Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km
Sicilya’nın doğusu ve Etna Yanardağı
İtalya’daki yolculuğum boyunca neredeyse hiç otoyola girmedim, hep köy-kasaba yollarından ilerledim. Böylelikle çok sayıda irili ufaklı yerleşimi görme şansı buldum. Türkiye’den turlarla İtalya’ya gidenler sadece Roma, Venedik, Floransa gibi turistlerle dolup taşan şehirleri görüp geliyorlar. Özellikle vurgulamak isterim, sözkonusu şehirler çok güzel, ancak İtalya’da görülmeyi hak eden farklı karakterde pek çok başka yer var. Karavanla ya da arabanızın arkasına koyacağınız çadırla bu ülkede unutamayacağınız bir seyahat yapabilirsiniz. Tüm otoyolların alternatifi var ve gerçekten manzara izlenmek isteniyorsa paralı yollar kullanılmamalı. İtalya, sadece kentleriyle ve köyleriyle değil, farklı özellikteki yollarıyla, bunların geçtiği coğrafyasıyla da çok güzel. Afrika’da çöle doymuştum, İtalya’da dağa, denize, yeşile doydum diyebilirim.
Sicilya’da büyükşehir olarak Catania’ya uğramayı tercih ettim. Burası adanın doğu sahilinde ve Etna Yanardağı’nın çok yakınında, 17. yüzyıldaki patlama sonucu kentte binlerce insan ölmüş.
Sanat tarihçisi değilim, gördüğüm ve araştırdığım kadarıyla Catania’da da diğer çoğu İtalyan şehri gibi Rönesans’dan sonra gelişmeye başlayan barok mimari tarz, tarihi merkezin bulunduğu bölgeye hakim. Cumba havasında, döküm parmaklıklı balkonlar; kolon-kiriş çıkıntılarında ince süslemeler; dümdüz ve taş parkeli bulvarlar; buralara bağlanan dar kaldırımlı veya kaldırımsız küçük sokaklar, büyük ahşap sokak kapıları ve pencere doğramaları.
Catania’nın, daha sonra geçtiğim bazı kasaba ve şehirlerden farkı, sokaklarının insanlarla dolu ve hareketli olmasıydı. Milano’nun merkezinde yol sormak için birilerinin geçmesini beş dakika beklemiştim, oradan hesap edin.
Kentin tarihi havasını en çok hissettiren yer Etna Bulvarı, Duomo Meydanı’nın çevresi. Gününe denk gelinirse tıpkı Türkiye’deki gibi ara sokaklarda kurulan giyim pazarına da rastlanabilir…
Catania’dan ayrıldıktan sonra düzgün bir yoldan Etna Yanardağı’na tırmanışa geçtim. Dağın tüm volkanlardaki gibi yayvan bir yapısı var, o yüzden 3350 metrelik rakıma rağmen yaklaştıkça yükseklik duygusu daha az hissediliyor. Çevredeki bitki örtüşü yokoldu, gözalabildiğine siyah ve kıraç lav taşlarıyla kaplı araziye ulaştım. Dağın sadece zirvesinde değil sırtlarında da kraterler mevcut. Bu kraterler eski püskürme noktaları aslında.
Etna en son 2002 yılında püskürmüş, teleferik hattının ve birkaç hizmet binasının hasar görmesi dışında ciddi kayıp yaşanmamış. Bu kadar yakın tarihte vukuatı olan bir yanardağın üzerinde dolaşmak heyecan vericiydi doğrusu. Güneş batmaya, insanlar dönmeye başladığında arabayla gözüme kestirdiğim bir kraterin yakınlarına kadar geldim. Amacım kraterin içinde geceyi geçirmekti. Biliyordum, kesin yasaktı, yakalanırsam başımı ağrıtabilirlerdi. Türk kafasıyla, “ Nasıl olsa bu Avrupalılar kurallara çok bağlıdır, hiçbir İtalyan gece kraterde yatıp da başını otoriteyle belaya sokmak istemez, buradaki korucular da zaten adamın tekinin kraterde uyuma ihtimalini öngörüp güneş battıktan sonra etrafı kolaçan etmez, yani büyük ihtimalle sorun çıkmaz.” diye düşündüm. Tulumu-matı, ekmeğimi kapıp kraterin içine indim. Çukurun içinde tarif edemeyeceğim bir huzurla doldum, kim bilir belki de ana karnındaki bebek semptomları göstermeye başlamıştım. Kim ne derse desin, volkan kraterinde yatmak değişik bir duygu. Güzel başlayan maceram üç saat kadar sonra soğuk havanın azizliğine uğradı, resmen donmaya başlamıştım. Daha önce hiç hipotermiye girmedim, ama gireni görmüştüm, belirtileri az çok anlayabilecek bilgim vardı. Önce had safhada rahatsız eden bir üşüme ve titreme, kısa süre sonra, vücutta ağırlık hissine ve antidepresan içmiş gibi normalin dışında bir uyku haline dönüştü. “Zafer oğlum, şimdi kalkmazsan hiç kalkamayacaksın!” dedim içimden ve hemen hareketlendim. Arabaya vardığımda termometreye baktım -8 derece idi. Bendeki yazlık tulum tabii yeterli gelmemişti. Arabayla dağın kuzey tarafında kalan milli park bölgesine gittim, ve orada bu sefer çadırı da kurarak kamp yaptım…