Peloponnesos / Mora'ya Antik Yolculuk

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan oralakbas Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 56
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 9,967

Bizim Italya gezisinde gündüzleri serin geceleri soğuktu. Sizin gezide hem gündüz hem de gece sıcak. Soğukla baṣetmek sıcaktan daha kolay. Arasıra ısıtıcıyı çalıṣtırarak sorunu çözdük. Soğuk havanın bir diğer iyi tarafı da bataklık benzeri yerlerde geceledik ama sivrisineklerle fazla sorun yaṣamadık.

Gezi anılarınızı yavaṣ yavaṣ aceleye getirmeden okuyacağım. Okudukça kendi gezilerimden hatıralarım canlanıyor. Teṣekkürler.
 

5 Ağustos 2022, Cuma

Sabah atıkları boşaltıp kamptan ayrıldık.

Yaklaşık 6 km. mesafedeki antik Sparta’yı görmeye gittik. Antik Sparta bugünkü yerleşiminin hemen yanında, kısmen şehirle çevrelenmiş bir ören yeri. Girişinde bilet alınmıyor. Vaktiyle bir gişe konmuş ama büyük olasılıkla fazla ziyaretçi çekmediği için kullanılmıyor. WC vb. hizmet kısımları da kapalı. Bizden başka üç-beş ziyaretçi vardı etrafta. Yine de bugüne kadar meydana çıkarılmış kalıntılara açıklama panoları konmuş. Olabildiğince bu panolardan yararlanarak gezip anlamaya çalıştık. Kalıntılar yaşlı zeytinlerle dolu büyük bir zeytinliğin içinde ve atmosfer çok güzel. Bugüne kadar ortaya çıkarılabilenlerin tarihi İÖ 8. yüzyıla kadar gidiyormuş. Tiyatro kısmında kazı çalışmaları devam ediyor. Tiyatronun yerleştiği yamacın tepesinden şehrin bulunduğu düzlüğü ve uzaklardaki dağ silsilesini içine alan çok güzel bir manzara görünüyor.

Rehber kitap, katı bir sosyal ve askeri disiplinle ve savaşçılıklarıyla ünlü ve Yunan kent devletlerinin en güçlülerinden olan antik Sparta’nın surlarla çevrili olmadığı için korumasız kaldığını ve bugüne, bu yüzden çok az kalıntının ulaşabildiğini yazıyor. Antik bölgenin taşları yüzyıllar boyunca yakın yerleşimlerin, örneğin Mistras’ın inşasında alınıp kullanılmış. Sparta Homeros’un ünlü destanı İlyada’da da geçer… kahramanlardan biri hatta belki en önemlisi Sparta Kralı Menelaos’dur. Zira Troya Savaşı da Menelaos’un güzel karısı Helena’nın Troya prensi Paris tarafından kaçırılması yüzünden çıkar.

Ören yerinde iki saat kadar dolaştıktan sonra yakınındaki Sparta Kralı I. Leonidas heykeline de uğrayıp yola koyulduk. Leonidas, Atina’nın kuzeyindeki bir geçitte pek az sayıdaki askeri ile muazzam Pers ordusuna karşı geçidi savunmasıyla ünlüymüş.











 

Şimdi rotamız kuzey doğuya doğru… Argolis Körfezinin kıyısındaki Nafplio şehri. Yaklaşık 140 km yolumuz var. Yolun büyük kısmı, Kalamata ile Atina’yı bağlayan ve Mora yarımadasını güneyden kuzeye kat eden otoyol… Birkaç gişede otoyol ücreti ödedik, ama artık kaydetmekten vazgeçmişiz Bu rota için de dağlık bölgeleri geçen ve çok güzel olduğunu tahmin ettiğimiz alternatif yollar var ama bu kez ana yolu tercih ediyoruz. Bu arada mazot alma zamanı gelmiş, bir benzinliğe uğradık; mazot 1.789€/l.

Nafplio’ya saat 3 gibi vardık. Limana yakın geniş park alanına park ettik. Yine sıcak bizi pelte haline getirdi… bir an önce gölge bir yerler bulmaya, serin bir şeyler içmeye zorluyor. Biz de tarihi ara sokaklara dalıyoruz.











 

Tarihi şehir merkezinde dar sokakların çıktığı güzel bir meydan var... Plateia Syntagmatos. Burasının 300 yıl önceki, Osmanlılar tarafından üç caminin yaptırıldığı dönemdeki görünümünü hala koruduğu belirtiliyor. Bugün bu bölge çok turistik… siesta vakti olmasına rağmen oldukça kalabalık. Akşam büyük olasılıkla daha da kalabalık oluyordur. Arkeoloji müzesi de bu meydanın en göze çarpan güzel binalarından biri… ama saat üç buçuğa kadar açıkmış, gezemedik.











 

Nafplio yaklaşık 15.000 nüfuslu küçük bir yerleşim. Rehber kitapta Yunanistan anakarasının en zarif şehirlerinden biri diye tanıtılmış. Kuruluşu görece yeni (13. yy). Limanlar için mücadele eden Venedik ile Osmanlılar arasındaki savaşlarda pek çok kez kuşatılmış. Körfeze doğru çıkan yarımadanın kayalık tepesinde bir Venedik kalesi (Palamidi Kalesi) var ama hava o kadar sıcak ki, oraya çıkmayı yine göze alamadık. Muhtemelen manzarası olağanüstüdür.

Epey dolaştıktan sonra bir tavernada karnımızı doyurup plan yaptık. Nafplio’da gecelemeyi düşünmüyoruz. park4nigth’tan kamping seçeneklerini inceliyoruz. Genellikle Nafplio’nun güneyinde kalan sahillerde çok sayıda seçenek var… buralar 10 ila 20 km gibi yakın mesafeler.

Yaklaşık 10 km güneyde Tolo’dan bir kamp yerini seçtik. Nafplio’dan yola koyulduğumuzda oldukça sıkı bir trafikte ilerlemeye başladık… ve bu Tolo’ya kadar devam etti. Sonradan akıl ettik ki, cuma akşam üzeri kalabalığı, insanlar sayfiye taraflara gidiyorlar.

Tolo’ya vardığımızda alacakaranlıktı… karavanla hafif bir tepeden inerek gelirken kampingin olduğu bölgenin manzarası harika görünüyor.

Peylediğimiz yer Camping Lido (37.528028, 22.867197). WC, duş, bulaşık, çamaşır yıkama yerleri… var. Kapıdan girdiğimizde dolu sandık. Oldukça büyük bir yer ama neredeyse dolu gibi… hiç bu kadar kalabalığını görmemiştik. Neyse ki resepsiyondan karşılayıp hoş geldiniz dediler ve hemen biri bize üç yer gösterdi… Denize en yakın olanını tercih ettik, çünkü genellikle yerler dar ve bu da araçların oldukça yakın park etmesine neden olmuş… aralarında hava akımı olmazmış duygusu yaratıyor. Belli ki burası oldukça popüler. Özellikle çadır kampçıları için çekici olduğu anlaşılıyor. Büyük kısmı neredeyse yerleşik düzene geçmişler.

Yerimize yerleşip kendimize geldikten sonra çevreyi algılamaya başladık. Hemen yanımızdan çok gürültü geliyor… büyük bir otel varmış. Tur otobüsleri boyna misafir getirip götürüyor. Kampın kendi de sürekli bir hareket halinde… ama ilerleyen saatlerde ortalık daha sakin oldu.











 



6 Ağustos 2022, Cumartesi, Epidavros - Mykenai

Otelin erkenden kahvaltı vermeye başlamasıyla biz de erkenden kalktık İyi de oldu… Sabah gündüz gözüyle bakınca harika kumsalı gördük. Çarşaf gibi ılık denize girmek çok iyi geldi.

