Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan seyr-ü zafer Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 605
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 169,950
Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland


Midyat'da bir kilise bahçesi. Süryani çocuklar yaz kursunda anadillerini öğreniyorlar. Süryanice Hz. İsa'nın konuştuğu Aramice'nin bir kolu, yeryüzünde yaşayan en kadim dillerden.


[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]


Midyat'ın yüzlerce yıldır yaşayan birbirlerine komşu camii ve kiliseleri.

[attachment=5]

IMG_2864p.jpg


IMG_2866p.jpg


IMG_2868p.jpg


IMG_2869p2.jpg


IMG_2871p2.jpg
 

Etiketler
Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

[attachment=1]


Midyat'daki zoraki rehberim.

[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

IMG_2872p2.jpg


IMG_2873p.jpg


IMG_2876p.jpg


IMG_2878p.jpg


IMG_2884p.jpg
 


Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland


Burası Sıla dizisinin de çekildiği konak. Halen devlet konukeviymiş. İshak Şabo Konağı adıyla da anılıyor. 200 küsur yıllıkmış.

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

IMG_2892p.jpg


IMG_2893p.jpg


IMG_2896p.jpg


IMG_2897p.jpg


IMG_2898p.jpg
 




Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

[attachment=1]
[attachment=2]


Rehberim arabayı Midyat'ın eşkıya çocuk çetelerinden korurken. Bu konudan sonra bahsedeceğim.

[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

IMG_2904p.jpg


IMG_2905p.jpg


IMG_2907p.jpg


IMG_2908.jpg


IMG_2909.jpg
 


Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

seyr-ü zafer' Alıntı:
Midyat

Midyat Mardin’in doğusunda, Süryani nüfusunun çoğunluğunun bulunduğu ilçemiz. Burada ikibin civarında Süryani yaşıyor ve geçimlerini ağırlıkla altın ve gümüş takı yapımı, şarap üretimi gibi işlerle sağlıyorlar. Midyat’da dokuz tane faal kilise var. Süryanilerin bağlı bulundukları Ortodoks kilisesinin patriği Suriye’de. Süryanilerin sayısı geçtiğimiz yüzyılın başında şimdikinden çok daha fazlaydı. Doğdukları toprakları bırakıp Amerika, Avrupa ve Suriye gibi yerlere göç etmelerinin sebebi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve ulus temelli Türkiye’nin kurulma sürecinde bölgeyi kontrol etmek isteyen başka ülkelerin tıpkı Arap, Ermeni ve Kürt nüfusa uyguladıkları gibi muhtelif vaatlerle kendilerini isyana teşvik etmeleri sonucunda meydana gelen gerginlikler ve olaylar.

Yeryüzünde mutlak anlamda toprak ve vatandan sözetmek mümkün değil aslında. Bunu gezip gördükçe daha iyi anlıyor insan. Sizin vatan dediğiniz yerlerde, siz oralara gelmeden önce yaşayan insanlar vardı. Aynı yerler onların da vatanıydı. Sizin vatan dediğiniz yerlere bir gün başkaları gelip hakimiyet kurabilir ve “Sen kenara çekil bakalım, buraları artık benim vatanım.” diyebilir. Ben uygarlık tarihinin başından beri vatan mefhumu ve dünya topraklarının bölüşümüyle ilgili kuralların değişmediğine inanıyorum. Akademisyenlerin, siyasetçilerin, her şeyi bilen gazetecilerin ağızlarından çıkan medeniyet, uzlaşı, paylaşım telkin eden konuşmaların hepsi hikaye. Yirmi yaşımdan beri siyaset metinleri okumuş, okuluna gitmiş ve gözlem yapmış biri olarak söyleyebilirim ki, son tahlilde demokrasi kavramı gayet izafi. Herkes demokrasiyi kendine göre tanımlar ve talep eder. Bir toprak parçası üzerinde kimin demokrasi anlayışının hükmedeceğine, o toprağa hükmeden kuvvet karar verir. Nasıl ki Roma’nın, Osmanlı’nın en güçlü dönemlerinde nice topraklar onların egemenliği altına girdiyse, o zamanlar bu imparatorlukların tarih sahnesinden silinip gideceği hayal edilemediyse, günümüzden yüz yıl sonra da kimin gidip kimin kalacağını bilmek zor, zannediliyor ki imparatorluk dönemi artık kapandı, iyi ve kötü her şey demokrasinin gereği.

Bildiğim tek şey var, toprağı vatan yapan aidiyet ve sahiplenme duygusudur. Yaşanan yerleri elde tutmak, hükmetmek için gerekirse malınızdan öte sevdiklerinizin canını ve kendi hayatınızı feda edebilir misiniz? Bence cevabı verilmesi gereken soru bu. “Dedelerimin kanı döküldü, oralar benim vatanım.” demekle olmuyor bu iş. “Dedelerin kan dökmüştü, gerekirse sen de kanını dökebilecek misin?” diye sorarlarsa cevabın evet mi? Ben cevabımı tek kelimeyle veremem bu yüzden, iki yönde cevap verene de saygı duyarım, vatanımı sevsem de, bu topraklar üzerinde varolanlara önyargıyla yaklaşmasam da, Türkiye topraklarının siyasi açıdan bölünmemesini istesem de, aksini düşünenleri anlamaya çalışırım ve “Elinizden geleni ardınıza koymayın, buyurun gücünüzün yettiğini yapın.” derim.

Konuyu tersten ele alırsak, hükmettiğin topraklarda kendini sana yakın hissetmeyen, seninkinden ayrı bir dünya kurmak isteyen insanlar var diyelim. Onlar diyor ki, “ Biz sizden önce buradaydık, burası bizim, artık bizbize kalmak istiyoruz, siz gidin.” . Peki şimdi ne olacak? Yine sahtekar, ikiyüzlü tonlarca laf edilecek, her zaman demokratik, uzlaşmacı çözüm bulunabilir, denecek…

Demokratik çözüm falan yok, çünkü herkesin demokrasi tanımı farklı, herkes kendi hükümranlığını sürdürmek üzerine demokrasi tarifi yapar ve bu adeta doğanın kuralıdır, varolmaya devam edebilmek için kendini ve yaptıklarını meşrulaştırmaya, herkesi ikna etmeye mecbursundur.

İngilizler Amerikan yerlilerini öldüre öldüre Yeni Dünya’yı kendilerine yurt tutarken de bu böyleydi, Türkler Anadolu’ya girdiklerinde de, Yahudiler, Arap topraklarında yayılırken de…

Şimdi kalkıp kim kime insanlık ve demokrasi dersi verecek?..
Temel kural hiç değişmedi, bin yıl önce beşbin yıl önce nasıl idiyse şimdi de öyle. Güçlü taraf kuralını dayatır, ama ikna ve tehdit yoluyla ama kaba kuvvetle. Bakalım zaman ne getirecek?..

Bunlara katılmama olanağı var mı? Yukarıdaki satırları okuyunca, neler düşündüm neler!... Güçlü olan kuralını koyar ve dayatırken, o an işine ne geliyorsa, onu kullanır; bu bazen "silah" olur, bazen de "sandık"... Bugün, sandığı kutsayanlar, sandık yoluyla değişimi(!) gerçekleştirenler; S.Allende'yi zorla alaşağı ederlerken neler söylüyorlardı acaba? ???

Yöreye gelirsek; Güneydoğu Torosların ücra bir köşesinde, yetmişli yılların ortasında kısa bir süre görev yaptım. Ülkenin sosyo-ekonomik durum ve koşullarını bilen (ya da bildiği iddiasında olan) bir kuşağın en gençlerinden biri olarak, çarpılmıştım. Ülkenin batısına göre, birkaç yüzyıl bir gerilik söz konusu idi. Bir örnek vereyim; 28 yaşında bir kadın, 12 çocuk dünyaya getirmiş, 13. de yolda!.. :eek: (1975 nufus sayımı - Hizan) Çevirmen aracılığı ile yaşının kaç olduğu sorusunu yöneltmeden önce, 50-60 civarında olduğunu sanmıştım; yüzü kırış kırıştı... :( "28" yanıtını vermiş ama olamaz deyip sorumu yinelemiştim!... Kuşkusuz, Mardin yöresine göre buralar daha geri idi o yıllarda da ama benzer coğrafi, soyo-ekonomik koşullar var(dı).

