Ynt: Tek Başıma 45 Günde Vietnam-Kamboçya-Tayland
Uzun ince ülkenin hanedanlık başkenti..
Halong Körfezi’nin yarı hayal yarı gerçek atmosferinden dünyaya dönüp geldiğimiz yoldan Hanoi’ye vardık akşam vakti. Zaman ve mekan algısından yoksun geçen iki günden sonra bilindik boyuta dönmeye henüz tam anlamıyla alışamamıştım. Kainatın temel kuralı, güzel şeyler hep kısa sürer, daha doğrusu ne kadar sürse de bize yetmez, izafi bir durum bu. Arsız ruhumu doyurmak için yeni güzellikler aramak üzere yola koyulmaktan başka çarem yoktu.
Hanoi’de kaldığım otelin bulunduğu sokaktaki acenteden, 700 km kadar güneydeki Hue kentine gitmek üzere otobüs biletimi aldım. Vietnam’da Hanoi, Hue, Saygon gibi belli başlı şehirler arasındaki havayolu ulaşımı pek pahallı değil, tren ve otobüs seçeneği de mevcut. Ben yolculuğu renklendirmek ve daha önce denemediğim tarzda seyahat etmek için yataklı otobüsü tercih ettim.
Vietnam’da hem yerlilerin hem de turistlerin kullandığı yataklı uzun yol otobüsleri var. Koltuğa dönüşmeyen, daha çok şezlonga benzeyen bir yerleşim düzenleri var, yaklaşık 30 yolcu alabiliyorlar, bu sebeple bilet ücreti koltuklu otobüslerden biraz pahallı, ancak verilen farka kesinlikle değer. Mesafeler uzun ve Hanoi’den Saygon’a giden yaklaşık 1700 kilometrelik yol, günde ortalama 35 kişinin can verdiği kelimenin tam anlamıyla bir ölüm yolu. Yol kalitesi çok kötü, daha da beteri trafik kuralı neredeyse yok. Herkes ‘freestyle anarşik’ sürüyor. Arap ülkelerinin, Kafkasya’nın cehennem trafikli yollarında direksiyon sallamış halime bile yolculuğun henüz başlarında, hava aydınlıkken şahit olduğum birkaç pozisyonda gayri ihtiyari kendim için ‘Fatiha’ okumaya başlamıştım. Bir süre sonra duruma alışıp yola bakmaktan vazgeçtim.
Beşik gibi sallanarak, yan şezlongdaki Çinli kızla sohbet ederek, uyuyarak geçen saatlerden sonra sabaha karşı Hue’ye vardık. Daha önce de belirttiğim üzere, bu ülkede sırt çantalı gezmek pek zor değil. Garda iner inmez yanıma gelen iki üç otel çığırtkanından, gelirken zaten seçtiğim otele götürmek isteyenin peşine takıldım, kendi araçlarıyla ücretsiz otele götürdüler. Vietnam şartlarında gayet düzgündü kalacağım yer, hemen yerleştim. Yatarak geldiğimden pek yorgun değildim, günü değerlendirebilecektim.
Hue Vietnam tarihinin önemli yerlerinden. 1800’lerin başından komünist rejimin kurulduğu 1945’lere kadar Nguyen Hanedanlığı döneminde ülkenin başkentiymiş. Daha sonraki dönemlerde emperyalist, insan kıyımı-katli konusunda dünya tarihinde ilk üçe giren Fransa’nın, muhalifleri kışkırtması ve bizzat iştirak etmesiyle 1968 yılında kanlı çatışmalara sahne olmuş. Fransızlar daha sonra bakmışlar ki aşağılık emellerine ulaşamıyorlar, inatçı Vietnamlıları satın alamıyorlar ya da kafalarını keserek galip gelemiyorlar, taslarını taraklarını toplayıp meydanı günümüzün doymak bilmez, baş emperyalisti Amerika’ya bırakıp gitmişler.
Hue krallık döneminden kalma sarayıyla, yüzlerce yıllık görkemli Budist tapınaklarıyla, etnoğrafya- savaş tarihi müzeleriyle, sakin ve huzurlu havasıyla Vietnam’ın ziyaret edilmeye değer bir şehri. Sadece kent merkeziyle değil, yakın çevrede günübirlik geziler yapılacak mekanlarıyla da ilginç. Diğer turistik ülkelerdeki kadar rağbet görmese de güzellik açısından onlardan aşağı kalmayan uçsuz bucaksız tropik plajları var.
Hue’nin merkezini dolaşabilmenin en iyi yolu yarım ya da tam günlük cyclo kiralamak. Bu sayede mekanlar arasında giderken sokak hayatını da izleme imkanı doğuyor. Vietnam’da insandan yana çekilebilecek en büyük sıkıntı cyclo sürücüleriyle yaşanıyor. İş para ödeme kısmına gelince yan çiziyor ve başta kabul ettiklerinden fazla para istiyorlar. Hue’de bu yüzden beni gezdiren adamla sert tartışma yaşamıştım. İstediğiniz geziyi ve ödeyeceğiniz ücreti net biçimde defalarca söyleyip, defalarca “Evet, tamam, kabul.” cevabını aldıktan sonra yola koyulmanızı tavsiye ederim.
Kentte kaldığım sürede kuzeydeki DMZ(askersizleştirilmiş bölge) denen yerleri de görme şansı buldum. Vietnam Savaşı sırasında, tarafların mutabakatıyla ülkenin tam ortasında 10 kilometrelik izolasyon bölgesi oluşturulmuş. Bu bölge ve kuzeyinde-güneyinde kalan kırsal alan günümüzde bile mayınlar ve patlamamış savaş mühimmatıyla dolu olduğundan ciddi tehlike barındırıyor. Geziler sırasına savaşın en kanlı kısmının geçtiği yerlerde geriye pek iz kalmasa da, insan oralarda dolaşırken, kendini Gelibolu muharebelerinin yapıldığı yerlerdeki gibi hissediyor. Viet Kong tünelleri, savaş alanları, Ben Hai Nehri, yağmur ormanları, genelde Laos kökenli insanların yaşadıkları köyler, 7 Dolar verip sabahın köründen akşamın geç vaktine dek dolaştığınız 400 kilometrelik parkurda karşınıza çıkıyor ve zihninize kazınıyor…