Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
çok sık yazmasamda sizi devamlı takip edenlerden biriyim, görmediğimiz yerleri, görüpde sizin sayenizde hasret giderdiğimiz yerleri beraber geziyoruz, selamlar
Köprünün iki başında '3 tondan ağır araçlar geçemez.' tabelası var. Epeyce tereddüt ettik, geçip geçmemekte.. Yeni yapılan köprüden kente girmeyi düşünürken, önce Metro'nun, ardından da İstanbul Seyahat firmasının 'neoplan'ları geçince; aynen geçtik, biz de. Arkamızdan yüklü bir kamyon da gelince, yüreğimize su serpildi, rahatladık. Ancak, bu nasıl bir yasaktır, anlayamadık.
40 km. sonra Havsa İlçesindeydik, Edirne'nin.. Burası biraz daha düzenli..
Romalılar tarafından Niki adıyla kurulmuş, Havsa. Osmanlılar ise Hoşa olarak adlandırmış. Sultan II. Bayezit'in eşi Hafize Sultan buraya yerleşince, önce Hafse denmiş. Söylene söylene de Havsa olmuş..
1577 yapım tarihli Sokullu Mehmet Paşa külliyesinden ayakta kalan cami, onarımda.
Ramazan dolayısıyla ibadete açılmış..
Selimiye Camii inşa edilirken, Edirne'nin her yerinden görülmesi amaçlanmış.. Ancak, çok katlı binalar yapıldığından bu mümkün olmuyor.
Olumsuzlukları yazmayı sevmiyorum, ama.. Hoşnut olmadığımız iki konuyu sizlerle paylaşmak isterim...
Çok yıllar önce Selimiye Camiini ziyaretimde, cami içindeki şadırvanda küçük bir fıskıyeden su içiliyordu. Şimdiyse, küçük bir havuzda biriken su, üç küçük maşrapa ile alınıyor (alırken mutlaka eller de giriyordur, suya) ve herkes bu kaplardan içiyor. Arada elindeki pet şişeyi daldırıp dolduranlar da oluyor.. Bu devirde kabul edilemiyecek bir hijyen zafiyeti değil mi, bu? Şifa niyetine içilen sudan, hasta olmak işten değil...
Bir de cami içinde kıvrılıp yatanlar var ki.. Hiç hoş olmayan görüntüler..
Edirne, özellikle de Selimiye Camii civarı, tuvaletçisinden tesbih satıcısına kadar Roman vatandaşlarımızın egemenliğinde..
Arasta Çarşısı ve Bedesten'de, Edirne'nin taa çocukluğumdan meşhur olan 'meyve sabunları' tezgahları süslüyor. Yalnız, eski ince işçilik, gerçeğine çok yakın görünüm yok. Çocukken, büfenin (o zamanın gözde mobilyası) üzerindeki sabunları gerçek meyve zannedip, ısıranları hatırlıyorum..
Abi her zaman,ki gibi güzel bir paylaşım olmuş.Yıllar önce hemen hemen o yorumu bende yapmıştım Kayseri,nin Koca sinanı o eseri ile yüz yüze olmalı idi diye Ablamada selamlar. saygılar