Kendi Aracımızla Balkan Ülkeleri Gezisi 01-11.temmuz.2016

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan vata Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 183
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 31,492
339_zpsv4y5i4nf.jpg


Ethem Bey Camisi ve Saat Kulesi ile arkada Tiran Plaza Oteli


Ethem Bey Camisi,1793-94 yıllarında Tiran Valisi olan Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılmıştır.Ülkedeki pek çok ibadethaneyi yıktıran Enver Hoca bile güzelliğinden dolayı bu camiyi yıktırmak yerine müzeye çevirmeyi tercih etmiştir.Tek kubbeli ve 18x16 metre ebadında dikdörtgen planlı olan caminin içinde Balkan ülkelerindeki pek çok camide gördüğümüz çok güzel kalem işi nakışlar bulunmaktadır.Günümüzde ibadete açık olan caminin giriş kapısının sağ tarafında Ethem Bey'in,sol tarafında ise eşinin mezarı yer almaktadır.

Ethem Bey Camisi'nin yirmi metre kadar güneydoğusunda ise 1822'de yapılan Saat Kulesi bulunmaktadır.35 metre yüksekliğindeki kule,kare şeklinde tasarlanmış olup cami yapımında kullanılan taşların aynısı ile yaptırılmıştır.Doksan basamakla çıkılan Saat Kulesi'nin tepesi ise şehri gözlemek için en uygun yerdir.



IMG-20160916-WA0003_zpszwqxzfbf.jpg



İskender Bey Meydanı'nın meşhur üçlüsü;İskender Bey Heykeli,Ethem Bey Camisi ve Saat Kulesi.Arka planda ise Belediye binası ile şehrin en büyük binası olan Tiran Plaza Oteli yer almaktadır.
 

Tiran kentinin bana olumsuz gelen tek yönü sürücülerin trafik kurallarına uymak konusunda hassas davranmamaları idi.İnternette ülke hakkındaki olumsuz izlenimlere uyarak bu ülkeye ayırdığımız sürenin çok kısa olması kesinlikle bir hataydı.:( Böyle bir gezi planlarken bence Arnavutluk'a en az bir buçuk gün ayırmak ve İşkodra,Durres,Tiran, Berat ve Elbasan kentlerini ziyaret etmek gerekir.
Saat 15 sularında yemek ve yakıt için biraz döviz bozdurduk.Arnavutluk para birimi Lek olup 1€ karşılığında 135 Lek aldık.Kabaca 1TL=40 Lek diyebiliriz.Mazotun litresi ise 145 Lek idi. Bundan sonra şehirden ayrılarak Elbasan yönüne doğru yola çıktık.Yolda Arnavutluk Alpleri’ni aşmak görsel zenginlik sunmakla birlikte tek gidiş ve tek geliş olan asfalt yollarda yavaş ilerledik.Yol boyunca bize eşlik eden Şkumbin Irmağı ise hem coğrafi hem de lehçe olarak Arnavutluk’u enlemesine ikiye bölmektedir.Arnavutça’nın iki lehçesinden Tosk güneyde ve Gegh ise kuzeyde konuşulmaktadır.Tiran'dan Elbasan'a gidebilmek için en kısa yol,45 kilometrelik dağ yolunu kullanarak Gracen üzerinden ulaşmaktır.Bunun dışında deniz kıyısındaki eski başkent Durres şehri üzerinden dolaşan yol daha geniş olmakla birlikte toplam 118 kilometre uzunluktadır.Karnımız iyice acıktığından dağ yolunda gözümüzün kestiği ve önünde çok araba olan ilk restoranda Arnavutluk denilince bizim aklımıza gelen elbasan tava,arnavut ciğeri ya da Fliya(=Flija) yiyebilmek umuduyla mola verdik ancak bulduğumuzla yetindik.:( Restorandaki personel Türk olduğumuzu anlayınca çok yakınlık gösterdi ancak sipariş konusunda bir türlü anlaşamadık.Bunun üzerine biftek-patat-salad ve yogurt dedik ve sipariş sorunu çözüldü.Bu basit ancak lezzetli yemeğe dört kişi için 700 Lek ödeyip tekrar yola koyulduk.


