11 Temmuz
Sabah kahvaltımızı burada yapıyoruz. Üstelik babamların karavanında bu sefer. Bizim Hymer’dan sonra pek ufak kalan camper’leri beşimizi de sığdırınca içine, pek mutlu oluyor babam
10:00 gibi şehre iniyoruz. Bir sokak arasına park etdiyoruz karavanları, fakat park bileti alacak Kuno’muz yok. Hırvatistan hala kendi para birimi olan Kuno’yu kullanıyor ağırlıkla. Manava, markete sorarken bozuk Kuno, ben bir seyahat acentesi buluyorum. Eurolarımızı bozduruyoruz burda. Acentede çalışan kadına şehri nasıl gezeriz diye soruyoruz, ben sizi aracımızla kale içine bırakırım, 100Kuno diyor (13.5 Euro). Eyvallah diyoruz. Kalabalığız, taksiye binemiyoruz, toplu taşıma kartımız vs. yok, sıkıntı oluyor, iyi bir çözüm diye düşünüyoruz.
Tam yola çıkıyoruz, kadın karavanları şehir içine park ederseniz sağlam ceza yersinz diyor. Ee ne yapıcaz? Atlıyoruz karavanlara gerisin geri, düşüyoruz kadının peşine. Dağın tepesinde bir hastanenin otoparkına park ettiriyor karavanları, sonra bizi kale içine bırakıyor. 2-3 saat dolaşıyoruz, sonra kadını tekrar arıyoruz, gelip alıyor bizi ve karavanlarımıza teslim ediyor – 100 Kuno daha gitti
Ama Dubrovnik işini tereyağından kıl çeker gibi halletmiş oluyoruz.
Dubrovnik çok güzel bir şehir. Özellikle old town dedikleri kale içi kısmı akıllara zarar. Tarihi harika korumuşlar. Her yerde devasa eski çağlardan kalma binalar, daracık dik merdivenler, kiliseler, müzeler vs. var. Adeta büyüleniyoruz. Özellikle ilgiyle izlediğimiz “Game of Thrones” adlı TV dizisinin çekimlerinin geçen sene bu kale içinde yapılmış olduğunu bilmek bizi kendimizden alıyor J Kısaca Dubrovnik, kibar, temiz, ve etkileyici bir şehir olarak zihnimizde yerini alıyor.
Öğleden sonra düşüyoruz yine yollara. Split’e kadar gidiyoruz. Hatta Split’i de geçiyoruz (Hırvatistan Arnavutluktan sonra cennet gibi gelse de Hırvat’lar pek içimiz açmıyor – pek somurtkanlar
). Üç saate yakın yol alıyoruz, güneş iyice yatıyor. Biz alkoven yüzünden kurtarıyoruz vaziyeti ama babamın kokpit full güneş. Sahil şeridinde çok kot farkı var yine, yol denizin epey üzerinde seyrediyor, bu yüzden konaklayacak bir yer bulamıyoruz bir türlü. Bir kaç kasabaya girip çıkıyoruz, en sonunda ufak, nezih bir kasabada kör bir otoparkta duraklıyoruz. Gece vakti, sadece uyumak için karavan başı 20-30 Euro kampinge vermek ağırımıza gidiyor açıkçası, o yüzden kampingden full faydalanamayacaksak, “urban camping” veya “wild camping” formasyonuna geçiyoruz hemen
Oldukça yorulmuşuz, akşam kasabayı hızlıca dolaşıyoruz, kampinge vermediğimiz Eurolarla bir restoranda çok lezztli pizzalar yiyiyoruz, biralarımızı içiyoruz
Bu arada, Babamların buzdaolabı canavar gibi çalıştığından şimdilik idare edebiliyoruz bizim buzdolabının havlu atma durumunu. Kampa girdikçe elektrikle çaliştiririz diyoruz. Ben her konakladiğimizda arka havalandirmalari açip, borulari bacalari söküp, temizleyip tekrar takiyorum ama nafile. Buzdolabimizin sadece buzluk kismi, o da gayet verimsiz çalişiyor. Peynir zeytin oraya koyuyoruz, geri kalanlari da annemlerin buzdolabina.
Bugün Pazar, yarın sabah erken millet park alanina doluşur, bakarsın bekçisi falan vardır buranın düşüncesiyle sabah 7:00 de uyanmak üzere vurup kafaları uyuyoruz.
--------------------------
Bu kez kahvaltımız annemlerin karavnında
Sabah uyandığımız manzara
Dubrovnik'e sıkça gelen giden gezi gemilerinden
...
...