Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 129,950
Ynt: Hikayeler

GELİNCİK

Bir dağ köyünde yaşayan yeni evli bir kadının,ilk hamileliği esnasında eşi vefateder.Kadın,üzüntüsünden bir süre dere tepe dolaşır.Bu esnada bir gelincik yavrusu bulur.(Gelincik,kurt gibi vahşi birhayvandır.)Onu alıp eve getirir.Kendi yediklerinden yedirip büyütür.Hayvan ehlileşmiş bir şekilde bu genç kadınla yaşamaya başlar.
Günü gelince kadın doğum yapar.Güzel bir bebeği olur.Artık o sessiz yuvasında bir şenlik vardır.Bebeğinin meşgalesiyle günlerini geçirmeye başlar.
Günlerden bir gün,dışarı çıkmak durumunda kalır.Bebeğini uyutup kapıyı kilitleyip gider.İşlerini bitirip kısa süre içerisinde geri döner.Dış kapıyı açmasıyla birlikte karşısında ağzı kanlı gelinciği görür.Gelinciğin bebeğini parçalamasının hayali gözlerinin önünde canlanır.Beyni döner, çıldırır ve kapının arkasındaki kalın sopayı alıp vura vura gelinciği öldürür.
Bu esnada içeriden bebek ağlaması sesi gelir.Koşarak içeri giren kadın,beşiğin etrafında kocaman,parçalanmış bir yılan cesedi görür.



**************************************************************************************


Iyi kalpli bir kadin,kor sagir ve dilsiz cocuklardan olusan bir grubu sirke goturmustu.Sirk dönüşünde kör çocuklardan biri,duygularini soyle açıkladı:"Birlikte gittigimiz sagır arkadaşlara cok acıdım" dedi.Sirk orkestrasının müziğini, aslanların kükremesini, fillerin yürürken çıkardıkları ayak seslerini ve insanlarin alkişlarını duyamadılar onlar."



**************************************************************************************

Evinizde verdiğiniz bir davetin ardından yapacak çok işiniz mi var? Sakın üzülmeyin. Bu, çok arkadaşınız olduğunu gösterir.

Akşamları iş dönüşü otobüsten indiğinizde iki durak yürümek zorunda mı kalıyorsunuz? Sakın üzülmeyin. Bu, sizin sağlıklı olduğunuzu gösterir.

Pantolonunuzun beli sıkmaya mı başladı. Sakın üzülmeyin. Bu sizin aç kalmadığınızı gösterir.

Hafta sonları yıkanacak çok çamaşır sizi mi beliyor? Mutlu olmalısınız. Çünkü bu, çok kıyafetiniz olduğu içindir.

Akşam olunca ayaklarınız çok ağrıyorsa sakın üzülmeyin. Bu sizin boş durmadığınızın anlamına gelir.

Her ay bir sürü fatura ödemek zorunda kalıyorsanız bu, sizin düzenli bir işiniz olduğunu gösterir.

Bütün bunların farkındaysanız mutluluğu yakalamışsınız ve hayattan zevk almışsınızdır.


(alıntı)
 

Etiketler

Ynt: Hikayeler

ÖLÜ TAMİRCİ


Bir Ölüden Yardım: 17 Ağustos depreminde ve sonrasında meydana gelen bir çok olayı televizyon ve gazetelerden tanık olmuşsunuzdur. Ben de televizyonda seyrettiğim bir olayı size anlatmak istiyorum. Depremden sonra bir çok insan evsiz kalmış ,ailesini yitirmiş ve yardıma muhtaç hale gelmişti işte böyle bir durumda hayır severler hemen bölgelerdekilerin yardımına koşmuştu. İstanbul'da oturan orta halli bir ailenin çocuğu olan Mustafa babasının arkadaşının yardım göndermek istediğini bölgedeki insanların her türlü yardıma muhtaç olduğunu duyunca ve de babasının yoğun ısrarlarına dayanamayınca arabasının bakıma vermekten vazgeçip hemen yola koyulmak üzere hazırlıklara başladı fakat bilmediği bir şey vardı arabasının çok önemli bir kusuru vardı ve bu kusur onu ölüme bile götürebilirdi. İnsanlara yardım etmek için arabayı bakıma sokmadan gittiği için bu arızayı öğrenememişti. Ve yola çıktı hiç durmadan gidiyor ve içinde insanlara yardım etme hazzını hissediyordu. Yolda arıza gittikçe arttı fakat arıza arabanın tekerlerinde olduğu ve çok hissedilir olmadığı için farkına varamadı. Hava karamak üzereydi lastiğinin kabaklaştığının farkına vardı hemen indi arabasının arkasına gitti ve yedek lastiği aradı daha fazla yük alabilmek için çıkardığını hatırladı ve kahroldu kim bilir kaç insan bu yardımı dört gözle bekliyordu. Birden yolda tamirci elbisesi giymiş bir adamın geldiğini gördü ve de elinde bir lastiğin olduğunu adam az ileride lastiği patlamış birine gürdüğünü söyledi. Mustafa ona derdini anlattı adam istersen bu lastiğini sana verebilirim ben daha sonra yine getiririm dedi . Ve tamirci arabaya lastiği taktı arabanın tekerlerindeki hayati derecede önemli arızayı da görüp onardı. Mustafa isterse onu gideceği yere kadar bırakabileceğini söyleyecekti ki arkasını döndüğünde adamın olmadığını gördü hayretler için yola devam etti yaklaşık 5 dakika gitti veya gitmedi bir kazanın olduğunu ve içinden çıkarılan cesedin kendisine yardım eden kişi olduğunu gördü çevredeki adamlara sordu ve kazanın yaklaşık 1saat kadar önce gerçekleştiğini öğrendi adeta nutku tutulmuş kul sıkışmış ve Hızır yetişmişti.


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

BEŞ DAKİKA DAHA BABA

Güneşli bir gündü. Kadın parkta yanında oturan adama "Bakın,
salıncakta sallanan şu kırmızı kazaklı çocuk benim oğlum" dedi.
Adam gülümseyerek "Güzel bir oğlunuz var" dedi. "Diğer salıncaktaki
mavi kazaklı çocukda benim oğlum"
Sonra saatine baktı ve "Heyyy, Todd, sanırım artık gitme zamanı" diye
seslendi oğluna.
Çocuk salıncakta yükselirken "Beş dakika daha baba, lütfen yalnızca
beş dakika daha" diye karşılık verdi babasına.
Adam başını "peki" anlamında sallayınca çocuk neşeyle sallanmaya devam
etti.Dakikalar sonra adam ayağa kalkarak tekrar seslendi oğluna "Todd,
artık gidelim mi, ne dersin?"
Çocuk yine gitmeye isteksiz "Ne olur baba, beş dakika daha, lütfen,
beş dakika daha" diye bağırdı babasına.
Adam" Tamam" deyince çocuk kahkahalar atarak sallanmaya devam etti.
Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla "Ne kadar
sabırlı bir babasınız" dedi .
Adam gülümsedi kadına. "Sabır değil yaptığım bayan" dedi. "Büyük oğlum
Tommy 'yi geçen yıl burada sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim.
Buraya yakın yolda bisiklet sürüyordu. Tommy'e hiç yeterince zaman ayırmamıstım.
Oysa şimdi onunla beş dakika daha fazla birlikte olabilmek için herşeyi
yapardım. Todd'la ayni hatayı yapmayacağıma söz verdim kendi kendime..
O her "Beş dakika daha baba" dediği zaman , oyun oynamak için beş
dakika daha kazandığını düşünüyor, oysa işin gerçeği ne biliyor musunuz? Ben
onu oyun oynarken beş dakika daha fazla izleyebiliyorum, asıl kazanan benim"


(alıntı)
 




Ynt: Hikayeler

Bütün Servetini Verir misin ?


Bir gün Avrupanın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocuğun biri bir vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablo belliki oldukça pahalıdır.
Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile o magazaya gider. Sanşlıdır tablo hala satılmamıştır. İçeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve ‘Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum’ tüm paramda bu kadar der. Ressam bir süre düşündükten sonra. Resmi paketler ve resmi satar.

Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar.

Mağazada adamın arkadaşlarıda vardır ve saşkın saşkın sorarlar

- Sen ne yaptın o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir rakama sattın?

Adam cevap verir:

Evet ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim.
Ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim...

(alıntı)
 


Ynt: Hikayeler



‘Yıllar önce Hawai’de başlık parasına benzer bir uygulama revaçtadır. Bir erkeğin sevdiği kızla evlenebilmesi için kızın ailesine belli sayıda inek

vermek zorundadır. İnek sayısının 10 adet olması gerekmekle birlikte kızın özelliklerine göre bu sayı değişebilmektedir. Ve adada iki kızı olan bir

adam yaşamaktadır. Kızlardan büyük olanı bizdeki deyişle -kabul görmeyen- tipte, şanssız bir kızdır ve babası ona 3 inek fiyat biçmiştir; 2 inekli bir

teklifi de kabul edecektir;hatta iyi bir pazarlıkla 1 ineğe fit olmaya razıdır. Bir gün adanın zenginlerinden Johny Lingo bu eve geldiğinde herkes onun

diğer kızı isteyeceğini düşünür. Oysa yaşlı adamı sevince boğarak büyük kıza talip olur. Herkes en azından isteneni yani; 3 inek ödeyeceğini düşünürken

Johny yanında 12 tane inekle gelmiştir!!..O dönemlerde normal bir balayı ortalama bir yıl sürmektedir ama gelin ve damat iki yıllık balayı planlamıştır.

Damatla gelinin dönmesinin beklendiği gün ahaliden biri dönüşlerini haber vermeye gelir gelmesine ama gelenlerin Jony ve eşi olduğundan emin değildir.

Aslında Johny’i tanımıştır fakat kızdan eminolamamıştır; yaklaşan kadın çok güzel, zarif birisidir. İyice yaklaştıklarında kimsenin tereddütü kalmaz.

Fakat kızın güzelliği,cazibesi ve çekiciliği en eleştirici gözle bile reddedilmeyecekölçüdedir. Yakından bakanlar Johnny’nin 12 inek karşılığında iyi

bir alışveriş yaptığını düşünürler.’Yazar işin püf noktasını şöyle özetler; ‘Johnny 12 inek ödedi, kız 12i neklik bir kadın haline geldi.

‘Bu hep böyle olmaktadır; eşinize veya sevgilinize verdiğiniz değer,ona kazandırdığınız değerdir.



Aslında ‘doğru adam’, ‘doğru kadını’inşa eder, ‘doğru kadın’ da ‘doğru adamı’…


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Onun için Farketti
--------------------------------------------------------------------------------
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür.

Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:

- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?

Genç adam yanıtlar;

- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.

Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;

- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.

Ne fark eder ki?

Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır.

- Onun için fark etti ama...


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?

Hiç vaktiniz yok, “Fast live”, “Fast food”, “Fast music”, “Fast love”…

Dikte ettirilen “yükselen değerler”, “in” ler, “out” lar…

Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.

Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!

Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?

Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?

İçiniz i ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?

Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?

Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?

Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?

Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?

Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?

Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?

Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?


Müşfik KENTER
 



Ynt: Hikayeler

-- DELİNİN VELİYE TAVSİYESİ--

Bayezid-i Bestamî hazretleri. Büyük velilerden. Bir gün tımarhanenin önünden geçiyor. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla birşeyler dövdüğünü görüyor:
-Ne yapıyorsun?
Hizmetçi:
-Burası tımarhanedir. Delilere ilâç yapıyorum.
-Benim hastalığıma da bir ilâç tavsiye eder misin?
-Hastalığını söyle.
-Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum..
-Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilâç hazırlıyorum..
Parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli,(!) Bayezid-i Bestamî hazretlerine:
-Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, diye seslendi.
Bayezid-i Bestamî hazretleri, delinin yanına sokularak:
-Söyle bakalım, benim derdime çare nedir? dedi.
Deli(!) şu ilâcı tavsiye etti:
-Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır... Kalb havanında tevhîd tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, göz yaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir... Akşam-sabah bol miktarda ye... O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz, dedi.
Bu güzel ilâcı öğrenen Bayezid hazretleri:
-Hey gidi dünya hey! Demek, seni de deli diye buraya getirmişler, deyip oradan ayrıldı.

(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş.
Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte.
Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü.
Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani.
Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış.
Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.
Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü.
Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi .
Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı.

Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Ne bazeni, çoğu zaman.

Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.

Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.

Kör kuyuda olsak bile...


(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

34sel' Alıntı:
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?

Hiç vaktiniz yok, “Fast live”, “Fast food”, “Fast music”, “Fast love”…

Dikte ettirilen “yükselen değerler”, “in” ler, “out” lar…

Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.

Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!

Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?

Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?

İçiniz i ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?

Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?

Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?

Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?

Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?

Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?

Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?

Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?


Müşfik KENTER


megabaytlarımız gerçekten yetmiyor :smiley:...

Teşekkürler Nursel' ciğim...
 

Ynt: Hikayeler

BİR SULTANIN OĞLUNA NASİHATLERİ


Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında verilen öğüt kulağa girmez olur, hem de sitem gibi olur.

Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma. Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, “Doğru görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir” deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, pişman olur. Akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla yani o işin ehli ile istişare et, sonra o işe el at.

Nasıl bir gözle görmek, iki gözle görmek gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Ehli olan çok kişi ile istişare daha iyidir. Bir doktor hastalansa kendi kendini ameliyat edebilir mi? İhtiyaç sahibi birisi senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu, düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.

Sözden anlayan kişiler sana gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran. Çünkü onların sana gelmeleri seni ağırladıkları yani sana kıymet verdikleri içindir. Sen de onları ağırlarsan yani onlara kıymet verirsen, bu kez sana gelmeye daha istekli olurlar. Şahsiyetsiz kişinin yanına, kimse gelmek istemez.

Doğru konuş, sakın yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü bir gerçek ki yalana benzer, o da yalan olmuş olur. Hep sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış.

Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem söyleyene yararı var, hem de işitene. Uygunsuz sözün zararı ise, söyleyene de, işitene de olur.

Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birisine bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü bilerek söyleyenlerden olursun. Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık ve anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarf ettiği sözden habersizdir. Papağan gibi olanlara, “konuşur ama konuşmasını bilir” demezler. Öyleyse konuşan ve konuşmasını bilen odur ki, konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan bir şey anlayabilmeli. Böyle olmayana insan demezler, çünkü böyleleri insan suretinde hayvandır.

Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil. Çünkü söz en yüksek yerden gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın, aklına ve bilgine zarar gelmesin.

Yok yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili iddiayı bırak. Dilediğini, o bilmediğin ilimle elde edemezsin, ama bildiğin ilimle ne gerekirse elde edersin.

Sana faydası veya zararı olmayan sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırrını kimseye söyleme. Birkaç kişi bir yere toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar: “Kim bilir ne uygunsuz söz ki, fısıltıyla söylüyor” der. Çünkü halkın birbirine olan şüphesi kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, ama ne söylersen kendi değerince söyle, kendinden büyük söyleme...

(alıntı)
 

Ynt: Hikayeler

Neden Ben....demeyin


Efsane tenis oyuncusu Arthur Ashe aidsten ölmek üzereydi. Dünyanın her köşesindeki hayranlarından kendisine mektuplar yağmaktaydı. Bunlardan bir tanesinde şöyle yazıyordu "neden tanrı böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?" Arthur Ashe buna şu cevabı verdi "Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, bunların 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel olur, 5 bini büyük turnuvalara katılır, yarı finale 4, finale 2 kişi kalır ve ben elimde şampiyonluk madalyasını tutarken tanrıya neden ben demedim". Bugün sancı çekerken neden ben diyemem. Zorluklar insanı güçlü, hüzünler mütevazi, yenilgiler insanı insan yapar ama yalnız tanrı yolumuza devam etmemizi sağlar. Tanrıya niye ben diye sormayın. O' nun kendine has usulleri var. İNANCINIZI KORUYUN...


(alıntı)
 



Ynt: Hikayeler

HER ZAMAN DOSDOĞRU DAVRANMAK NEDEN ZORDUR

bilgisayar biliminde sanal gerçeklik alanında buluşları olan, pankreas kanseri sebebiyle geçen yıl (25 Temmuz 2008) vefat eden Prof. Dr. Raundy Pausch adlı bilim insanıdır.* 2007 yılı Ağustos ayında pankreas kanseri metaztaza dönüşüp vücudunu sarmaya başladığında, kendisine 3–4 ay kadar ömrü kaldığı söylenmiştir. Ölmeden önce üniversitesinde son dersini yapmak isteyen R. Pausch, Batı dünyasında bir ilke imza atarak, görev yaptığı Carnegie Mellon Üniversitesi'nde 18 Eylül 2007 tarihinde konferans (http://www.thelastlecture.com) vermiştir. Bu konferansın en ilginç tarafı, "çocuklarıma ve öğrencilerime bırakabileceğim tavsiyeler" bölümünün İslâmiyet'in evrensel hakikatlerini ihtiva etmesidir. Dolayısıyla bütün insanlarla iman çizgisinde buluşamayabiliriz; ama İslâmiyet'in evrensel değerlerinde bütün insanlık buluşabilir. R. Pausch dinleyicilere şunları söylemektedir: "Hayat sana verilmiş sınırlı bir hediyedir. Şansın ve fırsatların sana gülmesi için hazır ol. Merak duygunu ve soru sorma isteğini asla kaybetme. Hayata karşı farkındalığını sürekli artır. Asla şikâyet etme. Kolay pes etme, vazgeçme ve yılma. Çok sıkı ve yoğun çalış, Elindeki imkânlara göre en iyisini yapmaya çalış. Her zaman ölçülü, bilimsel bir şüpheciliğe sahip ol. Onur ve haysiyetini çiğnetme. Ciddi, kararlı ve azimli ol. İnsanları üzüp kırdığında özür dilemeyi öğren. Hayatta yaptığın hiçbir iyilik karşılıksız kalmaz.

Herkesin iyi tarafı var. Herkesin en iyi tarafını bulmaya çalış. İnsanların iyi taraflarıyla iletişim kur ve onlardan bir şeyler öğrenmeye bak. Hayatta bir takım kurmaya çalış veya bir takıma girmeye bak. Fert olarak yapabileceklerin sınırlıdır. Ekibindeki herkese saygı göster ve onları mükâfatlandır.

Sadakat ve vefa hissi, iki taraflı sürdürülebilir bir erdemdir. Tek taraflı vefa ve sadakat sürdürülemez. İnsanların sana söylediği her şeyi göz ardı edip ciddiye almazken, onların davranışları ve yaptıkları şeylerde tutarlı olup olmadığına dikkat etmelisin.

İnsanları idare etmeyi, kazanmayı ve dinlemeyi öğren. Çünkü bir gün ihtiyacın olan şeyi sana söyleyen bir kimse de, karşına çıkabilir. İnsanları dinleme ve onlardan bir şeyler öğrenme alışkanlığın varsa, bu fırsatı kaçırmamış olursun.

Her insana kendi ayakları üstünde durmalarını sağlayacak şekilde yardımcı olunmalı. İnsanlara yardım edeceksen, bu yardım onların rüyalarını, hayallerini ve hedeflerini gerçekleştirmelerini mümkün kılmalarını sağlayacak şekilde olmalı.

Herkesin kendi rekorunu kırabilmesine izin veren bir atmosfer ve iklim oluşturulmalıdır. İnsanı hayata hazırlayan ebeveynlerinden, öğretmenlerinden, danışmanlarından ve öğrencilerinden öğrendiği şeyler, onun hayatının temel alt yapısını oluşturur. Bu açıdan size yardım eden, destekleyen ebeveynlerinizi, öğretmenlerinizi hayırla anın."

R. Pausch'un imanı olmasa da, birçok Müslüman vasfını hayatında yaşadığı, talebelerine ve çocuklarına bu değerlere sahip çıkmayı tavsiye ettiği görülmektedir. Belki de Batı dünyasında kritik kurumlarda çalışan kimselerin bir dereceye kadar İslâmiyet'in düsturlarını yaşadıklarını gösteren bu tür örneklerin çok sayıda olması, onların her şeye rağmen başarılı olmalarının sebebini bir derece açıklayabilir.

Özetlersek, kişi sağlıklı, huzurlu ve verimli bir hayat için, gerekli disiplini ve ihtiyaç duyacağı enerjiyi, düşük ve yüksek seviyeli kontrol merkezlerinden alır. Belli bir sosyo-kültürel ve politik sistem içinde yaşamak mecburiyetinde olan insanda, dış çevreden gelen uyarıların tetiklediği ego merkezli nefsanî istek ve dürtülerle kalbî arzular ve vicdan vuruşur. Kişi bu durumda ya egosunu (nefsini) veya vicdan ve kalbinin sesini dinleyecek veya her ikisini mutlu edeceği gri bir tutum ve davranış sergileyecektir. Kişinin dış ve iç çevreden gelen negatif şeytanî uyarılara ve isteklere karşı direnebilmesi ve sabır göstermesi, aşk ve şevkine, rûhî güçlerinin kapasitesine ve yoğunluğuna bağlıdır. İnsanın cismanî arzularına karşı irade gücünü çalıştırması, sabırlı olması ve kendini disiplin altına alması, ancak belirli bir seviyede gönül ve vicdandan beslenen aşk ve şevk enerjisi varsa mümkün olur. Kişinin sahip olduğu iç enerjilerini koruyabilmesi için de, enerjisini tüketen şeylerden kendini uzak tutması, negatif enerjilerini pozitife dönüştürebilecek akıl, irade ve iman gücüne sahip olması gerekir. Bir başka ifadeyle, insanın cismanî hayat mertebesinden kalb ve ruhun hayat derecelerine doğru seyahat yolunda sabit kadem olması, yaratılış gâyesine uygun bir tercih olacaktır.

* Pausch R. (2008). The Last Lecture. Hyperion Audio; Unabridged edition. (April 10, 2008)
Sızıntı dergisinden alıntırır
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,770
Mesajlar
1,523,630
Kayıtlı Üye Sayımız
166,592
Kaydolan Son Üyemiz
avrupacerrahi

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst