Ynt: Tek Başıma 45 Günde Vietnam-Kamboçya-Tayland
Siem Reap ve Angkor Wat
Phnom Penh’de gündüzü-gecesi ayrı dolu geçen günlerden sonra ileride görülecek yerleri de hesaba katarak bir otobüse atladım, arka beşlisinde uzanıp Siem Reap’a vardım. Kamboçya’da demiryoluyla yolcu taşımacılığı yapılmıyor. Büyük şehirler arasında uçak seferi var. Otobüsler ve dolmuş arabalar mevcut. Dolmuşlarda yolculuk yapmak beklenenin aksine daha konforsuz. Ana güzergahlarda yol kalitesi fena değil. Bence çevreyi izlemek, kırsal hayatı görmek açısından karayoluyla ulaşım sağlamak daha iyi.
Siem Reap’in kelime anlamı, Siyamlılar(Taylandlılar) yenildi imiş. Bölge geçen yüzyılın başında tekrar Kamboçya’ya geçene dek köyden hallice bir yerleşimken, günümüzde sadece Kamboçya’nın değil dünyanın en önemli turistik yerlerinden biri haline gelmiş.
Siem Reap’i önemli kılan kentin kendisi değil, yakınlarındaki Angkor tapınak kompleksi. Angkor Wat diye bilinen bu tarihi bölgede aslında çok sayıda tapınak var, en büyükleri ve gezinin başlangıç noktası Angkor Wat. Angkor ve çevresindeki Bayon, Preah Khan, Ta Prohm tapınaklarıyla birlikte kilometrekarelerce araziye yayılmış onlarca küçük tapınak var. Her biri farklı dönemlerde ve farklı tanrılar için yapıldığından değişik formlardalar. Farkı ve zenginliği, kumtaşı duvarlardaki kabartma resim ve desenleri incelerken amatör gözle bile anlıyorsunuz. Kumtaşı bu derece büyük boyutta ve süslemeleri detaylı yapılar inşa edilmesini mümkün kılmış. Diğer yandan bol yağmurlu, nemli iklim zaman içinde aşınmaya sebebiyet vermiş. Yapılardan bazıları restore edilebilecek gibi durmuyor. Restorasyon çalışmaları var ise de Kamboçya gibi fakir bir ülkenin buraya yeterli kaynak ayırması mümkün değil. Bölge UNESCO kültür mirası listesine alındıktan sonra dışarıdan biraz para gelmiş koruma çalışmaları için.
Kmerler MS. 9 ila 13. yüzyıllar arasında bölgedeki güçlü hükümranlıklarını sürerlerken bu tapınakları yapmışlar. 800’lü yılların başında Kral 2.Jayavaraman kendini bir çeşit tanrı daha doğrusu inandığı Hindu tanrısı Vishnu’nun yeryüzündeki temsilcisi(halife gibi değil) ilan etmiş ve onbinlerce kişiyi bu tapınağı yaptırmak için çalıştırmış. Bölgenin o yıllardaki nüfus yoğunluğu dünyanın herhangi bir kentinden kat kat fazlaymış. Jayavaraman’dan sonra gelen krallar da kendi inandıkları tanrıların tapınaklarını yaptırarak bölgeyi devasa bir ibadet alanına çevirmeye devam etmişler, hatta Budizm inancını seçmiş krallar Budist tapınakları yaptirmışlar.
Muson mevsiminde bu düz arazi sulara gömüleceğinden dönemin şartlarında gelişkin drenaj sistemleri tasarlanmış. Tapınaklar sadece sanatsal açıdan değil, inşaat sırasında kullanılan mühendislik çözümleri bakımından da kayda değer emek barındırıyor.
Angkor’un tapınaklarını gezmenin sonu yok, arkeoloji ve sanat tarihine özel merakınız varsa. Tapınak duvarlarındaki binlerce kutsal motif, sembol ve tanrı, insan, hayvan, bitki karakterlerinin bir araya getirilmesiyle anlatılan mitolojik ya da tarihi hikayeleri kavrayabilmek için sadece Angkor’u anlatan bir kitap edinmek ve resimlerle anlatımları tapınaklardakiyle eşleştirerek adım adım gitmek gerek.
Angkor’a karadan ve havadan olmak üzere iki gün ayırdım. Uçuş tutkunu eski bir havacılık gazisi olmama rağmen bu fırsatı kaçıramazdım. Normal koşullarda post-travmatik bozukluk yaşayıp böyle şeylerden korkmam gerekir, sanırım normal bir insan değilim ben. Yaşadığım olumsuz şeyler vücuduma hasar verse de mental açıdan ket vurmuyor hayatıma.
İkinci gün motorlu deltakanat ile havadan yarım saatlik uçuş yaptım. Söylemeye gerek var mı? Muhteşemdi. Angkor Wat ve diğer tapınaklara havadan bakıldığında görkemleri daha iyi anlaşılıyor.
Angkor’un tapınakları yeryüzünde görülebilecek, insan eliyle ortaya çıkmış eserlerin başlarında yer alıyor, burayı ziyaret edebildiğim için kendimi şanslı sayıyorum…