Bir daha buraları gezme olanağım olmadı. :( Bir çok yerini gördüm, birinde yaşadım ama bir iki nokta içimde ukdedir; Nemrut Dağı krateri, Nurs Köyü (Said-i Nursi'nin köyü-Hizan) Midyat ve Mardin!.. Sizin fotolar, neler anımsattı ve düşündürdü bir bilseniz; emeğiniz için sağolun. Umarım, kamperle buraları ayrıntılı bir biçimde dolaşma olanağım olur baharda.. :smiley:

Cavid Sezen
 

Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

sizi kutluyorum gezilerinizi büyük bir heyecan içinde takip ediyorum. Benim hayalini kurduğum yoldan gidiyorsunuz.. Yolunuz açık olsun....
 

Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

Sizin geziler arasında geçiş yaptığım için bir an kendimi başka bir diyarda sandım,gezinin başlığına bakacaktım eğer yazılara bakmasam.Rehberinizi merak ettim.
 



Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

gezmen' Alıntı:
Bunlara katılmama olanağı var mı? Yukarıdaki satırları okuyunca, neler düşündüm neler!... Güçlü olan kuralını koyar ve dayatırken, o an işine ne geliyorsa, onu kullanır; bu bazen "silah" olur, bazen de "sandık"... Bugün, sandığı kutsayanlar, sandık yoluyla değişimi(!) gerçekleştirenler; S.Allende'yi zorla alaşağı ederlerken neler söylüyorlardı acaba? ???

Yöreye gelirsek; Güneydoğu Torosların ücra bir köşesinde, yetmişli yılların ortasında kısa bir süre görev yaptım. Ülkenin sosyo-ekonomik durum ve koşullarını bilen (ya da bildiği iddiasında olan) bir kuşağın en gençlerinden biri olarak, çarpılmıştım. Ülkenin batısına göre, birkaç yüzyıl bir gerilik söz konusu idi. Bir örnek vereyim; 28 yaşında bir kadın, 12 çocuk dünyaya getirmiş, 13. de yolda!.. :eek: (1975 nufus sayımı - Hizan) Çevirmen aracılığı ile yaşının kaç olduğu sorusunu yöneltmeden önce, 50-60 civarında olduğunu sanmıştım; yüzü kırış kırıştı... :( "28" yanıtını vermiş ama olamaz deyip sorumu yinelemiştim!... Kuşkusuz, Mardin yöresine göre buralar daha geri idi o yıllarda da ama benzer coğrafi, soyo-ekonomik koşullar var(dı).

Bir daha buraları gezme olanağım olmadı. :( Bir çok yerini gördüm, birinde yaşadım ama bir iki nokta içimde ukdedir; Nemrut Dağı krateri, Nurs Köyü (Said-i Nursi'nin köyü-Hizan) Midyat ve Mardin!.. Sizin fotolar, neler anımsattı ve düşündürdü bir bilseniz; emeğiniz için sağolun. Umarım, kamperle buraları ayrıntılı bir biçimde dolaşma olanağım olur baharda.. :smiley:

Cavid Sezen

mayıstosböce' Alıntı:
Sizin geziler arasında geçiş yaptığım için bir an kendimi başka bir diyarda sandım,gezinin başlığına bakacaktım eğer yazılara bakmasam.Rehberinizi merak ettim.


Plansız nüfus artışı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nin temel sorunlarından. Hangi akla hizmet bu geleneksel anlayışın değişmediğini çözümlemek güç. Eskiden çok çocuk, çok işgücü, çok işgücü daha fazla gelir demekmiş. Nüfusun az, aile başına düşen toprakların fazla olduğu dönemlerde, emek yoğun ekonomik aktivitenin(öncelikle tarımsal üretim) gerçekleşebilmesi için, ailenin kalabalıklığı gücü ve refahı arttırıyormuş. Günümüzde dengeler öyle altüst durumda ki bırakın sanayi üretiminin yokluğunu, karın doyuracak kadar küçük toprak parçasına bile sahip değil nüfusun çoğunluğu. Her yıl yüzbinlerce kişinin Akdeniz'e pamuk, Karadeniz'e fındık toplamaya gitmesinin sebebi de bu. Kendi memleketlerinde kalırlarsa açlıktan başka görecekleri şey yok. Sorun gerçekten karmaşık, çözülmesi kolay değil. Devletin boşvermişliğinin yanında buradaki insanlar da yaşam biçimlerinden pek taviz vermiyorlar. Sokakta konuştuğum çocukların dörtten az kardeşlisi yoktu, genelde beş-altı kardeşler. Zerre kadar ekonomi okumuşluğumla söyleyebilirim, böyle bir nüfus artışına ayak uydurabilecek ekonomik sistem yok yeryüzünde.

