Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan MK51 Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 146
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 36,702
Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Dostlarınla Öyle yaşaki, düşman oldugunda hakkında söyleyecek sözü olmasın.
Düşmanlarınla öyle yaşaki, dost oldugunda yüzün kızarmasın.
 

Etiketler
Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)



65 yıldır evli olan yaşlı çift, evlilik yaşamları boyunca hiç birbirlerini kırmamışlar
ve hiç kavga etmemişler. Tabii ki hiçbir mutluluk tablosu sonsuza kadar sürecek değil.
Kadın, iyileşmesi mümkün olmayan kötü bir hastalığa tutulmuş. Doktorlar sadece
birkaç gününün kaldığını üzülerek belirtmişler. Adam panik içinde ne yapacağını
düşünürken, karısı ona mutluluklarının bir sırrının olduğunu söylemiş:
'Bak, dolapta eski bir ayakkabı kutusu bulacaksın, onu al ve yanıma gel…'
Dolabı açan adam eski ayakkabı kutusunu bulmuş ve merakla açmış. İçinde bir
çift oyuncak bebek ve tam 95.000 dolar para varmış.
Heyecanla karısına götürmüş kutuyu. Karısı anlatmış:
'Evlenirken annem bana bir nasihat verdi. Sakın ola ki kocana kötü bir söz söyleme,
o seni kırsa bile yüzünden gülümsemeyi eksik etme. Sadece bir oyuncak bebek al
ve o seni her kırdığında bir oyuncak bebek koy biryerlere !'
Adam, gözyaşlarına boğulmuş… 65 yıl ve sadece 2 bebek. Kendiyle gurur duymuş.
Ama bir yandan da merakını yenememiş:
'Peki karıcığım, o iki bebeği anladım, ama 95.000 dolar ne oluyor ?'
Karısı yüzünde vahşi bir gülümsemeyle yanıtlamış:
'Biliyorsun o sadece eski bir ayakkabı kutusu, içine alsa alsa iki-üç bebek alır.
O bahsettiğin 95.000 dolar kutuya sığmadığı için sattığım bebeklerin parası…'
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

PROF. Ve ÖğREnci..

Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip
üniversite profesörünün oturduğu masaya oturmuş.

Profesör kaşlarını çatarak: " Okuzler ve kuslar ayni masada oturamaz!"

Ogrenci: "O zaman ben ucuyorum..."

Profesor cevaba cok sinirlenmis, sinavda ogrenciye takmis ve sinavini
basarisiz gecmesi icin elinden geleni yapmis.

Yanliz sinavda ogrenci tum sorulari mukemmel bir sekilde cevaplamis.

Profesor ogrenciye: Sana son bir soru soracagim - demis.

Yolda yururken iki torba buldugunu hayal et, birinde akil var, digerinde ise
para var. Hangi cuvali alirsin?

Ogrenci: "Para olan cuvali secerdim..."

Profesor: "Ben akil olan cuvali secerdim..."

Ogrenci:"Normal! Kimde ne eksikse onu secer...

Profesor cok sinirlenmis, ogrencinin not defterini alip icine "Okuz" yazmis.
Ogrenci nota bakmadan odadan cikmis.

Bir dakika sonra ogrenci kapiyi aralamis : "Sayin profesor, imzanizi
atmissiniz, fakat notumu yazmayi unutmussunuz."- demis

ATALARIMIZ BOŞUNA DEMEMİŞ ''ÖFKEYLE KALKAN ZARARLA OTURUR'' PROFESÖR OLDUN AMA ATALARININ SÖYLEDİKLERİNİ KULAKLARINA KÜPE YAPMADIN. SORDUN SORUYU ALDIN CEVABI. ÖFKENLE ŞİMDİ TEKRAR OTUR VE BEN NEREDE YANLIŞ YAPTIM ACABA DİYE DÜŞÜN....
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

beklermiydiniz.jpg
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)



Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.
 



Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)


Asya'da maymun yakalamak icin kullanilan bir cesit tuzak vardir. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir agaca veya yerdeki bir kaziga baglanir¦

Hindistan cevizinin altina ince bir yarik acilir ve oradan icine tatli bir yiyecek konur..

Bu yarik sadece maymunun elini acikken sokacagi buyukluktedir. Yumruk yaptiginda elini disari cikaramaz

Maymun tatlinin kokusunu alir,yiyecegi yakalamak icin elini iceri sokar, Ama yiyecek elindeyken elini disari cikarmasi olanaksizdir

Sıkıca yumruk yapmis el, bu yariktan disari cikmaz Avcilar geldiginde maymun cilgina doner ama, kacamaz Aslinda bu maymunun tutsak eden hicbir sey yoktur onu sadece,

Onun kendi bagimliliginin gucu tutsak etmistir Yapmasi gereken tek sey elini acip yiyecegi birakmaktir Ama zihninde acgozlulugu o kadar gucludur ki Bu tuzaktan kurtulan maymun cok nadir gorulur. Bizi tuzaga dusuren ve orada kalmamiza neden olan sey, Arzularimiz ve zihnimizde onlara bagimli olusumuzdur. Tum yapmamiz gereken elimizi acip benligimizi ve bagimli oldugumuz seyleri, Serbest birakmak ve dolayisiyla ozgur olmaktir!!!

Ben, maymuna benzer yanimiz olarak sahip oldugumuzu dusundugumuz her seyin bizim icin birer tuzak oldugunu fark etmiyor olusumuz oldugunu dusunuyorum:

Cogunlukla konusmaktan fazla bir ozelligini kullanmadigimiz son model cep telefonlarina sahip olmak, Ortalama 15 m2´sini kullandigimiz ama kullandigimiz alandan 20“30 kat buyuk evlere sahip olmak, Belki bir kez giydikten sonra cok uzun sure dolabimizin bir kosesinde unuttugumuz gunun modasina uygun giysilere sahip olmak, Okumadigimiz kitaplara sahip olmak, Asla kadranin gosterdigi surate ulasamayacagimiz en suratli arabaya sahip olmak, Bize gunde 3“5 kez zamani, baskalarina surekli zenginligimizi gosteren kol saatlerine sahip olmak, Vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten cok uzak tabiri caizse yorgunluktan hasatimizi cikaracak deniz kenarina yakin bir yazlik, bir dinlence evine sahip olmak, Bize hic bir faydasi olmayan ama her firsatta hava atabilecegimiz buyuk yerde tanidiklara sahip olmak, Faizi, getirisi zarara ugramasin diye kiyip harcanamasa bile bol sifirli bir banka defterine sahip olmak, Dunyalarina ve guzelliklerine katilamadigimiz, asla yeterli vakit ayiramadigimiz basarili ve digerlerininkinden daha guzel cocuklara sahip olmak, Vaktimize, nakdimize, aklimiza, cenemize zarar verse bile bir futbol takimi taraftarligina sahip olmak, Sagligimiza, duzenimize, beynimize korkunc zararlar verse bile envai cesit ickilerin bulundugu gosterisli, dekoratif bir mini bara sahip olmak, Oturmadigimiz koltuk takimlari, Izlemedigimiz dev ekran televizyonlar, Kullanmadigimiz, faydalanmadigimiz daha neler nelere sahip olmak...

Ya da sahip oldugumuzu sanmak.

Maymun gibi avucumuzda tuttugunuz surece (faydalanamasak bile) sahip oldugumuzu sanmiyor muyuz? Ve ancak parmaklarimizi gevsetip bunlardan vaz gectigimiz zaman gercekten ozgur olup tum yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?

Aslinda biz bu dunyaya sahip olmaya degil, sahit olmaya gelmisiz. Ah bunu bir anlayabilsek...
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)


Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında.

Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir 'yabancı' yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.

Biri karga, biri leylek...


O kadar farklıdır ki kuşlar. İhtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine.

Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.

Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar.

O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar.

O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan.

Topal kuşlar birbirlerinin 'arıza'larını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine.

En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.

Mesnevi'den bir alıntı...

MEVLANA
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

akrep nehirin kenarında kurbağ ile pazarlığa oturur beni karşıya geçir diye, söz verir sokmayacağına kurbağ ikna olur alır akrebi sırtına nehirin karşısına geçirir ama akrep zehiri salar karşıya geçince kurbağaya.kurbağ neden diye bakarken akrebe akrep yanıt verir "ne yapalım doğamda var" der...
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Kuzey Irakta savaşan ve sonunda evine dönecek olan Mehmet adında bir askerin hikâyesidir.

Mehmet evine gitmeden önce, İstanbul'da bulunan anne babasına telefon açtı. Sevgili anne ve babacığım, sonunda eve geliyorum ama bir şey sormak istiyorum. Bir arkadaşımı da beraber eve getirebilir miyim? Tabii ki ' diye cevapladılar. 'Onunla tanışmaktan mutluluk duyarız'. Ama bilmeniz gereken bir şey var' diye Mehmet devam etti,'o savaşta ağır yaralandı. Kara mayınına bastı ve kolu ile bacağını kaybetti. Başka gidecek hiçbir yeri yok. Onun bize gelmesini ve bizimle yaşamasını istiyorum'.

''Bunu duyduğuma çok üzüldüm oğlum, belki kalacak başka bir yer bulması için ona yardımcı olabiliriz' 'O hayır , onun bizimle yaşamasını istiyorum der..'' 'Oğlum,' dedi babası, 'sen ne istediğinin farkında değilsin. Böyle büyük bir sorunu olan birisi bizi çok rahatsız eder. Bizim kendi hayatımız var ve böyle farklılığa izin veremeyiz.
Bence sen eve gelmeli ve bu çocuğu unutmalısın. O kendi yaşamını devam ettirmenin bir yolunu bulacaktır.'
O andan sonra, Mehmet telefonu kapattı. Anne ve babası ondan başka bir söz duymadılar...

Birkaç gün sonra, İstanbul polisinden bir telefon geldi. Oğullarının bir binadan düşerek öldüğünü söylediler. Polise göre intihardı.
Anne ve baba telaşla uçağa binerek oğullarının teşhisini yapmak için atladığı ildeki devlet hastanesinde bulunan teşhis morguna gittiler. Mehmet’i teşhis etmişlerdi. Ama gözleri fal taşı gibi açılarak... , Bilmedikleri bir şeyi fark ettiler.

Mehmet’in bir bacağı ve bir kolu yoktu...

Bu hikâyede ki anne ve baba birçoğumuza benzer. Etrafımızda iyi görünen ve neşeli insanları sevmek bize kolay gelir, ama bize rahatsızlık veren özellikle bizim kadar sağlıklı olmayan, bizim kadar güzel olmayan ve bizim kadar zeki olmayan insanlardan uzak durmayı tercih ederiz.

Çok şükür ki bizi bu kategoride gören birisi yok. Karşılıksız sevmeyi başaran birisi sonsuza kadar ailemizdendir ne kadar çirkin ne kadar fakir ne kadar engelli olursak olalım. Bu gün yatmadan önce ALLAH'a biraz daha dua ederek insanları oldukları gibi kabul etmemizi sağlamasını isteyelim ve ne kadar farklı olurlarsa olsunlar onlara karşı daha anlayışlı olabilmeyi isteyelim.

Dostlar çok nadir bulunan cevherlerdir. Onlar sizi güldürür ve başarmanız için destekler. Bazen tek kelime bazen bir cümle paylaşırlar ama her zaman kalbinizi ona açmanızı beklerler....!!!!
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Bana gelen bir mail çok hoşuma gitti glümseyin :smiley:

------------------

HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR

Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman komutana :

-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim.... ..Bu
sorunun yanıtını getir ; kurtar kelleni.

Komutan sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve
Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....Günlerce gecelerce
at koşturur , cadıyı bulur ve sorar:

-Kadınlar hayatta en çok ne ister?

Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur
cinsten değil.....

-Evlen benimle!!! !. ....
O zaman öğrenirsin ancak istediğini...


Bu ölümcül teklifi kabul eder komutan ve doğru yanıtı alır almaz koşar
Harun Reşit'e! ve :

-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!.

Harun Reşit komutanın hayatını bağışlar ancak cadıyada evlenmek için
söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece komutan bir bakar ki , o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....Konuş ur cadı :

- Benim kaderim böyle.... Günün sadece yarısı güzel olabilirim , diğer
yarısı çirkinim der.Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım ,
yok sa gündüzleri dışardayken mi?.....

Komutan düşünür ve :

- Sen bilirsin kararı kendin ver der. İşte o an korkunç cadı sonsuza
dek güzel bir kadın olarak kalır....

Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???

1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler. ;)
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir. ;)
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. ;)

Hayatınız seçtiğiniz! kadındır...... . Zevkli bir kadına rastlarsanız
zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına
rastlarsanız zekanız gelişir. Hayat kat kattır. Babil'in Asma Bahçeleri
gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi
kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara , gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır..... Hayatınız seçtiğiniz kadındır......
 



Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Fırtına çıktığında uyuyabilir misiniz?



Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp ´çiftlik işlerinden anlar mısın?´ diye sormadan edemedi çiflik sahibi. ´Sayılır´ dedi adam, ´fırtına çıktığında uyuyabilirim´. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:
Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu:
´Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.´
Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı:
´Boşverin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.´
Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.
Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı:
´Fırtına çıktığında uyuyabilirim´

Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız,
fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. Hayatınız boyunca.
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Belki uzun, belki kısa bir yoldasınız...
Her başarısızlık sizin için birer KAVŞAK... Endişeleriniz birer VİRAJ... Arkadaşlarınız bazen GAZ PEDALI olur, bazen de FREN... Düşmanlarınız TRAFİK IŞIKLARINDAKİ KIRMIZI... Aileniz ise yolunuzdaki UYARI TABELALARI... İş hayatınız ise ENGEBELİ BİR ARAZİ...

Ama;
DEPONUZ prensiplerinizle doluysa... MOTORUNUZ iradeniz kadar sağlamsa... İnandığınız herşey SİGORTANIZ olmuşsa... Ve YAN KOLTUKTA Tanrı'nın varlığını her zaman hissediyorsanız... "DİLEDİĞİNİZ YERE MUTLAKA VARACAKSINIZ"
 


Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

NİTELİK, NİCELİKTEN ÖNEMLİDİR !

Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar.
Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.

"Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun?" diye sorarlar aslana.

"Bir." diye yanıtlar dişli aslan. "Fakat ben aslan doğururum."
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Bu da benim çok sevdiğim bir hikayedir.Aklıma geldikçe arşivden çıkarır , okurum.

İbretlik Osmanlı Hikayesi!

Bizden size yaşanmış bir vaka. Olay Osmanlı döneminde geçiyor.
Yöneticiler böyle olsalar ülke batar mı dedirtecek bu olayı kesinlikle
hafızanıza kazıyın deriz!

Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler
söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz
hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?...
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördüğü
rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla
Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı
civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o
sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar:
- Kimdir bu?
Ahali:
- Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhuşun biri iste!...
- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz...
Bir başkası lafa girer:
- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısı'nda
çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa
harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın
varsa takar peşine...
Hele yaşlının biri çok öfkelidir:
- İsterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören
olmuş mu?...
Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kıyafet mollalar
kalırlar mı ortada!... Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser
yolunu:
- Nereye?
- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem... Ama biz gidemeyiz,
şöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlamak gerek.
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam... Naaşi kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Tekfini,
telkini...
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih
Camii'nden...
- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem.
Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim...
Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah
bakir kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki,
naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü
sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında.
Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Meçhul nalıncıyı
kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir
hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
- Nasıl yani?...
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim
bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?...
- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp
geleyim.
Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladiği
noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı
yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler
gibidir.
- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe
çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama
gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar
hayal dünyasından...
- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir... Bizim efendi bir
âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde
şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra
getirip dökerdi helaya!..
- Niye?
- Ümmeti Muhammed içmesin diye...
- Hayret...
- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin
zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz
gerek... O çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı
ilmihal. Hücceti islam okurdum...
- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...
- Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere
giderdi. Öyle bir imamin arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken
Kabe'yi görmeli...
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
- İşte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... Hatta bir gün:
- Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü
belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada...
- Dogru, öyle ya? Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı
bahçeye. Ama ben üsteledim. İş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim
yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra:
- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?
 



Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Alıntı
........
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,682
Mesajlar
1,522,152
Kayıtlı Üye Sayımız
166,528
Kaydolan Son Üyemiz
yusufkaptan41

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst