Herkes bir arayış içinde; kimisi mutluluğun peşinde, kimisi gücün, kimisi ise huzurun. Ancak hayat, bize her fırsatta bir gerçeği fısıldıyor: Arzuladığımız her şey, sonunda zamanın ellerinde eriyip gidiyor. Dünya, gelip geçen nice insanın hayalleriyle, umutlarıyla ve hayal kırıklıklarıyla dolu. Hepsi burada bir iz bırakmak istedi, ama çoğunun izi rüzgarla savrulan yapraklardan başka bir şey olmadı.
Zihnimiz, her şeyin sonsuz olduğu yanılgısıyla kendimizi kandırır; hep bir şeylere ulaşma, daha fazlasını elde etme telaşıyla yaşıyoruz. Sanki bu dünya bizim için yaratılmış, sanki hiç gitmeyecekmişiz gibi... Ama derin bir sessizlikte, kendimize kulak verdiğimizde, ruhumuz bambaşka bir soruyu fısıldıyor: "Gerçekten önemli olan ne? Hangi izim, hangi sevdam sonsuzluğa dokunacak?"
Belki de asıl anlam, arayışlarımızda değil, o arayışın bize kim olduğumuzu öğrettiği yerde saklı. İnsan yalnızca maddi izler bırakmaya çalıştığında zamanın ağırlığı altında ezilir, ama bir kalbe dokunduğunda ya da bir ruhun yolculuğuna ışık tuttuğunda, gerçek iz orada filizlenir. Belki de bu dünyadan geçerken, bırakmamız gereken en değerli miras, sevginin ve ışığın olduğu bir yol olmalı. Çünkü sonunda yalnızca bunlar, ebediyete kalır...
~Alıntıdır. ~