Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 130,079
Ynt: Hikayeler



Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı, ama aracı durana kadar gecen mesafede yola çocuk fırlamadı.
Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir tas çarptı.
Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti. Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu:

- Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor?
O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o tasın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir suru para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu???'

Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi:

- Lütfen, amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı.

Çocuk gözlerinden süzülen yasları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti:

- Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.'

Çocuğun simdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama
sordu:

- Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardim edebilirimsiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.

Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı.

Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı.

Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi. Arabanın yan kapısında tasın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi.
Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:

"Hiçbir zaman yasamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin tas atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Tanrı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize tas fırlatmak zorunda kalır. Fısıltıyı dinle veya taşı bekle."

Seçim senin ...


Bir insani fark etmek için (1) dakika,

Onun hakkında fikir üretebilmek için (1) saat,

Ondan hoşlanabilmek için (1) gün,

Onu sevebilmek için (1) hafta ,

Ama Unutabilmek için bir omur yetmezmiş.....


SEVGİYLE KALIN...
 

Etiketler
Ynt: Hikayeler

KARGALARIN SEÇTİĞİ PADİŞAH


Bir varmış, bir yokmuş... Eski çağlarda, ülkenin birinde bir zavallı kişi varmış. Günlük yiyeceğinin bile yoksunu, çulsuzun biriymiş. Ama kötü yürekli de değilmiş hani... Bütün isteği başkalanna iyilik etmekmiş. İyilik etmek istermiş istemesine ama, bunun nasıl yapılacağını da pek bilmezmiş. Sıksık,
- Aaah ah, denniş, bir gücüm yetse de şu insanlara hep iyilik etsem... Bu sözleri duyanlar sorarlarmış:
- Peki, nasıl iyilik edeceksin? 0 da,
- İyilik işte, dermiş, herkese iyilik edeceğim... Hele o günler bir gelsin, ben bilirim nasıl iyilik edeceğimi...
Günlerden bigün dağ başında, «Tannm bana yardım etse de, ben de insanoğluna iyilik edebilsem.» diye mınl mınl mınldanırken, arkadan gelen bir yolcu, yaklaştıkça adamın bu sözlerini duymuş.
- Merhaba oğul!.. demiş.
İyilik yapmak isteyen adam başını çevirince, ak sakalı göbeğine kadar uzanmış bir yolcu görmüş.
- Merhaba baba... demiş.
- Nedir öyle kendi kendine konuşuyorsun, Tanndan bişeyler istiyorsun? Adam derdini, insanlara iyilik etmek için nasıl içinin yandığını dilinin döndüğü kadar anlatmış.
Ak sakallı adam,
- Senin gibi çok kişi başkalanna iyilik yapmak istemiştir çimdiyedek. Bu iyiliğin nasıl yapılacağmı bilseydin, bu kadar çok iyilik yapmak istemezdin. İnsanlara iyilik yapmak, kötülük yapmaktan daha zordur. Dünya kuruldu kurulalı bunu becerebilen çok az kişi çıkmıştır... diye adama akıl vermişse de, o dinlemez,
- Ah, demiş, ben başkalarına benzemem. Hele bir öyle yere geçsem, bütün kötülükleri kaldıracağım yeryüzünden. Aç, susuz kalmayacak. Çıplak, çulsuz kalmayacak. Kavga dövüş kalmayacak... Bütün işleri yoluna koyacağım.
Ak sakallı,
- Çok istiyorsun ama, demiş, yapmak istediğin işin nasıl yapılacağını bilmiyorsun. Senden önce de senin gibi yapmak istedikleri işi bilmeyenler çok geldi geçti. Öbürü,
- İyilik yapmaktan kolay ne var yeryüzünde... demiş.
Sakallı da,
- Eh, demiş, demek o kadar çok istiyorsun iyilik yapmasını, öyleyse buralarda durma. Durmadan gez dolaş... Öyle bir yer gelir, öyle bir zaman gelir, sen de istediğin yere yükselirsin...
İyilik yapmak isteyen kişi, ak sakallının yalnız son sözlerini dinlemiş, almış başını yürümüş... Orası senin, burası benim, yıllar yılı gezimş dolaşmış. Her gittiği yerde, insanoğluna iyilik yapmak için, nasıl içinin yanıp tutuştuğunu anlatmış.
Yine böyle gezip, dolaşıp dururken, bütün gün, sonra bütün bir gece yürümüş, gökbitimi ışırken, uzakta bir kent görünmüş. Bu kent çepçevre kale duvanyla çevriliymiş. Kente girilecek kapıyı bulmuş, içeri yönelmiş. Kapıdan kentin alanına girince şaşırmış kalmış. Nası şaşırmasın... Alan insanla dolu... Ben diyeyim yüzbin kişi, sen de üçyüzbin kişi... İnsan yığınının ucu bucağı görünmüyor. 0 da kalabahğın içine dalmış. Her kafadan bir ses çıkıyormuş. Adam, konuşulanlara kulak vermiş. Şöyle diyorlarmış:
- Yurttaşlar! Ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Beni padişah yapması için kargalara söyleyin. Kargalar beni padişah yapsınlar. Göreceksiniz. sizlere çok iyilikler edeceğim. Bu kentin ırmaklarından şerbetler akacak, kaldırım taşları altından olacak. Yağmur yerine gökten şurup yağdırtacagım. Bir eliniz yağda, bir eliniz balda olacak. Her Tanrının günü baklava börek yemekten artık bıkıp usanacaksınız. Öyle rahat edeceksiniz ki, rahat sizi rahatsız etmeye başlayacak. Sayın yurttaşlarım! Söyleyin kargalara, beni padişah yapsınlar.
Bütün ağızlardan hep bu sözleri duyan adam şaşırmış. Bir de yanındakine bakmış ki, yıllarca önce kendisiyle bir dağ başında karşılaştığı ak sakallı göbeğindeki yaşlı adam değil mi...
- Merhaba baba... demiş. Sakallı da,
- Merhaba oğul... demiş.
- Görüyorum,bu kentte herkes bitürlü konuşuyor. Öyleyse neden bağınp çağırıyorlar?.. diye ak sakallıya sormuş. Ak sakallı,
- Herkes salt kendisinin iyilik yapabileceğini sanıyor, ama bu iyiliği nasıl yapacağını bilmiyor da ondan... demiş.
- Bu insanlar hep böyle bağırışırlar mı?
- Hayır. Seçimden seçime bağırırlar. Burada yılda bir seçim olur. Seçim zamanı gelince herkes kendisinin seçilmesini ister.
- Neden?
- Çünkü herkes salt kendisinin iyilik yapacağını sanır. Hepsi de iyilik yapmak ister. Kötülük yapmak isteyen hiç yoktur.
- Ne seçilir burada?
- Padişah seçilir... Bu ülke başka ülkelere benzemez. Başka ülkelerdeki gibi, burada padişahhk babadan oğula kalmaz. Her yıl halkın içinden yeni bir padişah seçilir. Seçilen padişah, söz verdiği gibi halka iyilik yaparsa padişah kalır, yapamazsa ertesi yıl yeni seçim yapılır. Şimdiyedek bir yıldan çok padişahlık eden çıkmadı.
- Peki, neden «karga, karga!» diye bağırıyorlar?
- Bu ülkede padişahları kargalar seçer de ondan böyle bağırıyorlar.
Derken hava birden kararmış; Gökyüzünü bir karga bulutudur kaplamış. Karga bulutlarından güneş görünmez olmuş. Kargalar insanların tepesinde uçuşup gak gaaak diye bağırışırlarken, insanlar da,
- Karga kardeş, karga kardeş, aman beni seç!. diye onlara yalvarırlarmış. Kargalar böylecene bağıra, uçuşa dursun, içlerinden iri bir karga yere doğru süzülmüş, iyilik yapmak için dağ bayır dolaşan adamın başının üstünde dönmeye başlamış. Dönmüş, dönmüş, en sonunda gak diye pislemiş. Sonra yine göklere yükselmiş.
- Üçte bir padişah oldun, üçte bir padişah oldun! diye adama ünlemeye başlamışlar.
Neye uğradığını şaşıran adam da, yanındaki Aksakal'a,
- Nedir, ne oluyor?.. demiş. Aksakal,
- Burada padişah seçimi işte böyle olur, demiş. Bir karga, birinin başına üç kere pislerse o kişi bu ülkeye padişah seçilir. Sen şimdi üçte bir padişah oldun, demektir. Dua et de, karga yine senin başını seçsin.
Demeye kalmamış, karga yine fır dönüp o adamın başına bir daha etmiş. Alanı dolduranlar,
- Üçte iki padişah oldun, üçte iki padişah oldun!.. diye bağırmışlar.
Karganın üçüncü işini de yine o adamın başına yapmaması için, herkes kendi başını açip,
- Karga kardeş buraya, karga kardeş buraya!. diye seslenerek kargaya yalvarıyormuş.
Karga bu sözleri dinlememiş. Üçüncü kere de yine o adamın başını seçmiş. Bunun üzerine adamı,
- Padişah oldun!.. diye alıp sallasırt ederek, omuzlannda saraya taşımışlar. Adam padişah olunca, kendisini padişah yapan kargalann bu iyiliğini unutmamış. Bütün bostanlardaki, tarlalardaki bostan korkuluklarının kaldınlması için bir ferman çıkarmış. Kargaları taşlayan, kışlayanlan mahkemeye verip cezalandırmış. Bununla da kalmamış, her evin kargalara günde bir avuç yem atmasını buyurmuş.
Halk, mırıl mırıl mınldanmaya başlamış ama, padişahın gozü kargalardan başkasını görmüyormuş. Böylece ilk yılı geçirmişler. Yeni seçime girmişler.
O ülkenin kişileri yine kentin alanına toplanmışlar. Yine herkes kendisinin seçilmesi için kargalara yalvarmaya başlamış. Yine hepsi de insanlara iyilik yapmak istediklerini söylüyorlarmış. Kargalar bulut bulut gelmiş. Yine gök kararmış. Gak sesleri göklerde uğuldamış. Her yıl padişahı bir karga seçerken, bu yıl, padişahtan gördükleri iyiliğe teşekkür için, on karga birden gelip, eski padişahın başına üçer kere pislemişler. O adam yine padişah olunca kargaların bu iyliğini unutmamış, herkesin evinde yirmi karga beslemesini zorunlu kılmış. Kargalara, soğuktan, rüzgardan korunmaları için yuvalar yaptırmış. Kargalar beslene beslene büyüdükçe büyümüş, yağlandıkça yağlanmış. Her bir karga bir hindi kadar olmuş.
Derken yine seçim zamanı gelmiş. Padişahı hiç sevmeyen halk mınldanmış durmuş, ama neye yarar, bu seçimde hindi kadar yüz karga birden üçer kere, yine eski padişahın başını beğenmişler.
Üçüncü kere padişah olan adam,
- Kargaların üstünde hiçbir bit bulunmayacak... Bitler ayıklanıp, kargalar temizlenecek. Kargaların ayaklarını cilalayacak, gerilerini yağlayacaksınız! diye ferman çıkartmış.
Kargalar beslene, bakıla, koyun kadar olmuşlar, hem de gündengüne çoğalıyorlarmış. Bir zaman gelmiş, çoğalan, irileşen kargalar kente sığışamaz olmuş. Yine seçim zamanı gelmiş. Bu seçimde padişaha daha çok teşekkür için, beşyüz karga birden üçer kere yine eski padişahın başını beğenmiş.
Padişah da, kargalara o kadar iyi baktırmış ki, kargalardan kendilerine kentte yer kalmayan insanlar, evlerini, yurtların kargalara bırakıp, dağlara bayırlara düşmüşler. Beslenen kargalar sığır kadar irileşmişler.
Bir seçim daha olmuş. Havada sığır kadar iri kargalar uçmaya başlamış. Onların gürültüsünden kulaklar sağır oluyormuş. Kargalar, padişaha olan borçlannı ödemek için, bu sefer hep birden gelip, padişahın tepesine teşekkürlerini bırakmışlar.
İnsanlar, yeniden seçilen padişahı saraya götürmek için yaklaşınca bir de bakımışlar ki, karga tersinden bir tepe... Padişah da bu tepenin altında boğulmuş, ezilmiş. Oradaki insanlar, sevinç içinde, yeniden,
- Karga kardeş, beni seç. Karga kardeş, beni seç!.. diye bağrışmaya başlamışlar.

AZİZ NESİN...
 

Ynt: Hikayeler

KADINLARI MUTLU ETME SIRLARI

01. Saçlarını okşa,
02. Yücelt,
03. Şımart,
04. Gözlerinin içine bak,
05. Geleceğe ait planlar yap,
06. Dil dök,
07. Yalvar,
08. Destek ol,
09. Yemeğe götür,
10. Alışverişe götür,
11. Tekneye bindir,
12. Güldür,
13. Zeka oyunları yap,
14. Müzik dinlet,
15. Teşvik et,
16. Teskin et,
17. Affet,
18. Hayran kal,
19. Banyosunu hazırla,
20. Güven ver,
21. Kapıyı tut,
22. Asansörde kat düğmesine bas,
23. Arabasının kapısını aç,
24. Isıt,
25. Sarıl,
26. Öp,
27. Ona hasta ol,
28. Kulağına fısılda,
29. Ayaklarına masaj yap,
30. Konsere götür,
31. Onu her yerde ve her zaman bekle,
32. Tanrıçan yap,
33. Onunla birlikte rejim yap,
34. Onunla birlikte spor y ap,
35. O uyumadan uyuma,
36. O uyanmadan uyanma,



1000. Ne istediğini önceden anla,
1001. Günde yedi kez özür dile,
1002. Sürekli onu dinle,
1003. Yorganı çekince ses etme,
1004. Yorganı titretme,




6789. Spor araba al,
6790. Saat al,
6791. Yüzük al,
6792. Küpe al,
6793. Traş ol,
6794. Saç seklini değiştir,
6795. Kareli gömlek giy,
6796. Yemin et,
6797. Dayan,
6798. Katlan.


BAYANLARA...

ERKEKLERİ MUTLU ETME SIRLARI

01. Karnını doyur.
02. Televizyonun kumandasını ver.
03. Önünden çekil...
 

Ynt: Hikayeler

fıkraları serbest muhabbete yazarsan ....söylemedi deme...
http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=33192.200#lastPost
 

Ynt: Hikayeler

HAYAT SEÇİMLERDEN İBARETMİŞ!



Çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.

Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu

birşey bulurdu.

Hatta bazen etrafindakileri çıldırtırdı bile, bu adam, bu

halde nasıl bu kadar iyimser olabiliyor diye.

Birisi nasıl olduğunu sorarsa "Bomba gibiyim" diye yanıt

verirdi hep, "Bomba gibiyim". Alper, bir doğal motivasyoncuydu.

Yaninda çalışanlardan biri o gün

kötü bir günündeyse, Alper yanına koşar, duruma nasıl olumlu

bakılacağının anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni.

Birgün Alper'e gittim.



-"Anlayamıyorum" dedim; "nasıl oluyor da her zaman, her

koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun, nasıl başarıyorsun bunu?

-" Her sabah kalktığımda kendi kendime, Alper, bugün iki seçimin var.

Havan ya iyi olacak ya kötü" derim. "Havamın iyi olmasını seçerim.

Kötü birşey olduğunda, yine iki seçimim var. Kurban olmak ya da ders

almak. Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.

Birisi bana birşeylerden şikayete geldiğinde yine iki seçimim var.

Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek.

Ben hayatın olumlu yanını seçerim.



-"Yok yahu"diye protesto ettim. " Bu kadar kolay yani" dedim.

- "Evet kolay" dedi Alper. "Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda

bir seçim var. Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin.

Yani sen, hayatı nasıl yaşayacağını seçersin."



Alper'in sözleri beni oldukça etkiledi. Onu uzun yıllar

göremedim.

Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, seçim

yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.



Yıllar sonra Alper'nin başına çok tatsız bir olay geldi.

Soygun için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp Alper'i delik deşik etmişler.

Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde

kurşunların bazıları hala vücudundaymış. Ben onu olaydan 6 ay sonra gördüm.



-Nasılsın diye sorduğumda "bomba gibiyim" dedi. Bomba gibi...

-"Olay sırasında neler düşündün Alper?" dedim.

-"Yerde yatarken iki seçimim var diye düşündüm; ya yaşamayı

seçecektim ya da ölümü. Ben yaşamayı seçtim" dedi.

-"Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi?"

-"Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı, ben hep

iyileşeceksin, merak etme dediler. Ama acil servisin koridorlarında

sedyemi hızla sürerlerken doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi

görünce ilk defa korktum.



Bu gözler bana "Bu adam ölmüş" diyordu. Birşeyler yapmazsam

biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten."



-"Ne yaptın?" diye merakla sordum Alper'e.

-"Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve herhangi bir şeye

alerjim olup, olmadığını sordu. Evet diye yanıt verdim.



Var.. Doktorlar ve hemşireler merakla sustular. Derin bir nefes

alarak kendimi toparladım ve bağırdım.

"Benim kurşunlara alerjim vaaar!" Doktorlar ve hemşireler

gülmeye başladılar, tekrar bağırdım... Ben yaşamayı seçtim.

Beni bir canlı gibi ameliyat edin, otopsi yapar gibi değil..."

Alper sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil,

kendi olumlu tavrının büyük katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana iyi

bir ders oldu.



Her gün hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve

hakkımız olduğunu ondan öğrendim ve herşeyin kendi seçimimize

bağlı olduğunu...



Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var:

1- Unutup gitmek

2- Saklamak ve dostlarınıza forward etmek.
 










Ynt: Hikayeler


PENCERE KENARI
Bu yaziyi okumaniz sadece 30 saniyenizi alacak, ve sonunda hayata ve iliskilere bakis aciniz degisecek.!!!
ileri derecede hasta iki adam
ayni hastane odasindaydilar.
Adamlardan birinin her ogleden sonra 1
saatligine oturmasina izin veriliyordu,
cigerlerindeki suyun
suzulmesi icin. Bu hastanin yatagi
odadaki tek pencerenin tam
yanindaydi. Diger hasta ise hep sirtustu yatmak zorundaydi.
Bu iki hasta saatlerce
birbiriyle konusur, eslerini,
ailelerini, evlerini, islerini, askerlik anilarini, tatilde gittikleri yerleri anlatirlardi birbirlerine.
Pencerenin yanindaki hasta,
her ogleden sonra oturmasina izin
verdikleri saati diger hastaya pencereden gorebildiklerini anlatarak geciriyordu.
diger hasta hep bir sonraki gunu iple cekmeye basladi, disaridaki renkli ve hareketli dunyayi dinlemek icin.
Pencere, icinde cok guzel bir göl olan
parka bakiyordu. Ördekler ve
kugular gölde yuzerken çocuklar model bot'larini suda yuzduruyorlardi.
Genc asiklar, gokkusaginin tum renklerindeki ciceklerin arasinda kol kola dolasiyorlardi. Ulu agaclar etrafi susluyor, uzaktan sehrin silueti gorunebiliyordu.
Pencere kenarindaki adam bunlari
muhtesem bir detayla anlatirken,
odanin diger ucunda yatan adam gozlerini kapar ve bu muhtesem manzarayi hayalinde canlandirirdi.
Sicak bir ogleden sonra,
pencerenin yanindaki adam gecmekte olan bir senlik alayini tarif etti. Diger adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandirabiliyordu, pencere kenarindaki adamin tasviriyle.
Gunler ve haftalar gecti.
Bir sabah banyo yaptirmak icin su getiren gunduzcu hemsire pencere kenarinda yatan hastanin cansiz bedeniniyle karsilasti:
uykusunda, huzur icinde olmustu.
Huzunlendi, hastane gorevlilerini cesedi disari tasimalari icin cagirdi.
Uygun zaman gectigine kanaat getirir getirmez, diger hasta pencerenin Kenarindaki yataga tasinmasinin mumkun olup olamayacagini sordu. Hemsire Memnuniyetle istegini yerine getirdi, hastanin rahat oldugundan emin Olduktan sonra onu yalniz birakti.
Yavasca, duydugu aciya aldirmadan,
bir dirsegine yaslanarak disaridaki
dunyaya bakmak uzere yatagindan dogruldu adam.
Sonunda, disariyi kendi
gozleriyle gorme zevkini yasayabilecekti.
Pencereden disari bakabilmek
icin yavasca donmeye zorladi kendisini.
Pencere, bos bir duvara bakiyordu.
Adam hemsireye, vefat eden oda arkadasinin pencerenin disinda gorunen Harika seylerden bahsetmesine sebep olan seyin ne olabilecegini sordu.
Hemsirenin cevabi, olen adamin kor oldugu ve pencerenin onundeki duvari gormedigiydi.
'Sanirim seni cesaretlendirmek istedi' dedi.

Epilog:
Diger insanlari mutlu etmek
çok buyuk mutluluk getirir,
Kendi durumunuz ne olursa olsun.
Paylasilan dertler yarisi kadar uzuntu verir, paylasilan mutluluklar ise İki kati artar.
Kendinizi zengin hissetmek istiyorsaniz,

sahip oldugunuz ve
paranin satin alamayacagi her seyi paylasin.

Bu gun bize bir hediyedir.
Bu yazinin kaynagi bilinmiyor,


Arkadaşlar ben çok beğendim.Umarım sizde beğenirsiniz.
 

Ynt: Hikayeler

Memleketin birinde 90 yaşlarında
fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam
yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve
sorarlarmış.
"bu gençliğin sırrı nedir" diye. İhtiyar
delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya…Ama
sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip
olmuş sanki.

Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca
herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe
davet etmeye evine."Bu davette size sırrımı
açıklayacağım" demiş. Herkes merakla davete
gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş
vakit iyice gecikmiş.Ama gençlik sırrı ile ilgili tek
kelam edilmemiş.Herkes konu ne zaman açılacak diye merak
ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.
"Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize
sana zahmet!.." Hanım hemen doğrulmuş kilere
giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş.
Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da :

" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka
getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu
götürmüş bir tane daha getirmiş.Adam onu da bir
yoklamış yine beğenmemiş.
"Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış
başka bir tane getirir misin" demiş. Başka
istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış
Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş,
misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle
yerken bizim dedicik sormuş.
"Eeeee?. Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı
burada anladınız mı??" Herkes birbirinin yüzüne
bakmış.Kimse bişey anlamamış..
"Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu
sırrı!" Dedecik gülmüş.
"Efendiler" demiş

"O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti,
tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere
gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.Bir kere bile (aman
be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne
taşıtttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin
önünüzde mahcup duruma düşürmedi.İşte bütün bu
gençliğimi hanımıma borçluyum."

"Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor
duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi
dışarıya yansıtmayız.Hep birbirimize destek olur, dert
ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan
problemleri yine birbirimize anlatırız.İyi kötü her
olayı da birlikte paylaşırız." Demiş.



Hayatınız seçtiğiniz kadındır….
Zevkli bir kadına rastlarsanız,ZEVKİNİZ,
Bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ,
Zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.
Hayat kat kattır.

Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde
yükselir ve
bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve bugün durduğunuz teras ,
seyrettiğiniz manzara,
gördüğünüz hayat
yanınızdaki kadının terası,
manzarası ve hayatıdır.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.
 

Ynt: Hikayeler

''Bigfoot'' Pencere kenarı cok etkileyici idi, 90 Dede tam bir nasihat yüklü..
Gönlüne sağlık
 


Ynt: Hikayeler



Arkadaşlar günün birinde bir yerde okumuştum eksiğim varsa kusuruma bakmayın

Anne,baba ve çocuktan oluşan bir aile vardı.
Baba işine çok düşkün ve işine aşık hatta akşam eve dahi iş getiren birisi.
Anne hayatını evine çocuğuna ve eşine adamış elleri öpülesi bir bayan.
Çocukda tabiî ki ilgi bekleyen şevkat isteyen bir yapıya sahip.
Konunun özünde kimbilir belki bizler varız.
İyi analiz yapmak lazım.

Hayat her zamanki gibi devam ediyordur.
Günler gelir geçer çocuk babasından harçlık isteme yaşına yaklaşır.
Hergün babasından 1 lira ister.
Babadır nihayetinde 1 lira ufak bir meblağ hemen verir.
Ertesi gün yine ister ve alır.
Ertesi gün bir daha…
Ertesi gün bir daha….
Aylar geçmiştir.
Artık ufaklığın kumbarası dolmuştur.

Hafta sonu kahvaltıda kendinden beklenmeyecek olgunlukla babasına sorar.
‘’ Baba senin güzel bir işin var.’’
‘’Evet oğlum güzel ve iyi para kazandığım bir işim var.’’
‘’İşyerinde bir günde ne kadar para kazanıyorsun’’
Baba büyük bir gururla,
‘’Bir günde 100 lira kazanıyorum’’ der.
Çocuk kumbarasını masaya koyar,
‘’Baba kumbarada 100 lira var, gününü benimle geçirirmisin ‘’ der.

Baba ne yapacağını şaşırmıştır…….


Hikayeler aslında DERS almak içindir.

Aslında hayatta bir hikaye değilmidir..
Ne dersiniz……
 




Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,785
Mesajlar
1,523,754
Kayıtlı Üye Sayımız
166,600
Kaydolan Son Üyemiz
emirkucukgenc

SON KONULAR



Geri
Üst