Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland
Uzungöl’den Kars’a
Uzungöl’de gecelemekten vazgeçip tekrar sahil yoluna indim ve Hopa’ya vardım. Hopa’nın eski sevimliliği kalmamış, etraf düşük kaliteli otellerle dolmuş, buralar genellikle yöre erkeklerinin gecelik eğlencelerini devam ettirmek amaçlı kullandıkları konaklama yerleri. Hopa’dan Artvin’e vadi içi yoldan 70 kilometre boyunca neredeyse sürekli rampa çıkarak ve viraj dönerek ulaşılıyor, aynı yoldan dönerken sadece iki-üç kere gaza basmıştım, oradan biliyorum. Manzara çok güzel, yüzlerce metre derinliğindeki vadi mutlaka görülmeli.
Artvin, kıyıdaki Karadeniz şehirleriyle karşılaştırıldığında, nüfus yapısı, kültür ve coğrafi özellikler açısından biraz daha farklı. Laz, Gürcü, Türk karşımı popülasyon var ve insanlar bölgedeki diğer kentlere nazaran daha sıcakkanlı ve yardımseverler. Muhafazakarlık ve belli yaşam biçimleri dayatma gibi huzursuzluklar hissedilmiyor, bunu en iyi, yörenin insanıyla konuştuğunuzda anlayabiliyorsunuz. Daha önce de anlatmıştım, foruma üye Suat’ın aracı önünde, Gürcistan ile ilgili birkaç şey sormak üzere beklemiştim, o da işini gücünü bırakıp beni bu konularda aydınlatacak bir büyüğünün yanına götürmüştü, hatta aksi durumlarla karşılaşırsam yardım isteyebileceğim telefon numaraları verilmişti.
O geceyi Artvin’de geçirdirdim. Ertesi gün KafkasörYaylası’na ve daha da yukarılardaki yeni açılan Atabarı Kayak Tesisleri’ne gittim, burada yeni pist yapma çalışmaları vardı, şantiyeden izin alıp arabayı deneme amaçlı kayak pistinden çıkıp, üst orman yollarına tırmanıp indim.
Şavşat-Ardahan istikametinde yaylalardan, yamaçlardan, akarsu boyları ve vadi yataklarından geçen manzaralı yoldan ilerledim, Gürcü köylerinin bulunduğu yaylaya çıkmak üzere anayoldan ayrıldım, sapaktan sonra otostop çeken bir amcayı yanıma aldım, o da ulaşmak istediğim yayladaki kendi köyüne gitmek üzere mimibüs bekliyormuş. On kilometrelik bozuk yoldan tepeye vardığımızda yaptığım yardım bana mükellef köy sofrası şeklinde geri döndü. Burada Gürcü nüfusu ağırlıklı, Mehmet Bey de Gürcü kökenli, geleneklerinden, yemeklerinden sözettik, henüz hiç Gürcistan’a geçmemiş, Orman Bakanlığı’ndan emekliymiş. Yemekten sonra tekrar uzun yokuş şoseyi inip asfalta ulaştım ve Türkiye’nin en yüksek geçitlerinden birini (Çam Geçidi) aşarak Ardahan’a vardım. Burası il merkezi itibariyle Batı’daki ilçelerden bile küçük, mülki idari sebeplerden ötürü sonradan il haline gelen eski ilçelerden ve derli toplu bir yerleşim olması dışında görülecek fazla şey yok. Devam edip Kars’a yöneldim. Giderken kısa olan ana bağlantı yolunu şeçip, dönüşü Çıldır Gölü’nün kuzeyinden giden yoldan yapacaktım, asıl güzergah tam kabustu. Memeleketin iki il merkezi Ardahan ve Kars arasındaki 50 kilometre civarı yol parça parça değil, komple sökülmüş, yeni asfalt yapılıyor, bu nasıl mantıktır anlamış değilim, tamam bozuk yolları seviyoruz, ama bunun hiç eğlenceli tarafı yoktu, son 6 aydır yaptığım onbinlerce kilometre seyahatte geçmek zorunda kaldığım en zevksiz ve sıkıntılı etap da bu oldu. Kars’a vardığımda güneş çoktan batmıştı.