Ynt: Karavanlı İlk Uzun Gezimiz; Edremit Körfezi'nden Marmaris Hisarönü'ne Ege Turu
Aşı yaptırmadığımız için önümüzde endişeli olarak geçireceğimiz koskoca bir 3 hafta var. (Bu yazının yazıldığı gün itibarıyla o süre henüz dolmadı.) ‘’Biz doktordan daha mı iyi bileceğiz?’’ diyerek kendimi avutmaya çalışıyorum. Ama yine karnıma ağrılar girdi ve dayanamayıp Mustafa bey’i aradım. O nankör kedinin hala yaşıyor olduğuna çok ama çok sevindim. Önümüzdeki bir hafta içinde ölmesin de, artık seneye ben başka yollardan icabına bakacağım...
Marmaris Bodrum arasında uzanan ve Yatağan üzerinden geçen yol, yol genişletme çalışmaları nedeniyle çok sıkıntılı. Rocinante burada da burnunu taş, toprak ve çamurdan kurtaramıyor. Bir de çok ilginçtir, nedense her gittiğimiz yolda asfaltın erimiş olan bölümü hep bizim şeride denk geliyor. Yahu, yol aynı yol, asfalt aynı asfalt, trafik aynı trafik, sıcaklık aynı sıcaklık… Nedenini bir türlü çözemedim. Her moladan sonra aracın camından zift kazımak zorunda kalıyorum…
Sıkıntılarımızın üzerine kalın bir perde çekip Milas-Bodrum ayrımını biraz geçtikten sonra yol kenarında gördüğümüz ‘’Iassos 18 km.’’ yazılı kahverengi tabela birden hassas bölgelerimizde kaşıntı yaratıyor.
‘’Girelim mi?’’
‘’Girelim…’’
Aman girmez olsaydık! Yol ilerlememize doğru orantılı olarak o kadar hassas bir dengeyle giderek bozuluyor ki, bir yandan ‘’yol çok bozuk geri mi dönsek acaba?’’ diyoruz, diğer yandan ‘’o kadar yol geldik, artık geri dönmek anlamsız olur.’’ Diyoruz. Yol ileride daha çok bozuluyor ama biz de geri dönmek için çok daha fazla ilerlemiş oluyoruz. Neden bu yolların son kısmını en başa almazlar ki? O zaman kimse o yola girmez tabi. Taşlı topaçlı, bol hendek, tümsek ve rampalı, bize 180 km. gibi gelen 18 km.’lik bir yolun ardından (yol dediğime bakmayın ağız alışkanlığı) Iassos antik kentinin kalıntılarına ulaşıyoruz. Sonuç yine hüsran… İsmini hatırlamadığım bir köyün sınırları içinde yer alıyor. Suyun içindeki kalıntılar uzaktan görülüyor. Ama deniz düşündüğümüz şekilde girilecek gibi değil. Dibi balçık çamur ve sazlıklarla kaplı. Oysa internetteki fotoğraflarda ne güzel görünüyordu. Sahilden kalıntılara doğru bir yol uzanıyor ama ileride yolu tel örgüyle kesmişler. Zaten gidilebilecek gibi olsa bile 5 saatlik yolculuğun ve moral bozukluğunun ardından gidecek halimiz yok. Denizi güzel olsaydı en azından denize girerdik.
Sahilde balıkçı kahvesinde oturanlara soruyorum:
‘’Selamınaleyküm dayı!’’
‘’Aleykümselam!’’
“ Buralarda gece karavanımızla konaklayabileceğimiz kamping türü bir yer var mı?’’
“Ağabeycim siz Zeytinlikuyu’ya gideceksiniz. Orada otel, motel her şey var. Hem plajı da var. Oradan denize girersiniz.’’
‘’Teşekkür ederim. İyi günler…’’
İçeriden eşim sesleniyor:
‘’Nereye gidecekmişiz?’’
‘’Zeytinli Koyu’na mı dedi, Zeytinli Köyü’ne mi dedi anlayamadım valla. Gidelim bakalım nasıl bir yermiş? Kamping varmış orada.’’
Gelirken kullandığımız yol o kadar bezdirmiş ki aynı yoldan geri dönmeyi hiç istemiyorum. İleri, hep ileri gitmek niyetindeyim. Nasıl olsa bu yol ileride Didim yakınlarında bir yere çıkar diye düşünüyorum. Nihayet tabelayı görüyoruz ‘’Zeytinlikuyu’’
‘’Aaa kuyuymuş ayol! İsminde meymenet yok bi kere buranın’’
‘’!...’’
Soruyoruz, soruşturuyoruz, konaklayacak yer için yine köy kahvesinin önündeki açıklığı gösteriyorlar. Deniz burada da pek güzel değil.
‘’Abi bir de koyun öbür yakasındaki motelin olduğu yere bakın. Orada plaj da var.’’
Soruyorum:
‘’Peki bu yol nereye gidiyor?’’
‘’Hangi yol?’’
İşaret parmağımla gösterdiğim yöne bakıyorum, tarlalar ve ağaçlardan başka bir şey yok!
‘’Aaa, yol nereye gitti yahu?’’
Yol yok…
‘’Yol burada bitiyor abi.’’
‘’Yahu yol biter mi? Kamyonların arkasında bile yazar. Hani ömür biter yol bitmezdi?’’
‘’Bilmiyorum abi. Kamyoncu değiliz. Balıkçıyız biz.’’
Anlıyorum ki burası gerçekten Zeytinlikuyu. Hem de kuyunun en dibi…
Koyun öbür yakasındaki motelin olduğu yer daha güzel. Ama oraya da kamperle giremiyoruz…
Gezinin bu bölümü boyunca tek bir fotoğraf bile çekmedik. Ya görülecek bir şey yoktu, ya da bizde görecek göz...
‘’Gör .…m yolları’’ geri dönüyoruz. Neyse ki garibim Rocinante’nin gıkı çıkmıyor. Onca yolu tık demeden götürüp getirdi. Bir tek, öğlen güneşinde olanca sinirimle Marmaris dönüşünde Sakar’ı tırmanırken otomobillerle yarışınca hararet yaptı. İbrenin tehlikeli yükselişinden korkup seyir terasında 5 dakikalık bir mola vermek zorunda kaldık. Yolculuk boyunca aracımızla ilgili yaşadığımız tek olumsuz tecrübe bu oldu.
[attachment=1]
Dönüşte Milas’ın köyleri üzerinden giden farklı bir asfalt yol keşfediyoruz. Yolumuzu uzatmak pahasına da olsa asfaltı tercih ediyorum. Yazlığa ancak akşama doğru varıyoruz. İşin tuhaf tarafı 10 günlük bir karavan yolculuğundan sonra bile canımız ev konforu çekmiyor.
‘’Ne yapalım?’’
‘’Hiç eve uğramadan aşağıya sahile inelim, bu gece de orada kalalım.’’
‘’Tamam. Oldu o zaman.’’
Sahildeki konforumuz ve hele de manzaramız evdekinden kat be kat üstün.
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]
Gece yatmaya hazırlanırken, tam da dişlerimi fırçalarken dışarıdan bir ses:
‘’İyi akşamlar!’’
‘’İyi akşamlar.’’
Özellikle sertleştirilmeye çalışıldığı belli olan bir ses tonuyla:
‘’Ne yapıyorsunuz siz burada?’’
‘’!...’’
İçimden köpüklü ağzımla dışarı çıkıp:
‘’Merhaba dünyalı! Biz dostuz. Galaksiler arası yolculuk yaparken burada bir gece kalalım dedik. Bu da uzay aracımız Rocinante’’ demek geliyor. Onun yerine:
‘’Kamp yapıyoruz.’’ Deyiveriyorum…
‘’!...’’
Keşke ilk aklıma geleni söyleseymişim. Sessizlik bu kadar uzun sürmezdi.
‘’Peki siz kimsiniz?’’
‘’Ben bu sitenin yöneticisiyim’’
‘’Site dışından değiliz. 2 numaranın sahibi ……. Hanımın kızı ve damadı… Bu gün geldik.’’
Yine sessizlik…
‘’Peki ama neden evde değil de burada kalıyorsunuz?’’
Sana ne be adam! Ben sana neden burada yürüyorsun diye soruyor muyum? Keyfimin kahyası mısın? Nerede istersem orada kalırım.
Anlıyorum ki ne söylesem zaten şaşıracak:
‘’Evde misafirlerimiz var da, çok kalabalık. O yüzden burada kalıyoruz.’’ Diyorum.
‘’Allah allaaaah… Ne bileyim? Yani… İlk kez görünce…’’ gibi saçma sapan bir şeyler söyleye söyleye uzaklaşıyor…
Onca gecenin ardından başımıza gelmeyen bu olayın kendi yazlık sitemizde olması da ilginç bir anımız oldu.