Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland
Azerbaycan Respublikası’na giriş ve çağrıştırdıkları.
Hazar Denizi’nin kıyısındaki Astara Kapısı’ndan geçerek İran’ı ardımda bıraktıktan sonra eski Sovyet ülkesi, genç bağımsız cumhuriyet Azerbaycan topraklarına ayak bastım. Baştan aşağı yepyeni sınır tesisleri yapmaktaydılar ve henüz tamamlanmamıştı. Görüntüyü ne kadar makyajlasanız da bazı konularda devlet otoritesi ve geleneği yeterince yerleştirilmemiş ise binalar ülkelere sınıf atlatmıyor. Çok sevdiğim ülkemi de bu genellemeye dahil edebilirim. Sorunların ve yozlaşmanın mekanları farklı da olsa, özde denetimsizlik ve düzensizlikten kaynaklanan envai çeşit suistimaller yaşanıyor, tespit edilip de cezası verilemeyen, ya da türlü nedenlerden göz yumulan sistematik suçlar çoğalarak gidiyor. Gümrük geçişlerinde yolsuzluk ve rüşvetin seri biçimde uygulandığı ülkelerden biri de Azerbaycan. Sadece kendi tecrübemden yola çıkarak böyle kesin kanaatlere varmam mümkün değil. Bu tarz önemli konularda, duygularımla hareket edip, başkalarını yanıltmayı asla istemem. Azerbaycan’a girişte, haraç veya rüşvet talebine sahitlik etmenin, çıkışta vermek zorunda kalmanın ötesinde kapılarda konuştuğum çoğu insanın da başına aynı şey gelmişti. Astara Kapısı’nda gördüklerim ilginçti: Giriş işlemimin tamamlanmasını beklerken oturduğum ofise Azerbaycanlı bir adam geldi. Gümrük görevlisinin oturduğu masa ve sandalyeyle güvenlik kamerası arasında görüşü perdeleyen bir dosya dolabı vardı. Gümrükçü haracını istedi; adam alışkındı sanırım, hiç şaşkınlık ve duraksama yaşamadan cebinden parayı çıkarıp ona uzattı. Gümrükçü istifini bozmadan “Karşıda kamera var, biraz yaklaşıp eğilerek ver.” dedi. İşte böyle. Arabayla gidecekseniz siz de şaşırmayın, bir devletin kendi topraklarında otoriteyi tam sağlayamaması durumunda küçük derebeyliklerin kurulması kaçınılmaz.
Bu olay, geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de deşifre edilen gümrük çetesini hatırlattı bana. İhbar alınmıştı, suçüstü yapabilmek için gümrük binalarının duvarlarına takılan elektrikli ısıtıcıların içine mikro kameralar yerleştirilip delil toplanmış, sonuca ulaşılmıştı.
Diğer gezide İskenderiye’de karşılaştığım Anadolu Süryanisi Danny’i hatırlarsınız. Bana kendisinin o süreci başlatan kişi olduğunu söylemişti. Türkiye’de kaldığı yıllarda yurtdışından otomobil getirmek istemiş. Belgeler, her şey tamam, bizim gümrükçüler ondan hava parası istemiş. Danny’nin kafası bozulmuş, bizzat Ankara’ya gidip ilgili müsteşara şikayette bulunmuş, operasyon o vesileyle başlamış. Dilerim bizim gümrükçüler derslerini almışlardır. Darısı Azerbaycan’ın başına.
Post-Sovyet ülkelerinin neredeyse tamamında bir devlet geleneği yoksunluğu mevcut maalesef, başta polis olmak üzere devletin muhtelif güçlü yetkilerle donatılmış teşkilatlarında benzer çöküntü var, yaşayarak ve yaşayanları dinleyerek öğreniyoruz..
Azerbaycan’a somut beklentilerle gitmemiştim, gidenlere aynısını tavsiye ederim. Ülke diğer çoğu Sovyetler veya Yugoslavya sonrası bağımsızlığını kazanmış cumhuriyetler gibi küçük, tek tip coğrafyaya sahip ve her konuda yolun başında. Daha önceden parçası bulunduğu üst kültürün kalıntılarını belirgin biçimde halen taşıyan, değişim-dönüşüm sancıları çeken memleketlerden biri. Tarihi süreçler ağır işler malum, ülkeler hukuken bir günde bağımsızlıklarını kazanabilirler, ama fiilen devlet haline gelmek neredeyse hiç nihayetlenmeyen bir süreçtir. Belirttiğim kategorideki ülkelerin kaale alınır ağırlığı kazanmaları için henüz yapacakları çok iş var. Yugoslavya’dan ayrılanlar daha şanslıydı bu anlamda. Nesnel açıdan hiç hak etmedikleri halde Avrupa Birliği’nin şefkatli kolları arasında buldular kendilerini, Kafkasya ve Orta Asya’dakilerin işi zor, oralardaki dinamikler bambaşka. Mevcut durum, daha uzun yıllar süslü püslü tarihi başkentleri dışındaki topraklarında beşeri yaşama dair hiçbir gelişme sağlayamayacakları izlenimini veriyor. Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı gördükten sonra bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Turistik seyahatler insanları gittikleri ülkeleri beğenmeye zorlayabiliyor. Zaman ve para harcamışsınız, yolculuğa çıkmışsınız, hezimetle sonuçlanmasını istemezsiniz. Bazen yapacağım gezilerle ilgili bilgi toplarken, turist kategorisindeki insanların, gezi notlarında zoraki beğeni cümleleri kurduğunu hissediyorum. Sanki “Gittim bir kere, beğenmekten başka çarem yok, aksi takdirde hakkımda ne düşünürler?” diye kafalarından geçiyor. Gittiğimiz yerleri beğenmediysek, ilginç bulmadıysak, öznel ve nesnel gerekçeleriyle dürüstçe sunup takdiri paylaştığımız kişilere bırakmalıyız fikrimce.
Turistlikten gezginliğe evrilebildiğimiz ölçüde, beklentilerimiz azalır, daha az hayalkırıklığı yaşatan seyahatler yaparız. Turistin elinde gittiği yerde yapacaklarının, yaşayacaklarının listesi vardır. Gezi sonundaki tatmini o listedeki satırlara “yapıldı-görüldü” işaretlerini koymasına bağlıdır. Elbette, gezgin gibi hareket etmeye çalışan insan da hiç hazırlıksız yola çıkmaz, ama en azından geçtiği yolda görülecek veya öğrenecek fazla şey bulmaması onda yıkım yaratmaz, çünkü bu yaklaşımda, varılan ve duraklanan noktalar nihai hedef değildir hiçbir zaman. Süren yolculuk boyunca ümit korunur..
Örneğin Azerbaycan, Ermenistan, Libya, Arnavutluk, Kamboçya, Hindistan ve daha nice ülkelere mutlu olma garantili gidilmez, “Ben şimdiye dek şu kadar sayıda ülke gezdim.” diyip eşe dosta hava atmak için de gitmeye gerek yok bence, eğer parasal kaynaklar sınırlıysa. Ama fırsat varsa buralara ve her yere gidilmelidir, gidilen yerde her ne var veya yoksa görmek ve anlatmak için. Doluya veya boşa kendi gözlerimizle şahitlik etmenin ilk ve en yalın faydası merakı gidermektir. İşte benim yola çıkmaya karar verdikten sonra istikametimi tayin eden şey bu merak hissi. Rotamın değişkenliği, geziyi bölümlere ayırıp zaman planlaması yapmamam hep bu yüzden. Gittiğimiz yerlerin bizi mutlu etme gibi derdi hiç yok, elimizdeki listelere çentik atmışız-atmamışız umurlarında değil..
Tüm bu yazdıklarımın Azerbaycan ile ilgisi şu: Azerbaycan’a sadece standart turistik amaçla ve beklentilerle gidilirse, yapılacak fazla şey bulunamayabilir, güzel Azeri yemeği yenir, Bakü yarım günde gezilir ve dönülür. Azerbaycan’a gezgin mentalitesiyle gidilip çevresindeki ülkelerle birlikte ve tercihen aynı seferde gezilirse; Kafkaslar, bölge insanının, topografyasının, tarihinin farklılıkları ve benzerlikleriyle ilgili daha kapsamlı bakış elde edilebilir. O vakit gittiğinize değer. Kafkasya bölgesini tek ülkeyle kavramaya çalışmak, hiç bilmediğimiz bir heykelin sadece belli kısmını görüp o heykelin tamamını tahmin etmeye çalışmak gibi. Zira himayeci Sovyet üst kimliği ortadan kalkıp, ideoloji yoldaşlığı ve kardeşliği bozulduğundan beridir bölge ülkeleri kendilerini, birbirlerine onca benzerliklerine rağmen, aralarındaki bitmez tükenmez düşmanlık ve tehdit üzerinden tanımlayıp ayakta kalmaya çalışmaktalar..