Ynt: Avd Balkan Ülkeleri Gezisi 2014
MAKEDONYA
Arnavutluğun kuş uçmaz, kervan geçmez dağlarına tırmanıp, 50 euroluk araç sigortasını da paşa paşa ödeyip Makedonya'ya giriyoruz. Gece saat 24.00. Ohrid çok uzakta değil. 1 saat yol alıp şehir merkezine ulaşıyoruz ve gecelemek için yer arıyoruz. Haritada işaretli kampingi bulamadık. Tam o sırada birisi geliyor yanımıza. Yarım yamalak bir Türkçe ile gölün kıyısında fiyatı makul (1 person 10 euro) otel ayarlayabileceğini söyleyip bizi peşine takıyor. Sonradan anlıyoruz ki adam zurna gibi sarhoş. Deli gibi gidiyor göl yolunda. Kayboluyoruz, yanlış aracı takip ediyoruz, tekrar buluyoruz adamı... Uzatmayayım otele varıyoruz. Fiyat bizim sarhoşun dediğinin neredeyse 2 katı. Gruptakiler başka yapacak bir şey yok diye kabul edip otele yerleşiyorlar. Biz 3 araç 2 km ilerideki kamp alanına yollanıyoruz. Gecenin bir yarısı kampa giriyoruz, 2 bira yuvarlayıp yatıyoruz. Bütün günün yorgunluğuyla nerede olduğumuzun farkında bile değiliz.
Sabah cennete uyanıyoruz. Ohrid gölü bütün güzelliğiyle 1 metre ilerimizde. Kampımız gölün hemen dibinde, yemyeşil bir ormanın içerisinde. Hemen göle giriyoruz. Otelciler şehir merkezindeler. Kahvaltı edip, alelacele toparlanıyor ve kampingden ayrılıyoruz. 3 - 4 km gerideki Ohrid'e varıp şehri turluyoruz.
Burada konvoy 2 ye ayrılıyor. Dursun ve ben rotayı 200 km daha uzatıp Skopje'e (Üsküp) gideceğiz. Konvoyun geri kalanı Manastır'ı gezip Yunanistan'a girecekler. 2 gün sonra buluşmak üzere ayrılıp 2 araç yola düşüyoruz.
Mavrovo Tabiat Parkı'ndan geçiyor yolumuz. El değmemiş uçsuz bucaksız ormanlardan geçen yol bizi Gostivar şehrine götürüyor. Şehirde alt yapı çalışmaları var. Yollar kapalı. Bir benzinciye yol sorduğumuz sırada 50'li yaşlarda bir motorlu geliyor. Türkçe biliyor ve bize yolu gösterebileceğini söylüyor. Muhabbet esnasında Beşiktaşlı olduğunu öğreniyoruz. Şehrin çıkışında kendisine Beşiktaş atkısı hediye ediyorum. Nasıl seviniyor anlatamam. Öpüp boynuna doluyor. Abiyle vedalaşıyoruz, o yoluna biz yolumuza gidiyoruz.
Issız Makedon yollarında, Arnavut azınlığın yerleştiği bölgelerden geçiyoruz. Doğa çok bonkör buralarda da. Yeşilin bin bir türü. Tertemiz Müslüman köyleri, Hristiyan köyleri yol kenarlarına serpiştirilmiş.
Yol yine bir milli parktan geçiyor. Uzun bir tırmanıştayız yine. Rampanın sonunda ufak seyir terasında yaşlı bir Arnavut çiftin işlettiği lokantavari bir yerde mola veriyoruz. Bizdeki pişi, katmer tarzı peynirli veya kıymalı börekler yapıyorlar. Nefis. Teyze zaten Türk olduğumuzu öğrenir öğrenmez hepsinden birer tane hediye ediyor bize. Vedalaşıp yolumuza düşüyoruz tekrar.
Artık Vardar ovasında ve otobandayız. Üsküp'e vardığımızda hava kararmak üzere. Şehir bomboş, yollarda tek tük araçlar var. Üstün yol bulma ön sezilerimle bir otoparka dalıyorum. Girdiğimiz otopark hafta sonları bedava, mesai günlerinde ise ücretli. Eee biz burada mis gibi kalırız. Önümüz Old City, arkamız yeni şehir merkezi. Araçları yerleştirip şehri gezmeye çıkıyoruz. Gezemiyoruz yağmur yine peşimizde, bolca heykelin olduğu meydanda bir saçak altına sığınıyoruz. Meydan bomboş, yağmur rahatsız etmiyor, hava zaten sıcak, koca koca heykeller ışık oyunlarıyla canlı gibiler ve biz Makedonya'nın başkentinde bir saçak altındayız. Çok keyifli ya...Yağmur dinipte Vardar Nehrinin üzerindeki köprüden karşıya geçtiğimizde nehir kenarındaki cafelerin tıklım tıklım dolu olduğunu görüyoruz. Tabi yaa dünya kupası final maçı... Bizde çöküyoruz bir cafeye. Almanyanın zaferini seyredip araçlara dönüyoruz.
Sabah erken kalkıyor, bisiklete atlayıp Üsküp'ü geziyorum. Şehir çok düzenli yerleşmiş. Eski şehir kale tarafında. Meydanları tertemiz ve heykel dolu. Meydanlarda ve Vardar nehri kıyısında alt yapı çalışmaları devam ediyor. Anladığımız kadarıyla Makedon hükümeti turistlik bir şehir yaratmak için harıl harıl çalışıyor. Çok değil 5 sene sonra oldukça güzel bir Üsküp ortaya çıkmış olacak.
Büyük İskenderin hayatını, ailesini betimleyen devasa heykeller her yerde. Meydanlarda devamlı klasik müzik yayını yapılıyor. Geceleri heykeller su ve ışık oyunlarıyla daha bir güzel görünüyor.
İskenderin haricinde tarihteki Hristiyan misyonerler, Almanlara karşı savaşan Partizanlar, Osmanlıya karşı savaşan halk kahramanlarının heykelleri yine şehrin her yerine serpiştirilmiş.
Eski şehri gezmeye koyuluyoruz. Safranbolu'yu andıran çarşısı, kervansarayı, çeşmeleriyle tipik bir Türk şehri. 1 saat dolaşıp araçlarımıza dönüyoruz. Kaymakçina'nın memleketindeyiz ama yol üzerinde rastlayamadım. Artık ayrılma vakti geldi. Yolumuz uzun. Üsküp'e veda edip otobandan Yunanistan'a doğru yola koyuluyoruz. Artık yolda olmanın pek keyfi kalmadı. "Gurbetçi otobanı" bizi direk Yunanistan'a, meşhur "european otoban" da Türkiye'ye götürecek...
Makedonya gezdiğimiz ülkeler içinde en ucuz olanı. Hem üzerimizdeki Makedon paralarını bitirmek hemde çok ucuz olan gıda maddeleriyle buzdolaplarını doldurmak için yol üzerindeki Veles şehrine giriyoruz. Bir süpermarkette alışveriş yapıyoruz, Türkçe konuştuğumuzu duyan hemen yanımıza geliyor. Burada herkes Türk asıllı. Alışveriş arabasını bile karavana kadar taşıdı bir soydaş. Çok cana yakınlar, istemeye istemeye vedalaşıyoruz soydaşlarla. Sınırına en yakın benzinciden de depoları doldurup, ver elini Hellas diyarı....
Καλώς Ελλάδα