Karavana dönüp de kahvaltı ederken neredeyse bütün kamp ahalisi plaja doğru geçit yaptı

Bu arada bizimkine benzer Alman plakalı bir karavanın sahibi olan yan komşuyla sohbet ettik. Costas, Almanya’da yaşayan bir Yunanlı imiş. Belki en fazla 40’ında olan genç bir adam, karısı ve beş yaşındaki oğlu ile Avrupa’yı dolaşıyorlarmış. İki sene önce Almanya’daki evi filan satıp, işi de bırakıp dolaşmaya karar vermişler. Hayat kısa, oğlan okula giderken mecbur yerleşeceğiz, bari o zamana kadar gezelim demişler… mottoları “no TV, no internet”miş Yunanistan’da dolaşırken dikkat etmemiz gereken şeylerden bahsetti. Bizim de anladığımız gibi bu mevsimde kampingde kalınmadığında polisin karışma olasılığı yüksek.

Camping Lido’dan öğlene doğru ayrıldık. Gecelik 24€ ödedik. Elektrik almadık. Bu rakam şu ana kadar kaldığımız yerlerin en yükseği. Kredi kartı ile ödemede 26€ olurmuş. Burasının popülaritesi rakamları yükseltmiş gibi.

Şimdi Saron Körfezi tarafına, Epidavros’a gidiyoruz. Oldukça yakın, 40 km. Yolu çok güzeldi.

Harita üzerinde koordinatlarını koyduğumuz yer antik tiyatro. Kasabaya girdikten sonra “Küçük Antik Tiyatro” tabelası da doğru yolda olduğumuzu düşündürüyor… izleyip ilerlediğimizde yakınındaki park yerine girişimiz hayli sıkıntılı oldu. Kısa sürse de oldukça dar bir yoldan gitmek gerekti. Ve hayal kırıklığı… tiyatro ve kazı alanı ziyarete kapalıydı. Tel örgülerin ardından bakındık. Daha ilginci, bu tiyatro rehber kitapta fotoğrafını gördüğümüz tiyatro değildi. Bunu nasıl yorumlayacağımızı bilemedik. Etrafta da sorabileceğimiz kimse yoktu.

Biz de Epidavros köyüne gittik. Sahildeki geniş park alanına park ettik











 

Burası küçük bir koyun etrafında küçücük bir yerleşim. Güzel bir köy... ortada pek kimsecikler görünmüyor. Bir panoda antik Epidavros ile ilgili açıklamaları okuyoruz… buradan küçük tiyatroya bahçelerin arasından bir patika yürüme yolu varmış. Yol görünen yarımadanın tepesindeki akropolis kalıntılarına ve yarımadanın öbür tarafında ilerideki batık şehre kadar gidiyormuş. Az önce o taraftan geldik ve yürümek için artık çok sıcak dedik

Deniz kıyısındaki tavernaların olduğu tarafa yürümeyi tercih ettik. Buralar hayli kalabalıktı. Biz de oturup birinde bir şeyler yedik.

Karavana dönerken park ettiğimiz yere yakın bir tabela dikkatimizi çekti. Daha önce park4night’ta bahsi geçen “karavanlar kamusal alanlarda kamp yaparsa 300€ ceza yer” uyarısını ilk kez burada, bizzat Epidavros polis departmanı tarafından ve çok dilde yazılmış olarak gördük, bir de fotoğrafını çektik.

Yol planı yaparken burayı gecelemek için düşünmemiştik zaten… Epidavros’tan ayrıldık.











 

Mykenai (Miken), Mora Yarımadasına antik yolculuğumuzun en önemli bir diğer durağı ve düşüncemiz oraya yakın bir kampingde gecelemek, ertesi günü de antik Mykenai’yi gezmek.

Epidavros’tan 53 km yolumuz var… yol Nafplio’ya kadar yaklaşıp sonra kuzeye Mykenai tarafına dönüyor. Mykenai’ye saat 4’e doğru vardık. Köyde iki kamping var. Biri köyün girişinde. Diğeri hafif bir yokuştan çıkınca köyün içinde, Camping Mycenae (37.719187, 22.746682). Ağaçlık, harika bir konumda… yüksekten ovaya bakıyor. Hava çok sıcak ama esiyor, o da iyi geliyor. Burada bizden başka kimse yok. Çok konuksever yaşlı bir çift işletiyor. Teyze bize hemen bir tabak karpuz ikram etti. Mutfağı istediğimiz gibi kullanabileceğimizi söyledi. WC ve duş kısımları biraz eski olsa da düzgün çalışıyor ve temizdi. Geceliği 20€. Elektrik almıyoruz.

Akşamüzeri köye yürümeye çıktık. Etrafta neredeyse kimse yok. Birkaç adımda köy bitiyor zaten Oturulacak ya da yemek yenecek yerlerin bir kısmı kapalıydı. Milletin akşam muhabbeti için uğradığı yer gibi görünen tavernaya oturup biz de bir şeyler ısmarladık. Onlar masadan masaya laf atarak sohbet ederlerken neşeleri bize de iyi geldi.

Şimdi notlarımızı toparlarken neyi fark ediyoruz? Meğerse aradığımız antik Epidavros tiyatrosu başka bir yerdeymiş Bizim kıyısında gün boyu oyalandığımız yer antik limanmış. Suyun altında batık bir limanın olduğu, yakınlarında da bizim uğradığımız küçük tiyatro ile bazı gün yüzüne tam çıkarılmamış kalıntıların olduğu bir yer. Asıl tiyatronun, Asklepios tapınağının ve stadyumun da olduğu harabeler yaklaşık 20 km içerideymiş. Epidavros’a giden yoldan sapmak gerekiyormuş ve biz her nasılsa -ne giderken, ne dönerken- o sapağı görmemişiz Üzüldük haliyle… ve gelecek sefere listesine kaydettik.









 

7 Ağustos 2022, Pazar, Mykenai

Dün geldiğimizde esen güzel rüzgâr gece durdu ve sivrisinekler çıktı… rahatsız bir gece geçirdik

Neyse ki güzel bir kahvaltı ve kahve ile canlandık

Antik kent buraya yaklaşık 3 km mesafede. Sonrasında yola koyuluruz diye de düşündüğümüz için karavanla çıkmaya karar verdik. Teyze ile vedalaştık… hemen oracıkta saksılarında yetiştirdiği ıtır, mercanköşk ve biberiyelerden küçük bir demet yapmış, biz yürümeden getirdi, elimize tutuşturdu

Vardığımızda ören yerinin park alanı kalabalık ve doluydu. O sakin köyden bunca araç hangi aralıkta geçti diye şaştık, kaldık. Sonra aşağıda yol kenarında bir yere park ettik. Bilet kişi başı (müze ziyareti dâhil) 12€. Düşük sezonda fiyat yarıya düşüyormuş. Bugünün Pazar günü olduğuna da anca aydık… plan yaparken neresi hangi güne geliyor diye dikkat etmek lazımmış, bu iki oluyor, diye söylendik.











 

Antik Mykenai hayal edebildiğimizin ötesinde etkileyiciydi. Gezdiğimizde bu kalabalığı neden çektiğini anladık.

Hikâyeler İÖ 3000 yılına kadar gidiyor. Bu antik kent bir zamanlar Doğu Akdeniz'e kadar yayılmış ve tarih öncesi çağlarda Yunanistan’da gelişen üç ana uygarlıktan biri olan Mykenai uygarlığının kalesiymiş (diğer ikisi geriye doğru Minos ve Kyklad uygarlıkları). İÖ 1700-1100 yılları arasında varlık göstermiş. Yine Homeros’un İlyada’sında ölümsüzleştirdiği efsanevi Agamemnon'un efsanevi krallığı diye de tanımlanıyor... Argolis ovasına ve Argolis körfezine hâkim bir tepede.

Kente bugüne en sağlam kalmış ve en popüler özelliği olan Aslanlı Kapıdan giriliyor… Adını girişin üzerindeki iki aslan kabartma tasvirinden almış büyük ve etkileyici bir yapı burası. En tepede Kralın sarayı varmış ve tüm faaliyetlerin merkezi olan bir bina kompleksiymiş. Sarayın bölgede yaşanan büyük karışıklıklardan sonra terk edildiği tahmin ediliyor.











 



Mykenai’yi ilginç kılan bir özelliği de ülkemizde Truva’yı (Troia) gün yüzüne çıkaran Heinrich Schliemann’ın burada da kazı yapmış olması… Burada kısa bir süre çalışmış ama A Mezar Çemberi olarak adlandırılan kraliyet mezarını gün yüzüne çıkararak kısa zamanda dünyanın ilgisini çekmiş. Kralın kafatası derisinin yapışık olduğu altın ölüm maskını bulduğunda (1876) “Agamemnon’un yüzüne dimdik baktım” demesiyle ünlüymüş. Müzede Schliemann saygı ile anılıyor, bu maskın da bir replikası sergileniyordu (orijinali Ulusal Arkeoloji Müzesinde’ymiş). “Mykenai altın zengini” efsanesi de yine o kazıyla ete kemiğe bürünmüş.











 

Burayı ünlü yapan bir diğer özelliği ise Mykenai mezarları… Mezar Çemberi kalıntılarından başka tholos adı verilen tipte, taşlarla, yukarıda giderek kubbe halini alan özel bir mimaride inşa edilmiş ve üzeri toprakla örtülmüş hayli büyük yapılar var. Bunlardan Atreus’un hazinesi bugüne en sağlam kalmış mezar… köyden buraya geldiğimiz yolun üzerindeydi. Dönüşe bırakmıştık, oraya da uğradık. Tarihi İÖ 14. yüzyıla kadar gidiyormuş. Rehber kitaba göre mezar odasının kapısının üzerindeki taş 9 metre uzunluğunda ve 120 ton ağırlığındaymış ve bu devasa taşın oraya nasıl yerleştirildiğinin sırrı hala çözülememiş.











 

Gezmeyi bitirdiğimizde hayli yorulmuştuk ama burayı gördüğümüze çok memnun ayrılıyoruz. Günün birinde yine gelmeyi isteriz.

Bugün artık yol yapmayalım, günün kalanında dinlenelim istedik ve bu kez köyün girişindeki kamping alanına Camping Atreus’a gitmeye karar verdik (37.718899, 22.740999). Alan iyi bir düzlük, bol ağaçlı, gölgeli, esintili, havuzlu. WC ve duşlar bakımlı, temiz. Elektrik almadık, geceliği 20€. Çok sayıda karavan ve çadır kampçı görünüyor. Burası da bir aile işletmesi. Cana yakın, güler yüzlü insanlar. Yerleşince adam yanımıza uğradı, buraya ilk kez bir TR plaka geliyor, diyerek merakla sorular sordu… kendisinin de karavanı varmış ve en büyük hayali karavanla Türkiye’ye Truva’ya gelmekmiş. Sonra da gidebildiği kadar güneye doğru gitmek… Epeyce sohbet ettik.

Havuz çocukların şamataları yüzünden pek rahat değildi. Ama arabayı park ettiğimiz yer çok sakindi. Sinek yok denecek kadar azdı. Dinlendik. Yol planı yaptık. Akşam kampingin tavernasında yemek yedik. Yemekler çok lezzetliydi ve çok makul fiyatlıydı. Genel olarak burayı beğendik… Yine gelirsek burada kalırız.





 

Kampta iyi yemek bulmak beni de memnun eder. Yazılarınızı takipteyiz. Harika gidiyor. Paylaşımlar için teşekkürler...
 

8 Ağustos 2022, Pazartesi

Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra toparlandık, atıkları boşalttık, yola koyulduk.

Artık Mora Yarımadasından ayrılıp dönüş yoluna girmeyi düşünüyoruz. İpsala sınır kapısına kadar otoyol üzerinden toplam 950 km yolumuz var. Yolu bir kerede yapmak yerine önümüzde kalan günleri bazı duraklar koyarak değerlendirmeyi planladık.

Bugün önce yaklaşık 40 km mesafedeki Korint Kanalı seyir noktasına uğrayacağız. Oradan da 260 km kadar sonra Malian Körfezi kıyısındaki bir kampinge varmayı hedefliyoruz.

Korint kanalını geçen karayolunun hemen iki yanı geniş park alanları ile seyir noktası haline getirilmiş. Araç köprüsünün kenarına yapılmış yaya yolu kanalı izlemeye gelenlerle dolu. Kalabalıkta fotoğraf çekerken kamerayı/cebi sağlam tutmaya ayrıca gayret ediyorsunuz… düşerse acı olur diye düşünüp insan ürperiyor

Kanal Mora yarımadasının Yunanistan anakarasına bağlandığı en dar yerine inşa edilmiş. Yaklaşık 6.5 km uzunluğunda. Aslında uygarlıklar çağlar boyunca bu kanalın hayalini kurmuş… bu kıstağa kanal yapma fikri antik çağlara kadar gidiyormuş. Buraya ilk kanal kazdırma girişiminin İÖ 7. yüzyılda Tiran Priandros’a uzandığı belgelenmiş… teknik zorlukları aşamadıklarında tiran bunun yerine bugün Diolkos diye bilinen taş kaplı bir nakliye yolu yaptırmış. Bu yolun kalıntıları bugün hala görülebiliyormuş. Nihayet hayal 1800’lerin sonunda gerçekleşmiş. 130 yıl öncenin teknolojisiyle olduğunu da düşününce görkemli bir mühendislik… çok etkileyici. Gelgelelim Kanalın bugün artık açıldığı yıllardaki önemini kaybettiği belirtiliyor. Yine de yolu bu tarafa düşen herkesin görmesini öneririz.

Kanalın yanındaki park yerimiz aynı zamanda bir turistik tesis, “Canale”… yolunuz düşerse ‘souvlaki’ tavsiyeye şayan Biz de öğle yemeğini burada aradan çıkarıp yola koyulduk…











 



Bir müddet otoyola girmeden Atina’ya kadar diğer karayolundan gitmek istedik. Gelirken otoyoldan görülmeyen, kaçırdığımız manzaraları seyrederek ilerledik. Daha sonra otoyola girip devam ettik.

Akşamüzeri peylediğimiz kamp yerine vardık… Camping Venezuella (38.823542, 22.716548) güzel, sakin, ağaçlık, bakımlı bir yer. WC ve duşları yeni ve temiz. Geceliği 20€. Elektrik almadık. Pek çok karavan ve çadır göze çarpıyor. Ayrılmış alanların karavanlar için biraz dar olduğu söylenebilir. Harika bir deniz manzarası var. Serinlemek için acilen denize gittik ama kıyı çakıllı, deniz dibi de çok yosunluymuş… pek keyif vermedi. Muhtemelen yanı başında bir dere ağzı olduğu için. Bu gece bol sivrisinek olacağından da endişe ediyoruz.

Akşam yemeğini kampingin tavernasında yedik. Lezzetli, taze, doyurucu ev yemeklerine makul bir hesap ödedik. Neyse ki korktuğumuz başımıza gelmedi... sivrisinek olmadı ve gece rahat geçti.











 

SON KONULAR - FORUM