Yayla’nın serinliğinde bir şemsiye gibi Güneşi önleyen çam ağacının gölgesinde, yemyeşil çimenlere kurduğumuz masamızda kahvemizin suyunu beklerken bir kahvenin ne kadar lezzetli olabileceğini düşünüyordum.
Bugün kampa yeğenimle beraber gelmiştik. Bu onun ilk kampıydı. Kendisine bir çadır almış. Çadırını ilk defa kuracak olmanın heyecanını duyuyordu.
Uzaklarda pembe pantolonlu minik bir kız bir topun peşi sıra koşturuyordu. İnsanlar çadırlarının önünde bir şeyler hazırlıyorlar bazıları da sadece dinleniyorlardı.
Bu kampı hep sevmiştim. Burası benim için tam bir dinlenme mekanıydı. Tam kahve suyum ısınmışken kamp alanının yanından geçen yolda bir karavan gördüm. Tam o sırada kamp alanına yılki atları giriş yaptı en azından bir düzine at vardı. En önde yeleleri uzun, beyaz bir yılki atı vardı. Atlar insanlara yaklaşmadan önümüzden geçip gittiler. karavan atlara çarpmamak için fren yaptı.
Akşam olduğunda yaylada hava serinledi. Herkes gibi biz de yemek işlemleriyle uğraştık. Kamp görevlileri alandaki bir ağaca bütün alanı aydınlatan bir lamba kurdular. Dolayısıyla kampımız zifiri karanlık değildi. Akşam saatlerinde çok ayakta durmaktan siyatik sinirim ağrıdı ve ağrısı da bacağıma vurdu. bu nedenle erken yattım ancak hemen uyuyamadım. Arabada yatarken cep telefonumu kurcaladım. böylece zaman çabucak geçti. Sabah ise kalkışıp kahvemizi içtikten sonra erkenden toparlandık ve çıktık. Yeğenim çadırını ilk defa toplamasına rağmen kolayca topladı. Resepsiyona uğrayıp veda ettik ve aracım Güçlü’ye kurulup Kızılcahamam’a kadar sohbet ederek geldik. Burada bir kamyoncu lokantasında güzel bir kahvaltı ettik. Kahvaltımızda sucuklu yumurta, peynir, zeytin, domates salatalık biber ve ballı kaymak vardı. Böylece sohbet ederek kahvaltımızı da ettikten sonra Ankara’nın yolunu tuttuk.
Kurgusal.
01/08/2022