Neden geldin? Burada sadece kum ve rüzgar var...
Yola çıkışımın kırkyedinci günü ve dokuzbinbeşyüzüncü kilometresiydi Mısır’da Halit’in bu sorusuyla karşılaştığımda. Benzin göstergesinin kırmızı ışığı yanmış, dışarıda çölün sıcak kumlarını üzerime püskürten fırtına, kapıyı dahi açmama izin vermezken, etrafta tek tük yaşam belirtisi varken, onun kanıksadığı hayat ve memleket, geldiğim diyarlara göre çok farklı ve görmeye değerdi. Birlikte çay içerken, söyleyip anlayabildiği az sayıdaki İngilizce kelimeyi seçerek anlatmaya çalışsam da ikna olmuş gibi görünmüyordu vedalaşırken. Onunla tekrar karşılaşamayacağımı biliyorum, ama yaptığı iyiliği unutacağımı sanmam. Arabasının peşine takılıp bir saat boyunca civardaki benzin bulunabilecek her yeri dolaşıp sonunda depoyu doldurabilmiştim.
Gitmeye karar verdim, sadece çöllerden değil, dağlardan denizlerden, köylerden, şehirlerden, evlerden, insanlardan geçtim, önümden akıp giden herşeyi elimden geldiğince görmeye, aklım yettiğince algılamaya çalıştım. Yolları ve anıları ardımdan havalanan tozlarda bırakmayıp hafızamda tutmaya gayret ettim.
Bazı gezi yazılarında insanların tam neyi aradıklarını bilmeden ama hayatlarına kalıcı ve büyük anlamını verecek “o şeyi” bulmak üzere yollara düştüklerini Tayland’a, Hindistan’a, Tibet’e gittiklerini hüsranla döndüklerini okumuştum, yine de o zamanlar çok ve uzaklara seyahat edilerek bunun bir nebze gerçekleşebileceğine ihtimal vermekteydim. Şimdi farklı düşünüyorum, her nereye gidersek gidelim hayatı algılayan ve tanımlayan birlikte götürdüğümüz benliğimiz. Yaşadığımız coğrafyada keşifler yapamayacak kadar körelmişsek, insanlarla iletişim kuramıyorsak, paralar harcayıp zamanlar ayırdığımız uzaklardan da eli boş dönmeye mahkumuz. Arayış seyahatin doğasında zaten var, hatta varlık sebebi, ama buna fazla kafa yormamak lazım, seyahat zaten önünüze yeterince şey seriyor, bunları ancak yolun akışına kendinizi bıraktığınızda görebiliyorsunuz, önceden kesin rotalar, beklentiler ve gezilecek yerler listesi oluşturarak değil.
Ben büyük beklentilerle çıkmadım yola, bu sayede, örneğin yıllardır gitmeyi istediğim Beyrut’un yarattığı hayalkırıklığını da şiddetli yaşamadım. Küçücük, sıkış tepiş ama içine girildiğinde kocaman Ortadoğu’nun, savaşların, barışların, birlikteliğin ve içe kapanışın, zenginliğin ve sefaletin, bitmeyen gerginliğin ve boşvermişliğin sırlarını söylemesini isterdim, ama şehir gelip gittiğimi farketmedi bile. Ondan dinleyemediğim hikayeleri Suriye’de Quneitra anlattı, varlığını yola çıkarken öğrendiğim kasaba, Golan tepelerindeki İsrail radarlarına hüzünle bakan, insanlarını yitirmiş, bin yıldan yaşlı Roma kentlerinden bile daha harabe kasaba…
Yazmak zor, konuşmak kolay benim için, paylaşmak da istiyorum diğer yandan, unutmamak da istiyorum, hem kendim hem de merak eden herkes için yazmak istedim.
Bu yolculuk bilindik turistik gezilere benzemedi pek. Evet, turistik bölgelerden geçtim, ancak amacım o bölgeler ,yerler ve şeyler arasında sıçramalar yapmak değildi en başından beri. Yolun kendisi ve hareket halinde bulunmak, kimi ara durak noktalarına ulaşırken geçirilen zaman ve yaşanan şeyler en az o duraklarda görüp yaşadıklarım kadar kıymetliydi. Turistik gezilerin programlılığından, konforundan, güvenliğinden ve mutluluk garantisinden eser yoktu benim serüvenimde. Beslenme, barınma ve yol bulma süreçleri genelde sıkıntılıydı. Ertesi gün nerede yatacağımı, nereye varacağımı, ne yapacağımı planlamadım çoğu zaman. Gün nerede bittiyse orada uyudum, yol nereye götürdüyse oraya gittim, kimse ne yapacağımı söylemedi, rehberlik etmedi. Paket turlarla veya çok kişiyle gidilen seyahatlerle kıyaslandığında zihnen ve bedenen daha yorucu bir seyahat biçimi. Uzun yolculuklara çıkanlar tecrübe etmiştir, bu tür gezileri tamamlayabilmenin tek yolu, bunu yakın zamanda bitip gidecek bir süreç olarak değil, sanki yaşamın normali ve süreğen haliymiş gibi algılamak ve davranmak. Aswan’da elli küsur derece sıcaklıkta tavan lambası kafama düştüğünde, yorgunluktan pes etseydim, uçağa atlayıp dört beş saat içerisinde evime dönebilir miydim? Hayır, onu sırt çantalıysanız yapabilirsiniz, benim gibi arabayla gittiyseniz transit dönüş en az yarım ay sürer. Nihayetinde işler yolunda gitti, geldiğim yoldan dönmek zorunda kalmadan yolculuğu dairesel rotada tamamladım.