22 Temmuz
Sabah saat 7:00 gibi uyanıyoruz. Toparlanıp kahvaltı bile yapmadan yola çıkıyoruz. En yakında uygun bir yerde durup kahvaltımızı yapacağız. Gerçekten de 3-4 km ileride deniz kenarında bir boş arazi buluyoruz, bir kaç karavan daha park halinde (KOORDİNATLAR: N42.40648 E14.31648). Yanaşıyoruz yanlarına, hızlıca deniz yapıyoruz, ve kahvaltıya oturuyoruz.
Vaktimiz bol olduğundan kahvaltıdan sonra tekrar denize giriyoruz, ben karavan için aldığım ıvır zıvırla oynaşmaya başlıyorum
Banyo için bir dolap almıştım, onu monte ediyorum, karavanın kapısı için peluşlardan almıştım, onun montajını yapıyorum. Tornavidayı elime almışken ufak tefek bir kaç vidayı daha sıkıyorum ve tekrar yola çıkıyoruz. Planımız, deniz kenarında gölgelik bir yer bulup tüm gün deniz keyfi yapıp orada konaklamak.
10 km ya gidiyoruz ya gitmiyoruz, Ortona adlı bir kasabanın hemen çıkışında arka tekerden bir ses geliyor. (KOORDİNATLAR: N42.33816 E14.41169) Patladığını zannetmiyorum çünkü direksiyon hakimiyeti iyi. Müsait bir cep bulup kenara çekiyorum kontrol etmek için. Görünürde bir şey yok. Hazır durmuşken pis suyu da boşaltalım diyoruz, tam durduğumuz yerde bir logar var. 3-5 dakika suyu boşaltmakla oyalanıyoruz. Pis suyu da boşaltıp marşa basıyorum, tekerler 3-5 tur dönüyor, henüz cepten tam çıkarken tekerden takır tukur sesler gelmeye başlıyor, frenler de iyice zayıflıyor. Hemen dörtlüleri yakıp gerisin geri giriyorum cebe. İnip bakıyoruz, tam görünürde bir şey yok diyeceğim ki sağ arka takerin iyice dışarı doğru çıkmış olduğunu fark ediyorum. Sol tekere göre bayağı dışarıda duruyor. Vaziyet kötü. Epey canım sıkılıyor ama kızlara belli etmemeye çalışıyorum. Tenteyi açıyoruz, dışarıya iki şezlong atıyoruz ve ben başlıyorum krikoyla karavanı kaldırmaya. Saat 13:00, hava sıcak.
Aracın arkasını kaldırınca hemen fark ediyorum ki taker lakır lukur oynuyor. Bijonlar sımsıkı, ama teker yerinde oynuyor saga sola. Tekere bir asılıyorum çıkıyor yerinden. Benim yapabileceğim bir iş değil, hemen gerisin geri yerine ittiriyorum tekeri
. Internettent tamirci araştırmaya başlıyorum, arıyorum bir ikisini, hepsi saat 15:00e kadar ogle tatilinde. Burda dükkanlar 12:30-15:00 arası kapalı. YAPACAK BİR ŞEY YOK. Tekerlere üçer beşer takoz yerleştiriyorum, giriyoruz karavanın içine, açıyoruz vantilatörü ve hazırda neyimiz varsa atıştırıyoruz. Bu arada, bir litreden az içme suyumuz kalmış. Ben bu günlüğü yazma konusunda geri kalmıştım epey, bu satırları yazıyorum
Saat üçe kadar ara ara arıyorum internetten bulduğum iki üç tamirciyi. Nihayet saat 15:10 da açıyor birisi, anlat artık İtalyanca derdini adama anlatabilirsen. “Karavane” diyorum, “Mekaniko" diyorum, “problemo” diyorum, Üzerinde olduğum yolun adını navigasyondan çıkartabildiğim kadarıyla söylüyorum. Amcada İngilizce sıfır. Benim İtalyan’ca giderek gelişiyor, bildiğim tüm kelimelerin sonuna “e” “o” ekleyip uzata uzata söylüyorum, “tekerleko”, “rulmano” falan diyorum ama yemiyor
Uzun uğraşlar sonunda bakıyorum olacak gibi değil. Kapıyorum telefonu, yoldan geçen arabalara el ediyoruz, dağ başında tali bir yoldayız. Neyse ki bir teyze duruyor, durumu çat pat izah ediyorum, telefonumu uzatıyorum, ve tamirciyi arayıp buraya çağırmasını rica ediyorum - “perfovore”
. Telefonu uzatmak için teyzenin arabasına kafamı sokunca hissettiğim klimanın serinliğini şu an hala anımsıyorum. Bilmem söylemişmiydim, hava sıcak.
