Tek Başıma Arabayla 72 Günde Doğu-Orta-Kuzey Avrupa 22 Ülke 24000km Overland

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan seyr-ü zafer Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 384
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 163,276
Ynt: Tek Başıma Arabayla 72 Günde Doğu-Orta-Kuzey Avrupa 22 Ülke 24000km Overland

seyr-ü zafer' Alıntı:
önceki akşam İzmir’de sıcaktan şikayet ederken, kuzeyin serinliğini hissetmeye başlamıştım bile.

...

neyse ki çadırım ve ocağım sayesinde yüksek maliyetlerden etkilenmedim.

...

Söylediğine göre, Bulgaristan’da siyasi rejim ve ekonomik düzen değişmesine rağmen burada yaşayan Türk kökenli insanlar hukuken değilse de pratikte ülkede azınlık olma gerçeğini eskisinden bile fazla hissediyorlarmış. Bu Türkiye de dahil dünyanın her yerinde böyledir zaten. En demokratik ülkelerde bile azınlıklara durumları farklı yollarla hatırlatılır.

...

Kumsal korunmuş, insanlar koskoca kentin önünden temiz denize girebiliyorlar. Manzara etkileyiciydi benim için, kendi memleketimde güzelim Karadeniz kıyılarının ne hale getirildiğini; yapılan ihtiyaç fazlası anlamsız otoyollarla kentlerin, kasabaların denizle bağlantılarının nasıl koparıldığını hatırladıkça üzülmeden edemedim. Karadeniz Sahil Otoyolu’nu geçenler ne demek istediğimi iyi anlarlar. Çoğu yerde arabayı kenara çekip, deniz kenarına gitmek mümkün değildir.

...

Müzede 1912 Balkan Savaşı’nda Osmanlı’ya ait Hamidiye Kruvazörü’nü vurmuş Draski Torpidobotu gururla sergileniyor. Hamidiye güç bela İstanbul’a ulaşıp tamir görmüş ve yeni görevlere çıkmış. Elbette Bulgarlar “Torpilledik de, batırmayı beceremedik.” yazmamışlar panoya, sonradan araştırıp öğrendim.

...

İzmir için yaptığım tarifi Varna için de yineleyebilirim, turistik değil ama yaşamak için güzel bir kent…

...

Sabah birkaç Türk balıkçıya rastladım, biraz şaşırdım. Bulgaristan’daki Türk azınlığın tıpkı Yunanistan’daki gibi sadece Türkiye sınırına yakın yerleşimlerde ikamet ettiğini sanıyordum. Burada durum biraz farklıymış, ülkenin doğusundaki her yerde Türk’e rastlanabiliyor. Balıkçının söylediğine göre buraya Türkiye kökenli Türkler de gelmişler son yıllarda. Hatta tekne getirmişler, Bulgar kadınlarla evlilik yapıp oturma izni almışlar.

...

Bulgaristan’ın doğusunda süren yolculuğumu Ruse’de tamamladım. Tuna Nehri üzerindeki köprüyü geçerek hızlı ve sorunsuz biçimde Romanya’ya giriş yaptım. İlk benzin istasyonunda Vinyet alıp Bükreş’e yöneldim. Yol üzerinde Türk tırcılara özel çok sayıda park-geceleme yeri vardı. Birkaç tanesine durup baktım, belki kalırım diye. Park alanında bir gariplik yok da tesis kısmı gerçekten ilginçti, dekor ve işleyiş olarak bildiğimiz pavyon düzenindeydiler. Özellikle Rusya’ya mal taşıyan tırların ana güzergahıymış bu yol. İstanbul veya Trabzon üzeri ro-ro aktarmalı girmek mesafe açsından kestirme gibi görünse de, Ukrayna ve Rusya’da uzun süren liman formaliteleri yüzünden pek tercih edilmiyormuş. Özellikle yaş sebze-meyve taşıyan tırlar için süre çok kritikmiş. Tır parklarındaki şoförler benimle ilgilenip mekan sahipleriyle konuştular, ücretsiz kalma imkanı bile yarattılar, ama ben ‘tesislerden’ faydalanabilecek ruh halinde değildim pek. Pavyonların üst odalarının sadece uyuma amaçlı kullanılmadığı aşikardı. Yol kenarında kuytu yer bulup yatmak daha cazip geldi, öyle yaptım..


*Sıcağı sevmem; ne güzel... :smiley:

*Çadır+ocak ya da kamper+ocak = Özgürlük ve ekonomi... :smiley:

*Azınlık olmak, zor zanaat!.. :(

*Karadeniz Kıyısı, bir daha geri gelmez bir biçimde yitirildi; gelecek kuşaklara nasıl hesap verebileceğiz?.. :( :mad:

*Tarih kitaplarında yenilgi yoktur!... :D

*İzmir, Türkiye'nin Avrupai yüzü... :smiley: ;)

*Bulgaristan'da, Rodop Dağları (Özellikle Kırcaali), Orta Bugaristan ile Kuzeydoğu Bulgaristan'da Türkler daha yoğundur.
Bulgaristan'da evliliğe olan eğilim, sanırım Avrupa Birliği'ne olan üyeliği nedeniyle mi acaba? :-\

*Para+erkek bir araya geldi mi, çoğunlukla karşılaşılan durum...


Güzel fotoğraflar ve yorumlar için teşekkürler; emeğinize sağlık. :smiley:

Cavid Sezen
 

Etiketler


Ynt: Tek Başıma Arabayla 72 Günde Doğu-Orta-Kuzey Avrupa 22 Ülke 24000km Overland

Zafer bey emeğinize sağlık... Heyecanla takipteyim. Toplam yolculuğunuz boyunca aracın yağ ve filtre değişimlerini nasıl hallettiniz? Avrupa'da yine bir ihtimal ama Mısır seyahatinde zor olmuş muydu acaba ? Saygılar..
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 72 Günde Doğu-Orta-Kuzey Avrupa 22 Ülke 24000km Overland

gezmen' Alıntı:
*Sıcağı sevmem; ne güzel... :smiley:

*Çadır+ocak ya da kamper+ocak = Özgürlük ve ekonomi... :smiley:

*Azınlık olmak, zor zanaat!.. :(

*Karadeniz Kıyısı, bir daha geri gelmez bir biçimde yitirildi; gelecek kuşaklara nasıl hesap verebileceğiz?.. :( :mad:

*Tarih kitaplarında yenilgi yoktur!... :D

*İzmir, Türkiye'nin Avrupai yüzü... :smiley: ;)

*Bulgaristan'da, Rodop Dağları (Özellikle Kırcaali), Orta Bugaristan ile Kuzeydoğu Bulgaristan'da Türkler daha yoğundur.
Bulgaristan'da evliliğe olan eğilim, sanırım Avrupa Birliği'ne olan üyeliği nedeniyle mi acaba? :-\

*Para+erkek bir araya geldi mi, çoğunlukla karşılaşılan durum...


Güzel fotoğraflar ve yorumlar için teşekkürler; emeğinize sağlık. :smiley:

Cavid Sezen


Cavid Hocam,
Her zamanki gibi ilgi ve katkınız için çok teşekkürler :smiley:


özcan dağ' Alıntı:
Yupiiiiii :smiley: başladı ....

:smiley: :D

ageagvan' Alıntı:
teşekkürler zafer bey takip...

:smiley:


ercann' Alıntı:
Zafer bey emeğinize sağlık... Heyecanla takipteyim. Toplam yolculuğunuz boyunca aracın yağ ve filtre değişimlerini nasıl hallettiniz? Avrupa'da yine bir ihtimal ama Mısır seyahatinde zor olmuş muydu acaba ? Saygılar..


Yağ değişimi yaptırmak hiç mesele olmadı, arabada çok önemsediğim bir konudur asla kilometresini geçirmem ve her seferinde filtreyi de değiştiriyorum. Yola çıkacaklara tavsiyem, filtreyi ve yağı yanlarında götürsünler. Avrupa gezisinde iki set yağ götürmüştüm. Polonya ve Norveç'de benzinliklerde sorunsuz değiştirttim. İlk gezide de Mısır'da bir benzin istasyonunda, ardından Bosna'da yağ değişimi yapılmıştı. İşçilik maliyeti ülkelere göre çok değişiyor. Seyahatlerde karşılaştığım ilginçliklerden biridir: Yağ değişim işçilik bedeli Norveç'de 80 Lira, Mısır'da 3 Lira.
 



Ynt: Tek Başıma Arabayla 72 Günde Doğu-Orta-Kuzey Avrupa 22 Ülke 24000km Overland

Romanya

Başkent Bükreş’de, kentin en görkemli ve sıra dışı bölümüne gittim, Başkanlık Sarayı’nın da bulunduğu Unirii Bulvarı’na. Bu bölgeyi Romanya’nın Çavuşesku’lu yakın tarihinden bağımsız anlatmak mümkün değil. Öğrenciliğimde siyaset felsefesi okumuş, yeryüzündeki ideolojileri anlamaya gayret etmiş biri olarak söyleyebilirim ki, bazı konularda onlarca makale okusanız da unutuluyor zamanla; sözkonusu tarihin geçtiği yerlere gitmek, o atmosferin içinde bulunmak kişinin öğrendiklerini daha kalıcı kılmasını sağlıyor. Son üç yıldır, dini inanç ve siyasi düzen açısından farklı ülkelere yaptığım seyahatler sayesinde hem kendi adıma yeni şeylerle karşılaştım, hem de evvelden bilip kafamda tam oturtamadığım konuları netleştirmeye başladım. Yeryüzündeki sosyalizm pratiklerini ya da kalıntılarını görmek de epey faydalı oldu bu açıdan.

Bu alemde aynı tanrıya inananlar bile birbirlerini boğazlarlarken, komünizm gibi insan icadı ideolojiler ne kadar barış, adalet getirebilirdi? İster gökyüzünden zembille indiğine inanılsın, ister dahi beyinler tarafından düşünülüp kaleme alınsın, hiçbir fikir sistemi insanoğlunun eline düştükten sonra saf kalamıyor. Binlerce sayfa külliyatı var dinlerin ve ideolojilerin. Kişiler eğer düzgün kitapları okurlarsa, o düşünce ve inanışların herhangi birinin etkisine girebilirler, lakin teori ile pratik arasında zamanla ciddi farklar oluşuyor. İnsanoğlunun bilinçaltı tüm bu nazari bilgilerin dışında, doğadaki diğer tüm canlılar gibi temel doğa yasalarıyla şekillenmiş. Her inanç ve fikir sistemi bir aşamada akıllı, güçlü ya da kurnaz insanların iktidarı ele geçirip kafalarında her nasıl bir düzen varsa onu hayata geçirmelerine yardım eden aygıtlar haline geliyor. İnsanlığın kaderi bu, yönetenler ve yönetilenler hep olacak. İktidar denen yöneten pozisyonunu ele geçirmek, muhafaza etmek ve kitleleri kontrol edebilmek için dini inançlar ya da ideolojiler üzerinden sömürü her daim başarıya ulaşır.

Komünizm de insanları refahta, özgürlükte, mutlulukta buluşturmayı önerirken; maddi manevi sömürüyü yeryüzünden silmeyi vaat ederken, devlet aygıtını ele geçiren diktatörler ve sivil-askeri bürokratlar tarafından kişisel çıkarlar doğrultusunda deforme edilmiş. Bugün Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcistan gibi Post-Sovyet ülkelere gittiğinizde çok zengin insanlara rastlarsınız, evlerinden arabalarından, giyimlerinden, girip çıktıkları dükkanlardan tahmin edebilirsiniz maddi güçlerini. O insanlar sosyalist dönemde de ülke koşullarında en iyi yaşayanlardı zaten; fabrikadaki işçilerden, tarladaki çiftçilerden farklı standartta hayatları vardı. Kapitalizme geçişten sonra yönettikleri işletmelerin sahibi oldular, yani üretim araçlarını ele geçirdiler. Günümüzde yaşadıkları ülkelerin siyasetini belirleyenler, oy veren sade vatandaşlardan ziyade oligark dediğimiz bu olağanüstü zengin insanlar. Post-Sovyet ve eski Doğu Bloku Ülkeleri’nde dolaşırken hep aynı şey aklıma geldi: Komünizm’in teorisini anlamak, insanların sömürülmeden yaşadığı, emeğinin karşılığını adil biçimde aldığı bir dünyayı düşlemek için Karl Marx’ın yazdıklarını, Marx’ın öngörülerinin neden tutmadığını anlayabilmek için George Orwell’in ‘Hayvan Çiftliği’ romanını okumak lazım.

“Zafer sen vahşi kapitalizme karşısın, ama zenginlik düşmanı değilsin; sosyalizmi eleştiriyorsun, ama uygulanamaz buluyorsun; faşist değilsin, ama vatanseversin; muhafazakar-dindar değilsin, ama tanrıya inanıyorsun, yani nedir durumun?” diye sorarsanız anlatması uzun sürer ama özetlersek… Özeti de uzun sürer… Neyse, iyisi mi ben böyle ara ara konulara yedirmeyi sürdüreyim düşündüklerimi. :smiley:

Konumuz Romanya’ya dönelim daha fazla dağılmadan: Romanya, komünizm uygulamalarının diktatör yaratmaya, en az muhafazakar İslami rejimler kadar elverişli olduğunu bize gösteren ülkelerden. Romanya’nın yakın tarihi aynı zamanda bize şunu da gösteriyor: Batılı Ülkeler milli çıkarlara hizmet ettiği sürece diktatörlerce yönetilen ülkelerle işbirliği yapmakta sakınca görmezler. Randıman düşmeye başladığında ise, ilgili ülkeye ‘demokrasi ve özgürlük getirmek için’ diktatörü devirip daha işbirlikçi hükümetler kurdurma arayışına girerler. İkiyüzlülük konusunda altın madalyayı Fransa’ya takmak lazım.

Nikolay Çavuşesku, 1967’de Devlet Konseyi Başkanı olunca ilk yıllarda çevre ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmiş, Sovyet doktrininden bağımsız hareket etmiş. Dönemin konjonktüründe, uluslararası alanda yaptığı manevralarla hem kendi halkının hem de çevre ülkelerin desteğini kazanmış. Sağlamlaşan iktidarı sayesinde daha cüretli hareket etmeye başlamış, sosyalist ülkenin devlet başkanlığı adabından uzaklaşıp derebeyi düsturuyla davranır hale gelmiş. . Bu tavır, gitgide fakirleşen halkıyla arasındaki bağı zayıflatmış haliyle. Sonuç: 1989 yılında kendisinden daha ihtiraslı eşiyle birlikte bir duvarın önünde getirildiler, kurşuna dizildiler. Ne demişler: Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Meydanlarda, kameraların karşısında böğüren, uçan kuşa sataşan yeryüzünün tüm diktatörleri er geç yaptıklarının bedelini öderler…

Güya gezi notu yazıyorum, güya Bükreş’i anlatacaktım Nihat Genç’e bağladım bir an, kusura bakmayın. :smiley:

Bükreş’deki en eşsiz eser Başkanlık Sarayı. Binanın görkemi uzaklardan ilk görüldüğünde bile anlaşılabiliyor, içine girildiğinde ise, tasarlayıp yapanlara saygı duymamak imkansız.
Binanın yapımında 700 mimar, 20.000 işçi beş yıl süreyle çalışmış. 270*240*85 metre boyutlarında. Alan açısından Pentagon’dan sonra dünyada ikinci, hacim olara üçüncü büyük binaymış. Yeraltındakiler de dahil toplam 12 katta 3100 civarı oda, salon, galeriler; 150 metre uzunluğunda koridorlar var. Dekorasyonda 2,5 tonluk avizeler, 14 tonluk halılar kullanılmış. Maliyet 3,5 milyar dolar. Bu bina Çavuşesku’nun ikametgahıyla birlikte meclis, anayasa mahkemesi, bakanlıklar gibi bütün önemli devlet kurumlarını aynı çatı altında toplamak üzere inşa edilmiş. Çavuşeskuların kişisel yaşam alanlarını görmeyi umuyordum, maalesef gezdirmediler.

Binanın önünde uzanan Unirii Bulvarı ve çevresindeki yapılar mimari tarz olarak Fransız etkisi taşıdığından buraya Küçük Paris de deniyormuş.

Çevreyi dolaştıktan sonra kuzeydeki Herastrau Parkı’na gittim. Şehrin içinde büyük bir yeşil alan burası ve içinde göl var. Parkı ikiye bölen Kiseleff Caddesi’nde yürüdüm. Komünist Parti elitleri kentin en güzel, bakımlı yerinde oturuyorlarmış eskiden, hiç şaşırmadım.

Akşamüstü kuzeye doğru yola çıktım. Gözlerden uzak terk edilmiş bir tamirhanenin önünde yatıp sabah Braşov’a vardım. Burası birkaç yüzyıllık bakımlı ve rengarenk tarihi merkeziyle, Avrupa’da benzerlerine bolca rastlanabilecek sevimli kentlerden. Geniş meydanın çevresini kaplayan tarihi doku içerisinde saatler geçirmek, gri binalarla dolu kalabalık Bükreş’den sonra iyi geldi.

Braşov’dan ayrılıp, Transilvanya’yı dolayısıyla Romanya’yı dünyada en tanınır hale getiren efsane kişiliğin yaşadığı varsayılan yere doğru yola koyuldum.

Drakula, Nam-ı Diğer Kazıklı Voyvoda

Her şey yüzyıl önce Bram Stoker isimli İrlandalı yazarın Drakula romanını yazmasıyla başlar. Kitabı okumasak da çoğumuz sinemaya uyarlanmış onlarca versiyonundan birini görmüşüzdür. O günden bu yana masalla tarihi gerçekler birbirine öyle karışmış ki, günümüzde insanların hoşuna giden sanırım ortaya çıkan bu yarı efsane-yarı gerçek durum. 3. Vlad nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda’nın hayatından böyle fantastik bir roman kahramanı türemesi anlaşılabilir bir durum aslında, Voyvoda yaşadığı döneme ismini kan ve kazıkla mühürleyecek şeyler yapmış, orası kesin.

3.Vlad, babasının Osmanlı’ya karşı kaybettiği savaş neticesinde gençliğinde bir süre İstanbul’da sürgün yaşar. 2. Kosova Savaşı sonrasında Osmanlı desteğiyle, Eflak’da hakimiyet kurmak üzere bölgeye yollanır. Yıllar süren mücadele sonucunda 1456’da voyvoda olmayı başarır. Birkaç sene içinde palazlanıp iktidarını sağlamlaştırır ve Osmanlı’ya vergi vermeyeceğini ilan eder. Kendisine yollanan elçileri ve daha başka düşman saydığı kimi ele geçirdiyse-örneğin savaş esirlerini- kazıklara oturtarak öldürür. 1462 yılına dek savaşta-seferde kazıkları marifetiyle epey kan döken Vlad’ı yok etmek için yollanan Osmanlı orduları da kendisini bulup yenene kadar epey kayıp verirler. Fatih Sultan Mehmet karşısında aldığı yenilgiden sonra Macaristan’a kaçan Kazıklı Voyvoda yıllarca orada sürgün kalır. 1476’da Eflak’a dönüp tekrar Voyvoda olmayı başarır, lakin aynı sene ölür. Nasıl ölmüştür, o kısmı net değil. Türk kaynaklarında Osmanlı ile yapılan bir muharebe sonucunda, Avrupa kaynaklarında suikast sonucu öldürüldüğü yazıyor. Mezarı yok, yeri hakkında rivayetler var sadece.

Günümüzde Romanya’nın bu bölgesi Vlad’dan türemiş Drakula’nın şöhretinden epey faydalanıyor. Romenler 3. Vlad’ı milli kahraman, ruh ikizi Drakula’yı turizm geliri olarak görüyorlar. Bran yakınlarında müze haline getirilmiş şato onun hayatının bir bölümünü geçirdiği yer diye tanıtılıyor. İnanıp inanmamak kişinin kendisine kalmış, yine de Drakula’nın şatosu salt kendi iç ve dış görünümüyle bile gezilmeye değer bir yer bence.

Polisle Mesai Başlıyor

Bran’dan güneye yöneldim. Dağlık ve güzel köylerle dolu bir güzergahtan ilerledim. Transilvanya Bölgesi’nde düzlük yerlerdeki bazı köylerde bütün evler aynı model, yazlık siteler gibi. Dağlık kısımlarda daha seyrek yerleşim mevcut, buralardaki evler de aksine hep birbirinden farklı, çok süslü ve güzeller.

Hava kararmak üzereydi, ev ve çiftliklerin sıralandığı yoldan giderken, ağaçların perdelediği boş bir arazi gördüm demiryolunun yakınında, orada gecelemeye karar verdim. Çadırımı kurmuş, bagajın pervazında çorbamı pişirirken iki meraklı genç arabayla geçerken beni gördü ve durdu. Kendi dillerinde bir şeyler söylediler, telaşla telefon edip gittiler. Sıkıntı yaşayacağımı o an hissettim. Beş dakika sonra tepe lambaları açık polis arabası geldi, memur indi, yüzüme fenerini doğrulttu. Daha ağzını açmadan, akşam burada yatıp sabah erken gideceğimi anlatmaya çalıştım. Sanırım anladı ve el- kol hareketleri yardımıyla “Burada kalamazsın, ileride otel var git orada yat.” gibi bir şeyler söyledi. Pasaport, ruhsat ve ehliyeti kendisine takdim edip pantolonun ceplerini dışarı çevirdim, “Otelde kalacak para yok.” demeye çalıştım, tabi durum değişmedi. Bilgilerimi telsizle merkeze geçti, kusura bakma deyip elimi sıktı, gitti. Eşyaları toparlayıp kös kös Piteşti’ye devam ettim, kentin çıkışında bir park yeri bulup, arabanın içine tıkıştırdığım çadırı tekrar kurup geç vakit yatabildim.
 

Ynt: Tek Başıma Arabayla 72 Günde Doğu-Orta-Kuzey Avrupa 22 Ülke 24000km Overland

Çavuşesku'nun yaptırdığı Başkanlık Sarayı.

romanya_1600x1130.JPG


IMG_0824p_1600x1200.jpg


IMG_0826p_1600x1200.jpg


IMG_0828p_1600x1200.jpg


IMG_0829p_1600x1200.jpg
 














Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,678
Mesajlar
1,522,021
Kayıtlı Üye Sayımız
166,527
Kaydolan Son Üyemiz
Selma Yörük

SON KONULAR



Geri
Üst