Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan edebiyatçı Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 145
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 39,070
Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

En sevdiğimiz şeylerden biri de hafif şerbetli satılan kurabiyelerdi. Oradayken de bol bol yedik gelirken de hediyelik getirdik.Özellikle ceylan boynuzu olarak adlandırılan içi badem dolu olan en sevilen kurabiyeymiş.Biz de en çok onu ve susamlı olanları sevdik.Fasta nane çayı ve kurabiye ikram etmek gibi bir gelenekleri var. Hem kaldığımız otellere ilk girdiğimizde hem de ev ziyaretinde çok güzel kurabiyeler ikram edildi. Nane çayı ise bu bölgedeki tüm ülkelerde bizdeki çay kadar çok tüketilen bir içecek. Demlenmiş yeşil çayın içine taze nane yaprakları eklenerek yapılıyor. Yalnız o kadar çok şeker atıyorlar ki şerbet gibi oluyor içilmiyor. Eğer önceden atılmışsa mutlaka uyarmak gerekiyor. Hoş çoğu zaman direk demliğin içine şeker atmış oldukları için tercih şansınız olmuyor. Kesme şeker diye gelen ise bizdekinin 8-10 katı büyüklükte. Bir su bardağına olduğu gibi atıyorlar. Ben fotoğrafını çekmeyi unutmuşum. O yüzden netten bir örnek foto koydum.Ben aşağıdaki fotoğrafları geleneksel çarşının içinde çektim ama çok sayıda pastane de var.Hatta seyyar satıcılar da meydanda sıkça karşımıza çıktı. Pastanedeki kurabiyelerin tadı çok daha güzel. Biz dönerken Kazablanka'da bir pastaneden aldık.







 

Etiketler
Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

Üçüncü günümüzün akşamını meydana hakim bir kafede nane çayı içerek geçirdik. Meydanı tepeden gören teraslı birkaç kafe var. Bu teraslara çıkmak için bir şeyler içme zorunluluğu var. Diğer yerlere göre biraz pahalı da olsa Türkiye'ye kıyasla yine çok ucuz.Hem de iyi bir objektifiniz varsa para vermeden gösteri yapanları da fotoğraflayabilirsiniz.









 

Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

Dördüncü günümüzün yarısını meydana ve birbirine yürüme mesafesinde olan Bahai Sarayı, Bedii Sarayı ve Sadi Hanedanının Mezarlarında geçirdik. İlk olarak Bahai sarayından bahsedeyim. “Riad Zitoun Jedid Caddesi’nin” köşesindeki “Bahai Sarayı (Palais Bahai)”. Portakal ağaçları ile dolu geniş bir bahçeden sonra girilen saray; XIX. yüzyılın sonunda yapılmış. Farklı zamanlarda farklı mimarlar tarafından yapıldığı için farklı mimari özelliklere sahip olan saray, iki bölümden oluşuyor. Sarayın boş odalarındaki mozaikler ve rengarenk boyanmış ahşap kaplamalarla süslenmiş tavan,kapı ve pencereler,çeşit çeşit ağaçların ve havuzların bulunduğu avlular ve benim bayıldığım sanırım alçı bir malzeme üzerine oyularak yapılmış duvar suslemeleri gerçekten Fas sanatının harika örnekleriydi. Sarayın eşyalarının Fransızlar tarafından götürüldüğü söyleniyor.









 





Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

İkinci olarak beş dakika mesafede bulunan Bedii sarayını gezdik. Sadece duvarları kalmış olan bu sarayın en güzel tarafı dört tarafına yuva yapmış leyleklerin laklaklarını dinlemekti.Fasta geçirdiğimiz en sıcak gün olduğu için Ankaranın soğuğunun ardından kemiklerimizin ısındığını hissettik. Görecek çok bir şey yok ama havadan mıdır bilmem mekanın atmosferi benim çok hoşuma gitti. Bir de bu duvarlardaki deliklerin neden açıldığını çok merak ettim.Bu arada sarayların ve müzelerin hepsinin giriş ücreti 10 dirhem gibi çok ucuz bir rakam.
  • Saray hakkında bulduğum bilgiye göre: "Saadi Emirleri'nin hüküm sürdüğü dönemde, 1578 yılında Saadi Kralı Ahmed El Mansur tarafından yaptırılmış. 366 odası, 135×110 m. ebadında binbir çiçekle süslü bahçesi, 90×20 m. lik de havuzu varmış


  • . Saray mermerleri İtalya’dan getirilmiş ve 25 yılda bitirilmiş."









 


Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

Sarayın duvarlarının üzerine çıkınca güzel bir Marakeş manzarası ile karşılaşıyorsunuz.









 


Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

Bedii Sarayından çıkıp Sadi Hanedanlığının mezarlarını ararken Kasbah Camii ile karşılaşıyoruz.Muhteşem mavi çinili dikdörtgen formdaki minaresi , geniş avlusu ve etrafta akıp giden hayat farklı bir coğrafyada olduğunuzu bir kere daha hatırlatıyor. Bu şehir sanki ortaçağda donup kalmış gibi. Etrafımızdan gelip geçen insanların yöresel kıyafetleri hepsini fotoğraflama ihtiyacı doğuruyor insanda. Sanki belgesellerden fırlamış gibi. Dünyanın tüm milletlerinin birbirine benzemeye başladığı, hep aynı markaları giyen birbirinin kopyası insanlardansa böyle yerel kıyafetler giyinen milletleri çok seviyorum. Yalnız sanırım burada da artık modernleşme başlamış. Cellabe giyenler hep yaşlılar. 15-20 yıl sonra bu görüntüleri görmek sanırım mümkün olmayacak.
Kasbah Camii:









 



Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

Bu da cellabe diken bir terzi. Önce fotoğraf çekmemize izin vermedi. Yan taraftaki satıcının araya girmesi ile izni koparabildik. Önündeki de amcanın canını almaya gelmiş Azrail gibi olmuş.



 


Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

Marakeş'in işlemeli ve boyalı kapıları meşhurmuş. Şehri gezerken surların içindeki medina denilen eski yerleşime giriş çıkışı sağlayan bir çok kapı ile karşılaştık. Bazıları gerçekten muhteşemdi. Bu kapılardan şehrin daracık sokaklarına daldığınızda hepsi kızıl renkli yüksek duvarların içinde her biri birbirinden farklı boyanmış kapılar ve kapı tokmakları ile karşılaşırsınız.Bu kapıların bakırdan yapılmış içi aynalı minyatürlerini de evinize süs olarak alabilirsiniz.









 


Ynt: Kendi rotasını çizen FAS gezimiz (Kazablanka-Marakeş)

İlk fotoğraf en sevdiklerimden biri. Başka bir zaman diliminden gelmiş gibi.