Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland
kayzer' Alıntı:
Bu kadar uzun yolculuklarda ben hep ruh halinizi merak ettim. Öncelikle alıştığımız konfor adına adına ne varsa hepsini terkediyorsunuz. Birde mecburiyetlerimiz var. Belki birkaç gün yaşadığımız hayatı terk edebiliriz. Ama bu kadar uzun süre herşeyden uzaklaşmak çok kolay değil. Maddi boyutuna hiç girmiyorum. Beşeri ilişkiler, feodal bağlar, gelecekle ilgili zorunlu külfetler bunlardan bazıları. Bir de sizin için ayrıca sağlık sorunları var. Umarım ciddi değildir, lakin bir aspirine apostili kimse vurmaz.
Bunun dışında zorunlu ihtiyaçlar geliyor aklıma. Bilmediğiniz bir coğrafyada ve çadır hayatında. Seçtiğiniz otomobil. Yolda bırakmamış ama, çoğunlukla kendi çabanızla bakımları yerine getirmişsiniz.
Vize işlemleri var. Bir çok ülke birçok bürokrasi demek. Ben yeşil pasaport sahibiyim. Vize istemeyen ülkeleri tercih ediyorum. Vize için gerekli işlemler bile başıma ağrılar girmesine yetiyor. O yüzden hiç girmiyorum o cendereye. Siz birçok ülke için yerine getirdiniz.
Hayatım yollarda geçti. Yola bağımlı olmanın ne demek olduğunu az çok tahmin ediyorum.
Lakin bu derecesini hiç hayal bile etmemiştim.
Gezilerinizin bu kısımlarıyla ilgili de malumat verirseniz, en azından benim gibi düşünenlerin merakını da gidermiş olursunuz. Herşey gönlünüzce olsun.
Sevgi ve saygılarımla.
Tek kişi seyahat etmek, yaptığım türden keşif yolculukları için yol arkadaşıyla gitmekten psikolojik anlamda daha zor olmakla birlikte geziden alınan verimi kesinlikle arttırıyor. Başa gelecek büyük felaket ve aksiliklerden arkadaşın da kurtarma ihtimali bulunmadığından kafayı rahat tutmak lazım.
Yaptığım gezilerde yanımda insan yok diye hiç sıkılmadım, zira yolda hep insanlarla karşılaşılıyor, hem yerel halk ile hem de gezgin ve turistlerle. Ben genelde gittiğim ülkenin insanlarıyla vakit geçirmeye gayret ettim, bazen de denk geldiğim batılı turistlerle sohbetlerim oldu.
Kendimce gerekli hazırlıkları yapıp, tedbirleri aldıktan sonra yola koyulduğumda, başıma kötü şeyler gelme ihtimalini neredeyse hiç aklıma getirmedim, yurtiçi gezilerdekinden daha temkinli davranmaya gayret etmedim; örneğin Türkiye’de yol üzerinde nasıl çadır kurup yatıyorsam, oralarda da hiç çekinmedim, kendimi tehdit altında hissetmedim hiç, dolayısıyla sürekli gerginlik yaşamadım.
Uzun süreli ve menzilli bireysel seyahatlerde irili ufaklı onlarca risk mevcut, işler her an ters gidebilir bunu baştan kabul etmek lazım, günlük yaşamımızdaki konfor ve düzen ise ilk terketmeyi göze almamız gereken şey, kendimi yola çıkmaya mental olarak böyle hazırladım. Evdeki alışkanlıklarımı(yeme-içme, haberleşme, uyku, barınma, internet) özellikle sürdürmemeye çalıştım, zaten pek de mümkün değil. Ev ve geride bırktığım insanları anmamaya gayret ettim. Telefonumu günlerce kasten kapalı tuttum, internete bağlanmadım. Seyahat etme halini geçici ve yakında bitecek bir durum olarak görmekten çok, hayatımın süreğen biçimiymiş gibi algılamaya çalıştım, bu uzun yolculuklar için çok gerekli. Bir iki haftalık tatile çıkma psikolojisi ve sabrıyla, sözkonusu boyutta gezilerin sonu getirilemez. Düzenli aralıklarla değilse de kendimi fiziken-manen yorgun hissettiğimde, hevesim azalmaya başladığında, uygun bir şehirde hiçbir şey yapmadan, yiyip içip uyuyarak, insanlarla kaynaşarak kısa molalar verdim.
Net plan, program hiç yapmadım, Zaman ve detaylı rota planlaması kesinlikle işlemiyor. Günlük hedefler bile çoğunlukla insanı strese sokabiliyor, ben de yolu akışına bıraktım. Temel amacım başladığım geziyi kapsamından en az ödün vererek bitirmekti, yine de başıma gelen birkaç olayda durmam ve zorlamamam gerektiğini farkedip, hırsıma yenik düşmekten kurtuldum.
Vize, triptik gibi işlemleri önceden araştırıp, gidilecek ülkelerin güncel siyasi ve sosyal koşullarına bakmak faydalı oluyor
Geziler sırasında hep esnek davrandım. İran tarafına giderken Ermenistan’a girmeyi düşünmüyordum, sonradan fikir değiştirip orayı da dahil ettim, iyi ki de gitmişim. Ortadoğu’ya giderken İsrail’i de görmek istiyordum. Konuştuğum insanlardan edindiğim bilgi, bir Türk’ün araçla İsrail’e girip Filistin bölgesinde dolaşmasının imkansızlığı yönündeydi, İsrail’i listemden çıkardım, boşu boşuna zorlayıp zaman ve moral kaybetmedim. Her ülkenin vize rejimi farklı gitmeden mümkünse halletmek lazım. Küçük bir örnek vereyim. Vietnam, Kamboçya, Laos ve Tayland’a gitmek üzereyim bu günlerde. Vize işini araştırdım, hepsinde durum farklıydı. Laos Vizesi Türkiye’den alınmıyor. Vietnam Vizesi Türk pasaportuna dünya üzerinde sadece Ankara’dan veriliyor ve yola çıkmadan 15 gün önce başvurulması gerekiyor, en fazla 15 günlük kalış hakkı var. Tayland için bir aya kadar vize yok, Kamboçya Vizesi internetten para yatırıp fotoğraf yollayarak bir ginde alınıyor, e- maille yolluyorlar. Bunu öğrenmeden ve çözümlemeden giden insanların yazılarını okudum, kimisi gümrük kapısından dönmüş(Laos), kimisi gözaltına alınmış(Vietnam) yüzlerce dolar ceza yemiş. Gün itibariyle geçerli kural şu: O bölgeye gidilecekse Vietnem’dan başlamak lazım.
Plansızlıktan bahsetsem de, bu ilgili ülkeye girdikten sonra geçerli, oraya gidebilmek için karşı tarafın istediği koşulları sağlamak üzere bazen kılı kırk yaran plalnlama ve hazırlık gerekebiliyor. Örneğin, Libya’ya gitmek isteyenler vizenin kalkmasına güvenip rahatça yola çıkarlarsa gerisingeri dönerler. Pasaportun açıklamalar sayfasına kimlik bilgilerinin Arapça tercümesinin eklenmesi ve emniyetin onaylaması gerekiyor. Bunu öğrenip de yaptırmasaydım, koskoca bir gezinin yarısında, kös kös geldiğim yoldan geri dönmek zorunda kalabilirdim, herşey berbat olabilirdi. Ha birgün başıma büyük aksilik gelmez mi? Gelebilir, ben gelmemesi için çalışıyorum sadece..
Bu tarz uzun soluklu geziler, insanın heves etmesinden ziyade, içindeki gitme isteğinin dayanılmaz hale gelmesiyle gerçekleşebiliyor ancak. Bendeki hal de buna yakındı, gitmeyi o kadar çok istedim ki ve bu istek görüp de heves ettiğim birşey olmaktan çok salt kendi içimden gelen kuvvettli bir duyguydu ki, gitmekten başka çare bırkmadım kendime.. Çetrefilli bürokrasi, konforsuzluk ve türlü riskleri başka türlü göze almak zaten olanaksızdı..