Uzatmayayım, teyze konuşuyor tamirciyle, 20 dakika sonra iki yağız italyan gelip bakıyorlar arabaya. Birisinin George Clooney’e benzediğine karar veriyoruz. Adam tekere bir asılıyor, teker çıkıyor yerinden (aynı bir kaç saat önce benim yaptığım gibi
). Bijonları falan hiç açmadan. Kampananın kapağı yerinden çıkıp canta sıkışmış, tekerlek de yerinden çıkmış! Arka teker aracın alt eteklerine gömük olmasa fırlayıp gidecekmiş. Çok ucuz atlattığımızı o an anlıyorum.
Bakıyorlar, inceliyorlar ve George aracı tamirhanesine çektirmem gerektiğini söylüyor. “Ne ma possible” “ne ma possible” diye üç beş kere tekrar edince, ablıyor ki bu Türk'le uğraşmak zor
Sonunda tekeri canta sıkışık olan kampanayla beraber alıp götürmeye karar veriyorlar. YAPACAK BİR ŞEY YOK. “Gratcia” yı çakıp oturuyoruz şezlonglara, uzun bir bekleyiş başlıyor. Dağ başında, yol kenarında bir karavan, yanında şezlonglara oturmuş üç gezgin
Takribi iki saat sonra George arkadaşıyla beraber görünüyor kavşağın ucundan, cebe hızlı bir giriş yapıyor ve kontağı kapattığı gibi asılıyor el frenine. Normal fren falan hak getire
Allahtan Georg’un yüzü gülüyor, mutlular. Tekeri takıyorlar yerine. Anladığım kadarıyla rulman dağılmış. Göbeği, rulmanı, ne var ne yok komple değiştirmişler. Bu arada araya da 200 Euro sıkışmış. Dediğim gibi, YAPACAK BİR ŞEY YOK. Veriyoruz Eurolarını Georg’a, bu işi de oldu bitti kabul edip, hamama giren terler, Allah daha kötüsünden saklasın, canımızı kurtardığımıza bakalım, mazallah çok daha kötü olabilirdi gibi bilimum tesellileri sırlayarak ard arda, konaklayacak yer aramaya başlıyoruz. Saat 18:30, yaklaşık dört saattir susuzus, ve bir kaç parça bisküvit le ayakta duruyoruz.
Neyse ki çok geçmeden deniz kenarında güzel bir yer buluyoruz. (KOORDİNATLAR: N42.22987 E14.55087) Bir karavan daha var burda, Fransız. Yanaşıyoruz yanına. Denize sıfırız, bir tarafımızda içme suyu akan bir çeşme var, diğer tarafımızda şarıl şarıl duş. Allahım diyorum, sen neylersen güzel eylersin
Hemen içme suyumuzu doldurup susuzluğumuzu gideriyoruz. Ardından denize giriyoruz, duş alıyoruz. İki laflıyoruz Fransız’larla, makarnamızı yapıyoruz hızlıca (epeydir makarna yememiştik
), karşıda bir bar/café var, üç küçük Fanta alıyorum, 6 Euro! Yuh diyerek karavana dönüyorum, yemeğimizi yiyiyoruz.
Yemekten sonra sahil yolunda yürüyoruz. İleride bir kamping var, tıkış tepiş bir yer, geceliğine 35 Euro istiyor, Ada için havuz ve havuz kaydırağı var ama biz Euroları George’a verdiğimiz için artık kamping yok diyoruz Ada’ya
Kampingin marketinden erzak alışverişimizi yapıp karavana geri dönüyoruz. Saat 21:00. Tekrar denize girip duş alıyoruz. Ortalık tenha, tek tük cafeye gelen var, bir kaç aile de sahilde yürüyüş yapıyor. Karavanın önüne üç şezlong atıyoruz. Ada meyve suyunu, biz de biralarımızı yudumluyoruz denize karşı. Hava serinliyor. Ada gidip alkovende uyuyor. Biz bir tur daha biraya devam ediyoruz, Georg’u konuşuyoruz, memleketi konuşuyoruz (biz Suruç'ta iki gün önce gerçekleşen saldırıyı daha bugün öğreniyoruz İnternetten), yorgun düşüp çakır keyif vaziyette biz de yatıyoruz. Sabaha kadar deliksiz uyku.
Ben rüyamda George Clooney’le film çektirdiğimi ve filmden büyük paralar kazandığımı görüyorum. İkimiz ajanmışız, sağda solda bombalar patlıyor, insanlar ölüyor filmde. Bilinçaltı bazen komik işliyor.
-----------------------------
Hava sıcak
Vaziyet bu
...
Rulman tamiri hallolunca bu geceyi ve ertesi günü burda geçiriyoruz.