seyr-ü zafer
Zirve
Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km
Evi ve insanları özleme duygusunu başlarda ben de sık yaşadım, soğuktan donduğumda, sıcaktan kavrulduğumda veya gümrük kapılarında sürünürken, o an eve ışınlanıp iki gün geçirip, dönüp kaldığım yerden devam etmeyi istedim bazen..Uzun yolculuklar zaten kendi başlarına sıkıntılar da getirirken, bir de içimde yarattığım özlem ve gerilimlerin, o an bulunduğum yerden aldığım mutluluğu azalttığını görmeye başlayınca, durumumu farklı bir yaklaşımla içselleştirmeye başladım. Yol boyunca geride bırakılan ve tekrar dönmek istenen nokta düşünüldüğü müddetçe, uzun gezilerin sonu zor geliyor, geldiğinde de yüzeysel bir yolculuğun ardından tıpatıp aynı noktaya düşmüş buluyoruz kendimizi, yol boyunca bedenimize mekan değiştirtirken ruhumuz aslında yola hiç çıkmamış oluyor, bu biçimde seyahat eden daha doğrusu ettiğini zanneden çok insan bilirim. Menzili ve süresi kişiden kişiye değişir, gitmeye karar verdiysek, sadece vücutla değil tüm benliğimizle gitmeliyiz. Seyahat etmek de ruhsal ve fiziksel kondüsyon meselesi, tekrarlandıkça artıyor. Önceleri yeni bir ülkeye girdiğimde, daha çekingen ve ürkek hareket ediyordum, sonra o duyguyu hissetmez oldum, duruma adapte olma sürem epey kısaldı. Yoldayken evi fazla düşünmemeye çalışıyorum, döneceğim bir şehirin, bir evin varlığı beni rahatlatıyor, ancak yaşayacağım uzun seferi süreci, emanet bir durum şeklinde görmeyip, yaşamımın sanki süreğen haliymiş gibi algılamaya çalışıyorum. Diğer taraftan evdeyken de aylarca yolculuk planlayıp hayaller kurmuyorum. Vize gibi bürokratik ön hazırlıklar yoksa en büyük seyahatlere dahi karar verip çıkacak hale gelmem iki günü geçmez. Gerçekleşme imkanı yoksa veya uzaktaysa yerleşik hayatımda seyahat hayalleri kurarak ortalarda Mecnun misali gezmem.
Senin de dediğin gibi, bu konularda hırslanıp, bünyemizi fazla zorlamamamız lazım, yapamadıklarımızın burukluğuyla değil yapabildiklerimizin mutluluğuyla yaşamamız en doğrusu.
lizz' Alıntı:Teşekkür ederim dilekleriniz için.Ben de size, hayalini kurduğunuz gezilere muvaffak olabilmenizi dilerim
Özellikle daha önce görmemiş olduğum yerlere seyahat etmeyi ben de seviyorum ama çok uzun soluklu gezileri tercih etmiyorum.Evimi özlüyorum,evimin konforunda pineklemeyi de çok seviyorum.Ben öğretmenim,tatil sıkıntım diğer mesleklere göre daha az.Ama sonuçta hayatımın çoğunluğu çalışmakla geçiyor.Hafta sonları da kurslar olabiliyor,çalışabiliyoruz.Ben bu sene kurs vermiyorum, sırf hafta sonları gezi etkinliklerine katılabilmek için mesela.Ama kendime zaman yaratmak istediğimde bütçem daralıyor bu sefer deDediğiniz gibi yaşlanmak sağlık sorunlarını da yanında getiriyor.İnsanın o zaman gezebilecek hali olur mu bilinmez.Yaşlanabilecek miyiz hatta o bile belli değil.Seyahat,gezi güzel şeyler ama evimde huzur içinde yaşamak,kitabımı okuyup sevdiğim bir filmi izlemek daha önemlisi kimseye muhtaç olmadan yaşıyor olabilmek,kendi kendime yetiyor olmak da çok güzel.Yaşadığım hayatı seviyorum ben.Yaradan'a şükrediyorum.Zorluklarla sınamasın kimseyi de beni de.Sağlığım ve huzurum yerin de olsun da gerisi çok önemli değil.Cahit Sıtkı'nın dediği yere geldim,kaç lokmam kaldı bilinmez...Bu Dünya'da bir yolcu olduğumu ve asıl olanın ukba olduğunu,asıl hayatın beni orada beklediğini düşünüyorum.O yüzden bu dünyada kaybettiklerim ya da yapamadıklarım beni çok üzemez
Herşey olabildiği kadar olsun.Bu dünyada en değerli şey sağlık ve ondan sonra huzur benim için.Gerisi çok önemli değil...
Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum![]()
Evi ve insanları özleme duygusunu başlarda ben de sık yaşadım, soğuktan donduğumda, sıcaktan kavrulduğumda veya gümrük kapılarında sürünürken, o an eve ışınlanıp iki gün geçirip, dönüp kaldığım yerden devam etmeyi istedim bazen..Uzun yolculuklar zaten kendi başlarına sıkıntılar da getirirken, bir de içimde yarattığım özlem ve gerilimlerin, o an bulunduğum yerden aldığım mutluluğu azalttığını görmeye başlayınca, durumumu farklı bir yaklaşımla içselleştirmeye başladım. Yol boyunca geride bırakılan ve tekrar dönmek istenen nokta düşünüldüğü müddetçe, uzun gezilerin sonu zor geliyor, geldiğinde de yüzeysel bir yolculuğun ardından tıpatıp aynı noktaya düşmüş buluyoruz kendimizi, yol boyunca bedenimize mekan değiştirtirken ruhumuz aslında yola hiç çıkmamış oluyor, bu biçimde seyahat eden daha doğrusu ettiğini zanneden çok insan bilirim. Menzili ve süresi kişiden kişiye değişir, gitmeye karar verdiysek, sadece vücutla değil tüm benliğimizle gitmeliyiz. Seyahat etmek de ruhsal ve fiziksel kondüsyon meselesi, tekrarlandıkça artıyor. Önceleri yeni bir ülkeye girdiğimde, daha çekingen ve ürkek hareket ediyordum, sonra o duyguyu hissetmez oldum, duruma adapte olma sürem epey kısaldı. Yoldayken evi fazla düşünmemeye çalışıyorum, döneceğim bir şehirin, bir evin varlığı beni rahatlatıyor, ancak yaşayacağım uzun seferi süreci, emanet bir durum şeklinde görmeyip, yaşamımın sanki süreğen haliymiş gibi algılamaya çalışıyorum. Diğer taraftan evdeyken de aylarca yolculuk planlayıp hayaller kurmuyorum. Vize gibi bürokratik ön hazırlıklar yoksa en büyük seyahatlere dahi karar verip çıkacak hale gelmem iki günü geçmez. Gerçekleşme imkanı yoksa veya uzaktaysa yerleşik hayatımda seyahat hayalleri kurarak ortalarda Mecnun misali gezmem.
Senin de dediğin gibi, bu konularda hırslanıp, bünyemizi fazla zorlamamamız lazım, yapamadıklarımızın burukluğuyla değil yapabildiklerimizin mutluluğuyla yaşamamız en doğrusu.