345_zpspg2jaats.jpg



346_zpsvj6eohg1.jpg



Elbasan yolu üzerinde yer alan restorandaki menümüz
 

Yolun kırkıncı kilometresinde 1970'li yıllarda Çin'in desteğiyle kurulmuş ve Kombinati Metalurgjik adı verilen dev metalürji tesisleri karşımıza çıktı. Çevreyi çok kirleten bu tesisler günümüzde faal değilmiş.


fd4c6325-7028-4ee9-835d-60bd99f3255e_zpsl8r73dr3.jpg


Elbasan'daki demir-çelik tesisleri


Buradan sekiz kilometre sonra karşımıza 78.000 nüfuslu Elbasan kenti çıktı.Biz,Elbasan denilince daha çok kuzu etinin üzerine dökülen yağlı-yumurtalı sosla birlikte fırında pişirilen lezzetli et yemeğini hatırlasak da bu şehir, Sultanahmet Camisi'nin mimarı Sedefkar Mehmed Ağa'nın doğduğu yer olması yanı sıra Osmanlı döneminde başka bölge ve toprakların ele geçirilmesinde bir üs olarak kullanılmıştır.Fatih Sultan Mehmet'in 1466’daki Kruja seferi sırasında Arnavutluk topraklarında ilk ayak bastığı şehir olması özelliğinden ötürü burası Elbasan ya da İlbasan ismiyle anılmaya başlanmış olup bir daha değiştirimemiştir.


Elbasan’dan Arnavutluk sınır kapısı Kafetane(=Qafë Thanë) 77 kilometre olup buradan geçerek üç kilometre ötedeki Kafasan (=Ќафасан) sınır kapısından Makedonya'ya girip oradan da Struga üzerinden giden 27 kilometrelik yol sonrası Ohrid'e ulaştık.Ohrid'e farklı bir güzergahtan gitmek isterseniz ve vaktiniz de bolsa Kafetane'den Ohrid Gölü kıyısında toplam 57 kilometre ilerleyip Pogradec üzerinden Makedonya'ya girip Galiçitsa(=Галичица) Doğal Parkı'nı da geçerek Ohrid'e ulaşabilirsiniz.
 

Ve artık Ohrid(=Охрид)'deyiz.Göl kıyısındaki Ohrid ve Struga,denizi olmayan Makedonya’nın tatil beldeleridir. Ohrid,45.000 kişilik nüfusu ile Makedonya'nın sekizinci büyük kenti olup Ohrid gölü ve kenti UNESCO’nun koruma listesindedir.Ohrid’in antik adı olan Lychnidos (=Liknidos) ışıklı kent anlamına gelmektedir.Lychnidos, 9.yüzyıl sonlarında slav yerleşimine açılmıştır.Slavca vo hrid (=tepedeki yer) kelimesi zamanla Ohrid’e dönüşmüştür.Ohrid,ünlü Via Egnatia yolu üzerinde yer aldığından zamanla tüccarların ve onlara katılan gezginlerin uğrak yeri olmuşturOhrid’e gelen Sv.Kliment ve Sv. Naum,slavca’yı yaygınlaştıran manastırlar kurmuşlardır.Böylelikle kentteki dinsel gelenek güçlenmiştir. Onlardan yüz yıl sonra da Çar Samuel imparatorluğunun merkezini Ohrid’e taşımıştır.Çar Samuel’in Ohrid’de yılın gün sayısı kadar 365 kilise yaptırdığından söz edilir.Bugün bunların ancak kırk tanesi varlığını sürdürmektedir.Ohrid’in dini açıdan önemi Bizans’la başlamış ve Sırp Çarı Duşan’ın egemen olduğu dönemde de aynen devam etmiştir.1385'te başlayan Osmanlı döneminde bir sancak olarak yapılanan Ohrid'in nüfusu,Osmanlı egemenliğinin 1912’de bitişi sonrası Osmanlı uyrukluların Anadolu’ya göçü nedeniyle hızla düşmüştür.Sonrasında Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan’ın etki alanına giren Ohrid,halen ülkenin en gelişmiş turizm kentidir.Balıkçılık ve tarımsal üretim de önemli ekonomik getiri alanlarıdır.
Ohrid şehrindeki evler,mimarileri ve kullanılan malzeme açısından Anadolu’daki evler ile aynı özelliklere sahiptir.Dar ve arnavut kaldırımlı sokaklar,genellikle iki katlı,zemin katı kagir,üst katı ahşap inşa edilmiş evler ve her evde balkonları süsleyen binbir renkli çiçekler ve yaydıkları güzel kokular,şehre özgünlük katmaktadır.


