Ynt: Haydi Pelepones'e
Gah yağmurla gah güneşle birlikte uzun bir yolculuk sonunda kürkçü dükkanımıza dönüyoruz, ama Asporovalta’yı bıraktığımız gibi bulamıyoruz maalesef.
Bizler Pelepones’in güzelliklerine dalmış o koy senin bu belde benim dolanırken yuvadaki bütün kuşlar uçup gitmişler.
7-11 Son kuş.
[attachment=1]
Kaleyi terk etmeyip kanının son damlasına kadar savaşmaya kararlı bir komutan edasıyla geziniyoruz sahilde, beldenin ıslak sokaklarında.
Buralarda bir zamanlar (!) tatil yapan neşeli insanlar, her gördüğünü almak isteyen çocuklar, mısırcılar, meyhaneciler, davetkâr garsonlar, içki masalarından gelen şuh kadın kahkahaları uçuşup gitmişler bir yerlere.
Asprovalta bütün ıslak yalnızlığı ile şimdi bizim artık...
Dalgaların hışırtıları ile yeni bir güne başlıyoruz. Güneş çok ısıtmasa da en azından var ve ısıtabiliyor bu kadarcık görüntüsü ile. Denize son bir defa girmek düşündürüyor insanı ama koşarak gidip koşarak karavana girmek kaydı ile. Bir birimize bakıyoruz ama pek istekli gibi değil gözlerimizin ifadesi.
Bu yıl buraya dördüncü gelişimiz. Sicilya /İtalya/Adriyatik gezimizin gidişinde ve dönüşünde ve bir de bu Pelepones gezimizin gidişinde ve dönüşünde.
Bu gün yolumuz Alexandroupoli. İstersek İstanbul a bile dönebiliriz bu mesafeden ama gerek yok koşuşturmaya.
İstemeye istemeye marşa uzanıyor elim ve ağır ağır çarşının içinden geçerek her yere bir daha bir daha bakınıyoruz. Ekmekçi kadından taptaze sandviç ekmekleri ve çaylık bir şeyler alıp eski yoldan beldeyi terk ediyoruz. Merkezden 1.5 km. doğuda Asprovalata EOT Camping e bir göz atıyoruz ama birkaç gün önce kapanmış.
Yıllar önce bu kampta kaldığımızda çekilen bir fotoğrafı eski albümlerimizden arasından çıkarıyoruz.
7-12 Yıllar öncesinden bir anı
[attachment=2]
Eski yoldan Kavala ya gelmeden önce Nea Peramos a giriyoruz. Vakit öğle ve dört gözle etrafta kantina bakınıyoruz. Bol köfteli sandviçler, sosisi ekmeğin iki tarafından taşmış sosililer gözümüzün önünde uçuşuyor. Kıyıya kadar gelmemize rağmen henüz bir nöbetçi kantina bulamıyoruz. İşte o anda kabin amirim “kantina yoksa bizim öz kantinamız var” diyip işe koyuluyor. Dolapların dibini köşesini karıştırıp kaptanı memnun etmenin yollarını araştırıyor çaresiz.
7-13 Öz kantina
[attachment=3]
Uydur kaydır ebegümeci misali vücuda getirilen birer köfteli “kantina” ile açlığımızı bastırıyoruz. Ama laf aramızda kimsenin gıkı çıkmıyor bu yoktan var edilmiş öğle yemeğine. Zaten bütün karavanların sonu bu değilmi ? Bir ağaç altında yılkıya terkedilmek ve kalan ömrünü dürüm, köfte, sucuk kokuları arasında sürdürmek...
Selma bir şeylerle oyalanırken ben dalgaların ninnisinde biraz siestaya dalıyorum.
7-14 Nea Peramos ta mola
[attachment=4]
Kavala’ nın içinden dolanarak geçip kıyıdaki cafelerde bir küçük kahve molası veriyoruz. Bir pastaneden de meşhur kavala kurabiyesinden alıyoruz. Bu kurabiyelerden Edirne de de bulmak olası, ama oraya şimdilik yolumuz düşmeyecek.
Akşam üstüne doğru Alexandroupuli’ye giriyoruz ve limandaki park yerimize park ediyoruz. Sıcak birer duşun ardından biraz dinleniyoruz. Akşam yürüyüşümüzün sonunda gezimizin son akşamında akşam yemeği için yer arıyoruz. Limanın karşı sokaklarından birinde güzel bir restaurant buluyoruz kendimize. Acılı yok, kızartma yok derken mönülerin boyu bir hayli kısalıyor. Türk olduğumuzu hemen anlayan patron ile hemen anlaşabiliyoruz . Izgaralar, salata, mezeler konusunda yardımcı oluyorlar. Bu akşam son zafer gecesi ve buzlu biralar yerini sofraların kralına, uzo ya bırakıyor. Bir 200 lük ile açıyoruz sohbeti. Pelepones gezimizde en çok nereyi beğendik, en güzel akşam hangisiydi gibi sorularımıza bazen aynı bazen farklı cevaplar veriyorduk. Ama Naflio nun bir çok “en” lerde baş köşede olduğunda hemfikiriz. Bu arada heyecandan kadeh devriliyor, örtü ıslanıyor. Gülüyoruz ve devam ediyoruz.
Kaç kilometre dolaşmışız ...Yunanistan içinde 2.970 olmuş. Evden eve ise 3.630 tutacak döndüğümüzde. Haydiii dönen tekerleklere...
Kaç gündür geziniyoruz buralarda.. 25/9 – 12/10 arası tam tamına 18 gün. Haydiii geçen güzel günlere...Biraz sonra bir kadeh daha deviriyoruz. Bu sefer patron da gülüyor duruma. Bize birer duble uzo gönderiyor müesseseden.
Kaç gece kampda kalmışız ? Meltemi de sadece iki gece...O kadarcık mıı?...Haydiiii kamp dışı konaklamaya.. O uzo dan da bir kadeh devrilince üçlüyoruz ama bu sefer de kendimize söyleniyoruz. Hani başka milletden olsak adam anlayışla karşılayacak ama rakı ülkesinden gelen kalantor görünümlü komşuların bu sakarlığına ne düşündüğünü bilemiyoruz artık ama masa örtüsünün bizden daha neşeli hale geldiği kesin.
Sakin bir gecenin ardından güneşli bir güne uyanıyoruz. İstanbul artık çok yakınımızda ama pek yerimizden kıpırdamaya niyetimiz yok. Öğleye doğru limandan ağır ağır demir alıyoruz. Depoyu fulleyip Kippi kapısına kadar 45 km. lik yoldan ağır ağır ilerliyoruz.
Pasaport a şöyle bir bakan polis gümrüğe göndermeden geç diyor. Sanırım en kısa geçiş bu sefer ki oluyor.
Meriç köprüsünden ağır ağır geçiyoruz. Venizelos’un askerlerine “by by” çekip Kemal’in askerlerine sevinçle el sallıyoruz. Onlar da karşılıyorlar selamlarımızı.
7-15 Meriç üzerinde Haç ile Hilal
[attachment=5]
Sonbahar leylekleri dönüyorlar...
Pelepones in masmavi koylarından, kıvrım kıvrım yolları ile bezenmiş yemyeşil dağlarından, insanı içine çeken pırıl pırıl ılık denizlerinden
hayat öykülerinin gittikçe kalınlaşan defterine gümüş kalemle yazılmış heyecanların, sevinçlerin, özlemlerin pırıl pırıl anıları ile dönüyorlar...
Ekim.2010
B i t t i