Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 129,807
Ynt: Hikayeler

SEYRET, SUS ve DİNLE

Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle
ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl
ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf
gibi günü karşılıyordu.

Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş
bana gülümseyerek gün başlıyor."

Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.

Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans ediyorlardı. O sırada dağ bir de
baktı ki, eteklerinde bir minicik fare denize doğru yürüyor.

"İiiiiiiiihhhhhh , bu da ne? Bu küçük fare benim manzaramı şimdi neden
bozuyor?"

Onun oradan bir an önce gitmesini istedi ve şöyle bir titredi.

Tepeden aşağıya doğru bir kaç taş hızla yuvarlanmaya başladı. Fare sesi
duyunca hemen bir yüksek kayanın üstüne sıçradı ve oraya yerleşti. Düşen
taşlarda ona hiç bir zarar vermedi. Farecik de başladı denizin güzelliğini
seyre...

Ara ara atlayan zıplayan balıklar denizin duruluğunda küçük halkalar
oluşturuyordu.

Deniz dağın sıkıntısını anladı ve dağa seslendi:

"Neden böyle bir günde bir küçük fare için mutsuzluk oyununa başlıyorsun ki?
Bak ben dümdüzken balıklar da benim duruluğumu bozuyorlar. Ben onlara
kızıyor muyum? Biliyorum ki onlar bensiz ben onlarsız olamayız. Sen de
seninle birlikte yaşamak zorunda olanlara kollarını açmalısın. Güneş hiç
bulutlara bozuluyor mu? Benim ışınlarımı engelliyorlar diye kızıyor mu?

Kabul et gerçeği, herşey bir şeylerle bütün aslında. Fark ve güzellik de
burada. Bu sayede hergün ayrı bir şey öğretiyor bize; her gün ayrı bir ders
veriyor. Sen iyisi mi sadece SEYRET, SUS ve DİNLE."

Dağ denize sordu:

"SEYRET, SUS ve DİNLE? O da ne demek?"

Deniz, "Bak... Seyrettiğinde güzellikleri göreceksin... Sustuğunda kendinden
başkalarının söylediklerini duyabileceksin...

Dinlediğindeyse onlardan öğrendiklerini uygulama fırsatı bulabileceksin..."


(alıntı)
 

Etiketler
Ynt: Hikayeler

GÖZÜ YÜKSEKLERDE OLANIN HÂLİ

Zayıf, perişan bir kedi varmış. Evin sahibi ona kuru ekmekten başka bir şey vermezmiş. Bir gün bir arkadaşı onu ziyarete gelmiş. Haline çok acımış. Zayıf kedi de onun semizliğine gıpta etmiş. Kendisinin de onunla birlikte gelmesi, oralarda beslenip semizlenmesi için arkadaşına yalvarmış. Arkadaşı haline hamdetmesini söylemişse de anlatamamış. Beraber gitmişler. Gittikleri mahallede de bir adamın civcivlerini günlerdir kediler kapıp duruyormuş. Bu gün bu kedileri bekleyeceğim ve geleni vuracağım diye ahdetmiş. Adam pusuda beklemekte iken tesadüfen o mahalleye yeni gelen zayıf kediyi görmüş ve hemen ateş edip öldürmüş.

(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

İPİN UCU

Bir deve yavrusu annesinin peşinden gidiyormuş. Fakat annesi gibi hızlı yürüyemeyince annesine demiş ki:
— Ey anneciğim! Sen çok insafsız bir kadınmışsın meğer. Biraz yavaş yürüsen olmaz mı? Sana bir türlü yetişemiyorum. Annesi:
— Evlâdım! îpi çeken ben değilim ki. Şu önümüzde yularımızı çekendedir esas kabahat. Yoksa ben seni üzer miyim? demiş.

(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm.
Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi.
Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim.
Bir hafta sonra, kapım çalındı.
Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...
'Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti.Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi.
Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın...
En İyi Dileklerimle,
Bayan Nat King Cole.'


(alıntı)
 




Ynt: Hikayeler

MUTLULUK ÜZERİNE

İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikayetçi hep bıkkınmış...
Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
'' Saklayalım, zor bulsunlar .Zor buldukları için belki kıymetini bilirler '' diyerek başlamışlar tartışmaya.Sorun büyükmüş.Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü.Kimisi ''Everest'in tepesine saklayalım'' demiş, kimisi
''Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş.
Tac Mahal'in kubbesi,Mekke sokakları, İtalyan sofrası,bir
hastanenin yeni doğan odası,dondurma külahı,şarap şişesi,sigara paketi,lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri ''İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş.
'' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak''

İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk.Ne başkasının ekmeğinde ,ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde......

Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun
Siz dışını boşverin , içine bakın...

***************

Küçük Mutluluklar

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan
Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir
Büyük nehri ararken üzerinden atladığın
Arkana dönüp de bakmadığın
Küçük mutluluklar;
Çıtır çıtır Kızılay simitidir, çayın yanında
Aniden radyoda karşına çıkan şarkı
Kar yağınca tatil olan okul
Başarılı bir rejimin birinci günü
Sokakta sevebildiğin kedi
Yürüyen güvercinin kafası
Tenekedeki fesleğen
Kurumuş çamaşırlar, bir kış ikindisi
Geri gelen elektrik
Hamdi'nin hikayeleri
Annenin yemeği
Tamir ettiğin alet
Yeşil t-shirtün, yatarken giydiğin
Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin
Elini sımsıkı tutan minik el
Dudağında ıslık yürüdüğün yol
Birden çıktığın yolculuk
Sana açılan kapılar
Sana kapıyı açanlar
Hoş gelenler
Hoş buldukların
Yalnız kalabilmek - dilediğinde
Kavuşabilmek – özlediğinde…


Ne güzel de anlatmış şair küçük şeyleri insanı nereye nerelere götürebildiğini. Oysa hep büyük şeylerde arar insanlar mutluluğu. Kimi çok parası olduğunda mutlu olduğunu düşünür, kimi ise bir evi, bir arabası…
Kendimize yaratabileceğimiz küçük mutluluklar ne kadar da büyüyor bir zaman sonra.
Ve en önemlisi de karşındaki insanın yüreğine o küçük mutluluklarla girebilmeyi becerebilmek ve birlikte büyütebilmek geleceğe mutlulukları, sevgiyi…
Başarabilsek keşke böylesi yürekten şeyleri hayatımıza ve keşke sokabilsek hayatımıza küçük küçük ama biriken bu duyguları.Kaç kişi var ki bunu yapabilen günümüzde. Çirkefleşen ve çivisi çıkmış dünyada, kaç kişi bir güvercin kafasından etkilenir, kaç kişi onlara yem atarken haz duyabilir. Kaç kişi sabah birlikte edilen kahvaltının tadını alır doyasıya, Bir dosta el uzatır veya eline uzatmasına izin verir dostun elini..
Küçük mutlulukları yaratarak büyük mutluluklara uzanmak hiç de zor değil oysa.Elimizde ve yine kendi yüreğimizde….
Avucumuzun içinden kayıp giden yıllara bakıp ben ne yaptımları , keşkeleri yaşamamak adına haydi küçük mutluluklarla başlayın bu sabah geri kalan yıllara…


[attachment=1]​


(alıntı)

NOT: Bu yazıyı belki Serbest Muhabbette paylaşmam daha doğruydu ama hoşgörünüze sığınarak ben burda paylaşmak istedim :smiley:...

b-85294-gül.jpg
 


Ynt: Hikayeler

Geçenlerde bir yarışma programında bu hikaye anlatılmıştı. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. Daha önce duyduğum bir hikayeydi ancak gerçek bir olaymış :eek:


“ipten adam alma” hikayesi…

Bir tarihte varlıklı bir İngiliz ağır bir suç işlemiş.O suçun cezası “idam”. Adam hemen İngiltere’nin en şöhretli avukatını tutmuş. Avukat demiş ki:

-Merak etme ben seni kurtarırım.

Mahkeme başlamış. Avukat savunmasını yapmış ve hakim kararını açıklamış: “İdam!”
Avukat hapishaneye gitmiş, müvekkiliyle konuşmuş:

-Merak etme seni kurtarırım.
-Nasıl?
-Bu işin temyizi var…Temyiz idamı bozacak.

Dava dosyası temyize gitmiş. Temyizin kararı: -Mahkeme kararının onanmasına…İdam.
Adam “hani beni kurtaracaktın” diye avukatına çıkışmış.
Avukat hala sakin: -Merak etme.Seni kurtarırım.Daha herşey bitmedi.Konu, Avam Kamarası’na gelecek.
Gerçekten Avam Kamarası’na gelmiş.Konuşulmuş, sonunda parmaklar kalkmış: “İdam!”
Adam sinirli mi, sinirli.Avukat da sakin mi sakin. -Merak etme.Seni kurtarırım.Lordlar Kamarası, idamı geri çevirir, endişen olmasın.
Lordlar Kamarası toplanmış.Olayı incelemiş.Kararını vermiş: “İdam!”
Adam elinden gelse avukatı bir kaşık suda boğacak.Ama avukat hiç oralı değil:
-Merak etme, seni kurtarırım.Kraliçe onay vermeden, hiçbir idam cezası infaz edilmez.Kraliçe bu kararı bozar.
Dosya kraliçenin önüne gelmiş.Kraliçe imzayı basmış: “İdam!”
Londra’da bir meydan da idam sehpası kurulmuş.Hakim, savcı, avukat, güvenlik görevlileri, halk orada.Adamı idam sehpasına çıkarmışlar. Adamın avukata dönük bakışlarından alev fışkırıyormuş.Avukat ise adama, “sus” işareti yapmaktaymış; “Merak etme, seni kurtarırım” gibisinden.
Ve cellat, yağlı ilmeği, adamın boynuna geçirmiş.Alttaki iskemleye de tekmeyi vurmuş.adam, ipte sallanmaya başlarken, avukat yerinden fırlamış, cebinden bıçağı çıkarmış ve adamın boğazındaki ipi kesivermiş.Adam zar zor nefes alır bir halde yere yuvarlanmış. Hemen hakimler, savcılar koşup gelmişler:
-Avukat!Sen ne yaptın?
Avukat İngiliz Ceza Yasası’nı cebinden çıkarmış:
-Yasada müvekkilimin işlediği suçun cezası idam…Siz de onu idam ettiniz…Ama yasada “idam edilerek öldürülür” diye bir hüküm yok…Bu durumda ceza infaz edilmiş sayılır.
Bunun üzerine İngiltere’de bir “hukuk tartışması” başlamış. Kraliçe avukatın bu becerisinden dolayı adamı affetmiş.Ve İngiliz Ceza Yasası’nın “idam ile ilgili maddesi” yeniden düzenlenmiş: “İdama mahkum edilen kişi, asılmak suretiyle öldürülür.” O tarihte TV yok, büyük gazeteler yok, iletişim patlaması yok. Ama olay dilden dile bütün dünyaya yayılmış.
İşte “ipten adam alma” işinin aslı da buymuş…


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Fatoş hikayelere gün içinde bakmıyorum. Akşam eve gelip sindirerek okumak çok daha keyifli. Yine çok özel hikayeler paylaşmışsın.Teşekkürler.
 




Ynt: Hikayeler

ÇULLUK

Onunla yaşadığım yere yakın sahilde ilk karşılaştığımda, altı yaşında idi. Kendimi kötü hissettiğim her seferinde, üç veya dört mil mesafedeki bu sahile gelirim. Küçük kız kumdan bir kale veya onun gibi bir şey yapıyordu ve deniz kadar mavi gözleri ile bana baktı.

"Merhaba" dedi.

Başımı sallayarak yanıt verdim, küçük bir çocuk tarafından rahatsız edilmeme havasında.

"Bina yapıyorum" dedi kız.

"Görüyorum. O nedir ?" diye sordum, gerçekten önem vermeyerek.

Oh, bilmiyorum, sadece kumu hissetmeyi seviyorum"

Bu iyi görünüyor, diye düşündüm ve ayakkabılarımı çıkardım.

Yanımızdan bir çulluk uçup geçti.

"Bu neşe" dedi kız.

"Ne ?"

"Neşe. Annem çullukların bize neşe getirdiğini söyler"

Kuş sahilin aşağısına doğru süzüldü. Güle güle neşe, merhaba acı diye kendime mırıldandım, ve yürümeye devam ettim. Sıkılmıştım, hayatım tamamen dengesiz görünüyordu.

"Adın ne ?". Kız vazgeçmiyordu.

"Robert" diye yanıtladım." "Robert Peterson"

"Benim ki Wendy … Altı yaşındayım"

"Merhaba Wendy"

Kıkırdadı. "Komiksin"

Sıkıntıma rağmen, ben de güldüm ve yürümeye devam ettim. Onun müzikal kıkırdaması beni takip etti."

"Yine gel, Bay P." Dedi. "Başka mutlu bir günümüz daha olacak"

Bundan sonraki birkaç gün birkaç toplantı ve rahatsız annem ile geçti. Bir sabah, ellerimi bulaşık suyundan çıkarırken, güneş parlamaktaydı. Bir çulluğa ihtiyacım vardı, ceketimi giydim.

Deniz kenarının hep değişen tesellisi beni bekliyordu.

Meltem serindi, ama ihtiyacım olan sükuneti yakalamaya çalışarak uzun adımlarla yürüdüm.

"Merhaba Bay P." Dedi kız. "Oynamak ister misin ?"

"Aklında ne var ?" diye sordum, can sıkıntısının ıstırabı ile.

"Bilmiyorum. Sen söyle"

"Sessiz sinema?" diye sordum.

Kahkaha yine patladı. "Bunun ne olduğunu bilmiyorum"

"O zaman sadece yürüyelim"

Ona bakarken, yüzünün narin dürüstlüğünü fark ettim. "Nerede yaşıyorsun ?" diye sordum.

"Orda" Yazlık kulübeleri işaret etti.

Garip diye düşündüm, kışın ortasında.

"Okula nerede gidiyorsun ?"

"Okula gitmiyorum. Annem tatilde olduğumuzu söylüyor."

Sahilde yürürken, gevezelik etti, ama zihnim başka şeylerdeydi. Eve döneceğim zaman, Wendy mutlu bir gün geçirdiğini söyledi. Şaşırtıcı şekilde daha iyi hissederek, ona gülümsedim ve onayladım.

Üç hafta sonra, paniğe yakın bir durumda sahilime koştum. Wendy'e selam bile verecek ruh halinde değildim. Verandada annesini gördüğümü ve çocuğunu evde tutmasını istediğimi düşündüm.

"Bak, eğer sakıncası yoksa, bugün yalnız kalmak istiyorum" dedim, Wendy yanıma geldiğinde. Aşırı derecede solgun görünüyordu. "Neden ?" diye sordu.

Ona döndüm ve bağırdım, "Çünkü annem öldü !" ve "Allahım, neden bunu küçük bir çocuğa söylüyorum" diye düşündüm.

"Oh," dedi sakince, "o zaman bugün kötü bir gün"

"Evet, dedim, "ve dün de, önceki gün de, - git burdan !"

"İncitti mi ?" diye ısrar etti.

"Ne incitti mi ?"

"Öldüğü zaman ?"

"Tabi ki, incitti !" deyip uzaklaştım.

Bir ay sonra, sahile gittiğimde, orada yoktu. Suçlu, utanmış hissederek ve onu özlediğimi kabul ederek, yürüyüşten sonra kulübesine gittim ve kapıyı çaldım. Bitkin görünen genç bir kadın kapıyı açtı.

"Merhaba" dedim, "Ben Robert Peterson. Bugün küçük kızını özledim ve nerde olduğunu merak ettim."

"Oh evet, Bay Peterson, lütfen içeri girin. Wendy sizden çok bahsetti. Korkarım sizi sıkmasına izin verdim. Eğer sizi sıktıysa, lütfen özrümü kabul edin."

"Hayır – o hoş bir çocuk" dedim, aniden söylediğim şeyin ne anlama geldiğini kavrayarak.

"Wendy geçen hafta öldü, Bay Peterson. Kan kanseri idi. Belki size söylememiştir."

Bir sandalyeye çöktüm. Nefes almaya çalıştım.

"Bu sahili seviyordu, buraya gelmeyi istediğinde, hayır diyemedik. Burada daha iyi görünüyordu ve bir çok mutlu günleri vardı. Ama son birkaç hafta, hızla çöktü…."

Sesi duraksadı, "Sizin için bir şey bıraktı, onu bulabilirsem. Biraz bekler misiniz ?"

Aptalca başımı salladım, zihnim bu sevgi dolu genç bayana söyleyecek bir şeyler aradı. Bana, üzeri koyu çocuk yazısı ile "Bay P." yazılmış bir zarf verdi. İçinde parlak renkli kalemle yapılmış bir resim vardı – sarı bir plaj, mavi bir deniz ve kahverengi bir kuş. Altına dikkatle şöyle yazılmıştı :

ÇULLUK SANA NEŞE GETİRİR.

Gözlerimden yaşlar aktı ve hemen, hemen sevmeyi unutmuş bir kalp genişçe açıldı. Wendy'nin annesine sarıldım, "Üzgünüm, üzgünüm, üzgünüm." Tekrar, tekrar söyledim ve birlikte ağladık. Değerli küçük resim şimdi çerçeveli ve odamda asılı.

Bana uyum, cesaret ve talep etmeyen sevgiyi anlatan sözcükler.

Bana sevgi armağanını öğreten mavi gözlü ve kum renkli saçı olan bir çocuktan bir armağan.



~Robert Peterson~

Çeviri Saffet Güler
 

Ynt: Hikayeler

Randevu



Saat 8:30'da, seksenlerinde, yaşlı bir adam başparmağındaki dikişleri
aldırmak üzere poliklinikten içeri girdi. Çok acelesi olduğunu söyledi,
çünkü saat tam 9:00'da bir randevusu varmış.

Tedavisinin bitmesi ve onun söylediği yere ulaşması en azından bir saat
sürerdi. Yaranın pansumanı sırasında konuşmaya başladık. Bu denli acelesi
olduğuna göre önemli birisiyle mi randevusu olduğunu sordum.

Bana bakımevine gidip eşiyle kahvaltı etmek için acelesi olduğunu söyledi. O
zaman eşinin sağlığının nasıl olduğunu sordum.

Eşinin orada uzun bir süredir kaldığını ve Alzheimer hastalığının bir
kurbanı olduğunu anlattı.

Geç kalmış olmasından dolayı "Acaba eşiniz
endişe duyar mı?" diye sordum.

Bana beş yıldan bu yana onun kim olduğunu bile bilmediğini ve kendisini
tanımadığını söyledi.

Şaşırmıştım, "Sizi tanımadığı halde yine de her sabah onu görmeye mi
gidiyorsunuz?" diye sordum.

Elimi okşayarak gülümsedi.

"O beni tanımıyor ama ben hâlâ onun kim olduğunu biliyorum" dedi.

(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Üçlü Filtre

--------------------------------------------------------------------------------

Bir gün bir tanıdığı büyük filozofa rastladı ve dedi ki; "Arkadaşınla ilgili
ne duyduğumu biliyor musun?"

"Bir dakika bekle" diye cevap verdi Sokrat. Bana birşey söylemeden önce
senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna "Üçlü Filtre Testi" deniyor.


"Üçlü Filtre?"

"Doğru," diye devam etti Sokrat. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya
başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir
olabilir.

Birinci filtre: "Gerçek Filtresi"

"Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin
misin?"

"Hayır," dedi adam "Aslında bunu sadece duydum ve ...

"Tamam," dedi Sokrat

"Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi
ikinci filtreyi deneyelim,"

"İyilik Filtresini"

"Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi birşey mi?"

"Hayır, tam tersi ..."

"Öyleyse," diye devam etti Sokrat,

"Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru
olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir
filtre daha kaldı."

"İşe yararlılık filtresi"

"Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?"

"Hayır, gerçekten değil."

"İyi," diye tamamladı Sokrat,

"Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar,
faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?"

Bu, Sokrat'ın iyi bir filozof olmasının ve büyük itibar, saygı görmesinin
sebebiydi.

Yakın ve sevgili herhangi bir arkadaşınız hakkında başıboş konuşmalar
duyduğunuz her sefer bu üç filtre testini kullanmanız sizlere hararetle
tavsiye edilir.


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

HUZUR


Halkı tarafından çok sevilen bir kral,huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder.Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır.Günlerce çalışırlar,birbirinden güzel resimler yaparlar.Sonunda eserleri saraya teslim ederler.Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır.Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gerekir.

Resimlerden birisinde bir göl vardır .Göl ,tıpkı bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır.Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir.Resim bakanlara mükemmel bir huzur hissi verecek kadar güzeldir.

Diğer resimde de dağlar vardır.Ama engebeli ve çıplak dağlar.Dağların üstünde ki öflkeli gökyüzünden boşanan yağmurlar ve çakan şimşek ise resmi daha da sıkıntılı bir hale sokmaktadır.Dağın eteklerindeki şelale insana gürültüyü ,yorgunluğu hatırlatacak kadar hırçın resmedilmişdir . Kısaca resim pek de öyle huzur verecek türden değildir.

Fakat kral resme bakınca ,şelalenin ardında kayalıklardaki çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür.Çalılığın üstünde ise bir anne kuşun örttüğü bir kuş yuvası göze çarpmaktadır.Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuşun kurduğu yuva izleyenlere harika bir huzur ve sakinlik örneği sunmaktadır.

Ödülü kim kazandı dersiniz ?

Tabi ki ikinci resim.Kral bunun nedenini şöyle açıkladı :

“HUZUR HİÇBİR GÜRÜLTÜNÜN,SIKINTININ YADA ZORLUĞUN BULUNMADIĞI YER DEMEK DEĞİLDİR.HUZUR ,BÜTÜN BUNLARIN İÇİNDE BİLE YÜREĞİMİZİN SÜKUNET BULABİLMESİDİR”


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Su
--------------------------------------------------------------------------------

"Greater Idaho Falls" bilim fuarında bir lise öğrencisi, yöre insanlarını hazırladığı projeyi imzalamaya davet etti. Delikanlı; "dihydrogen monokside" adlı maddenin kullanımının tümüyle yasaklanmasını, mümkün olmadığı takdirde çok sıkı kontrolünü istiyordu. Maddenin zararlarını duvarlara astığı afişle açıklıyordu:

Yoğun terlemelere ve kusmalara sebep olabilir.
Doğaya büyük zararlar veren asit yağmurlarının ana unsurudur.
Gaz haline geçmiş hali, çok ciddi yanıklara sebep olabilir.
Kazara solunması, ciğerlere dolması ölüme yol açar.
Erozyona yol açar.
Otomobil frenlerinin etkinliğini azaltır.
Ölümcül kanser tümörlerinin hepsinin içinde bulunmuştur.

Bir saat içinde tam 50 bilim fuarı meraklısı insan, delikanlının kampanya açtığı standı ziyaret etti. 43 kişi yasaklama isteğini şiddetle desteklediler. 6 kişi kararsız kaldı.

Sadece bir kişi yasaklanması istenen "dihydrogen monokside"nin H2O yani hayatın can damarı "su" olduğunu söyledi. Lise öğrencisinin bu projesi "ne kadar kolay aldatılabiliyoruz" yarışmasının birincisi ilan edildi...!

Delikanlı:
"Amacım, kolayca saptırılmış, saçma bilimsel cümleciklerle insanların nasıl yanlış koşullandırılabileceklerini göstermekti" dedi.

(alıntı)
 



Ynt: Hikayeler

Çok soğuk bir kış günü padişah,tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş.
Yanına baş vezirini alıp yola çıkmış.Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir
adam görmüşler.Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.
Padişah,ihtiyarı selamlamış:
"Selamunaleykum ey pir'i fani ..."
"Aleykumselam ey serdar'i cihan..."
Padişah sormuş:
"Altılarda ne yaptın?"
"Altıya altı katmayınca,otuz ikiye yetmiyor..."
Padişah gene sormuş:
"Geceleri kalkmadın mı?"
"Kalktık...Lakin.ellere yaradı..."
Padişah gülmüş:
"Bir kaz göndersem yolar mısın?"
"Hemde ciyaklatmadan..."
Padişahla başvezir adamın yanından ayrılıp yola
koyulmuşlar.Padişahbaşvezire dönmüş:
"Ne konuştuğumuzu anladın mı?"
"Hayır padişahım..."
Padişah sinirlenmiş:
"Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım."
Kotkuya kapılan başvezir,padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere
kenarına dönmüş.Bakmış adam hala orada çalışıyor.
"Ne konuştunuz siz padişahla..."
Adam,başveziri şöyle bir süzmüş:
"Kusura bakma.Bedava söyleyemem.Ver bir yüz altın söyleyeyim."
Başvezir,yüz altın vermiş.
"Sen padişahı,serdar-ı cihan,diye selamladın.Nereden anladın padişah
olduğunu."
"Ben dericiyim.Onun srtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi."
Vezir kafasını kaşımış.
"Peki,altılara altı katmayınca,otuz ikiye yetmiyor ne demek?..."
Adam bu soruya cevap vermek içinde bir yüz altın daha almış.
"Padişah,altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki,kış günü
çalışıyorsun,diye sordu.Ben de yalnızca altı ay yaz değil,altı ay da kış
çalışmazsak,yemek bulamıyoruz dedim
Vezir bir soru daha sormuş...
"geceleri kalkmadın mı ne demek?"
Adam bir yüz altın daha almış.
"Çocukların yok mu diye sordu.Var ama hepsi kız .Evlendiler,başkasına
yaradılar,dedim..."
Vezir gene kafasını sallamış.
"Bir de kaz gönderirsem dedi,o ne demek..."
Adam gülmüş.
"Onu da sen bul..."

:smiley:
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,759
Mesajlar
1,523,345
Kayıtlı Üye Sayımız
166,575
Kaydolan Son Üyemiz
Murat_Anıl

Çevrimiçi üyeler

SON MESAJLAR

SON KONULAR



Geri
Üst