Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan seyr-ü zafer Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 1,172
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 197,538
Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

.

IMG_5657p_001.jpg


IMG_5661p_001.jpg


IMG_5665p_001.jpg


IMG_5667p_001.jpg
 

Etiketler

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Büyük bir keyifle takip ediyorum,o kadar konsantre olmuşum ki,acıkalı peynirli ekmeğimi elimden düşürürken zor tuttum,kolum krem peynire çarptı,gömlek peynirlendi,çay içmeyi unutmuşum, birde ekmek bitti ,herşey yerinde duruyor,bir ekmek daha kızartmaya başladım :smiley: İşe güzel ve keyifli başladım sağolun.Arman size bir armağan gibi olmuş,tek başına bu bile gitmenize yeterli bence.
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

mayıstosböce' Alıntı:
Büyük bir keyifle takip ediyorum,o kadar konsantre olmuşum ki,acıkalı peynirli ekmeğimi elimden düşürürken zor tuttum,kolum krem peynire çarptı,gömlek peynirlendi,çay içmeyi unutmuşum, birde ekmek bitti ,herşey yerinde duruyor,bir ekmek daha kızartmaya başladım :smiley: İşe güzel ve keyifli başladım sağolun.Arman size bir armağan gibi olmuş,tek başına bu bile gitmenize yeterli bence.

Çok teşekkürler, bıraktığınız mesajların, beğeninizin bana büyük katkısı var. Gidilen yerlerde iyi ve ilginç insanlarla karşılaşınca yolculuk çok güzelleşiyor, tek kişi gitmenin dezavantajı yokoluyor. Bu açıdan, İran ve Mısır da güzel geçmişti. Ben yabancı ülkelerde insanlarla diyaloğa girmeyi tarihi eser gezmekten daha fazla önemsiyorum, yani iki yer eksik gezip daha çok insanla vakit geçirmeyi tercih edebilirim. Tahran'da Mesut, Aswan'da Muhammed, Kashan'da Ali Rıza, Derbend'de Meryem ve diğerleri..Bu insanlarla geçen kısa zamanları hasretle anmamak elde değil.
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Qadisha Vadisi oldukça ilginç geldi bana.O bölümün ilk fotoğrafı da Sürmene Manastırı'nı hatırlattı.Hristiyanlar sanırım gene Sürmene'de olduğu gibi burada da baskılardan kaçmak maksatıyla bu kadar sarp bir yere manastır yapmış olmalılar.Bu arada tarihi değeri olan eski imaretlere,yapılara bakarken aklımdan bugünümüz geçiyor bazen.Eskilerden bize ne çok şey kalmış,bakarak atalarımızı hatırlayacağımız.Bazen de nasıl yaptıklarını bir türlü anlıyamadığımız,anlasak da mucizemsi bulduğumuz..Ve bu duyguyu yaşadığımda hemen ardından "ya biz,ne bırakıyoruz?" diyorum.Bugün yaptığımız binalar en fazla kaç yüzyıl görebilir?Makinaların yaptığı binalar....Bu ara Babil'de Ölüm,İstanbul'da Aşk'ı okuyorum İskender Pala'nın.Atalarımızın gelecek nesillere bırakmak için yaptığı kitabeleri,kaynatıla kaynatıla uzun uzadıya verilen el emekleriyle kağıda dönüşen bitkileri,atalarımızdaki gelecek nesillere ısrarla eser bırakma duygusu yoğunluğunu hissettim ve hatırladım yeniden.Günümüzde ne yazık ki neredeyse tükenmiş olan duygu...
 



Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

lizz' Alıntı:
Qadisha Vadisi oldukça ilginç geldi bana.O bölümün ilk fotoğrafı da Sürmene Manastırı'nı hatırlattı.Hristiyanlar sanırım gene Sürmene'de olduğu gibi burada da baskılardan kaçmak maksatıyla bu kadar sarp bir yere manastır yapmış olmalılar.Bu arada tarihi değeri olan eski imaretlere,yapılara bakarken aklımdan bugünümüz geçiyor bazen.Eskilerden bize ne çok şey kalmış,bakarak atalarımızı hatırlayacağımız.Bazen de nasıl yaptıklarını bir türlü anlıyamadığımız,anlasak da mucizemsi bulduğumuz..Ve bu duyguyu yaşadığımda hemen ardından "ya biz,ne bırakıyoruz?" diyorum.Bugün yaptığımız binalar en fazla kaç yüzyıl görebilir?Makinaların yaptığı binalar....Bu ara Babil'de Ölüm,İstanbul'da Aşk'ı okuyorum İskender Pala'nın.Atalarımızın gelecek nesillere bırakmak için yaptığı kitabeleri,kaynatıla kaynatıla uzun uzadıya verilen el emekleriyle kağıda dönüşen bitkileri,atalarımızdaki gelecek nesillere ısrarla eser bırakma duygusu yoğunluğunu hissettim ve hatırladım yeniden.Günümüzde ne yazık ki neredeyse tükenmiş olan duygu...

İnsanlığın geleceğe güzelliklerden çok çöp ve yokoluş bıraktığını görenlerdenim ben de ve ne yazık ki hiç yaşamadığım geçmişlere özlemim giderek artıyor. Gitmeyi planladığın yerlerin kaçmadığını, er geç görebileceğini söylemiştin ya, inan onlar da eski hallerinde kalmıyorlar, Ayder Yaylası 15 sene önce cennetti, şimdi turizm çöplüğü, İshak Paşa Sarayı etkileyiciydi, şimdi üzerinde plastik çatı var, öyle veya böyle zaman ve zihniyet herşeyi yıkıyor giderek daha da hızla. Eskiden insanlar estetik ve görkem uğruna ömürlerini vermişler, tek binayı, tek anıtı tamamlayabilmek için yıllarca uğraşmışlar, şimdilerde bunların restorasyonu bile doğru düzgün yapılamıyor. Bu yaz Van'a gittiğimde kalenin aşağısında arkeolojik kazı yapıyordu İstanbul Üniversitesi'nden bir grup, ekip başkanı merakla baktığımı görünce alana davet etti ve yapılanları detaylı şekilde anlattı, o arada kendisine kalenin restorasyonuyla ilgili sorular yönelttim, adamlar eski taş kaleyi neredeyse yıkıp yeniden yapıyorlar ve restore edilen bölüm uzaktan bozuk dişlerin arasındaki altın kaplama diş gibi sakil görünüyor. İşin aslını öğrendim, restorasyon planı akademik kurullardan çıktıktan sonra, uygulama müteahite veriliyormuş, bildiğin betonarme bina ustaları da tamiratı yapıyorlarmış.
Üniversite hayatım(yurt ve fakülte), 120 yıllık binalardan oluşan görkemli bir kampüste geçmişti(Boğaziçi), o süslü, asil taş binalarda yaşamak ve eğitim görmek okul aidiyetime ve sevgime ciddi katkı sağlamıştı. Bir pencere pervazı düşün, penceresi sürgülü yukarıya doğru açılıyor ve kocaman, dışına iki sandalye koyup geceleri Boğaz’ın ışıklarını ve geçen gemileri izlerdik, bahsettiğim yer balkon değil, pencere önü. Mimari inceliklerle dolu bir ortamda dört yılımı geçirdiğim için kendimi şanslı sayıyorum.
Bu arada Hasankeyf gezin kesinleşirse, fotoğrafını koyduğum çocuklar ve diğerleri kalem, defter ve saç tokası istemişlerdi, para değil malzeme istiyorlar. Yanında biraz hediye götürürsen onları çok mutlu edebilirsin, hangilerinin hakettiğini gözlerinden, tavırlarından ayırdedebilirsin kolayca, gittiğinde aramana gerek yok, zaten yanına geleceklerdir. Okuduğun ve not bıraktığın için sağol.

IMG_2844p.jpg
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Geniş kapsamlı, insan ve tarih dolu güzel bir gezi. Anlatımınız da adeta bir antropoloji çalışmasının özeti. Fotoğraflarınız da anlattıklarınızı anlamamızı başarılı bir şekilde tamamlıyor. Bu sabah farkettim ve saatlerdir okuyorum gezinizi... Gripten dolayı evde istirahatli olan ben, ne yapayım diye düşünürken akşam oldu bile :smiley:

Günümüzde birçok insan kapısının dışına çıkmaya bile üşenirken sizin yaptığınız zamanın çılgınlığı sanki. Belki de bütün zamanların çılgınlığı bilmediğimiz yerlere seyahatdir.

Gezmek dışında birçok insanın yapmaktan çekindiği hatta uzak durduğu başka bir şeyi yapıyorsunuz. Kendiniz de anlatıyorsunuz ya bir kaç tarihi eseri daha göreceğime bir insanla daha tanışır sohbet ederim. Bizler teknolojinin gelişmesiyle insanlık açısından geriye doğru götürülenlerdeniz sanırım. Sohbetler kısaldı, tanışmalar azaldı, görüşmeler zorlaştı.

Çalışmalarınızda (evet, çalışmalarınız diyorum, çünkü bu geziniz ve sizde bıraktıklarını anlatmanız gerçekten ciddi bir çalışma ve umarım bu çalışmanızı başka platformlarda da görürüz)başarılar diliyor, uzun ve sağlıklı bir yaşamı gezilerinizle devam ettirmenizi diliyorum... Teşekkürler...
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Gideceğim yerlerin kaçmadığını söylerken aslında Hasankeyf'in durumu ile kıyaslayarak söylemiştim.Hasankeyf'i su basacağı için kaçacak bir yer olarak nitelemiştim.Ama evet haklısın.Sonuçta bugüne kadar tarihe meydan okuyarak ulaşmış da olsa herşeyin bir dayanma potansiyeli var ve bu bir yerde tükeniyor.Bunun sebebi bazen insanlar bazen de doğa şartları ve zaman...Aslında hoşuma gitmedi hiç,Hasankeyf'i erteleye erteleye göreceklerimi kendiliğimden daha da azaltmış olmam...
Gezi için arkadaş bulamazsam gitmem düşük bir ihtimal olacak,çünkü daha önce Güneydoğunun değişik yerlerinde yaşamış olduğum için tanıyorum ve 2 kişi olmanın iyi olacağını düşünüyorum.Ne kadar duyarlı da olsa erkek gözü bazı şeyleri anlamak için yeterli olmayabiliyor,illaki kadın olmak gerekiyor...Araçsız olarak fazla bişey yapamam ama eğer gidersem çocukları sevindirmek adına birşeyler yapabilmek isterim.Teşekkürler önerin için :smiley:
Üniversite yıllarınız konusunda şanslıymışınız.Tarih ve deniz bir arada,tadına doyulmaz ve tabi işin içinde bir de Boğaziçi'li olmak var ;D
Bu arada taş ev uğruna insanın taş işçisi olası geliyor desem abartmış olmam :smiley: Benim düşündüğüm taş ev bizim oralarda dedelerimiz,babalarımız zamanında yapılan evlerde kullanılmış taşlardan,yani bizim kendi yöremizde bulunuyormuş o taşlar.Bizim oralarda şimdilik arsa fiatları ucuz.Tek katlı ve küçük olacak olduktan sonra çok pahalıya da gelmiyecektir.Yıkılmış evler var,bunların taşları da alınabilir pazarlıkla.Ama ben memleketin içinde istemiyorum zaten.Şehrin dışında ama şehre yakın ve denize yamaçtan bakmalı..Komik ama dededen kalma bir yer var anneme bizim oturduğumuz ilçeye çok yakın,birkaç kilometre.Köy desem değil,bir köye 1,5-2 km uzaklıkta bir yer.Şimdi orada hiç ev falan yok.Annemin çocukluğunda 2-3 tane ev varmış orada.Gerçi denize çok yüksek olduğundan aşağıda deniz mi var tam anlaşılamıyo ama :smiley: aslında komple deniz ama deniz kıyısında dağ birden bire yükselince nemden aşağıdaki deniz tam anlaşılamıyo.Gittiyseniz bilirsiniz Anamur-Silifke arası Toroslar..Geçen kış az önce bahsettiğim aynı yerde paylardan birini akrabaların metrekaresi 1.5 lira bile etmiyecek şekilde satacağını duymuştum ama nedense pek oralı olmamıştım.Çünkü o zaman daha gitmemiştim hiç oraya.Hep aşağıdaki Mersin-Antalya yolundan baktığımda görürdüm orayı.Görmek istediğim için bu yaz annem beni oraya götürdü.Belki atalarımızın mekanı olduğu için ki -annemin erken çocukluğu orada geçmiş- belki de ne bileyim huzur duyduğum için orada yeni ekilmiş zeytin ağaçları,bizim yöreye özgü keçiboynuzu ağaçlarının çok olması,doğanın direk içinde olmaktan belki de..Sevdim orayı..Denizi aşağıda her zaman masmavi göremesem de çok önemli değil...Kendime birazcık kızdım sonradan.Su fiatına benim de kendime ait bir arsam olurdu,hem babam benim bahçeye de bakardı,ağaçlandırırdı :smiley: Bizim atalar "alınanın alındığı kalır" derler :smiley: Şimdilik orada şebeke suyu falan yok ama arsanın kendisi su fiatına.Orası içime işlemeye başladı diyebilirim,bir pay daha duyarsam kaçırmayıp ben alacağım :smiley: Kimbilir ilerde oraya birtaş ev yaparım :smiley: Sanırım o zaman bir jeep almak da şart olacak ;D
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Bu arada son koyduğun fotoğrafta çocukların arkasındaki duvar dikkatimi çekti :smiley: Benim dediğim taş evin duvarları da burdakilerin daha düzgün kesilmişi ve taşlar arası beton harç ile muntazam yapılmış,harç az,taşlar daha sık ve muntazam :smiley:

Aslında bizim oralarda halâ bazı binalar var benim dediğim şekilde.Mesela jandarma karakolu,kazı evi,bazı evler...Elimde fotoğrafları yok pek,olanı da nerelerde kimbilir?Netten bir örnek buldum ve aşağıya kopyaladım.Bizim yörede böyleydi taş evler eskiden,tabi ağaç üzerine de toprak dam yapılırmış genelde o zamanlar :smiley:

5F5600000[1].jpg
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

rahhat' Alıntı:
Geniş kapsamlı, insan ve tarih dolu güzel bir gezi. Anlatımınız da adeta bir antropoloji çalışmasının özeti. Fotoğraflarınız da anlattıklarınızı anlamamızı başarılı bir şekilde tamamlıyor. Bu sabah farkettim ve saatlerdir okuyorum gezinizi... Gripten dolayı evde istirahatli olan ben, ne yapayım diye düşünürken akşam oldu bile :smiley:

Günümüzde birçok insan kapısının dışına çıkmaya bile üşenirken sizin yaptığınız zamanın çılgınlığı sanki. Belki de bütün zamanların çılgınlığı bilmediğimiz yerlere seyahatdir.

Gezmek dışında birçok insanın yapmaktan çekindiği hatta uzak durduğu başka bir şeyi yapıyorsunuz. Kendiniz de anlatıyorsunuz ya bir kaç tarihi eseri daha göreceğime bir insanla daha tanışır sohbet ederim. Bizler teknolojinin gelişmesiyle insanlık açısından geriye doğru götürülenlerdeniz sanırım. Sohbetler kısaldı, tanışmalar azaldı, görüşmeler zorlaştı.

Çalışmalarınızda (evet, çalışmalarınız diyorum, çünkü bu geziniz ve sizde bıraktıklarını anlatmanız gerçekten ciddi bir çalışma ve umarım bu çalışmanızı başka platformlarda da görürüz)başarılar diliyor, uzun ve sağlıklı bir yaşamı gezilerinizle devam ettirmenizi diliyorum... Teşekkürler...

Öncelikle geçmiş olsun ve övgü dolu sözlerin için teşekkürler. Benim yaptığım modern zaman seyyahlığı aslında, gezerken yaşadıklarımı anlatırken, elden geldiğince iç dünyamdaki yolculukla ve tanıştığım insanların hayatlarıyla birleştirerek aktarmaya çalışıyorum, bu sebeple yavaş ilerliyor anlatım, sadece fotoğraf paylaşımı veya "yedim, içtim, yattım, gittim, geldim" tarzı günlük yazmak istemedim, kısacası ne tür gezi notu okumak istiyorsam öylesini yazmaya çalışıyorum.

Modern zaman gezgini dedim ya, işte gaza basıyorsun araba gidiyor, yanında cesaret de gerekiyor mutlaka.
Amerika Kıtası'nın keşfinden önceki yüzyılda bilinen dünyanın yarısını yaya ve hayvan sırtında dolaşan İbn Battuta'yı okuduktan sonra, daha da uzaklara gitmeyi istememek elde değil. Bu adam Fas'dan hacca gitme bahanesiyle yola çıkıyor ve otuz yıl sonra evine dönüyor, çoğu yerde dönem dönem yerleşik hayat da yaşıyor, gittiği yerdeki toplumsal yaşamı detaylı biçimde anlatmaya çalışmış.
Sadun Boro'yu da çoğumuz biliriz. Ellili yılların sonunda ahşap bir tekneyle dünya seyahatine çıkıyor, yanında hava durumunu alıp saat ayarlayabileceği alıcı radyo var sadece. Rotasını kağıt haritalarla, cetvelle, pergelle ve yıldızlardan sekstant yardımıyla rasat alarak belirliyor. Günümüzdeki gibi gps, uydu telefonu, otomatik pilot, radar falan yok. Geceleri hanımıyla nöbetleşe gözcülük yapıyorlar. Otopilot yerine, öndeki ikiz flok yelkenlerin arkadaki dümen yekesine halatla bağlandığı, rüzgar dümeni var. Kitabını bulursanız mutlaka okuyun, gerçek bir seyahate çıkmanın ne kadar özveri ve kararlılık gerektirdiğini göreceksiniz. Yolculuğa çıkma istek ve imkanına sahip, ama motivasyon ve cesaret eksikliği hissedenlere, bu tarz seyahatnameleri okumak fayda sağlayabilir.
 



Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Ürdün-İrbid

Lübnan’dan çıkarken yine aynı sınır kapısını kullandım, Ürdün’e gidebilmek için Suriye’den geçmem gerekiyordu. Suriye-Lübnan sınırı kalabalıktı, ama fazla beklemedim, bahşiş talep ediliyor nazikçe, inatlaşıp vermezseniz işler uzayabilir, bekletirler, yanlış, eksik yoksa nihayetinde geçiş yapılır herşeye rağmen. Lübnanlı rütbeli görevli belgelerimi alıp arabada beklememi söyledi, on dakika sonra başka bir memuru da yanında getirip evrakları ona verdirdi ve gidebileceğimi söyledi, ancak arabanın yanından ayrılmıyordu, tam gidecekken işlemleri onun yaptığını, istersem bahşiş verebileceğimi söyledi, mecburen verdim. Yaklaşık üç saatlik transit yolculuktan sonra güneydeki Ürdün- Suriye sınırına varmıştım. Sınırın Ürdün tarafına geldiğimde, şimdiye kadar geçtiklerimle kıyaslandığında en düzgün çalışan tesislerle karşılaştım, kısa sürede işlemleri tamamlayıp kuzeydeki en yakın şehir, İrbid’e yöneldim.
İrbid, orta büyüklükte, fazla keşmekeşi olmayan, Ürdün’e alışmak üzere uğranabilecek bir şehir, zaten karayoluyla Amman yönüne giderken güzergah üzerinde kalıyor, özellikle görülmesi gereken kısmı yok. Akşam merkezdeki orta karar bir otelde kaldıktan sonra, sabah şehrin müzesini aramaya koyuldum. Elimdeki haritanın gösterdiği yerde aradığımı bulamayınca, duvarlarla çevrili site gibi bir yerin nizamiyesindeki bekçiye derdimi anlatmaya çalıştım, Türkiye’den geldiğimi söyledim,birbirimizin dediklerinden birşey anlamayınca, kendisini takip etmemi söyledi ve arkadaki yakın apartmanlardan birine girip zile bastık. Kapı açıldığında Emre karşımdaydı, beni içeriye davet etti. Emre 25 yaşlarında, Bursa’dan buraya Arapça Yüksek lisansı yapmak üzere gelmiş, yaklaşık iki senedir de İrbid’de yaşıyormuş, içinde bulunduğumuz sitede üniversitenin lojmanları varmış. Müzenin yerini öğrenip kahve içtikten sonra kalkmaya yeltendiğimde, o gün ve yarın müsait olduğunu, kalırsam çevreyi gezebileceğimizi söyledi, nazlanmadan kabul ettim. Ev arkadaşı Naim ile de tanışıp sohbet ettik, Filistinli arkadaşları İbrahim’in gelmesini bekledik. Naim de Filistinli ve ailesi orada yaşıyor, buraya okumaya gelmiş, ilginç bir insan, kendisiyle geçirdiğimiz iki günün sonunda dünyada görüp görebileceğim en geveze erkek olduğuna kesin karar verdim, hiç durmuyor, susturmak mümkün değil, diğer yandan sayesinde Filistin ve Ürdün hakkında kısa sürede çok şey öğrendim.

Arka koltukları tamamen dolduran eşyaları eve bırakıp, çarşıya vardık, bir Filistin lokantasında humuslu felafelli yemeklerle karnımızı doyurduk, Filistin Kefiyesi ve Arap erkeklerinin giydiği entarilerden aldıktan sonra kuzeydeki Roma antik şehirininde bulunduğu Umm Qais’e doğru yola çıktık. Dağlar ve vadilerle dolu, İsrail tarafındaki Galilee Gölü’nün rahatlıka görüldüğü, Yarmouk Irmağı yakınlarındaki bu bölge, Ürdün’ün belli başlı sayfiye yerlerinden ve nüfus çoğunluğunu İsrail’den sürülen Filistinliler oluşturuyor. Önceden daha görkemlilerini gördüğümden, yıkıntılardan çok, manzara ve doğa ilgimi çekti diyebilirim.
Umm Qais’den yakınlardaki baraj gölüne gittik, burası hafta sonları yakın çevreden ailelerin gelip piknik yaptıkları ferah bir yer. Çocukluğunda Filistin sokaklarındaki gösteri ve direnişlere katılmış Naim, sokaklarda İsrail askerlerine taş attığı dönemleri hatırladı ve taşın nasıl uzağa atılacağını ayrıntılı biçimde gösterdi, daha sonra yaptığımız denemelerde tabii ki onu geçmeyi başaramadık. Yakındaki kır lokantasında Ürdün meze ve kebaplarından yiyip dönüşe geçtik. O akşam da İrbid’de kalacağım kesinleşince Amman’a gitmeye karar verip yola çıktık. Bu kez Emre’nin arkadaşı Adanalı diğer Emre’de bize katıldı, o da Arap Dili lisans okuyormuş ve işin ilginci buraya ilk geldiğinde tek kelime Arapça bilmiyormuş. Emre telefonla kouştuğu bir arkadaşının daveti üzerine, oraya gitmeyi teklif etti. Gide gide vardığımız yer, orta sınıf bir otelin giriş katındaki pavyonvari mekandı.
Yıllarca önce ilk çalışmaya başladığım dönemde, hijyenik beyaz yakalı sosyo-ekonomik sınıfımın bana dayattığı yaşam biçimini kırmak adına ve kendi çevremin dışında yaşanan hayatlara duyduğum merakla, izleme görme amaçlı bazı ortamlara girmişliğim vardır, İstanbul ve Ankara’da yaşadığım birkaç pavyon tecrübesi de bunlara dahildir, hiç pişman değilim, oralardaki insan manzaralarından edindiğim tecrübe sayesine, sonraları maruz kaldığım birkaç hayati riskli durumun kıyısından dönmüştüm. Benzer yolla, uyuşturucunun ne menem bir şey olduğunu, gazetelerden, filmlerden değil, bizzat uyuşturucu kullanan insanlarla konuşarak(hiç denemedim), ortamlarını gözleyerek öğrendim, homofobik olmama rağmen, eşcinsellik realitesini anlamak uğruna, her uygun koşulda eşcinsellerle sohbet etmem de bu yüzdendir, farklı hayatlarla yüzleşmeyip, uzaktan baksaydım, bugün her türlü yaşam tercihlerine karşı saygı ve hoşgörü besleyemezdim.
Neyse, salona girdiğimizde zaten vaziyet ortadaydı, Emreler, oturmakla oturmamak arasında kalırken, kesin tavrımı koydum ve kedilerini dışarıda bekleyebileceğimi, çünkü burada oturursam geceyi mutlu noktalama şansımızın imkansız olduğunu söyledim, hak verdiler ve mekanı terk ettik. Yakınlardaki Beled(eski şehir) denen bölgedeki eli yüzü düzgün kafeteryaya oturduğumuzda, çocuklara mevzubahis alemin detaylarından bahsettim, içlerindeki ukdeleri giderdim.
Ertesi sabah Ölüdeniz kıyısını gezmek üzere yola çıktık iki Emre ile birlikte, Naim Filistin’den gelecek annesini karşılayıp hastaneye götürecekti bize katılamadı, sonradan öğrendik ki o gün İsrail kapılardan Filistinlilerin çıkmasına izin vermemiş, annesi sınırdan geri dönmüş, yasağın gerekçesi yok. Ölüdeniz kıyısını Madaba sapağına kadar izleyip, oradan seyir tepelerine tırmandık ve akşamüstüne doğru İrbid’e tekrar vardık. Bu kez Yemen yemekleri yapan salaş bir lokantada karnımızı doyurduk, tarz Ortadoğu’dan farklı, çorbasından tatlısına kadar bana ağır geldi, pek iştahımı açmadı. Yemekten sonra Emre’nin Filistinli arkadaşlarının evine uğrayıp çekilen fotoğrafları CD’ye aktardık, çocuklarla sohbet edip çay içtik. Dönüş yolunda olağandışı yoğun trafik vardı, sebebini öğrendiğimde gülsem mi ağlasam mı karar veremedim. İstisnasız tüm Arap ülkelerine futbola karşı büyük ilgi var, ama bu kadarını beklemiyordum: Genelde yerel ligler pek gelişkin ve tatmin edici değil, üst düzey oyun yok, herkes büyük Avrupa takımlarından tutuyor keyfine göre. O gece Barcelona-Real Madrid derbisi varmış, kazanan takımın taraftarları yaya ve arabalarla yollara dökülmüş, bağrış çağrış kutlama yapıyorlardı, bu manzarayı en son Galatasaray UEFA Kupası’nı aldığında görmüştüm.
Sabah ayrılacağımdan, eve döndüğümüzde arabaya eşyaları tekrar yükleyip yattık. Kapısını çalan yabancıyı tanrı misafiri sayıp, böyle güzel ağırlayan Emre’nin ve arkadaşlarının yaptıklarını unutmam mümkün değil.
 








Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,745
Mesajlar
1,523,067
Kayıtlı Üye Sayımız
166,559
Kaydolan Son Üyemiz
Sercantetik

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst