Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km
Sharm El-Sheikh’den Kahire’ye
Sahrm El-Sheikh’de neyle karşılaşacağımı aşağı yukarı tahmin ediyordum, vardığımda yanılmadığımı gördüm. Burası Mısır’ın kitle turizmine yönelik varettiği bir tatil beldesi. Tıpkı Dahab gibi eskiden sadece dalış meraklılarının uğradığı bir köymüş, son yirmi yılda Antalya’dakine benzer gelişim izlemiş ve konfor standartlarından vazgeçmeyen batılı turiste hitab eden büyük lüks otellerle dolu bir tatil kenti haline gelmiş, yılın neredeyse oniki ayı denize girilip, dalış yapılabiliyor, kış mevsimi yok. Antalya’nın Lara tarafındaki sahil şeridine çok benziyor görüntüsü ve tatil ortamı, bu yaz o taraflara da gittiğimden net olarak iki bölgeyi yan yana getirebiliyorum. Sharm El-Sheikh Sina Yarımadası’nın güney ucunda, dolayısıyla, hinterlandında dağlık yeşillik bölgeler yok, sadece oteller, alışveriş merkezleri, plajlar ve sualtı güzellikleri mevcut. Avrupalı turiste bunlar ilginç gelebilir, ancak bana pek cazip gelmedi. Eğer Türkiye’de deniz mevsiminin açılmadığı aylarda illa denize girmek veya Kızıldeniz’in sualtı güzelliklerini görmek isterseniz buraya gitmek için harcanan zaman ve paraya değebilir, bunun dışında, memlekette Antalya, Alanya dururken oralara gitmek, sadece eşe dosta hava atmak için yapılabilecek bir şeydir. Amaç çöl görmekse, Mısır’ın Batı Çölü’ne çevirmek lazım rotayı. Sharm, Mısır’ın belki en çok yabancı çeken noktası, ama Mısır’da bulunma ayrıcalığının en az hissedildiği yer aynı zamanda. Ben gittiğim ülkelerde turist yoğunluğunun düşük olduğu yerlerde kendimi mutlu hissediyorum, keşfetme duygusunu yaşıyorum, bu açıdan Sharm El-Sheikh bana pek ilginç gelmedi.
Kentin onbeş kilometre kadar uzağındaki Ras Mohammed Milli Parkı bölgesine doğru devam ettim. Türkiye’de milli park denince genelde yeşillik ormanlık araziler akla gelir, burada tabii orman falan yoktu. Parkın özelliği kuş göç yollarının üzerinde bulunması ve onlara ev sahipliği yapması, kıyılarında muhteşem bir sualtı dünyasını barındırması. Sözkonusu dalışları yapabilmek için Sharm’dan kalkan teknelerle buraya gelmek gerekiyor, burada herhangi bir dalış merkezi yok. Çadır dışında konaklama yapılamıyor, yemek ve bakkal da yok, ziyaretçilerin her şeyi beraberlerinde taşımaları lazım. Ras Mohammed’e toplu taşım vasıtası işlemiyor, özel araç veya taksi kiralamak lazım, ben arabayla gitmenin konforunu yaşayıp her köşesini dolaşabildim ve manzarayı beğendim.
Park bölgesinin içinde konaklama, askeri karakolun da bulunduğu belirlenmiş yerde yapılıyordu, geçerken askerlerden biri durdurdu ve pasaportun fotokopisini istedi. Yola çıkarken, vesikalık fotoğraf, seyahat belgesi fotokopisi gibi şeylerin istenebileceğini tahmin ettiğimden yanıma almıştım, hemen kendisine takdim ettim. Mehmet biraz İngilizce biliyordu, coğrafya öğretmenliği okumuş, tıpkı Türkiye’deki gibi zorunlu askerlik görevini yapmaktaydı, uzun süre sohbet ettik, sorularını cevapladım, o da bana ileriki günlerde gideceğim yerlerle ilgili tüyolar verdi, telefon numaralarımızı alıp verdik. Aylar sonra mesaj yollamıştı, askerliğini bitirmiş, memleketine dönmüş.
Kamp alanına ulaşıp çadırımı kurdum, radyoda çalan Mısır ezgileri eşliğinde Dahab’dan aldığım Brezilya malı dana kıyması konservesini kullanarak hazırladığım kıymalı yumurtayı ortamdaki müthiş sessizliğin yarattığı ıssızlık duygusu içine yedim.
Ras Mohammed Milli Parkı, Sharm El-Shekh’in kara tarafındaki en görülmeye değer kısmı bence..
Çadırda yatmanın en güzel yanı sabah güneş doğduğu anda zahmetsizce uyanıp ayaklanabilmek. Kahvaltı ettikten sonra eşyaları toplayıp çıkışa yöneldim, Mehmet ile vedalaşıp kuzeybatı yönünde Kahire’ye giden yola girdim. Yarımadanın bomboş batı kıyıları boyunca şiddetli kum fırtınası altında onlarca kilometre yolaldım. Rüzgar o kadar şiddetliydi ki, sağ taraftan kaportaya vuran kumlar, sağanak yağmur yağmasına benzer kuvvetli ses çıkartıyordu. Uçuşan kum taneleri sisli havalardaki gibi görüş mesafesini kısaltıyordu. Şüveyş Kanalı’nın altındaki tünelden geçtim. Kahire’ye yirmi kilometre kalana dek trafikten ve şehirden eser yoktu, gayriresmi nüfusu yirmi milyonun üzerindeki bir şehire kilometreler kalmış, etrafta tek bina yok, gerçekten ilginçti. Kısa süre sonra kendimi, saatte yüz kilometrenin üzerinde giden tır ve tankerlerle dolu trafik akımının içinde buluverdim, kurallarını saniyeler içerisinde tekrar tekrar değiştiren Mısır trafiğiyle işte o anda tanışmıştım...