Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km
Lazkiye’den Hama, Humus’a
Sabah oteli işleten genç kafa dengi Muhammed çay ve Suriye haritası ikram ederek beni Hama’ya doğru uğurladı. Yolda biri asker diğeri öğretmen otostopçular alarak Ansariyya Dağları’nı aşıp, Orontes Vadisi’ni geçip birkaç saat içinde Hama’ya vardım. Bu bölge nehrin getirdiği bereket sayesinde tarım arazisi haline gelmiş, köy ve kasaba yerleşimleri birbirlerine çok yakın.
Hama, ortasından akarsu geçen ve su sıkıntısı çekmeyen nadir Ortadoğu şehirlerinden ve hemen hemen tüm bölge kentleri gibi tarihi çok eskilere dayanıyor, ama yakın tarihinde öyle bir olay var ki, Hamalı veya değil bütün Suriyeliler hatırlıyor. Seksenli yıllarda, sosyalist Baas rejimine ve Esad ailesinin diktatörlüğüne karşı çıkan Mısır kökenli bir İslami hareketi temsil eden kitleler ayaklanıyorlar, yerel yönetim ve güvenlik güçleri kontrolü kaybedince tepelerine uçaklarla bomba yağdırılıyor ve binlerce insan ölüyor, şehirde ciddi yıkımlar meydana geliyor. Bugün bile sokaklarda dolaşırken o günlerin izlerini görmek mümkün, yıkık kalmış binalardan değil, eski mimari dokunun arasında yükselen yeni ve özelliksiz yapılardan.
Şehrin en müstesna yanı nehir üzerine kurulmuş tahta değirmenler, bazılarının beş metreden büyük çaplı çarkları var, merkezdeki miller ve yatakları ahşap olduğundan dönerlerken acı çekiyormuşçasına, inler gibi sesler çıkarıyorlar.
Diğer görülmeye değer yerler Büyük Cami ve çevresi, artık piknik alanı olarak kullanılan kale tepesi, kaleden pek iz kalmamış ne yazık ki.
Günlerden cumaydı ve etraf bomboştu, birkaç saat geçirdikten sonra Humus’a doğru yola koyuldum. Yol düz ve sorunsuzdu, hava şiddetli rüzgarlı ve kumluydu, o günden sonraki yaklaşık bir ay boyunca çöl bölgeleri ağırlıklı geçecek yolculuğumda neler yaşayacağımın habercisi gibiydi.
Humus’un merkezi derli yoplu, kendine has karakteri hemen fark ediliyor. Özellikle saat kulesi meydanından geçen caddelerdeki mimari iyi korunmuş, bunlar genelde Fransız koloni döneminde inşa edilmiş, temel amaç buradaki misyonerlerin ve resmi görevlilerin, alıştıkları modern batılı hayatı sürdürebilmeleri için bir nevi “kurtarılmış” bölgeler oluşturmak. Bu olguyu en belirgin Kahire’de gözlemlemiştim.
Humus’da Şükrü El- Kuvvetli caddesi üzerindeki ismini bilmediğim kahvehanede mola verip bir çay içmenizi öneririm, hayatınızda gördüğünüz en büyük ve görkemli kahvehane olarak anılarınızdaki yerini alacaktır.