çıkarak, kalın duvarlı geçitleri aşarak yüzyıllar arasında dolaşmak inanılmaz keyifli.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,676
Mesajlar
1,522,014
Kayıtlı Üye Sayımız
166,527
Kaydolan Son Üyemiz
Selma Yörük

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst