Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan seyr-ü zafer Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 1,172
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 197,848

Etiketler
Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

iyi bir göz banyosu oldu kolaylıklar diliyorum.yolun açık olsun.
 


Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Sahillerin ardındaki Tunus

Tunus, Akdeniz kıyısındaki Avrupa ülkelerinden daha ucuz olduğundan ve ulaşım kolaylığından dolayı Avrupa ülkelerinden çok turist alan bir ülke. Başta Hammamet ve güney bölgelerdeki kıyı kesiminde deniz-kum-güneş tatili yapılabilecek yerler var. Sicilya’ya kadar kendi araçlarıyla gelmiş gezginler buradan 10 saatlik feribot yolculuğuyla Kuzey Afrika’ya ayak basabiliyorlar. Çöl taraflarında Fransız ve İtalyan plakalı arazi araçlarıyla tatlısu maceracılarına rastladım. İnsanlarla dalga geçmek hiç adetim değildir, ama bazen içimden gülmeden de edemiyorum. Bir İtalyan Land Rover’i gördüm, belli ki binlerce Euro masraf edilip, araç komple modifiye edilmiş, ekspedisyon moduna geçirilmiş. Buraya kadar gayet güzel de kardeşim tepesine boyum kadar İtalyan bayrağı dikmek de nesi?? Sanırsın adam direksiyonu dümdüz tutup girmiş Akdeniz’den geçmiş sahrayı, savanları çıkmış Cape Town’dan. Velhasıl İtalyanlar da Türkler gibi dikkat çekmeyi seviyor. Neyse nazar değmesin kimseye, herkes kendini mutlu eden şeyi yapsın, ben de sessiz sedasız Hindistan’a gidip gelebileyim, başka şey istemiyorum, söz bu son olacak. :smiley:
Matmata’dan ayrıldıktan sonra sahil kesimini değil çöl ve Batı Tunus rotasını tercih ettim, bu çölle vedalaşma yolculuğum olacaktı, büyük ihtimalle hiç tekrarlayamayacağım bir yolculuk.. Neyse ki kırk yıla yaklaşan hayatımdan sonra bazı anların kıymetini onları yaşarken de fark eder hale geldim, mümkün mertebe ağırdan alarak, defalarca durup fotoğraf çekerek Ksar Gilane’ye vardım, yol boyunca fırtına sınırında esen yan rüzgar, yolun kör noktasında kaldığından kaçamayıp üzerinden uçtuğum kum tepeciği bile neşemi kaçıramamıştı. Bu palmiyelerle çevrili çöl kasabası civardaki son vahalardan, daha güneyinde ve batısında Sahra’nın kum denizleri başlıyor artık, yol bitiyor. Kum denizine girmek içinse özel donanımlı araçlar şart. Yol bulmak için GPS navigasyonu yeterli değil. Fırtınalarla kısmen yer değiştiren kum yükseltiler arasında ve üzerinde güvenli şekilde gitmek, çöl coğrafyasını iyi bilen insanlardan yardım almayı gerektiriyor. Yine de grup halinde gidilirse ölümcül tehlike yok bence, en büyük aksilik aracı kuma saplamak olabilir. Mısır’ın Batı Çölü’nde arabayı kuma oturtup saatlerce mahsur kaldıktan sonra, tekrar riskli zorlamalar yapmayacağıma dair prensip kararı versem de, büyük yemin etmemiştim. “Belki burası daha müsaittir.” diyip, tekrar girdim kumluk bölgeye. Yaklaşık bir kilometre sonra zemin iyice gevşekleşti ve yine batmaya başladım. Durumumu daha dramatik hale getirmek istemediğimden, manevramı yapıp, kendi tekerlek izlerimin üzerinden döndüm.
Seyahat süresince, her türlü yol koşulunda gittim: çöller, virajlı dağ yolları, kuru zemin, ıslak zemin vesaire. Gördüm ki, kullanılan lastik motorun gücünden ve aracın yüksekliğinden daha önemli. Bu tarz uzun menzilli ekspedisyonlara çıkarken elimde üç seçenekten sadece birini gerçekleştirecek kadar para varsa, motorda-aktarma elemanlarında değişiklik yapıp çekiş gücünü arttırmak ya da aracı yükseltmek yerine, gideceğim yola en uygun lastiği almayı tercih ederim, bütçesi sınırlı kişilere de aynısını tavsiye ederim. Özellikle karayolu ağırlıklı gidecekseniz ve kırıcı off-road’a girmiyorsanız en zayıf motor ve standart araç yüksekliği yeterli gelecektir.

Ksar Gilane’den dönüşte yine küçük bir bedevi kasabası olan Douz’da geceledikten sonra yaklaşık beşbin kilometrekarelik El-Jerid Tuz Gölü’nü ortadan kesen yoldan Tozeur Kasabası’na yöneldim, rüzgar her zamanki gibi kuvvetliydi. El-Jerid haritada göl gibi görünse de suyu kurumuş, üzerinde araç gidebilecek kadar sert tuz yatağı açığa çıkmış.
Tozeur’u geçtikten sonra Kasserine üzerinden kuzeydeki Jugurtha Dağı’na yöneldim. Mides yakınındaki derin kanyon bölgesinin yukarısında çöl ikliminden artık yavaş yavaş uzaklaşılıyor, dağlık bölgenin kuzeyinde, yağışlı bir iklim ve bitki örtüsü görülmeye başlanıyor. Roma antik şehri Haidra'yı geride bıraktıktan sonra milli park kesimine vardım. Tunus’un en yeşillik ve tarım arazileriyle dolu yeri burası. Bu bölgeye özel bir önem veriliyor olmalı ki, polis ve askerden ayrı, korucu gücü tarafından güvenlik sağlanıyor. “Garde Nationale” kontrol noktasında durduruldum ve pasaportumu kaydettiler, bölgede ne kadar kalacağımı sordular ve Ain Senan kasabasına vardığımda oradaki merkeze uğramamı söylediler. Karanlık çöküp, kuvvetli yağmur başladığından çevrede fazla oyalanmadan doğruca kasabaya gittim, karakolu buldum. Burada seyahat belgelerimi verip biraz bekledikten sonra bir korucu benimle gelip mevcut tek oteli bulmama ve yerleşmeme yardım etti. Otelin ismi yok, tabelada sadece otel yazıyor. Kapı kilitliydi ve kasabada benden başka yabancı yoktu. Korucunun sorumlu kişiyi aradığı kırk dakika süresünce yandaki kıraathanenin tatsız kahvesini yudumladım, nihayet geldiler, otel açıldı. Avluya bakan odalarda 'İngiliz Hasta' filminin çekimlerinden sonra buraya bağışlandıklarından şüphelendiğim sahra hastanesi tipi gıcırtılı demir somyalar mevcuttu. Bir numaralı odayı seçip paslı yatağıma uzanırken, çöllerden çıkışımın şerefine sağanak yağmur arabanın tozlarını yıkıyordu. “Gökyüzü ağlamazsa yeryüzü gülmez.” deyiminin ne anlama geldiğini çölde uyanıp yemyeşil bir dağın eteklerinde uykuya daldığım o gün daha iyi anlamıştım..
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Çölün içine, Ksar Gilane'ye doğru giderken..

IMG_8558p (2).jpg


IMG_8572p.jpg


IMG_8573p.jpg


IMG_8577p.jpg


IMG_8581p2.jpg
 




Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]

Kurumuş tuz gölünü geçerken şiddetli kum fırtınası vardı.

[attachment=5]

IMG_8597p.jpg


IMG_8598p.jpg


IMG_8602p.jpg


IMG_8608p.jpg


IMG_8618p.jpg
 







Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Çöldeki yerleşimi, köy evlerinin sadece pencerelerinden ayırt edilişini, küçük vadileri incelerken, arka arkaya güzel karelerin gelişi sürpriz oldu.
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Fotoğraflara bakarken kardeşimin Paris -Dakar gezisini hatırladım herşey kahverengi bu artık bende karamsar bir hava yaratıyor,Tunus un en yeşil bölgesi yazınca acaba nasıl yeşildir dedim,belli bir yeri mi yoksa her yeri mi...Lastikler konusunda ne kadar haklısınız,3 saatlik bir dağ yolculuğunda hafif meyilli çimenlerde bile gidemedim Transporter la,lastikçim bu sezonu çıkarır abi demesinin cezasını yaşadım son iki gezimde,çocuğun dediği doğru asfaltta çıkartır da çocuk dağlara vuracağımı nerden bilsin.
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Assasin' Alıntı:
Her zaman ki gibi muhteşem fotoğraflar.. :smiley:

Teşekkürler, Deniz.


berkcantp' Alıntı:
Çöldeki yerleşimi, köy evlerinin sadece pencerelerinden ayırt edilişini, küçük vadileri incelerken, arka arkaya güzel karelerin gelişi sürpriz oldu.

Sağolun. Karavanınızın penceresinden nice güzel manzaralar görürsünüz dilerim.

mayıstosböce' Alıntı:
Fotoğraflara bakarken kardeşimin Paris -Dakar gezisini hatırladım herşey kahverengi bu artık bende karamsar bir hava yaratıyor,Tunus un en yeşil bölgesi yazınca acaba nasıl yeşildir dedim,belli bir yeri mi yoksa her yeri mi...Lastikler konusunda ne kadar haklısınız,3 saatlik bir dağ yolculuğunda hafif meyilli çimenlerde bile gidemedim Transporter la,lastikçim bu sezonu çıkarır abi demesinin cezasını yaşadım son iki gezimde,çocuğun dediği doğru asfaltta çıkartır da çocuk dağlara vuracağımı nerden bilsin.


Araba yarışlarında ve rallylerde neden lastik değişiminin pek kısıtlanmadığını daha iyi anlayabiliyor insan. Güvenlik ve performan üzerinde etkisi çok fazla.
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km

Jugurtha’dan başkent Tunus’a(Tunis), Afrika’ya ve Arap dünyasına veda.

Jugurtha’daki ikinci günümde ovanın ortasında yükselen ve tepesi adeta masa gibi dümdüz aynı adlı tepeye tırmandım. Dağın neredeyse dimdik yükselen eteklerine kadar bozuk bir yol gidiyordu, kalanını patikaları kullanarak yaya tamamladım.

Buradan ayrıldıktan sonra kuzeydeki Dougga antik kentine yöneldim. Tunus’da iklimden ötürü Türkiye’dekilerden daha iyi durumda kalmış Roma kentleri var, Dougga da bunlardan biri ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Zeytin ağaçları ve çimlerle kaplı tepelerde kurulu şehrin sokaklarında dolaştım. Tunus’a gelen yabancılar genelde paket turları tercih ediyorlar. O turlar da başkent ve sahil kesimindeki tarihi bölgeleri gezi programına alıyor. Dougga bu anlamda biraz sapa yerde, gittiğimde benden başka hiç ziyaretçi yoktu, o şartlarda dolaşıp fotoğraf çekmek ne güzeldir tahmin edersiniz.

Dougga’dan sonra başkent Tunus’a yöneldim, şehrin girişine yakın yol ayrımında batıdaki Bizerte’ye yöneldim, burası Tunus Şehri’ne fazla uzak değil. Koloni döneminde önemli bir yerleşim yeriymiş, bölgede esen rutin ve kuvvetli rüzgarları görünce
doğal liman yapısına sahip sahilinin kıymeti daha iyi anlaşılıyor. Buraya varana dek muhtelif Tunus şehirleri geçtiğimden söyleyebilirim ki, Liman bölgesi dışında öyle aman aman albenisi yok Bizerte’nin.

Bizerte’den ayrılıp Tunus Şehri’ne döndüm. Kent merkezinde kalacak yer bulup yerleştim, Seyahatin başından beri gecelediğim her açıdan en kötü oteldi, tek avantajı merkezde bulunmasıydı. Şehir, kendini Fransız zanneden Araplar olgusunun en iyi gözlemlenebileceği yer. Koloni döneminden kalma bulvarlar , meydanlar ve binalar mevcut. Oraya dek geçtiğim hiçbir Arap ülkesinde, kafe önlerindeki kaldırımlara konmuş masalara alkollü içki servisi yapıldığını görmemiştim, burada vardı. Yine Fransız havasında çok sayda kafede Tunuslular oturmuş elli kuruşa kahvelerini içip, ‘Biz çok elit yaşarız’ edasıyla etrafı süzüyorlardı. Dikkatimi çeken diğer şey de araç plakalarıydı. Özellikle Fransa’dan gelmiş, belli ki ikinci el araçların plakaları sökülmemiş ve Tunus plakaları, eski plakanın mavi zemin üzerindeki ‘F’ sembollerini kapatmayacak biçimde takılmış, bu durum tesadüfi değildir herhalde.

Tunus Şehri’nde diğer bazı Arap kentlerindeki gibi özellikle gezilmesi gereken kısımlar ve yerlere rastlamadım, çok önemli bir müze, veya başyapıt değerinde bir cami ya da başka mimari yapı yok bence. Halep’den, Kahire’den geçip buralara gelmiş ruh halimle bunları söylediğimi dikkate almak gerek, elbette burası da eli yüzü düzgün ziyaret etmeye değer Arap kentlerinden.
Medina denen tarihi çarşı bölgesi, diğer Arap çarşılarına nazaran çok ama çok dar sokaklara sahipti ve kalabalıktı. Geçitlerin genişliği bazen iki metreye kadar düşüyordu ve sürekli insan seli akıyordu. Avrupalı görüntünüz varsa esnaf sizi güleryüzle “Bonjur Mösyöööö, Sava Mösööö!” nidalarıyla karşılıyor. Karşılama Fransız usulü, alışveriş Arap usulü, aklınızdan çıkarmayın. Önce şişkin bir fiyat söyleniyor, beğenmeyip yürümeye başlarsanız “Peki sen ne kadar verirsin?” diye sesleniliyor arkadan.

Tunus Şehri’nde geçen iki günden sonra Avrupa kıtasına geçmek üzere araştırma yapmanın vakti gelmişti. Bununla ilgili ön çalışmam yoktu, sadece İtalya’ya feribot kalktığını biliyordum. Önce bulvarlardaki acentelere sordum, araç nakilleriyle ilgili biletlerin limanda satıldığı söylendi. Limana vardığımda, İtalya’ya tam da karaya çıkmak istediğim şehir olan Sicilya’nın ucundaki Palermo’ya iki saat sonra feribot kalkacağını duyunca büyük sevinç yaşadım. Bu an toplamda üç aya yakın ve 24500 kilometre süren yolculuğumun en önemli kırılma noktasının başlangıcıydı. Eğer İtalya’ya sorunsuz ulaşırsam, geldiğim yollardan gerisingeri dönmeden, dairesel rotaya devam edip farklı ülkeler üzerinden Türkiye’ye ulaşabilecektim. Palermo’ya varacağım için güneyde Sicilya’nın ucundan kuzeyde Trieste’ye kadar İtalya’yı boydan boya geçebilecektim.
Bilet alma sırasında karşılaştığım sempatik İtalyan gençlerle biraz sohbet edip aklıma ilk gelen konularda önümdeki yolla ilgili bilgi edinmeye çalıştım. Fazla zaman yoktu, hemen arabayla gümrük ve yükleme bölgesine geçtim.

Yurtdışına seyahat edenler bilirler, bir ülkeden çıkış yapmadan önce, gideceğiniz ülkenin istediği evraklar tamam mı diye kontrol yapılır. Tunus’dan çıkarken, ‘kraldan çok kralcı’ gümrük memurlarının ilginç muamelelerine maruz kaldım. Pasaporta çıkış damgası vuran kişi sanırım beni biraz şüpheli gördü- üzerimdeki yeşil asker fanilasından mı etkilendi artık bilmiyorum- Schengen Vizesini göstererek “Bu vize gerçek mi?” diye sordu. “İtalya’nın İzmir Başkonsolosluğu’ndan teyidini alabilirsiniz” diye cevap verdim. Ardından Arap ülkelerinin bol miktarda giriş çıkış damgasının etkisinde kalıp, “ Neden bu rotadan İtalya’ya gidiyorsun, amacın nedir, ne iş yapıyorsun, asker misin?” gibi sorular sıraladı. “Asker değilim turistim, canım böyle istedi, kafama göre geziyorum, gemiden inmeden vizemi İtalyan yetkililer zaten kontrol edecek, eksik varsa ülkeye sokmazlar, Siz niye telaş ediyorsunuz, vatandaşlık numaramı vereyim Türkiye Büyükelçiliği’nden araştırın, buyurun arabayı da keyfinizce arayın.” mealinde biraz sert üslupla cevap verdim. Adam bana sinir oldu pasaportu başka görevliye verip karşıdaki binaya yolladı. Yarım saat kadar bekledim, geminin kalkmasına yirmi dakika kadar kalmıştı. Arabadan inip tekrar aynı adama yöneldim “ Feribotun kalkmasına az kaldı, eğer kaçırırsam başınız derde girebilir.” şeklinde diklendim, artık neyime güveniyorsam.. Pasaportu verdi, devam ettim. Bu kez geminin rampasında bekleyen görevli, “Dönüş biletin yok, seni alamayız.” dedi. “ Güzel kardeşim, ben İtalya tarafından gelip dönüş yapmıyorum, Tunus’a da dönmeyeceğim, pasaportta göreceğin üzere buraya karayoluyla diğer ülkeler üzerinden geldim ve İtalya üzerinden ülkeme döneceğim.” diyerek güç bela derdimi anlatabildim. Sonunda gemiye binebilmiştim. Onbir saat kadar sürecek çalkantılı yolculuğuma başladığımda o güne dek zamansızlıktan kapağını dahi açmadığım İtalya dokümanlarını inceleyip kendime kabaca yön tayin etmek üzere notlar almaya başladım.

Arap ülkelerinde geçirdiğim iki aya yakın süre ve geçtiğim binlerce kilometre yoldan sonra daha yeni şeyler görmeden yaşadıklarımı özlemeye başlamıştım bile. Suriye’den başlayıp Tunus’da sonlanan Ortadoğu ve Afrika’nın Arap ülkelerindeki yolculuğum neticesinde, evet, “Allah Araplara akıl fikir versin.” cümlesini kurdum içimden. Bu asla bıkkınlık ve bezginlik duygusundan kaynaklanmadı, aksine Arap memleketlerinde geçirdiğim güzel günlerden sonra oralardaki insanların mevcut hayatlarından çok daha güzelini hak ettiklerini, ancak bu uğurda pek gayret göstermediklerini düşündüğüm içindi ..
 




Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,768
Mesajlar
1,523,557
Kayıtlı Üye Sayımız
166,586
Kaydolan Son Üyemiz
Dmcgaraj

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst