Ynt: Mali - Nijer... Timbuktu Hayali
FAS-CASABLANCA
Akşam saatlerinde casablancaya indik. Casablanca havaalanı cümbüş yeri gibi. prensiben uyuşucuk derecesinde meraksız olan ben, boynu tutulmuş halde bir sağa bir sola bakıyor, gördüğüm her şeyi zihnime fotoğraflamaya çalışıyorum. her renkten her dilden insanlar oraya buraya yürüyorlar. berberiler, afrikanin farklı kabilelerinden oldukları belli olan yerlileri, avrupalılar, çinliler, türkler.. her yanda insanlar öbek öbek. fas insanının çok düzgün fiziğe sahip olduklarını görüp şaşırıyorum. fas kadınları, endam-letafet-güzellik-narinlik bunların hepsini cömertçe sergiliyorlar, hayran kalıyorum. diğer arkadaşlar defalarca gelip gittikleri için sanki hala atatürk havalimanındaymışız gibi hemen bir yer bulup kahvelerini yudumlamaya başlıyorlar. neden sonra aklıma fotoğraf makinem geliyor ve o akşam casablancada gezi boyunca lakabım haline gelecek olan "fötö fötö japon turist" moduna giriyorum. bir amatör açlığıyla olacak defalarca basıyorum denklaşöre. uçakta ari maroc hostesleri oldukça kibar bir sunumla tadı hiç de fena olmayan bir menü ikram etmişlerdi ama acıkıyoruz yine, uçağımız gece yarısına doğru ve bir şeyler atıştırmak için casa havaalanının mütevazi fast food bölümüne gidiyor ve turkish pizza yiyoruz, hamurun üstüne dökülmüş cıvık bir menemenden farklı olmayan pizzamızı cola desteğiyle gövdeye indiriyoruz.
hala olan biteni idrak etmekten uzak olduğumuzu, bamakoya havalanacak uçağın biniş kapısına yöneldiğimizde anlıyoruz. ilerleyen günlerde alışacağımız bir görüntü, yerel kıyafetler içerisinde uzunu kısası açığı koyusu iyi görünümlüsü garibanı onlarca afrikalı aynı kapıda sorunsuz bir sırada bekliyorlar.
uçak havalanmadan önce ilk kahkahalarımızı patlatıyor hemen ardından irriite olduğumuz umarsız batılılara benzediğimizi düşünerek birbirimizi kınıyoruz. Bu andan itibaren birbirimize her sinirlendiğimizde "beyazlık etme kardeşim !!!" cümlesini küfür gibi savuruyoruz. kahkahamızın kaynagını anlatmalıyım. uçak nerdeyse tamamen doldu, bu arada bagaj kısımlar lebaleb doldu öyleki insanlar devasa valizleri ile binmişlerdi uçağa, uçak kalkamayacak gibi bir şeydi. bu arada dev bir abla bindi uçağa ve uçağın bir an hafif sarsıldıgını hissederek patlattık kahkahayı, ama sahiden öyle geldi bize
kahkahamızı iyice alevlendiren ise hostesin gelip, o dev ablaya koridora bıraktıgı dev valizlerini aşağı taşıması gerektiğini söylemesi oldu. abla koridorda yürüyemiyor adeta sürünerek gelmiş,şimdi tekrar dönmesini söylüyorlar, abla kalktı, valizlerini boş gördüğü bir koltuga istifledi ve kendi isitifini bozmadan yerine oturdu, kimse de kendisine ilişme cesareti gösteremedi ondan sonra, biz de kendimizi salıverdik, kalkıp ablanın elini öpecektik ama bamakoya inmeden komaya girmeyi göze alamadık, birazdan o koltugun sahibi de gelince adamın suratını gördükten sonra sadece biz değil tüm civar gülmemek için orasını burasını ısırmaya başladı ve havalandık 1 saatlik yerleşme süreci sonunda.