Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 129,797
Ynt: Hikayeler

Tuz ve su

Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı.
Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.
Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle
"Acı" diye yanıt verdi.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı.
Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi.
Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı" diye soran yaşlı adamı,
"Hayır" diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
Yazı Tarihi : 01 Eylül 2009 Salı (Sakarya Yenihaber Gazetesi Sezai Matur'un köşesinden alıntıdır.)
 

Etiketler


Ynt: Hikayeler

fatoş hanım ramazan günlüğünü çok hoştu günün anlamına binaen nice bayramlara hep birlikte sağlık ve sıhhatle.
tşkler saygılar



bizim zeynebin çeyiz işleri düğüne doğru son hızla ilerliyor dualarınızı bekleriz
kemal
 





Ynt: Hikayeler

Kemal Bey, kızınızın düğünü ne zaman, çeyiz hazırlıkları hızlı yapıldığına göre yakın bir tarihte olmalı. Dilerim çok mutlu olur kızınız. Size de ne mutlu, kızınız gelin oluyor :smiley:. İnşallah her şey gönlünüzce olur :smiley:.
 

Ynt: Hikayeler

fatoş hanım tüm iyi dilek ve temennileriniz için çok tşkler ve binler ile mukabele ediyorum.
düğün gününü belirlemeden eşya , çeyiz ve ev konusunu hallediyoruz sonrada gün belirliyeceğiz inş..
damadımız askerden geleli henüz 20 gün oldu bu ikili ilk okul aşıkları daha fazla bekletmeye gelmez bizimde temennimiz mutlu olmaları hatta biz ailece herkesi mutlu görmek istiyoruz bizler mutsuz insan olmamasını dliyoruz ama ne varki bazı insanlar bilerek veya elinde olmayarak kendi kendisinin mutluluğuna hatta bazı anne ve babalar evlatlarının mutluluğuna gölge olabiliyorlar herbiri yaşamın ders alınacak örnekleri diyorum. fazla konuyu dağıtmadan hepinize sağlık ,sıhhat , huzur , ve bir ömür boyu mutlu bir yaşam temnni ediyorum
 

Ynt: Hikayeler

Büyüklerimizin daha hoşgörülü, anlayışlı ve biz gençlere olumlu yönde örnek olması, bizlerin de hayırlı evlatlar olmamız dileğiyle... :smiley: Teşekkür ediyorum...
 

Ynt: Hikayeler

"Bu gün evde bir acayiplik var" diye başlayıp bir miniğin gözünden anlatılan Ramazan ayının bazı acayipliklerini ilgi ile izledik.Bundan çok değil 30-40 yıl öncesinde bir miniğin bile anlatamayacağı duygu ve gözlemlerini o günlerde ortaya koyabilmesi düşünülemezdi bile.Bu gün bu ortamı bize hazırlayanları minnet ve şükranla anıyoruz.
Gerçekten de Ramazan bir ay boyunca gün doğumundan gün batımına kadar bir şey yememe,içmeme ve bazı salgıları üretmeme vb.gibi insanın kendini frenleyebilme,kötü günlere,yokluğa yoksulluğa hazırlıklı olma gücünü kazandırmaya yöneliktir ama gelin görün ki ki bütün AVM merkezleri özel Ramazan ayı reyonları düzenleyerek, dayanıklı tüketim mallarında yine özel Ramazan ayı indirimleri yaparak ve yine yine eğlence yerleri özel Ramazan programları düzenleyerek Ramazan ayının tüm esprisini "Tüketimi Körükleyerek" ortadan kaldırma ve kişisel kazanç kapılarını ardına kadar açma yarışındalar.Eh böyle yetiştirilen minikler büyüyünce neler yaparlar... hep birlikte izliyoruz...
- Kadir gecesinin 1000 günden hayırlı olduğunu (bu üç yıl eder), ve de o gece bir dua ettiğinde bütün günahlarının affedileceği bilirse büyüyünce naapar sizce ?...
- Koca Ramazan geçti bir güllaç yiyemedik diye hayıflanılıyorsa...
- Pide kuyruğunda sıra tartışması yapılıyorsa...
- Çarşıdan pazardan elller boş , omuzlar çökük dönülüyorsa...
- İftar çadırında oruçluların arasına kaynanılıyorsa...
Düşünmeliyiz.Ama bize düşünmemiz değil "biat" etmemiz öğretiliyor ne yazıkki.

"ekiNoks" a teşekkür ediyorum.

RÜZGAR
 



Ynt: Hikayeler

3 Eylül 2009

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr




Alt tarafı kapı diil mi canım...


Sene 1937.

O sene...


*

Yabancının elindeki Şark Demiryolu’nu satın almış, Ziraat Bankası Kanunu’nu çıkarmış, Denizbank Kanunu’nu çıkarmış, kalkınmanın omurgası Sümerbank’ın Nazilli Basma Fabrikası’nı hizmete sokmuş, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni açmış, Karabük Demir Çelik’in temelini atmış, bugün kullandığımız “açı, çap, üçgen, artı, eksi” gibi Türkçe terimleri türeterek “geometri kitabı”nı yazmış, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nü kurmuş, dünyanın ilk savaş pilotu, evladı, Sabiha Gökçen’le birlikte Tunceli Pertek’te köprü açmış, sonra dönüp, İstanbul Dolmabahçe’de Türkiye’nin ilk resim galerisini açmış, Ankara Üniversitesi’nde Tıp Fakültesi kurulması için kanun çıkarmış, Hatay’ın bağımsızlığını Milletler Cemiyeti’ne tanıtmış Mustafa Kemal... Hasta o sıralar... Ve, gitmiş Trabzon’a, o tarihi açıklamayı yapmış: “Bana ait olan tüm mal varlığımı
millete armağan ediyorum.”

*

O sene...

1937’de.

*

Bir kolu Erzurum’dan gelen, 15 subay ve 50 erden oluşan iki seçkin birlik, Serdarbulak Yaylası’nda buluşur. Hava bıçak... Mıhtepe rotasını takip edip, düz duvar buzullarıyla insanı gördüğünde bile ürperten Ahora Göçüğü’nden geçerek, “tarihi” tırmanışa başlar. Neden tarihi? Hiçbir Türk çıkmamıştır oraya çünkü... İlk, 108 sene önce, Alman profesör Friedrich von Parrot çıkmış, sonra, Rus çıkmış, İngiliz çıkmış, Belçikalı çıkmış, ama Türk hiç çıkmamış... Başlarlar tırmanmaya... Dedim ya, 15 subay, başlarında topçu kurmay binbaşı... Subayların arasında, bir de şair var, piyade teğmen... E 50 tane ere, 15 subay çok değil mi? Değil... Çünkü, bir Atatürk büstü taşımaktadırlar, ulu öndere teşekkür olarak... Ağır tabii... Sırt çantasında subayların, sırayla, değişe değişe...

Çıkarlar. Doruğa koyarlar.

Yanına bayrak.

*

Etekleri hep bizimdi...

O gün, doruğu da bizim olur.

*

Ağrı Dağı’dır orası.

Ararat değil, Ağrı...

Anadolu’nun doruğu.

*

Topçu kurmay binbaşı...

Cevdet Sunay.

Sonra, cumhurbaşkanı.

*

Şair teğmen desen...

Oturur oraya, bakar memlekete, memleketin çatısından, çıkarır kâğıdını kalemini, topçu kurmay binbaşı söyler, o yazar... Bir
metal şişenin içine konularak, Ağrı’nın doruğunda buzların içine gömülen o tarihi tutanakta, şu tarihi cümle yazar: “Türkiye’nin en büyük adamının büstünü, Türkiye’nin en yüksek dağına armağan ediyoruz!”

*

Fazıl Hüsnü...

Dağlarca’dır o teğmen.

*

Armağana, armağan...

Ruh, şuur, vefa, yurt sevgisi.

*

Ee-eeh bana ne be!

Di mi?
 



Ynt: Hikayeler

Serkan Bey, kesinlikle haklısınız. Çok güzel bir paylaşım, teşekkür ediyorum. Devamı gelir değil mi? :smiley:.




Sayın RÜZGAR Bey,
Sizi "Hikayeler" köşemizde görmek çok güzel. Ben teşekkür ediyorum :smiley:.
 




Ynt: Hikayeler

(Alıntıdır.)

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri



Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I-III

Mustafa Kemal ATATÜRK

Bugünkü dille yayına hazırlayanlar:
Prof.Dr. Ali SEVİM, Prof.Dr. M.Akif TURAL, Prof.Dr. İzzet ÖZTOPRAK


Kültür Hakkında
29 Ekim 1923

Türkiye ve Fransa-Türkiye’deki Fransız okulları- Türkiye ve yabancı düşmanlığı-Türkiye’yi modernleştirmek-Türkiye’nin din siyaseti:
Fransız yazarı Maurice Pernotya’ya demeç:

Derhal konuya geçerek Fransa’nın bağımsızlığını yitirmektense ölüme karar vermiş olan bir ulusun karar ve çalışmalarını nasıl derin bir ilgi ile izlediğini hatırlattım.

Mustafa Kemal Paşa:
- Türkler, ülkenizin sevgisine güvenebileceklerini bilirler. Her zaman Fransa bağımsızlık için savaşta dünyaya örnek olmuştur, dedi.
- Fakat, dedim, size bildiririm ki son aylar içinde Fransızların Türklere karşı duyguları daha az geneldi. Türkiye’nin düşmanları vatandaşlarımın sevgisini Türkiye’nin üzerinden çekip almaya çalıştılar. Ve önce Türk hükûmetinin Türkiye’de okullarımızın, dilimizin, nüfusumuzun gelişmesine engel olacak önlemler alacağını, sonra Türk milletseverlerinin sanki yabancı düşmanı olduklarını ileri sürdüler. Bu iki nokta konusunda bana açıklamada bulunabilirsiniz?
Mustafa Kemal Paşa bir saniye düşündü, gözleri uzaklara daldı, dedi ki:
- Okullarınız için bu biraz da eski bir hikâyedir. Fransız okulları, Türk milletine büyük çalışmalarda bulunmuştur. Biz, hepimiz Fransa’nın kültür kaynağından içtik. Ben bile çocukken bir süre bir Fransız okuluna gittim. Fakat ara sıra yabancı okullarının görev sınırlarını aştığını, görevlerinden çıktıklarını, kanunî olmayan propaganda amaçları izlediklerini ve bunun için halkımızın Türk olmayan kesimlerine dayandıklarını gördük.
Bu suçlamayı hemen yazdım:
- Bu yakınma, belki birtakım yabancı okullar için söylenebilir. Merzifon’daki Amerikan okulunu kapattığınız için kimsenin size bir söyleyeceği yoktur. Fakat, Türkiye’de bir Fransız okulunun gerek siyasi, gerek dini herhangi bir propaganda yaptığının ileri sürüldüğünü bilmiyorum.

Paşa hafifçe güldü ve cevap verdi:
- Fransız okullarının çoğunluğu rahipler ve hemşireler tarafından yönetilmektedir. Şu hâlde, meslekî bir içeriği vardır. Bundan dolayı, dinî bir propaganda bulunduklarından kuşkulanabiliriz. Ancak, istiyoruz ki okullarınız kalsın. Ancak Türkiye’de bizim okullarımızın bile sahip olmadıkları ayrıcalıklara yabancı okulların sahip olmaları kabul edilemez. Kurumlarınız, aynı sınıfta Türk kurumlarına konu olan kanun ve kurallara uydukça yaşayabilir. Zaten bu mesele Ankara temsilcileri ile Fransız temsilcileri arasında konuşulmuş ve temel ilkeler üzerinde anlaşma yapılmıştır.

Bu sırada bir sessizlik oldu. Mustafa Kemal Paşa sıcaktan başındaki astragan kalpağı çıkardı. Karşımda bütünüyle başka bir adam gördüğümü sandım. Sarışın, ince saçları, kalpak altında göremediğim geniş ve şekillenmiş alnını açık bırakıyordu. Kendi kendime karşımda bir Türk mü, ya da bir Slav’ın mı olduğunu düşündüm. Yavaş yavaş önce istekle kapalı duran bir yüz canlandı, sesteki titreşimler değişti, Paşa devam etti:

- İkinci, yabancı düşmanlığı, noktasına gelince: Şu bilinsin ki biz, yabancılara karşı herhangi düşmanca bir duygu beslemediğimiz gibi, onlarla içten ilişkilerde bulunmak arzusundayız. Türkler bütün medenî milletlerin dostlarıdır. Yabancılar ülkemize gelsinler, bize zarar vermemek, bağımsızlıklarımıza zorluk çıkarmaya çalışmamak şartıyla burada sürekli iyi bir şekilde kabul göreceklerdir. Amacımız yeniden yakınlaşma yaratmak, bizi başka milletlere bağlayan bağları artırmaktır. Ülkeler çeşitlidir, ancak medeniyet birdir ve bir milletin ilerlemesi için de bu tek medeniyete katılması gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşü, batıya karşı elde ettiği üstünlüklerden çok gururlu olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrarlamayacağız.

Bu amaçlardan, Fransa’da büyük sevinçle bilinecek şey, siyasetimizin, geleneklerimizin, çıkarlarımızın bizi fikir ve eğilim yönüyle bir Avrupa Türkiyesi, daha doğrusu batıya yönelmiş bir Türkiye arzu etmeye yöneltmesi olacaktır.

Şüphe mi ediyorsunuz? Fakat siz tarihîmizi dikkate almalısınız. Türklerin yüzyıllardan beri izlediği hareket, sürekli bir doğruluğu korudu. Biz sürekli doğudan batıya yürüdük. Eğer bu son yıllarda yolumuzu değiştirdikse, kabul etmelisiniz ki, bu bizim hatamız değildir. Bizi siz zorladınız. Geri çekilme gelip geçici bir istekle oldu.

Kabul etmelisiniz ki, doğuda yaşamayı seçmeye mecbur olduğunuz için, ırkımızın beşiği ile ilgili olması nedeniyle mümkün olduğu kadar yakın batıyı bir yerleşim yeri seçtik. Fakat vücutlarımız doğuda ise fikirlerimiz batıya doğru yönelik kalmıştır.

Ülkemizi modernleştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de modern, bundan dolayı batılı bir hükûmet yaratmaktır. Medeniyete girmeyi isteyip de batıya yönelmemiş millet hangisidir? Bir yönde yürümek kararında olan ve hareketinin ayağında bağlı zincirlerle güçleştirildiğini gören insan ne yapar? Zincirleri kırar, yürür. Ancak, ortaya çıkan olaylar, Türkiye’nin kayıtsız şartsız Türkiye’nin bağımsız egemenliğine sahip olması sonucuna vardı. Bundan sonra ülkemize gelecek yabancılar, içtenlikle bizi emir ve tutsaklıklarına almaktan vazgeçerlerse, iyi karşılanacaklardır. Yürürlükten kaldırılan eski anlaşmalar, Türk milletinin bir bozgunu sonucu değildi. Bu, Türkiye’ye zorla kabul ettirilmiş bir boyunduruk değil, padişahlarımızın birkaç yabancı devlete büyük bir iyilik ve cömertlikle sundukları bir armağan idi. Devletler bu armağandan bize karşı yararlandılar. Eski anlaşmalar ülkemizi yoksulluğa düşürdü, yıkıntıya uğrattı. Eğer yabancı düşmanlığından, o kadar pahalı elde edilen bir bağımsızlığa zarar verecek her şeyden nefret anlamı çıkarılırsa, evet, bizim yabancı düşmanı olduğumuz söylenebilir. Size açıkça söyledim ve sonuna kadar açık sözlü olacağım. Şimdilik güvenliğimiz tam değildir, önce Türkiye’de yabancı girişimlerinin, yabancı amaçlarının bizde uyandırdığı kuşkular bütünüyle sona ermiş değildir. Eğer ara sıra sakıngan hareket ediyorsak, ileri derecede kuşkulu davranıyorsak, bize çok pahalıya mal olan bağımsızlığımızı yitirmek konusundaki korkumuzdandır. Bu bağımsızlığın bir küçük bölümünü sakatlamaktansa, hepsini birden gözden çıkarmayı seçeriz.

Bu son sözler dikkatimi çeken bir içtenlik ve kesinlikle söylendi.

Mustafa Kemal Paşa, yeni bir soruyu bekliyordu. Dinî sorun karşısında düşündüğü hareketi kendisinin anlatmasını dinlemek merakında idim. Bu konuda belirlenen bazı önlemlerden ne amaçlandığını anlatmasını rica ettim.

- Düşündüğümüz bütün önlemler bir cümle ile açıklanabilir: Millî egemenliği ilân ettik. Kelimeler üzerinde oynamayalım. Bugünkü Türk hükûmeti az çok cumhuriyettir. Bu bizim hakkımızdır, kötülük nerede? Kökenlerimizi hatırlayınız. Tarihîmizin en mutlu dönemi, hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamandır. Bir Türk padişahı halifeliği her nasılsa kendisine mal etmek için gücünü ve varlığını kullandı. Bu sadece bir rastlantı eseridir. Peygamberimiz, öğrencilerine dünya milletlerine İslâmiyet’i kabul ettirmelerini buyurdu, bu milletlerin hükûmeti başına geçmelerini buyurmadı. Peygamberin zihninden asla böyle bir düşünce geçmemiştir. Halifelik demek, yönetim, hükûmet demektir. Gerçekten görevini yapmak, bütün Müslüman milletlerini yönetmek isteyen bir halife, bunda nasıl başarılı olur? Kabul ederim ki, bu şartlar içinde beni halife atasalar, hemen görevden ayrılırdım.

Ancak tarihe gelelim, gerçekleri inceleyelim. Araplar Bağdat’ta bir halifelik kurdular, ancak (Kurtuba) da bir halifelik ortaya çıkardılar. Ne İranlılar, ne Afganlılar, ne Afrika Müslümanları, İstanbul halifesini asla tanımadılar. Bütün İslâm milletleri üzerinde yüce ruhanî görevlerini yapan tek halife fikri, gerçekten değil, kitaplardan çıkmış bir düşüncedir. Halife, hiçbir zaman Roma’daki Papa’nın Katolikler üzerindeki gücünü gösterememiştir.

Son düzenlemelerimizin neden olduğu eleştiriler, gerçek dışı, kuruntu olan bir düşünceden, İslâm birliği düşüncesinden doğmuştur. Bu düşünce asla gerçek olmamıştır. Biz halifeyi eski ve saygıdeğer bir geleneğe saygıdan devam ettirdik. Halifeye saygımız vardır, gerek kendisinin, gerek ailesinin ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ekleyeyim ki, İslâm dünyasında Türkler halifenin maddî ihtiyaçlarını sağlayan tek millettir. Dünyayı kapsayan bir halifeliği destekleyenler şimdiye kadar her türlü katılımdan çekinmişlerdir. O hâlde, ne iddia ediyorlar? Yalnız Türkler bu kurumun yüküne katlansınlar ve yine yalnız onlar halifenin emirlerine uysun... bu iddia aşırıdır.
- Şu hâlde yeni Türkiye’nin siyasetinde dine aykırı hiçbir eğilim olmayacak demek?
- Siyasetimizi dine aykırı olmak şöyle dursun, din görüşünden eksik bile duyuyoruz.
- Siz, düşündüklerinizi bana daha iyi açıklayabilir misiniz?
- Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Anlayışa karşıt, yükselmeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa ki, Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapay, bâtıl inançtan oluşan bir din daha vardır. Ancak bu bilgisizler, bu güçsüzler sırası gelince, aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yok etmişlerdir demektir. Onları kurtaracağız.

Tanin: 11 Şubat 1924
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,758
Mesajlar
1,523,330
Kayıtlı Üye Sayımız
166,573
Kaydolan Son Üyemiz
isangun

Çevrimiçi üyeler

SON MESAJLAR

SON KONULAR



Geri
Üst