372_zpsgpew6kbu.jpg


d0286038-a4f4-4de5-beb6-03847a7b7276_zpsacxs4wn2.jpg


943b8116-8dca-47fb-8b69-37acf6ff9d18_zps9sh5ezio.jpg


Ohrid sokaklarından fotoğraflar


Ohrid'de,Ulitsa Metodi Patcev,10 adresindeki Mal Sveti Kliment House isimli otelde çift kişilik oda+kahvaltı için gecelik 58€ ödeyerek konakladım.Otel,şehir merkezinde ve yeni elden geçirilmişti.


424_zpset9m5zf6.jpg



423_zpsxt00covl.jpg


Otelimizden Ohrid Gölü ve Ohrid Limanı'nın görüntüsü
 

Otele yerleştikten sonra akşam yemeği için doğruca Ohrid Çarşısı'na gittik. İnternette Ohrid’e özgü ne yenir diye araştırınca karşınıza bu göle özgü ve avlanması serbest bir balık türü olan belvika balığı çıkar. Sahildeki balık restoranlarının tezgahlarında bolca sergilenen ve bildiğimiz alabalığa benzeyen ancak daha büyük olan bu balığı gözümüz tutmayınca bir önceki gezimizde kapalı olduğu için deneyemediğimiz ve çarşının sonunda Ulitsa Goce Delsev,71 adresinde yer alan Neim Restoran(=Gostilnica Neim=Gastilnitsa Neim)'ı tercih ettik.


20160708_222734_zpsrb8k8xlv.jpg


Tavçe gravçe


20160708_222900_zpsyniytzym.jpg


Cacık

Neim Restoran'da gerçek fırında ve çömlek içinde pişirdikleri ve yerel dilde Тavçe gravçe(=Tавче гравче) olarak adlandırılan kuru fasulye için doğrusu beklediğimize değdi.Türkiye’de olduğu gibi kuru fasulye Balkan ülkelerinde de oldukça meşhur bir yemektir.Yediğimiz kuru fasulye genellikle daha diri ve salçası daha az dolayısıyla adı gibi kuruydu. Pişmesine yakın,içine kırmızı toz biberle birlikte eritilmiş tereyağı konuluyormuş.Her ne kadar bizdeki gibi içine şamandra ekmek yapamasak da tat olarak çok iyiydi.Sucuklu kuru fasulye+pilav +cacıktan oluşan menüye dört kişi için 600 MKD ödedim.Balkan ülkelerinde porsiyonlar çok büyük olup bizdeki 1.5 porsiyona eşdeğerdir.Bu nedenle sipariş verirken bu ayrıntıya dikkat etmenizi öneririm.
 



Ohrid Çarşısı,Osmanlı döneminden kalma olup genellikle iki katlı dükkanlardan oluşmaktadır.Çarşının sonunda bir de pazar yeri bulunmaktadır.Çarşı çok büyük olmamakla beraber turistlerin ilgisini çekecek şirin dükkanları barındırmaktadır.Ohrid'e özgü en önemli hediyelik eşya ise incidir.Ancak bu inci bizim bildiğimiz istiridye incisi olmayıp sadece bu gölde yaşayan plasika adlı balığın pullarının belli bir kıvama getirilmesi sonrasında elde edilmektedir.Hemen her rengi bulunan ve çok değişik fiyatlar istenen incilerin satıldığı dükkanlarda herkes dilimizi konuşuyor ve ne yazık ki bu alışverişten kötü bir anıyla ayrılmamak için iyi bir pazarlık yapmak gerekiyor.

İnci dışında köylerde yapılan ve Opinok adı verilen deri ayakkabılar, seramik ve tahta oymacılığı ürünleri ile sedef kaplama sanatıyla yapılmış kutu ve tavlalar da ilginçti.


417_zps8z83jeig.jpg


416_zpsvetpa3tp.jpg


Ohrid incisi
 

Cumartesi sabahı kahvaltı sonrası aracımızla Ohrid Gölü kıyısını takip ederek yaklaşık 29 kilometre ilerideki Galiçitsa(=Галичица) Doğal Parkı'nın içinde yer alan Sveti Naum'a doğru yola çıktık. Makedonya’nın iki büyük gölünden biri olan Ohrid,Rusya’daki Baykal Gölü ve Peru’daki Titikaka Gölü ile birlikte dünyadaki en eski üç gölden birisi olarak kabul edilir.Deniz seviyesinden 693 metre yükseklikte ve en derin yeri 288 metre olan bu göl,sularının son derece berrak olması ile tanınmaktadır. İki ülke arasında doğal bir sınır oluşturan Ohrid Gölü'nün üçte ikisi Makedonya'ya üçte biri ise Arnavutluk'a aittir.

Yolun 14.kilometresinde karşımıza Suyun Üzerindeki Müze(=Музеј на вода=Muzey na Voda) ya da Kemikler Körfezi(=Залив на Коските =Zaliv na Koskite) olarak adlandırılan ve giriş ücreti 120 MKD olan bir müze çıktı. Müze,ağaç direkler üzerine kurulmuş bir platform üzerinde saz ve tahtalardan yapılmış bir yerleşim yeridir.Bu müzede Ohrid Gölü'nde yapılan arkeolojik araştırmalarda elde edilen buluntular ve üç bin yıl önce o bölgedeki insanların yaşam biçimleri sergilenmektedir. Ohrid Gölü'nün 3-5 metre arasındaki derinliğinde elde edilen buluntular, demir çağı ile bronz çağı evresine ait olup günümüzden 3000 yıl öncesine tarihlenmektedir.



20161006_000734_zpsc3nkloaj.jpg



IMG_5019-_zpsohsyu59x.jpg



IMG_5050-y_zpsbclvkqkz.jpg



Ohrid Gölü'nde bulunan Suyun Üzerindeki Müze'den fotoğraflar
 

Müze sonrası 15 kilometre daha ilerleyerek,Ohrid ile Prespa gölleri arasında kalan Galiçitsa Dağı'ndan adını alan ulusal parkta göz alabildiğine uzanan yemyeşil bir ormanın çevrelediği ve Makedonya-Arnavutluk sınırına çok yakın bir tepe üzerine kurulmuş Sveti(=Aziz) Naum Manastırı'na ulaştık. Bu manastıra,karayolu dışında Ohrid'den kalkan ve adam başı 600MKD ücret alınan ve yaklaşık bir buçuk saat süren tekne turu ile de gelmek mümkündür.Tekne turunda,manastırda üç saat süre veriliyor sonrasında tekne geri dönüyor.Girişteki otoparka 100MKD ödeyerek aracımızı bıraktık.Hediyelik eşya satan dükkanları geçip manastıra varmadan hemen önce Kara Drin Irmağı'nın Ohrid Gölü'ne karıştığı bölgede kurulu kafe ve restoran dikkatimizi çekti.Kara Drin Irmağı,deniz yüzeyinden 853 metre yükseklikte yer alan ve Yunanistan-Makedonya-Arnavutluk arasında doğal bir sınır olan Prespa Gölü (Преспанското Езеро=Prespanskoto Ezero)'nün fazla sularını,Sveti Naum üzerinden 693 metre rakımlı Ohrid Gölüne taşımaktadır.Unesco tarafından koruma altına alınan bölgede,motorlu deniz araçlarının kullanımı yasaklandığından sadece kürekli kayıklar ile dolaşmak mümkün olmaktadır.Dört kişi için 300MKD ödeyerek yaptığımız ve bir saat kadar süren turda bir yandan ördek, kaplumbağa,balıkçıl gibi canlıları izlerken bir yandan da akıcı bir ingilizce ile bizi bilgilendiren kayıkçıyı dinledik.


350_zpsfkdpa3fj.jpg



353_zpsuko8r3ir.jpg



354_zpsbqfeyzvp.jpg


Göldeki hayvan faunasından manzaralar



355_zps1jmqonmx.jpg


Arkadaşım Ümit,kayıkçı dahil beş kişiyi kürek çekerek gezdirmenin ne kadar zor bir iş olduğunu bizzat deneyerek öğrendi.:smiley:
 

Kayıkçının anlattığına göre yaklaşık sekiz metre derinliğindeki göl katı bir koruma altında olduğundan gölde yüzmek,balık avlamak,bitki ya da hayvanlara dokunmak hatta kırılmak üzere olan bir ağaç dalına dahi müdahale etmek yasakmış. Gölün tabanındaki yaklaşık 35 adet kaynaktan çıkan kalsiyum karbonattan zengin sular ve gölün içindeki bitkiler suyun berrak kalmasını sağlıyormuş.Gölün sıcaklığı ise yaz-kış on derece civarında sabit kalıyormuş.Ortam o kadar dingin ve su o kadar temizdi ki bu yeryüzü cennetinde bulunmaktan müthiş bir keyif aldık.



349_zps8kqe1ydi.jpg

Gölün dibindeki su kaynakları


347_zpsko87brms.jpg


348_zps0cogqvfz.jpg


Yeryüzü cennetinden kareler



351_zpsqeuf81do.jpg


Gölün bitimine doğru karşımıza önünde iskelesi bulunan Sveta Maria(=Azize Maria) adlı küçük bir kilise çıktı.Kilisenin hemen arkası Arnavutluk toprakları olup bölge halkındaki yerleşik inanca göre çocuğu olmayan kadınlar çocuk sahibi olabilmek için bu kiliseye gelip çeşmesinden su içiyorlarmış.
 

Sveti Kiril ve Sveti Metodius Kiril alfabesinin mucitleridir.Onların öğrencileri olan Sveti Naum ve Ohrid'deki ilk üniversiteyi kuran Sveti Kliment,bu manastırda Kiril alfabesini kullanarak eski yunanca metinleri bulgar diline tercüme etmişler ve kiril alfabesini tüm Balkan ülkelerine yaymışlardır.Yapım tarihi MS.905 yılına dayanan Sveti Naum Manastırı (=Манастир Свети Наум=Manastir Sveti Naum) bölgede en çok ziyaret edilen yer özelliğini korumaktadır.Günümüze ulaşan kilise ise bizans mimarisi kullanılarak yapılmış orijinalinin temeli üzerinde 16.yüzyıldan başlayan çeşitli ilaveler ile inşa edilmiştir.Bölge halkında,bu manastırın özellikle zihinsel sorunu olan hastalara şifa dağıttığı yönünde yaygın bir inanç bulunmaktadır.


5a7a2696-0e75-4afc-82e7-96b6ce38846b_zpssevyzq9l.jpg


Manastırın havadan çekilmiş bu fotoğrafını Maktürk.com sitesinden aldım


357_zps4qmar99k.jpg


356_zpsj3qhjvn2.jpg


Sveti Naum Manastırı'nın girişi ve içindeki otel binası
 



b957aad4-671f-4e7c-bb42-5983844420bd_zpsyg86b1xo.jpg


358_zpszgjj7d0t.jpg



359_zps73uxvokn.jpg


Manastırın içinde yer alan kilise


f0d87c48-687a-4cb3-ad8a-390776d89052_zpsof3uuouo.jpg


Kilisenin Aziz Naum ya da Sarı Saltuk'un gömülü olduğu kısmı


Manastırın içinde yer alan ve Aziz Naum'un yapımında bizzat bulunduğu 1100 yıllık kilisenin freskleri çok ünlüdür.Kilisede Hıristiyanlara göre Aziz Naum'a,Bektaşilere göre de Sarı Saltuk'a ait bir mezar bulunmaktadır.
Rivayete göre iyi insanlar kulaklarını mezara dayayınca burada yatan Aziz Naum’un kalp atışlarını duyarlarmış.Manastırın içinde ayrıca bir de otel ve otların arasına bıraktıkları yumurtalarına ziyaretçilerin zarar verebileceği endişesiyle onları agressif bir tavırlarıyla bağırarak uyaran bolca tavus kuşu bulunmaktadır.


Manastırın hemen yanında yer alan Sveta(=Azize) Petka Kilise'sinin arka bahçesinde yer alan çeşmenin suyunun şifalı olduğuna inanılıyormuş.



363_zpsi4m2mjpd.jpg



362_zps8vn0cjve.jpg



361_zpsb50ohekj.jpg



360_zpsz8bhxwcy.jpg


Azize Petka Kilisesi
 

Sveti Naum Manastırı'na yaptığımız gezi sonrası Ohrid'e geri dönüp buradan da 20 kilometre ilerideki Struga(=Струга)'ya geçtik.17.000 nüfusa sahip bu küçük şehir,Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Üstürka diye geçse de Türklerin oranı günümüzde %6 civarında olup çoğunluk makedon ve Müslüman arnavutlardan oluşmaktadır.Şehirde aracımızı Mareşal Tito Caddesi üzerindeki Migros'un arka sokağına bırakıp köprüyü geçtikten sonra II.Dünya Savaşı esnasında savaşırken hayatını kaybedenlerin anısına yapılmış Struga Anıtı(=Струга spomenik=Struga spomenik)'nı gördük.Anıtın hemen arkasında yer alan ve bir önceki gelişte de çok beğendiğimiz Fontana Burek adlı börekçide öğlen yemeğimizi aldık.Altı porsiyon börek ve dört ayran için sadece 370 MKD ödedim.


368_zpsqemik2zu.jpg


Struga şehir merkezinde yer alan savaş anıtı


369_zpsvoxjlwq8.jpg


Fontana Burek'te yediğimiz çıtır ve kıymalı börekler
 

Ohrid Gölü'nden kaynaklanan Kara Drim Nehri(=Црн Дрим=Çorn Drim), tersine akan nehir olarak da biliniyor.Struga'yı boylamasına ikiye bölen nehir,Makedonya'da 50 kilometre kadar ilerledikten sonra Arnavutluk'ta Debre yakınlarında Ak Drim Nehri ile birleşerek Drini Nehri adını alarak Adriyatik Denizi'ne dökülür.


375_zpsnxeuisik.jpg


Kara Drim Nehri'nin Ohrid Gölü'nden ayrıldığı yer ve buradaki set


Kara Drim Nehri,yılan balıklarıyla ilgili önemli bir vazife üstlenmiştir. Struga'nın neolitik çağda yılan balığı anlamındaki Enchalon(=Enkalon) ismi de muhtemelen bu balıktan kaynaklanmaktadır.Ülkemizde Muğla İli'ndeki Bafa Gölü'nde olduğu gibi Ohrid Gölü de yılan balıklarıyla ünlüdür.Dünyadaki tüm yılan balıkları gibi bu gölde yaşayan 7-14 yaş arasındaki balıklar,Şubat ve Mart aylarında önce renklerinin kararıp iyice yağlandıkları bir dönüşüm sonrası gölde çiftleşiyorlarmış. Bundan sonra, Kara Drim ve Drini Nehirleri,Adriyatik Denizi, Akdeniz ve Atlas Okyanusu' nu geçerek Meksika Körfezi'ndeki Sargasso Denizi'ne ulaşıp burada 300-500 metre derinliğe yumurtalarını bıraktıktan sonra da ölüyorlarmış. Yumurtadan çıkan larvalar ise iki-üç yıl süren bir yolculukla tekrar Ohrid Gölü'ne geri dönerek türün devamlılığını sağlıyorlarmış.İşte Kara Drim Nehri'nde başlayan bu müthiş yolculuk bilim adamlarınca "yılan balıklarının balayına çıkması" olarak betimleniyormuş.


Struga'da yaşayanların özellikle yaz aylarında en önemli adresi Kara Drim nehri ve çevresidir. Nehir kıyısı boyunca bir çok kafe ve restoran sıralanmaktadır.Sıcaktan bunalan şehir sakinleri de kendilerini bu güzel nehrin kıyısına atmaktadırlar.


367_zpsbxntygcm.jpg


Nehir boyunca sıralanan kafe ve retoranlar



373_zps8zmz9e5k.jpg



Kara Drim Nehri'nde serinleyen Struga sakinleri
 

Ohrid ile karşılaştırıldığında daha mütevazı görünen Struga, buna karşın kimi özellikleriyle ziyaretçilerini şaşırtmaktadır.Bu küçük şehir,slav milliyetçisi ve Makedonya'nın en ünlü şairleri olan Konstantin ve Dimitar Miladinov kardeşlerin doğum yeridir.İki kardeş,en ünlüsü Taga ja zug (=Güney Özlemi) adlı türkü olan ve 665 türküden oluşan Bulgar Halk Türkülerinin yazarları olup İstanbul'da hapiste iken 1862 yılında tifüs nedeniyle hayata veda etmişlerdir.Miladinov kardeşlerin ölümlerinin yüzüncü yılı anısına,Struga'da 1962 yılında ülke çapında ve 1966'dan itibaren uluslararası boyutta düzenlenen Struga Şiir Akşamları (=Струшки вечери на поезијата=Struşki veçeri na poeziyata) kesintisiz olarak elli dört senedir sürdürülmektedir.Her sene Ağustos ayının son haftasında,Kara Drim ile Ohrid Gölü'nü birbirinden ayıran set üzerinde yer alan Şairler Köprüsü'nde bu festivalin açılışı yapılmaktadır.İşte bu kararlılık, bu küçük yerleşim biriminin günümüzde şiirin dünyadaki başkenti haline gelmesine yol açmıştır.

"Türkçem benim ses bayrağım” diyen ve 2008 yılında kaybettiğimiz ünlü şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca,1974 yılında Struga'da yapılan festivale baş konuk olarak davet edilmiş ve büyük ödül olan Altın Çelenk Ödülü'nü bugüne dek kazanan tek Türk şairi olmuştur.


374_zpsaivu5ex2.jpg


Struga'da Şairler Köprüsü


Struga'da görmeyi planladığımız bir başka yer ise 15 kilometre ileride bulunan Vevçani Şelalesi(=Вевчански Извори=Vevçanski İzvori) idi. Ancak Ohrid'de görmemiz gereken pek çok yer olduğundan bu şelaleye gitme imkanımız olmadı.:(
 

Struga'dan sonra Ohrid'e geri dönüp doğruca Çar Samuel Kalesi(=Самуилова тврдина=Samuilova Tridina)'ne çıktık.Kale,ilk olarak romalılar tarafından yapılmış olsa da Çar Samuel kaleyi güçlendirdiği için onun adıyla anılmıştır.Üç kilometre uzunluğundaki kale,16 metre yüksekliğindeki surları ve 18 kulesiyle çağının görkemli yapılarından birisi olmuştur. Çar Samuel’in Bizanslılara 1014’te yenildiği savaş sırasında ağır hasar görse de tümüyle yıkılmamış ve 2003'te geçirdiği renovasyon sonrasında günümüze dek ulaşmıştır.Kaleye giriş ücreti 50 MKD'dir.


402_zps8cja50yt.jpg


Ohrid Gölü'nden Çar Samuel Kalesi'nin görünümü


378_zpszww89kug.jpg


Surlara çıkan merdivenler kaygan ve dik açılı.Dikkat etmek lazım.



384_zpsvt1lzamp.jpg


Kalenin iç tarafı
 



382_zpsuoluywya.jpg


Kaleden Ohrid ve limanın görünümü


Kaleye çok yakın konumda ve evlerin arasında bulunan antik helenistik çağ tiyatrosu,yaklaşık dört bin kişi kapasitesindedir.MÖ. II. yüzyıla tarihlenen tiyatro,kentin en eski yapısıdır.İki tepenin arasında kurulmuş olması nedeniyle rüzgarlardan korunduğu için akustik yönden son derece başarılıdır.Tiyatroda,kentin saygın ve zengin kişilerine ait yerler üzerlerine isimleri yazılarak belirlenmiştir. Tiyatro,romalılar döneminde arena olarak kullanıldıktan sonra uzun yıllar kaderine terk edilmiştir.Bu sayede 1980'lerdeki tesadüfen keşfine dek orijinal haliyle gelmeyi başaran tiyatroda, günümüzde Ohrid Festivali esnasında bazı tarihi trajedi ve komedi oyunları sergilenmekte imiş.


32ad8dce-b052-4f3f-af03-a5af517dde1d_zps032kprao.jpg



379_zpspifgwphp.jpg


Ohrid antik tiyatrosu
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
104,056
Mesajlar
1,528,075
Kayıtlı Üye Sayımız
166,801
Kaydolan Son Üyemiz
Aliberen

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst