Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan muratsahin Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 56
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 70,508

Etiketler
Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Laneti diye bir kasabadan geçiyoruz. Sağ tarafta bir mezarlık görüyorum. Gurup sürüşünde en önde olduğum için zınk diye duruyorum. Arkamdakiler “manyak! yine mezar gördü!?” diye içlerinden söyleniyorlar hissediyorum. Ama nazımı çekerler, zaten arkadaş dediğin biraz da dayanmak için her yere taşıdığın duvar değil mi ?

DSC_4090.jpg


Mezarlıktaki resimler resim değil birer canlandırma çabası adeta. Kimi büyütülmüş fotoğraf, kimi yağlı boya tablo kıvamında çalışmalar. Ölümü reddeden figürler. Anadolu’daki mezar taşları ile karşılaştırınca buralarda insanların tevekkül adına kendi batılarındaki medeniyetten öğrenecek çok şeyleri olduğuaçıkça görülüyor.

Yolumuzun üzerinde görmeye değer Kutaisi ili var ama Gori’de zaman geçirmek istediğimiz ve Tiflis’e makul bir saatte girmek istediğimiz için Kutaisi’yi pas geçiyoruz. Yolda Kareli yakınlarında bir tünel geçitle karşılaşıyoruz. Tünelin hemen yanından, dağ yolu geçiyor. İki seçenek var. Ya tünelden geçerek kolayca ilerleyeceğiz ya da dağa çıkıp manzara ve viraj tadacağız. Dağ yolu ile tüneli haritadan karşılaştırmaya çalışıyoruz. O arada yanımıza tuhaf kadın şapkası takan bir adam geliyor. Yüzü ifadesiz. Hem fotoğraf makinesine hem motorlara aynı tuhaflıkta bakıyor, ikisini de daha önce hiç görmemiş gibi. İlginç olan daha önce hiç görmediği şeylere karşı saf bir meraksızlık yansıtabilmesi. Böyle bir kayıtsızlık ancak insanının kendini kendi dünyasına gömmesi ile mümkün. Bunu mümkün kılan da muhtemelen, dünyaya ilişkin bütün ilgisini yoksulluğun isyankar peçesi ile örtmüş olması. Ben fotoğrafını çekerken ne olduğunu anladığını sanmıyorum.

DSC_4111.jpg



Derdimizi anlatmaya çalışıyoruz, yukarıdan kaç kilometre tünelden kaç kilometre. Bu cümleyi anlatabilmek neredeyse on dakikamızı alıyor. Adam sonunda ne dediğimizi anlıyor ve kayıtsız bir soğuklukla eliyle beş
işareti yapıyor. Zaman kaybettirmeyeceği için dağa çıkıyoruz ve tünele girmiyoruz.

DSC_4112.jpg


Gori’ye yaklaşırken bir kasabadan geçiyoruz. SSCB döneminden kalma devasa bir üretim tesisi var. Muhtemelen “ağır sanayi” tesisi. Marksist yabancılaşma teorisinin öğrettiği şeylerden biri de üretim sürecini insanileştirmek.

DSC_4105.jpg


Dev üretim bantlarında hep aynı hareketleri yaparak önünü ve sonunu göremediği üretim sürecinde yaptığı işe yabancılaşan işçinin yabancılaşma duygusunu azaltmak için fabrikanın çeşitli yerleri insani unsurlarla bezenmiş. Bunlardan biri de duvar resimleri. Yabancılaşmayı önlemek için yine işçi sınıfını ve “mücadeleyi” fetişleştiren kadın erkek figürleri resmedilmiş. Duvar tutmamış renkli sıvaları ve dökülen parçaların ardından ölü hücreler gibi beyaz tuğlalar çıkmış ortaya… Sosyalist ikonografinin sayısız örmekleri eski SSCB’nin içlerine doğru kim bilir daha ne zavallı hallere düşmüş. Bunları görmek içimi acıtıyor. Çünkü “daha iyi bir dünya” için mücadele eden milyonlarca insanın zihin duvarları da aynı durumda yaşadığımız dünyada… Pek çok insan inandığı dünyayı terk ederek, kapitalist dünyaya iltica etti. Ve bütün dönmelerin fanatik olduğu gerçeği burada da kendini gösterdi... İltica ettikleri yerin gerçek sahiplerinden daha fazla sahiplendiler özgür dünya denilen o karanlığı… Kim bilir, belki bazıları için fikren ait olmadığın bir dünyada cismen varoluşunu sürdürebilmek için, böyle bir inkar ve kabullenme diyalektiği geçerli. Gori’ye doğru giderken aklımdan hep bunlar geçiyor. Gori özel bir yer çünkü sosyalizmin büyük müteaahhitlerinden (mimar olamayacak kadar kaba yöntemlerle iş yapardı) Stalin burada doğmuş. Gori’ye gelmeden önce Suat’la ikimiz “hepimiz Stalin’iz” diye iki kağıt hazıladık, heykelin önünde öyle resim çektireceğiz. “Hepimiz Staliniz”.. hepimiz iki kişi… Bu işin gırgırı; Stalinist değilim ama Troçkist hiç değilim. İkisi öteki tarafta eminim hala tepişip duruyorlardır. (Bununla ilgili esprili fotoğralar da var elimde ama ben bu satırları yazarken Gori Rus bombardımanı altında. Bu yüzden o düzeyde esprili bir anlatıma girmek orada can korkusu yaşayan hiç tanımadığım insanlara saygısızlık olacak gibi geliyor şimdi)

DSC_4120.jpg


Motorları müzenin arka bahçesine park ediyoruz. Bekçi kılıklı iki güvenlik görevlisi motorların başında beklemek için beş Lari istiyor. İki Lari verip adamları başımızdan savıyoruz. Stalin’in doğduğu evin bulunduğu yer müze haline getirilmiş. Ev dediğim neredeyse tek oda gibi bir yer. Üzerine yağmur ve kara karşı kapatmışlar. Bir kibrit kutusunu mermer bir muhafaza içine almışlar sanki…Evin fotoğraflarını çekerken birden şeker kokulu bir gürültü yaklaşıyor: Çocuklar… İlkokul öğrencisi yaşlarında yirmi otuz kadar çocuk başlarında birkaç öğretmenle birlikte müzeyi geziyorlar. Tarihlerinin bu inanılmaz adamını öğretmenler onlara nasıl anlatıyor acaba merak ediyorum… Ve şimdi o çocuklar nerede uyuyor. Yaklaşık beş gündür bombalandığı için Gori terkedilmiş durumda. Birkaç yaşlı dışında kimse kalmadı diyor gazeteler. Daha bir ay önce fotoğraflarını çekerken göz göze geldiğim çocukların uykusu savaş uçaklarının gürültüsü ve bombalarla bölündü. Rusya Stalin’in kentini bombalıyor… Üzerine şarapnel saplanmamış hiçbir hayalimiz kalmadı. Bu nasıl bir dünya oldu böyle diye insan düşünmeden edemiyor.

DSC_4140.jpg


Müzeden çıkarak Gori’den ayrılıyoruz. Tiflis’e yaklaşırken yaklaşık kırk kilometrelik anlamsız bir otobana giriyoruz. Belli ki şehrin prestiji için bir otoyol projesi ihtiyacı olmuş ama ödeneksizlikten sadece yolu refüjle ikiye bölen bir sözde otoban yapmışlar. Son derece tekinsiz ve kötü bir trafik akışına kendimizi bırakıp biraz da sürat yaparak Tiflis’e yaklaşıyoruz. Bu tür yollarda ağar gitmek son derece tehlikeli oluyor. Kontrolü kaybetmeden genel akışa kendini uydurmak gerekiyor. Tiflis girişinde Kral David’in heykeli var. Gürcüler kendileri dışında neredeyse hiçbir milleti sevmiyorlar. Ne Azerileri, ne Türkleri, ne Ermenileri. Ama kendilerine karşı komik sayılacak düzeyde bir hayranlıkları var; erkeklerin yarısının adı Dadi ya da David. Şehir merkezinde bu kez oldukça uzun bir sütun üzerinde David heykeli var. Gürcistanın efsanevi kurucusu bir ejdarhanın boğazından içeri mızrağını sokuyor… Bu kent heykelleri çok şey söylüyor toplumlar hakkında. Sadece bir kent dekoru değil, o toplumda yaşayan insanların belleğini canlı tutmaya adanmış. Dahası o belleği biçimlendirmeye soyunmuş bir sosyal mühendislik işi bunlar…

DSC_4143.jpg


DSC_4157a.jpg


Topluma ezberletilen tarih ne olursa olsun, insanlar o günü yaşıyor… ama o günün imkanları geçmişin ezberi ile. Bu yüzden, zihinleri toplum mühensilerinin ezberleri ile doldurulmuş pek çok ülkede olduğu gibi burada da insanlar fakir ve gururlu…

DSC_4183.jpg
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Tiflis’te konaklayacak yer bulmak çok ciddi sorun oldu. Vinzenz daha önce internette şehir merkezinde bir otel bulmuş ama tek kişi için vaktiyle yaptığı rezervasyona karşı biz beş kişi gelince o otelde kalamadık. Şehir merkezinde her baktığımız otel pahalıydı ve otoparkı yoktu. Sonunda akşam hava karardığı sırada şehre sekiz on kilometre mesafede otoparkı olan bir otel bulabildik. Daha çok “saatlik konaklamalar” için kullanılan bir yer. Artık çok da seçme şansımız olmadığı için kaderimize razı olup odalara yerleştik. Akşam küçük bir yürüyüş ve yemek sonrası uykuya teslim olduk.

DSC_4161a.jpg


Tiflis’e kadar her gün motor üzerindeydik. Bir gün hiç motor kullanmadan yürüyerek gezmeye karar verdik. Şehir derli toplu olduğundan ve elimizde iki iyi kent haritası oluğundan görmek istediğimiz yerleri bilerek yürüyerek epeyi yer gezdik. Kent merkezinde sabah kahvaltısı yaptıktan sonra sokak aralarından geçerek yürümeye başladık. Sokak araları turistik broşürlerde gösterilmeyen bir zenginliğe sahip. Sokaklarda daha hakiki şeyler görebiliyorsunuz. Mesela dirseklerinin altına koyduğu minderle etrafı seyrederek sigara içen birinin kedisiyle birlikte yaşadığı küçük keyif anına tanıklık edebiliyorsunuz. Nereye giderseniz gidin bence en önemli şeylerden biri, insanları kendi halinde oldukları ortamda gözlemleyebilmek.

DSC_4164.jpg


Gürcistan yoksul bir ülke olduğundan SSCB zamanında yapılan kent dekoru dışında pek de yeni bir şey yapılmamış. Ama Tiflis başkent olduğundan biraz daha şanslı bu konuda. Sağda solda, küçük gösterişsiz ama estetik kent dekorları var. Küçük bir meydanda neşeli bir havuz, çevresindeki heykellerle dikkatimizi çekiyor.

DSC_4172.jpg


Orada biraz soluklanıp sokaklar arasında ilerlemeye devam ediyoruz. Evler ve avlular hüzünlü bir pejmürdelikle yaşamı kucaklamış, kendince tansiyonlu bir kent yaşamını sırtlamış insanları barındırıyor. Çamaşırlar balkondan balkona kadınların gururu olmuş sallanıyor. Evler ne kadar döküntü olsa da o döküntülüğe tezat bir otomobil zenginliği var.

DSC_4186.jpg


İnsan kendini bir an Balat’ta yürüyor sana bilir. Nitekim birazdan Eminönü’ne çıkıp işportacılarla karşılaşacak gibi oluyorsunuz. Mendil satan ve günlük kazancı bu tezgaha bağlamış kadınları objektifimize konuk ederek devam ediyoruz gezinmeye.

DSC_4188.jpg


Sağda solda küçük kiliseler var. Ama mimari olarak çok da ilgi çekici değil. Yine de turistik bir arsızlıkla her bulduğumuzu fotoğraflamaktan geri durmuyoruz. Asıl görmek istediğimiz Ortodoks dünyasında önemli bir yeri olan Svetistskhoveli Katedrali. 11. yüzyıldan kalma, halen ibadete açık ve görkemli bir katedral.

DSC_4200.jpg


DSC_4205.jpg


Geniş ve yeşilliklere boğulmuş bir avlusu var. Girişindeki yürüyüş yolu Gürcistan için masraflı sayılacak bir prestij projesi olmuş. Şansımıza günlerden Pazar ve ayine yetiştik. Ortokdoks dini ayin ritüeli etkileyici. Papazlar ve diğer görevlilerin kıyafetleri, törendeki rolleri benim gibi ilk kez izleyen biri için çok ilgi çekici.

DSC_4211.jpg


Her kıyafet ve renk belli ki bir dereceye karşılık geliyor. Etrafta çoluk çocuk mahşeri bir kalabalık var. Kimi mum dikiyor kimi törensel biçimde dua eden din adamlarını izliyor. Herkes çok saygılı. O kadar saygılılar ki şakur şukur fotoğraf çekmeme rağmen hiçbir görevliden uyarı ya da ters davranış görmedim. Duaları dinlerken insanlar bazen diz çöküyor, bazen istavroz çıkartıyor, bazen de duvarları öpüyorlar.

DSC_4227.jpg



DSC_4223.jpg
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Kentin eski bölgesinde ve yüksek bir mevkide olan katedralden aşağı doğru yürüyerek inmeye başladık. Sıcak ve yürüyüş ayaklarımız yorulduğu için bir yerde bira içtikten sonra yine devam ettik. Bu kez Kuru Köprü diye bir bölgeye gittik. Takma dişten otomobil antenine kadar her şeyin satıldığı bir bölge. Satıcılar çoğunlukla kırk yaşın üzerinde. Önemli bir kısmı sarhoş. Kimi ayık kalanlar satranca oturmuş vakit geçiriyor.

DSC_4231.jpg



Kırık mercekten tutun, dağılmış elektronik kitlere kadar her şey var. Bizim buralarda da satılan; Rus askerlerine ait madalyalar, askeri kıyafetler en sık rastlanan eşyalardan. Ama en ilginç tezgahlardan biri tıbbi malzeme satılan tezgahtı.

DSC_4233.jpg


Köprünün altında ise farklı bir Pazar kurulmuş burada sanatçılar eserlerini sergiliyorlar. Belki yabancı olduğumuz için söyledikleri fiyatlar bana biraz yüksek geldi. Güzel işler var ama hem pahalı hem de motorda taşıma imkanım yoktu.

DSC_4230.jpg


Körünün tam üzerinde ise bambaşka bir Pazar var: İnsan pazarı… Burada iş arayanlar ellerinde tuttukları kağıtlarla iş arıyorlar. Yaşlı kadınlar özellikle dikkat çekiyor. Sabırla oturuyorlar. Burada fotoğraf çekerken biraz geriliyorum. Çünkü işsizlik dünyanın her yerinde insanları hırçınlaştıran bir şey. Ama öyle etkileyici ki bunları çekmemek o insanlara haksızlık. Bir ülke hakkında bildiklerimiz çoğunlukla bilmemiz istenen şeyler. Eğer oraya gidip gündelik hayatın karmaşasına tanıklık ediyorsanız bu tanıklığı belgelemek biraz bu dünyaya olan borcunuz oluyor.

DSC_4243.jpg


Sadece iş arayalar değil aynı zamanda ayak üstü bir borsa izlenimi veren tezgahlar var. Bir adam sıkılmışbir ifadeyle kadınlarla pazarlık ediyor. Bir yerlerde satılık bir şeyler var, ya da bir yerlerde birileri bir iş yaptırmak istiyor.

DSC_4237.jpg


Dünya her coğrafyada aynı acımasızlıkla kendi etrafında dönüp duruyor ve insanlar kendi dünyalarında aynı çaresizlik deviniyorlar… İnsan pazarlarında, döküntü eşya tezgahlarında kırılan hayallerini, ibadethanelerde parlattıkları umutlarla yeniden şişiriyorlar…

DSC_4248.jpg


Kuru Köprü’de kurulan tezgahlardan neredeyse kimse bir şey almıyor. Her kes birbirinin tezgahını göz ucuyla izliyor ama kimsenin kimseyi kıskanmasına sebep olacak bir canlılık yok.

Kuru köprüden ayrılıp Botanik Park’a yürümeye başlıyoruz. Bir ara gurubumuz dağılıyor. Önce Behlül kayboluyor. Bir saat sonra onu buluyoruz. Hep birlikte Botanik Parka yürürken bu kez de ben ve Behlül diğerlerini kaybediyoruz. Botanik Parka ilerlerken caddelerden birinde “neşeli” bir mekan gözümüze çarpıyor.

DSC_4256.jpg


Belli ki geceleri saçtığı neşe gündüze göre daha fazla. Siyah elbiseli iki hatun ve duvardaki dudak resmi çok fotojenik; bir de o ağaç orada dikili olmasaydı çok iyi olacaktı.

Botanik parka gittiğimizde yol üzerinde bir cami gördük. İnşaat halinden yeni kurtulmuş ama hala sağında solunda işçiler çalışıyor. Hepsi Türk. Bir su içiyoruz orada. Botanik Parka geldiğimizde benim pilim bitti. Daha yürüyecek halim kalmadı ve Behlül’ü azad ettim. Sen git dolaş ben oturuyorum dedim… Behlül gitti gelmez… Ben unutmuşum bu adamın ağaç fetişi olduğunu. Elma yese koçanını yere gömer ağaç çıkar belki diye. Öyle arıza adamlarla geziyorum yani; ama her birinin arızasından yaşam fışkırıyor. Bakar mısınız şunların güzelliğine.

DSC_4270.jpg
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

geziden aldığınız keyif her kareye yansımış. ne hoş.
ben de batuma kadar olan kısımda, nerdeyse aynı rotayla nisan sonunda oralardaydım. sizin fotoğraflarınızı seyrederken o günlere geri döndüm. mesela ben de İshak Paşa Sarayı'nın içini göremedim, pazartesi gününde gittiğim için, inanılmaz üzülmüştüm, o gün aklıma geldi şimdi. ne harika yerler ya. fotoğraflarınıza ayrıca bayıldım. benim geniş açı lensim olmadığı için binaların içinden istediğim görüntüleri alamadım. ama sizin çektiklerinizi seyrederek bu doyuma ulaştım. ne güzel bir yazı yazmışsınız. ben becerip de fotoğrafları yükleyemedim, yazı yazamadım. fotoğraflarım sadece bende ve arkadaşlarımda kaldı. yeterince paylaşamadım. oraları ve o insanları görmek, onlarla hemhal olmak mükemmel bir tecrübe. bu tecrübenizdeki mutluluğunuzu paylaşıyorum.
 



Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

İshakpaşa sarayının içini biz de göremedik. Çünkü saat 5'de kapanıyormuş. Oralrarı gezmiş birilerinden yorum gelmesi beni ayrıca sevindiriyor. Çok teşekkür ederim.
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Artık çok uzatmış olduğumun farkında olarak tek seferde dönüş yolunu özetlemeye çalışayım.

Tiflis'ten yola çıkarak Trabzon'a uzunca sayılacak bir parkur yaptık. Zihni Ağabey kızının düğünü, Behlül uzmanlık sınavı için zaten bir an önce Ankara'da olmak istiyorlardı. Onlara gaz açtırmak sorun olmadı. Tiflis'ten Trabzon'a yer yer yağmurlu bir sürüş yaparak geldik. Batum'da son kez depolarımızı ucuz benzinle doldurduktan sonra, Sarp kapısından geçtik. Sahil boyu Trabzon'a doğru sürerken dağlardan denize doğru şelaleler aktığını gördük. Meğer bir gün önce çok ciddi yağmur basmış buraları. Diğerleri Ankara'ya devam edeceğinden Suat'la niyetimiz Ayder'e çıkmaktı ama yukarılarda yol ve havanın elverişsiz olduğunu öğrenip Trabzon'a devam edip orada konakladık.

Ertesi gün hava günlük güneşlikti. Bu durumda "hac yolu" farz oldu ve yönümüzü Zigana Geçidi'ne çevirdik. Yol boyu yeşillikler ve mor çiçek tarlarlaları arasından Hamsiköy'e doğru sürmeye başladık. Uzaklarda bir yerde sanki yere serilen mor bir halı ametist bahçeye dönüşmüş, Aralarda. İnsanın içinden üzerine uzanıp o eflatun denizde kaybolmak geçiyor. Virajlarda ametist bahçe bir görünüp bir kayboluyor.... uzak...

DSC_4290.jpg


Zigana yolu yeni yolu yukarıdan gören bol virajlı bozuk satıhlıi trafiğin neredeyse bir kaç traktör ve köyden kasabaya inen üç beş otomobille sınırlı olduğu güvenli bir yol. Satıh yer yer kötü olduğundan ve manzara insnaıın içindeki "viraj yapma" hevesinin önüne geçtiğinden ağar ağar sağı solu seyrederek Hamsiköy'e ulaşıyoruz. Adı gibi kendi de komik bir köy. Sütlacı tüm Türkiye'ye nam salmış. Aşağıdaki yeni yol yapılmadan önce burası daha çok insan ağarlarmış. Şimidilerde eskisi kadar hareket yok ama yine de bazı gurme guruplar buraya sütlaç yemeye geliyormuş.

DSC_4299.jpg


Önce kuru fasulye pilav yiyeyerek karnımızı doyurup sonra da meşhur sütlaçtan yedik. Lezzet konusunda zaten Gürcistan'da kaşarlı haçapuri ile köreldiğimiz için memlekette ne yesek derin bir ohh çekiyoruz. Ama sütlaç gerçekten güzel. Bize servis yapan 17-18 yaşlarında iki kız kardeş lokantayı çekip çeviriyorlar. Suat tuvaletin yerini sordu, o geldikten sonra ben Suat'a sordum. Sağdaki kapıdan gir dedi. Sağdaki kapıdan girdim, karşıma merdiven çıktı. Merdivenden yukarı çıktığımda tuvaletin yerini arıyorum ama bir tuhaflık var. Burası fazla domestik fazla eviçi bir mekan. Pek öyle lokanta tuvaleti gibi değil. Sonra bir aralık kapıdan kafamı uzattığımda tuvaleti buldum. Gördüğüm manzara karşısında kasıklarımdaki basıncı unutup fotoğraf makinemi almak üzere koşar adımlarla aşağı indim. Kapıdan çıkarken kızlardan biri beni gördü ve "yanlış girmişsiniz orası bizim ev" dedi. Ben de özür dilkeyip tekrar yanlış yapmak zorundayım izin verirseniz o tuvaletin fotoğrafını çekmek istiyorum dedim. Kız kısa bir duraksama geçirdi. Oğlumun taktiğini uygulayarak kıza bir "yavru köpek bakışı" attım ve lütfen, dedim. Bunu yapmazsam çok üzüleceğim, diye ekledim. Kız peki dedi. Makineyi aldığım gibi merdivenleri uçarak çıktım ve tuvaleti çektim....

DSC_4304.jpg


Bu tuvaletin esprisi gezinin zirve noktalarından biri oldu. Döndükten sonra üyesi olduğum fotoğraf gurubuna attım, şu anda o tuvalet dünyayı dolaşıyor.

Niyetimiz Zigana'dan indikten sonra Mesudiye'de benim köyüme uğramaktı. Ancak yol o kadar güzel ki, sık sık mola verip oksijen çekip etrafı seyrederken varış saatimizi kaçırdık. Mesudiye'ye doğru yaklaştığımızda hava kararmaya yüz tutmuş ve oldukça serinlemişti. Köye (eski adı Yaztura, şimdi Yeşilçit) giden yol ayrımına geldiğimde bu saatte gitmenin anlamı olmayacağına karar verip Mesudiye'nin içine doğru gaz açtım. Geçen yıl köye gitmiştim, bu yıl da Mesudiye'de konaklayalım dedim. Mesudiye'de yatabileceğimiz tek yer belediyeye ait bir konuk evi. Binbir zahmetle oradan bir oda ayarlayabildik kendimize. Oda normal bir evin salonu büyüklüğünde, içinde yan yana yerleştirilmiş iki tane çift kişilik yatak var. İnsan tuhaf oluyor. Yine de manasızlık içinde mana aramaktan va geöip yerleştik. Tuvalet ortak kullanımda. Banyo da öyle. Suat'la karnımızı doyurup avuç içi kadar kasaba içinde gezinmeye başladık. Kasaba; eni konu bir cadde, kasabanın içinden akan bir nehir ve şehir meydanı denebilecek bir açık alan ve bunlardan dağılan sokaklardan ibaret. Dolaşmaya başladığımızda tuhaf bir meyhane bolluğu olduğunu görüyoruz. Meyhaneden çok birahane denebilir. Yapacak bir şey yok. Vakit geçirmek için birahanelerden birinden içeri dalıyoruz. İçerideki sigara dumanı haşare öldürücü düzeye gelmiş, kapıya yakın bir yere oturup iki bira söylüyoruz. İçeride bir kaç kişi demleniyor, ama kimse kendi halinde değil. Herkes birbirine laf atıyor, sataşıyor.

DSC_4346.jpg


Dağına başında üç beşbin kişinin yaşadığı yerde bu içki kültürü gerçekten hayret verici. Ortamda sıkı sarhoşlar var ama bizim olduğumuz saatlerde tatsız hiç bir olay olmuyor. Aksine bir kolektif neşe yaratma çabası var. Bunun başını birahane sahibi çekiyor, herkese sataşıyor. Yanımıdaki masada biri türkü söylemeye başlıyor. Yüksek perdeden güzelce sayılacak bir sesi var. Her söylediği şarkıdan önce ısrarla "ağlamayacaksınız bak!" diye etrafı uyarıyor. Sonra da daha önce hiç duymadığım yetim türkülerinin, sevda ağıtlarının fitilini yakıyor. Dinleyenler efkarlanıyor ama her gözyaşı düşme ihtimali cıvık bir espri ile bastırılıyor. Bir süre sonra yanımızdaki kalabalığa biz de katılıyoruz. Sohbet ederken Yazturalı olduğumu öğreniyorlar, ve samimiyet biraz daha hakiki bir boyuta yükseliyor. Geceyi burada tamamladıktan sonra kelimenin tam anlamıyla "bitli" otelimize dönüp yatıyoruz.

DSC_4348.jpg


Ertesi sabah Mesudiye'den Ordu'ya, Ordu'dan sahil yolundaki meşhur virajları alarak Ünye'ye geçiyoruz. Oradan da Tokat.

DSC_4371.jpg


DSC_4377.jpg


Suat konaklamamız için Tokat'ta DSİ misafirhanesini ayarlıyor. Misafirhane villa yavrusu bir şey. Bir gece önceki bitli palastan sonra ilaç gibi geliyor. Suat nasıl becerdiyse gecemize el koyacak olan biri ile tanışıyor ve adam bize Tokat kebabı yedirmek için taklalar atarak önümüze düşüyor. Aşırı bir ilgi ve aşırı bir muhabbet ortamı var. Benim kafamda ise Tokat'ta yaşayan fotoğrafçı arkadaşım Murat Oruç'la buluşmak var. Ancak bize tokat kebabı yedirmeye azmeden arkadaş bizi öyle bir esir almış vaziyetteki kaçamıyorum. Kebap için alış veriş yapıyoruz. Eti onun gösterdiği yerden aldıktan sonra bu sefer kendimi patlıcan seçerken buluyorum. Adama "hocam sonunda bizi mutfakta da çalıştırmayacaksın değil mi" diye şaka yaptığımda aldığım cevap kanımı donduruyor, "Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!"... Buyur buradan yak! Ben adamın bize dayattığı program yüzünden kendi arkadaşımı görememişim, bir de onun hisli dündaysını teskin etmem gerekecek.

DSC_4395.jpg



Adam sonuçta bizi şehir dışında bir alevi lokantasına götürüp saz söz eşliğinde bir Tokat Kebabı yediriyor, ama Muratla buluşmamız suya düşüyor. Tek teselli Suat'ın keyfi çok yerinde adamı sevdi. Ortam da eh işte denecek türden. Değişik bir akşam oldu.


Ertesi sabah Tokattan çıktıktan sonra hedefimiz hava kararmadan Ankara'ya ulaşmak. Geziyi noktalayacağız. Son kilometreler yolun zevksizleştiği sıcağın bastırdığı bir yolculuğa dönüşüyor. Yaklaştıkça "ikarus sendromuna" yakalanmamak için hızımızı 90 km.'ye sabitliyoruz. Pek çok uzun yol macerası eve dönüş yolunda üstelik de eve bir kaç yüz kilometre kala bir an önce varayım telaşı ile tatsız kazalarla biter. Bu yüzden gezinin belkide en temkinli sürüşünü yaparak eve dönüyoruz.


Kapının anahtarını çevirip içeri girdiğimde kedileri beni beklerken buluyorum. Yanlızlıktan hafif depresif olmuşlar. Apartman görevlisi yemek ve tuvalet işini halletmiş ama göbeklerini okşamamış tabi... Eşyaları koridora yığıp ilk iş olarak kendime bir kahve yapıp balkona geçiyorum... Kapı önünden ayrılıp geri dönüşüm 5055 kilometre olmuş. Tahminimden çok dah az bir maliyete (konaklama ve benzin dahil yaklaşık bin sekiz yüz lira) kazasız belasız geziyi tamamladık.

DSC_4317.jpg


İlk kez yurt dışında motor kullandım. Güzeldi ama daha da güzeli Türkiye'nin içinde olan kısmıydı. Kendi ülkemde gezdiğim yerler tek tek gözümüm önündne geçiyor. İnsanların kimi zaman kayıtsız, kimi zaman bunaltan bir yoğunlukla ağır bir bulut gibi üzerinizi kaplayan ilgisi... Eğer siz de aynı kayıtsızlıkla yaşarsanız çok az sorunla karşılaşırsınız. Ama sevginizi doya doya yaşadığınızda iş biraz farklılaşıyor. Çünkü bu ülkeyi sevmek, güzel olmadığını düşünen bir kadına aşık olmak gibidir. Ne zaman huzurlu bir uyku için sizi bağrında ısıtacağı, ne zaman hiddetlenip iteceğini bilemezsiniz... Ona sarılmanın, onun koynunda uyumanın yollara düşmekten başka çaresi var mı ?... İşte bu da öyle çok ama çok güzel bir kadının koynunda huzurlu sessiz bir uyku arayışının hikayesi idi.
Şairin dediği gibi

ya içindesindir çemberin
ya da dışında yer alacaksın...

çemberin içindekine de, dışında kalanına da selam olsun, okuyan okumayan sağ olsun.
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

cok keyifli anlatilmis bir gezi yazisi , bazi yerleri donup donup tekrar okudum , elinize saglık , selamlar ..
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Murat dostum yaptığınız bu gezi, anlatım gerçekten muhteşem. Ekip mükemmel, yollar mükemmel anlatım kendi başına bir doluluk ve tabiki o geniş açı fotoğraflar ve diğerleri söyleyecek kelime bulamadım.
Kalın sağlıcakla.
Medar Kaplan
 




Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Yazınız ve fotoğraflarınız mükemmel. Paylaştığınız ve ufkumuzu genişlettiğiniz için teşekkürler
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

elinize - ayagınıza saglık cok guzel bir gezi ve anlatım olmuş
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Hocam selamlar, buralarda pek yeniyim, öncelikle selamımı herkese iletmek istiyorum.
Gezi, yazı, herşey zaten harika,fakat ben fotografların güzelliğine ve renk+netlik konusuna takıldım. nedir bunun sırrı, tabii ustalığınızın haricinde? Makinanız ve çekim tekniğiniz hakkında da azcık bilgi verebilirseniz çok sevinirim.Teşekkürler.
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

uzunca süredir hobi amaçlı çekiyorum sanırım senelerdir uğraşa uğraşa biraz mesafe kaydetmiş olabilirim. bir de izleyici olarak sinema fotoğraf konusuna zaman ayırıyorum sanırım ondandır. ilginizie çok teşekkür ederim.
 

Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Bu kadarıda fazla artık.Çeken var çekemeyen var :smiley: Ayıp ama.Elinize gözünüze sağlık büyük bir keyif ile fotografları inceledim.Ama detayları kaçırmamak için en az 2 kere daha bakılması gereken fotograflar.
 



Ynt: Güney Doğu - Doğu - Gürcistan ve Karadeniz Turu (5055 km)

Kıskandığım bir rota ;)... ;D Fotoğrafların ,anlatımınla birleşince çok güzel bir rapor olmuş tebrikler Murat arkadaşım...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,821
Mesajlar
1,523,918
Kayıtlı Üye Sayımız
166,617
Kaydolan Son Üyemiz
rkayapınar

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst