Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 129,798
Ynt: Hikayeler

azda olsa sizlerle paylaşmak istediğim hikeyelerden birisi. kısa ve öz

Londra'daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman aynı şoföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 "kuruş" fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturunca, parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine düşünmüş "20 kuruşu geri versem mi şoföre?"... Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok küçük bir para ve şoförün zaten umurunda da değil. Otobüs şirketine 20 kuruş ne fark eder?. Bu parayı Allahtan gelen bir hediye gibi... düşünebilirim"
İneceği durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki : "paranın üstünü fazla verdiniz."
Şoför gülümsemiş ve demiş ki : "Siz camiinin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi ziyaret etmek istiyordum caminizde, İslam’ı öğrenmek için ve bilerek size fazla para verdim nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim."
İmam inerken nerdeyse bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış-casına bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış, gözlerinden yaşlar dökülerek gökyüzüne bakmış ve demiş ki:
"Allah’ım az daha İslam’ı 20 kuruşa satıyordum!"
 

Etiketler
Ynt: Hikayeler

Her Gördüğünü Hızır, Her Geceyi Kadir Bil....

Bir gün annesi tarladan kaldırdığı buğdayları, biriyle Ubeydullah-ı Ahrâr'a gönderdi. Ubeydullah-ı Ahrâr buğdayları ambara koymakla meşgûlken, buğdayları getiren kimse, boş çuvallarını alıp gitti. Nereye gittiği ve hangi yoldan gittiği belli değildi. Ubeydullah-ı Ahrâr o anda neden bu zavallı ve garib kimseden duâ almadığına üzüldü. İçine garib bir ızdırap çöktü.

Buğdayı olduğu gibi bırakıp koşarak o kimsenin peşine düştü. Yanına vararak tevâzu ile kendisine duâ etmesini istedi ve;
-Beni gönlünüze alın. Hâlime biraz inâyet nazarıyla bakın. Belki duânız ve himmetiniz bereketiyle Allahü teâlâ beni bağışlar, merhâmet eder de yolum açılır, dedi.

Onun yüzüne şaşkın ve hayret dolu ifâdelerle bakan zât;
-Zannediyorum ki Türk şeyhlerinin söyledikleri; "Her geleni Hızır bil, her geceyi Kadir bil" sözüne göre hareket ediyorsun. Fakat ben hiçbir özelliği olmayan kendi hâline yaşayan bir kimseyim. Elimi yüzümü bile lâyıkı ile yıkamayı bilmem. Senin istediğin şeyden ben haberdâr değilim. O bende yoktur." dedi.

Ubeydullah-ıAhrâr duâ etmesi için yalvarmaya devâm etti. O kimse, Ubeydullah-ı Ahrâr'ın yalvarışına dayanamayarak ellerini kaldırdı ve;
-Allahü teâlâ senin kalb gözünü açsın, diye duâ etti. Bu duâ bereketiyle Ubeydullah-ı Ahrâr'ın kalbinde açılmalar oldu...
 


Ynt: Hikayeler

Efsaneler güzeldir, gururumuzu okşar ama efsane olarak bilelim yinede.


ekiNoks' Alıntı:
Mimar Sinan


"Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Camii'nin 1990'lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir insaat muhendisi, caminin restorasyonu sirasinda yasadiklari bir olayi tv'de soyle anlatmasti.

Cami bahcesini cevreleyen havale duvarinda bulunan kapilarin uzerindeki kemerleri olusturan taslarda yer yer curumeler vardi. Restorasyon programinda bu kemerlerin yenilenmesi de yer aliyordu. Biz insaat fakultesinde teorik olarak kemerlerin nasil insaat edildigini ogrenmistik fakat tas kemer insaasi ile ilgili pratigimiz yoktu. Kemerleri nasil restore edecegimiz konusunda ustalarla toplanti yaptik. sonuc olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalip cakacaktik. Daha sonra kemeri yavas yavas sokup yapim teknikleri ile ilgili notlar alacaktik ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktik.

Kalibi söktük. Sokmeye kemerin kilit tasindan basladik. Tasi yerinden cikardigimizda hayretle iki tasin birlesme noktasinda olan silindirik bir bosluga yerlestirilmis bir cam siseye rastladik. Sisenin icinde durulmus beyaz bir kagit vardi. Siseyi acip kagida baktik. Osmanlica bir seyler yaziyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafindan yazilmisti. Sunlari soyluyordu. "

Bu kemeri olusturan taslarin omru yaklasik 400 senedir. Bu muddet zarfinda bu taslar curumus olacagindan siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Buyuk bir ihtimalle yapi teknikleri de degiseceginden bu kemeri nasil yeniden insaa edeceginizi bilemeyeceksiniz. Iste bu mektubu ben size, bu kemeri nasil insa edeceginizi anlatmak icin yaziyorum. " Koca Sinan mektubunda boyle basladiktan sonra o kemeri insa ettikleri taslari Anadolunun neresinden getirttiklerini soylerek izahlarina devam ediyor ve ayrintili bir bicimde kemerin insaasini anlatiyordu.

Bu mektup bir insanin, yaptigi isin kalici olmasi icin gosterebilecegi cabanin insan ustu bir ornegidir. Bu mektubun ihtisami, modern cagin insanlarinin bile zorlanacagi tasin omrunu bilmesi, yapi tekniginin degisecegini bilmesi, 400 sene dayanacak kagit ve murekkep kullanmasi gibi yuksek bigi seviyesinden gelmektedir. Suphesiz bu yuksek bilgiler de o koca mimarin erisilmez ozelliklerindendir. Ancak erisilmesi gercekten zor olan bu bilgilerden cok daha muhtesem olan 400 sene sonraya cozum ureten sorumluluk duygusudur...

(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Hikayeler' de tek başıma kaldım endişesi içerisine giriyordum ki, dönüşünüz muhteşem oldu arkadaşlar :smiley:.

figo, seyyah-34 ve hasanfb teşekkürler :smiley:...


Caner Bey hoşgeldiniz Hikayeler köşemize. Sizin de fotoğraflarınız ve videolarınız hikayeler kadar anlamlı ve güzel :smiley:...
 



Ynt: Hikayeler

SON GÜN

> Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu.
> Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona
> gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer
> koltukta sessizce oturup kalmıştı.
>
> Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:
>
> -Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi
> gömleği ütülemeni söyledim. "Kahverengi gömlekle gidiversen
> nolur!"muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim,
> dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin!
> Bunu mu istiyorsun?
>
> -Tamam bey, bitti işte.
>
> Adam açık mavi göleği hışımla aldı;
>
> -Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.
>
> Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini
> sakinleştirmeye çabaladı;
>
> -Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.
>
> -Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım.
> Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara 'Hoş geldin' demeliyim.
>
> Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını
> çalıştırıp uzaklaştı.
> Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi,
> "Bir kaza yapmasa bari..."
>
> Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.
>
> -Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı
> hazırlayıp getireceğim.
>
> Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli
> müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu,
> cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da
> ihmal etmedi.
>
> Biraz sonra çocuklarına seslendi
>
> -Kahvaltınız hazııır!
>
> Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi
> dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz
> daha açtı. Radyo'da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla
> biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini
> söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin
> bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü
> kavşaktı.
>
> Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir
> trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. "Geç kaldım diye acele edip
> acaba o da..." Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa
> kalktı.
>
> -Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona
> geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye
> açmayın tamam mı?
>
> Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde
> yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.
>
> Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası
> aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği
> endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya
> başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak
> kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının
> ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının
> önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman
> böyle öfkeli değildi.
>
> -Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi
> hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak
> akıllarında?
>
> Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan
> gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak
> için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası
> vardı.
>
> Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; "Haberleri mi
> dinledin?" diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı.
> Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi.Hanımı zorlukla
> sordu;
>
> -Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?
>
> -Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir
> şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim...
>
> O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli
> olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün
> içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına
> sarıldı, yanaklarından öptü.
>
> -Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar
> sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne
> yapalım, ben de geri döndüm.
>
>
>
> Her günü son günün bil.
 

Ynt: Hikayeler

Can Baba da aynı görüşdeydi Fatoş :smiley:

Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçt i yarın meçhuldür...

O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür....

Can YÜCEL
 

Ynt: Hikayeler

Mevlana’nın Mesnevi’sinden güzel bir hikâye;

Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar, yol kenarında. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.

Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Tâ ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar.

O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin 'arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran...
 

Ynt: Hikayeler

FAKİR ve KÖR

Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır.. Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar.. Bir kör, onun ağlamalarını duyar. Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar.

Fakir olanı biteni anlatır.

Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder. Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider.

Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir. Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur.
Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde:
- Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlamda senin gözünü açsın, diye dua eder.

Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenirki, o gariplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır. Görmeğe başlar.

Körün görmesi ile ilgil i haber bir anda şehirde yayılır. Yer yerinden oynar. Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar. İşin doğruluğunu anlamak için gözü açılan şahsa gelir:
- Çok şanslıymışsın. Gözün nasıl açıldı, kim açtı.
- Hey! seni gidi gafil seni, sen nasıl bir adammışsınki, öyle bir mübarek zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın. devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun. Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı.
- Desene kendime yazık ettim, öyle bir doğanmışki öyle bir devletmiş ki, kıymetini bilemedim, bana değil sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın, der ve kıskançlıkla parmağını ısırır.

Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak dermandıe, göz açar. ancakgönül gözü kör olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler.
 

Ynt: Hikayeler

Elhamdülillah Müslümanız...


Kafkas kartalı diye anılan Şeyh Şamil, çarlık Rusyasının düzenli ordularına karşı Kafkasyanın bağımsızlığı için bir avuç fedakar ve sadık adamıyla uzun yıllar çarpışmıştı... Onların her türlü imkana sahip orduları karşısında, çetin mücadeleler vermiş; ama kahraman askerleri de dahil olmak üzere eksilen hiçbir şeyi yerine koyamadığı için sonunda mağlup olup esir düşmüştü.Tabi ki Rus Çarı, cesaret ve kahramanlığına hayranlığından dolayı onu bir esir gibi değil, bir misafir gibi karşılamıştı. Üstelik sarayında Şeyh Şamil için bir de ziyafet düzenledi. Rus askerlerini de aileleriyle birlikte yemeğe davet etti...
Dağlarda yaptığı mücadele esnasında aylardır tam olarak karnını doyuramamış olan Şeyh Şamil iştahla yemeğini yiyordu ki; Rus Çarı onun bu haliyle istihza etmek istedi. Etrafındakilere;
- Bu adam bu iştahla korkaım bizide yer!!! dedi.
Çarın bu alaycı sözünü duyan Şeyh Şamil, bu lafın altında kalırmı? Gümbür gümbür cevap verdi :
- Korkmanıza gerek yok! ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIZ BİZ DOMUZ ETİ YEMEYİZ!!!!! dedi...
 



Ynt: Hikayeler

SEN BİR KIZINI VERMEZSİN DE...


Kufe'de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için "Yahudiymiş" diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkansız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam'a da duyuruldu. "Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, sununla bir de siz görüşseniz" dendi. "Hay hay" dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Dereden tepeden konuştuktan sonra sözü esasa getirdi:

- Biz Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik.

- Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim?

- Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert, Kur'an'ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor... (Bunların hepsi Hz. Osman'ın nitelikleri)

Adam sözünü kesti:

- Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir.

- Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi Yahudi.

-Adam parladı:

- Nasıl olur, benim kızımı bir Yahudiye istersiniz?

İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti:

- Sen bir kızını yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudiye nasıl verir? deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti.

(Hz. Osman peygamberimizin damadıydı, önce bir kızıyla evlenmiş, o ölünce diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman'a "Zi'nNureyn'' (İki nur sahibi) denmiştir.)
 


Ynt: Hikayeler

Bir Miniğin Ramazan Günlüğü :smiley:


Ramazan 1

Bu gün evde bir acaiplik var.
Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
Annem 'Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım' dedi.
Kimse yemek yemiyor, su içmiyor.
Ablam bile!

Ramazan 5

Önce diyet yaptıklarını sanmıştım.
İzledim hepsini.
Akşama doğru hepsi sessizleşiyor.
Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar.
Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki.
Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni.
Ama gülmeye cesaretim yok.

Ramazan 9

'Niye böyle yapıyorlar?' Ablama sordum, 'Büyüyünce anlarsın..' dedi.
Zaten başka ne der ki…
Anneme sordum, Ramazan dedi.
Babama sordum, Oruç dedi.

Ramazan 11

Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma'ya sordum.
Onun ailesine gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

Ramazan 14

Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum.
Uyandım.
Babama haber vermeye koştum, yatağında yok!
Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum.
O da yok!
Korkmadım, Ben bu hırsızların hakkından gelirim!' dedim.
Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar!
Vay uyanıklar.
Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.
Birde üstüme gülüyorlar…
Korkaklar.

Ramazan 17

Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikayet etmeyi düşündüm.
Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim.
Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.
O zaman devam.
Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

Ramazan 19

Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor.
Oturup birlikte Kur'an okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar.
Sevim teyze de başını örtmüş.
Çok da yakışmış

Ramazan 22

Her şey aynen devam ediyor.
Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor.
İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor.
Ne hoş.

Ramazan 24

Oruç'u merak ediyorum.
Geçen gün Ayşe teyzem Annemle konuşuyorlardı.
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu?
Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi.
İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Oruc'u ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum.
Onlarla tanışmaya can atıyorum.

Ramazan 25

Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor.
Şimdiye kadar gecesi olan bir adam göremedim.
Bu Kadir de kim?
Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.

Ramazan 26

İftarı çok sevdim.
Akşam yemek yemeye İftar diyorlar.
Gece yemek yemenin adı da Sahur.
İftar sonrası eğlenceler oluyor.
Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

Ramazan 28

Merak içinde beklerken uyuyakaldım.
Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim.
Anlayamıyorum.
Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.
Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar.
Sinir oluyorum.
Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
'Abim ne zaman geliyor?' diye aneme soruyorum.
'Bayram gelsin, o da gelecek' diyor.
Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdide Bayram!..
Soramıyorum 'Bayram kim?' diye.
Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de abimin arkadaşıdır.
Çok özledim abimi.
Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.

Ramazan 29 / Arefe

Sonunda bir hanım ismi duydum.
Arife diyemiyorlar mı ne?
Arefe diyorlar.
Niye Arefe?
'Arife' olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani...
'Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.' diyor Annem.
Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar.
Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor.
Yemekler hazırlanıyor.
Anneme 'Bayram ne zaman gelecek?' dedim, 'Arefe'den sonra' dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil.
Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.
Ve Bayram geldi
Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Gece Abim gece gelmiş.
Sevinçten haykırdım.
Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım Abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, Ablam kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.
Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

***
Abimden söz aldım.
Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Bayramı çok sevdim.
Ama Ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm.
Bizim için her gün Ramazan olsa!..
Ne iyi olur..


:smiley:
 





Ynt: Hikayeler

"Bir Miniğin Ramazan Günlüğü" nü ilk geçen hafta içinde TRT' de kısa film olarak izlemiş ve çok etkilenmiştim. Tesadüfen de e-mail olarak da adresime gelince hemen paylaşmak istedim. Beğenmenize çok sevindim :smiley:...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,758
Mesajlar
1,523,330
Kayıtlı Üye Sayımız
166,574
Kaydolan Son Üyemiz
Murat_Anıl

SON MESAJLAR

SON KONULAR



Geri
Üst