Güneydoğu'nun çocuklarını gördükçe, onları hiçbir iyi gelecek veremeyecekleri halde dünyaya getiren hala Ortaçağ'dan kalma dünyalarında yaşayan cahil anne-babalara öfke duydum. Evet, cahil diyorum. Kendi karnını doyuramazken beş tane çocuk yapan cahildir.
Çaresizliğin, ümitsizliğin ve fakirliğin insan evladını nasıl daha çocuk yaşlarda eşkıyalığa, haramiliğe sürüklediğini gözlerimle gördüm ve yaşadım.
Çocukların çoğu küskün, hırçın ve tehditkardı. Neyse ki aralarında birkaç tane, herşeye rağmen aklını vicdanını ayakta tutabilenler vardı, az sayıdaydılar, ama vardılar. Onlar tüm iyi niyetleriyle güzel, faydalı birşeylerin ucundan tutup, kendilerini meşgul ediyorlardı ve geliştiriyorlardı. Midyat ve Mardin'deki bazı resmi(kaymakamlık veya valiliğin verdiği tanıtım kartları var) rehberler ümitlerin en kötü koşullarda bile yeşertilebileceğini gösterdi bana.
Bazı çocukların tehditkar, talepkar tutumları sadece mahallelerinde gördükleri yabancılara karşı değildi, bu çocuklara kimse oturup eskıyalık öğretmiyor, ama ne devlet ne de onları doğuran insanlar onları dönüştüren olumsuz koşulları değiştirmek için birşeyler yapıyor. Midyat'daki iki çocuk rehber yanıma gelerek bana çevreyi gezdirebileceklerini söylediler. Rehber istemediğimi söylediğimde, ısrar ettiler. "Kesinlikle para vermem, istiyorsanız da şimdi söyleyin, sonradan bana kızmayın." dedim. Neyse, iki- üç saat kadar çevreyi dolaştık, sürekli anlattılar ve sorularımı cevapladılar. Bu esnada kendileriyle aynı mahalleden, aynı etnik kökenden başka çocuklar benimkileri tartaklayıp para almaya teşebbüs etti. Onlara meşrubat ısmarlamayı teklif ettik. Tabii, bu kadar küçük kazanıma razı değildiler ve kabul etmediler. Onlar iyilik yapılmasını ve minnettarlık duymayı istemiyorlardı, kontrolü daima ellerinde tutacak korku, baskı ve haraç düzenini oturtmak istiyorlardı. On-oniki yaşında çocuklardan bahsediyorum gerisini siz düşünün artık.
Rehber çocuklar mı? Vedalaştık, uzaklaşırlarken hiçbir olumsuz davranışta bulunmadılar, çağırıp onlara harçlık verdim, çünkü emek ve vakit harcayıp bunu haketmişlerdi...

mountaineer16' Alıntı:
sizi kutluyorum gezilerinizi büyük bir heyecan içinde takip ediyorum. Benim hayalini kurduğum yoldan gidiyorsunuz.. Yolunuz açık olsun....

Takip ve beğeniniz için teşekkürler.
 

Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

Doğduğum Şehir Mardin

Doğduğum ülkenin kentleri arasında doğduğum şehir Mardin’in ayrı bir yeri var. Her ne kadar ailemin kökeni Egeli ise de ben ‘babamın memuriyeti dolayısıyla’ orada dünyaya gelmişim. Seyahati seven ailem sayesinde daha önce de bu bölgeyi gezmiştim, ancak malum, yaş ilerledikçe insanın algıları açılıyor, bildiği şeyler artıyor ve gittiği yerleri daha ayrıntılı değerlendirebiliyor.

Mardin dünya tarihinin en eski şehirlerinden sayılır. Mezopotamya’nın kuzeyindeki bu yerleşim, günümüzden binlerce yıl önce şimdikinden çok daha yeşil, bereketli topraklara sahipmiş. Asya uygarlıklarını ve Arap topraklarını batıya bağlayan hat üzerinde yeralan Mardin’in henüz keşfedilmeye açık bir tarihi geçmişi var. Dara antik kenti buna bir örnektir. Tarih boyunca hangi uygarlıkların kullandığı kısmen tahmin edilse de kimler tarafından kurulduğu henüz bilinmemektedir.

Mardin’in eski kısmı Suriye’ye doğru uzanan düzlükleri ayaklar altına seren bir tepede kurulu ve görülecek hemen hemen her şey de bu bölgede. Eski mahalleleri oluşturan taş mimari günümüze dek yeterince korunmamışsa da bir zamanlar kentin ne kadar görkemli olduğuna dair fikir veriyor. Yokuşlu, basamaklı dar sokaklarıyla, kollarımı yanlara uzattığımda karşılıklı iki duvarına rahatlıkla değebildiğim darlıktaki yollar arası geçitleriyle, o sokaklarda oynayan çocukları ve kapı önlerinde oturan kadınlarıyla gezmekten hiç sıkılmadığım bir ortam.

Mardin daha bakımlı ve turistik bir şehir haline gelebilir, gezdiğim ülkelerde daha mütevazı kentlerin birazcık onarım ve tanıtımla ne kadar parladıklarını ve zenginleştiklerini bizzat gördüğümden bu ümidi besliyorum.

Şehrin belli başlı cazibe merkezleri tepeye kurulu tarihi bölge, hemen altındaki çarşı kısmı ve müzeleri. Arkeoloji müzesi ve eski askeri taş yapıların restore edilmesiyle meydana getirilmiş kent tarihi müzesi; aynı yerdeki sanat galerisi görülmeye değer.

Deyrulzafaran Manastırı, Mor Gabriel Manastırı ile yaklaşık aynı dönemde yapılmış bölgedeki bence en görkemli ve bakımlı manastır. Eğer tek Süryani manastırı görme imkanınız varsa burası tercih edilmeli. Manastır kompleksine yakın tepeler üzerinde yeralan inziva mağaralarına da tırmanılmalı.

Mardin ülkemizdeki etnik çeşitliliğin en belirgin görüldüğü kentlerden. Türk, Arap, Süryani(Suriye kökenli Hıristiyan Arap da diyebiliriz) ve Kürt nüfusu birlikte yüzlerce yıldır yaşıyor…
 

Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

Ağustos ayında Mardin'e gideceklere hava sıcaklığıyla ilgili fikir versin.

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

IMG_2913p.jpg


IMG_2918p.jpg


IMG_2919p.jpg


IMG_2920p.jpg


IMG_2921p.jpg
 


Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]


Güneş tapınağı. Yapılış tarihi kesin bilinmiyor, 4000 yıllık olduğu söylendi.
[attachment=4]
[attachment=5]

IMG_2927p.jpg


IMG_2928p.jpg


IMG_2930p.jpg


IMG_2933p.jpg


IMG_2936p.jpg
 



Ynt: Tek Başıma Otomobil ile İran - Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan; 15.500 km Overland

[attachment=1]
[attachment=2]


Dara antik kenti. Kuruluş tarihi ve kuran uygarlık henüz tespit edilebilmiş değil, ancak M.Ö. 500-600 arasında olduğu tahmin ediliyor. Kent sonraları Romalılar, Persler, Araplar arasında el değiştirmiş en son 15. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmış.

[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

IMG_2939p.jpg


IMG_2940p.jpg


IMG_2942p.jpg


IMG_2944p.jpg


IMG_2950p.jpg
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,680
Mesajlar
1,522,120
Kayıtlı Üye Sayımız
166,527
Kaydolan Son Üyemiz
Selma Yörük

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst