alp-er
Ana Kamp
Ynt: Yaşanmış Komik veya Trajikomik Olaylar
Doğu’nun ücra köylerinden bir köy ve mahrum okullarından bir okul. Burada görev yapmaya çalışan fedakâr ve cefakâr öğretmenler Güzel Türkçemizin pırlanta gibi beyinlere işlemesi ve oradaki çocuklarımızın daha düzgün düşünüp daha düzgün kendilerini ifade edebilmeleri, için gerçek bir savaş vermektedirler. Sadece silahla olmayan topyekûn; kalemle, kitapla, kültürle, oyunla, şiirle, sporla olabilecek bir savaşın içinde değişimin ve güzelliğin mimarları olmak için sabretmekte ve sabrın meyvelerini almaktadırlar. Bir görüntü izledim paylaşım sitelerinin birisinde. Bir gönderi; öğretmen olmak diye adlandırılmış.
“Ben tulavete gidebilir miyim örtmenim?” diye seslendi küçük Rüzgâr. Kapkara gözleri ve güler yüzü ile… Genç öğretmen, çocuğun bu yanlış telaffuzunu düzeltmek adına “Sana müsaade edeceğim ama önce tuvalet sözcüğünü doğru yazman ve doğru söylemen koşuluyla” dedi. Küçük Rüzgâr tahtaya kalkar, seyyar bir şekilde salınıp duran kara mı kara tahtaya. Talihleri de o kara tahtı misali.
Öğretmen sorar tekrar: “Nereye gideceksin Rüzgâr?”
Bizim biraz muzip bakışlı, biraz mahcup tavırlı Küçük Rüzgâr. “Tulavete” der mahcup ve içten bir gülümseme ile.
Öğretmen tekrarlatır: “Tulavet değil, tuvalet!” diye. Bizimkisi “Tulavet” der yine. Bu onlarca kez şifahi olarak tekrarlanır durur ikisi arasında. Ne bir bıkma, ne bir azarlama, ne de pes etme; hiçbir olumsuz duygu cereyan etmez. İkisi de son derece kararlı ve son derece inatçı bir halde savaşırlar. Diğer çocuklar müdahale etmeye çalışsa da öğretmen müsaade etmez. Küçük Rüzgâr bu savaşı kazanacaktır, inanıyor çünkü.
Önce defalarca tekrarlar ama düzeltemez tulaveti. Sonra öğretmen; “yaz bakalım.” der “tuvalet”diye. Bizimkisi bozuk plak gibi yine: “Tulavet.” yazar tahtaya. Öğretmen ise yine sebat ederek; “tulavet” der. Küçük Rüzgâr gülmeye başlar;”Örtmenim işte sende dedin tulavet.” Öğretmen; “Yanlış söyledim be oğlum, sen yüz kere söylüyorsun da bir şey yok ben bir kez yanlış söyleyince hemen kikirdiyorsun. Ah şu öğrenci milleti.”
Diğer çocuklar müdahaleye hazırdır ama öğretmen onları durdurur yine. Er geç söyletecek ve yazdıracaktır Rüzgâr’a. Bundan adı gibi emindir ve kararlıdır bir dava adamı gibi.
Onlarca kez tekrarlar öğretmen “tulavet değil tuvalet” diye. Öğretmen; “Tu va” diye hecelerken Rüzgâr ise; “Tu la” diye heceler. Öğretmen hızlı bir şekilde; “tu va tu va tu va” derken Rüzgâr ise; “tu la tu la tu la” der hızlıca. Güler misin ağlar mısın bu hale? Öğretmen: “v nasıl yazılır Rüzgâr, baksana fişlere!” diye seslenir.
Rüzgâr bir “v” tutturur dudaklarında “Ve ve ve ve ve ve” diye. En nihayetinde kopya yolu ile bir göz aşırması ile v harfini bulur ve hemen yazar “tu va let” diye. Doğru yazar ahiri.
Öğretmen; “Şimdi söyle bakayım Rüzgâr, sen nereye gideceksin?” diye sorar sil baştan. Başına bela almayı seviyor herhalde öğretmen! Bizimkisi. “Ben tulavete gidebilir miyim?” diye yine aynı teraneye döner. “Tulavete tula… yok yok tuvalete gidebilir miyim?” diye yarı yolda düzeltir kelimesini. Öğretmen tekrar heceler.”Tu va let” diye… Çocuk yine “Tulavet. Tu ve tu lanet olsun.” der gayri ihtiyari. Öğrenci tekrar “tu la tu la” der. Bir iki ara gazı verir lakin getiremez gerisini. Bir kez daha dener ve kahrolası o kelimeyi söyleyiverir birden: “Tu va let” diye çığlık atar, sıkışmıştır belki de.
“Ben tuvalete gidebilir miyim?” der hemen Rüzgâr. “Kime söylüyorsun bunu?” der öğretmen. Rüzgâr “sana” der ama hemen toparlar “size” “Ben” yan gözle tahtaya bakar “Tu va le te gidebilir miyim?” der kafasını bir o yana, bir bu yana sallayarak öğretmenine.
En sonunda öğretmen kabızdan beter bir hale getirdiği Küçük Rüzgâr’a “Tuvalet” sözcüğünü öğretmenin vermiş olduğu gülümseme ve mutluluk ile: “Gidebilirsin Rüzgâr, sen bunu hak ettin.”der. Lakin Rüzgâr: “Ben gidim.” demiştir ve cümlenin sonunu dahi duymamıştır.
Eğitim şart değil mi a dostlar!
Doğu’nun ücra köylerinden bir köy ve mahrum okullarından bir okul. Burada görev yapmaya çalışan fedakâr ve cefakâr öğretmenler Güzel Türkçemizin pırlanta gibi beyinlere işlemesi ve oradaki çocuklarımızın daha düzgün düşünüp daha düzgün kendilerini ifade edebilmeleri, için gerçek bir savaş vermektedirler. Sadece silahla olmayan topyekûn; kalemle, kitapla, kültürle, oyunla, şiirle, sporla olabilecek bir savaşın içinde değişimin ve güzelliğin mimarları olmak için sabretmekte ve sabrın meyvelerini almaktadırlar. Bir görüntü izledim paylaşım sitelerinin birisinde. Bir gönderi; öğretmen olmak diye adlandırılmış.
“Ben tulavete gidebilir miyim örtmenim?” diye seslendi küçük Rüzgâr. Kapkara gözleri ve güler yüzü ile… Genç öğretmen, çocuğun bu yanlış telaffuzunu düzeltmek adına “Sana müsaade edeceğim ama önce tuvalet sözcüğünü doğru yazman ve doğru söylemen koşuluyla” dedi. Küçük Rüzgâr tahtaya kalkar, seyyar bir şekilde salınıp duran kara mı kara tahtaya. Talihleri de o kara tahtı misali.
Öğretmen sorar tekrar: “Nereye gideceksin Rüzgâr?”
Bizim biraz muzip bakışlı, biraz mahcup tavırlı Küçük Rüzgâr. “Tulavete” der mahcup ve içten bir gülümseme ile.
Öğretmen tekrarlatır: “Tulavet değil, tuvalet!” diye. Bizimkisi “Tulavet” der yine. Bu onlarca kez şifahi olarak tekrarlanır durur ikisi arasında. Ne bir bıkma, ne bir azarlama, ne de pes etme; hiçbir olumsuz duygu cereyan etmez. İkisi de son derece kararlı ve son derece inatçı bir halde savaşırlar. Diğer çocuklar müdahale etmeye çalışsa da öğretmen müsaade etmez. Küçük Rüzgâr bu savaşı kazanacaktır, inanıyor çünkü.
Önce defalarca tekrarlar ama düzeltemez tulaveti. Sonra öğretmen; “yaz bakalım.” der “tuvalet”diye. Bizimkisi bozuk plak gibi yine: “Tulavet.” yazar tahtaya. Öğretmen ise yine sebat ederek; “tulavet” der. Küçük Rüzgâr gülmeye başlar;”Örtmenim işte sende dedin tulavet.” Öğretmen; “Yanlış söyledim be oğlum, sen yüz kere söylüyorsun da bir şey yok ben bir kez yanlış söyleyince hemen kikirdiyorsun. Ah şu öğrenci milleti.”
Diğer çocuklar müdahaleye hazırdır ama öğretmen onları durdurur yine. Er geç söyletecek ve yazdıracaktır Rüzgâr’a. Bundan adı gibi emindir ve kararlıdır bir dava adamı gibi.
Onlarca kez tekrarlar öğretmen “tulavet değil tuvalet” diye. Öğretmen; “Tu va” diye hecelerken Rüzgâr ise; “Tu la” diye heceler. Öğretmen hızlı bir şekilde; “tu va tu va tu va” derken Rüzgâr ise; “tu la tu la tu la” der hızlıca. Güler misin ağlar mısın bu hale? Öğretmen: “v nasıl yazılır Rüzgâr, baksana fişlere!” diye seslenir.
Rüzgâr bir “v” tutturur dudaklarında “Ve ve ve ve ve ve” diye. En nihayetinde kopya yolu ile bir göz aşırması ile v harfini bulur ve hemen yazar “tu va let” diye. Doğru yazar ahiri.
Öğretmen; “Şimdi söyle bakayım Rüzgâr, sen nereye gideceksin?” diye sorar sil baştan. Başına bela almayı seviyor herhalde öğretmen! Bizimkisi. “Ben tulavete gidebilir miyim?” diye yine aynı teraneye döner. “Tulavete tula… yok yok tuvalete gidebilir miyim?” diye yarı yolda düzeltir kelimesini. Öğretmen tekrar heceler.”Tu va let” diye… Çocuk yine “Tulavet. Tu ve tu lanet olsun.” der gayri ihtiyari. Öğrenci tekrar “tu la tu la” der. Bir iki ara gazı verir lakin getiremez gerisini. Bir kez daha dener ve kahrolası o kelimeyi söyleyiverir birden: “Tu va let” diye çığlık atar, sıkışmıştır belki de.
“Ben tuvalete gidebilir miyim?” der hemen Rüzgâr. “Kime söylüyorsun bunu?” der öğretmen. Rüzgâr “sana” der ama hemen toparlar “size” “Ben” yan gözle tahtaya bakar “Tu va le te gidebilir miyim?” der kafasını bir o yana, bir bu yana sallayarak öğretmenine.
En sonunda öğretmen kabızdan beter bir hale getirdiği Küçük Rüzgâr’a “Tuvalet” sözcüğünü öğretmenin vermiş olduğu gülümseme ve mutluluk ile: “Gidebilirsin Rüzgâr, sen bunu hak ettin.”der. Lakin Rüzgâr: “Ben gidim.” demiştir ve cümlenin sonunu dahi duymamıştır.
Eğitim şart değil mi a dostlar!