Ynt: Tek Başıma 45 Günde Vietnam-Kamboçya-Tayland
Mekong Deltası, Bir Su Masalı
Mekong Deltası’nı görmeden önce bendeki delta mefhumu Gediz ve Menderes’den ibaretti. Dünyanın en büyük deltalarından biri Mekong’da geçirdiğim günlerden sonra ufkum açıldı diyebilirim. Bölgeyi sözcüklerle tamamen tasvir etmek zor. Bir nehir düşünün, Tibet Platosu’ndan doğuyor Çin, Myanmar, Tayland, Laos, Kamboçya boyunca 4500 km akıyor; sonunda kendi var ettiği deltasına yayılıp denize ulaşıyor. Akarsuyun kollara ayrılmış yataklarına ek yüzlerce kanal var. Kanallar bildiğiniz cadde ve sokaklar gibi kullanılıyor. Yaşam suyla iç içe, kaçmak imkansız. Suyun en yüksek zamanında bile yutamadığı köylerin, kasabaların dışında hayat ya yüzen ya da kazıklar üzerine kurulan evlerde sürüyor. Nehrin yükseldiği mevsimde çoğu yerde toprak suyla örtülüyor ve ulaşım sadece kayıklarla sağlanabiliyor. Delta tarımsal üretim açısından ülkenin en değerli bölgesi. Vietnam demek, pirinç demek. Pirinç ülkenin en önemli besin kaynağı ve ihraç kalemi. Komünist dönemde yanlış kolektif ziraat politikaları yüzünden üretimin hacmi düşmüş, ülke kendine yetemez hale gelmiş. Seksenli yılların ortalarında yeni düzenlemelerle hasat olması gereken verimliliğe ulaşmış. Vietnam günümüzde Tayland’dan sonra en fazla pirinç ihraç eden ülke. Yılda üç kez hasat yapılıyor, neredeyse tüm süreç insan eliyle gerçekleşiyor. Halen Vietnam nüfusunun yarısından fazlası pirinç üretimiyle karnını doyuruyor ve geçimini sağlıyor. Toplam üretimin büyük kısmı da Delta’da gerçekleşiyor.
Bölgenin ziyaretçilerine üç günlüğüne çok güzel ve farklı gelen hayat, sakinleri için hiç de eğlenceli değil, aksine çok çileli. O yorgun ruh hali bazen insanların yüz hatlarına bile yansıyor. Kasabaların dışında dağınık düzen yaşayan milyonlarca çiftçinin ihtiyaçlarını giderebilmesi için başka malların da alınıp satılması gerekli. Kırsalda ticaret yüzen pazarlarda yapılıyor. Teknelerin her birinde farklı ürünler mevcut. Bazı yerlerde yüzen balıkçı köyleri var. Evlerin altındaki kafeslerde tatlı su balıkları yetiştiriliyor.
Mekong Deltası Vietnam’ın kırsal yaşamını görmek ve anlamak için mutlaka gidilmesi gereken bir yer, ülkenin kalbi burası. Hindistan cevizinin işlenmesini; pirinçten pirinç kağıdı ve makarna yapım sürecini görmek, yüzen balık çiftliği köylerini ziyaret etmek, tropik yemeklerden ve meyvelerden tatmak, halk müziği dinlemek; Can Tho, Chau Doc kasabalarının sakin ve huzurlu sokaklarında dolaşmak, yerel gündelik hayata şahitlik etmek kuzeyde Hanoi’den başlayan uzun yolculuğa yepyeni bir boyut katacak nitelikte.
Mekong Deltası’ının bana hediye ettiği diğer eşsiz deneyim de şuydu: Hayatımda ilk kez nehir üzerinde seyahat ederek ülke değiştirdim. Chau Doc’dan başlayıp kanallarda dört saat kadar süren yolculuk sonunda yüzen Vietnam gümrük binasına ulaştık. Ben daha önce internetten vize almıştım, ama bu sınırda geçerli değildi ne yazık ki, tekrar almak zorunda kaldım. Çıkış işlemleri tamamlandıktan sonra, platforma bir Kamboçya teknesi yanaştı. Beşyüz metre ileride tekrar karaya çıkıp Kamboçya’ya giriş işlemini yaptırdık. Bu kez kanallarda değil, genişliği birkaç yüz metreyi bulan Mekong Nehri’nin üzerinde sürdü yolculuk, başkent Phnom Penh’e doğru.
Bazı ülkelerde yaşamak her daim zor, savaşta ya da barışta. Vietnam, vatandaşları için zor bir ülke, kolay yoldan elde edilebilecek pek bir şey yok. Gittiğim kırk küsur memleketten sonra söyleyebilirim ki, bu ülke keşfedilmeyi hak ediyor, harcanılan emeğin karşılığını ziyaretçisine fazlasıyla veriyor.