Ynt: Flamenkonun Büyüsünde İspanya: Barselona,girona,figueres
Müzeyi gezmeden SALVADOR DALİ'yi tanımak lazım.Onun hakkında sayfalarca araştırma yaptım. Bu araştırmalarımı parça parça alıntıyacağım. Onu tanımadan eserlerinin pek bir anlamı yok. O doğmadan önce ölen abisi,annesi, karısı Gala tanınmadan eserleri anlaşılamaz.
" Dalí 11 Mayıs 1904'te, İspanya'nın Katalonya bölgesinde bulunan Figueres kentinde, Salvador Dalí i Cusí ve Felipa Domenech Ferres çiftinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Çiftin 1901 doğumlu ilk çocuğu, Dalí'nin doğumundan tam dokuz ay on gün önce (1 Ağustos 1903'te) sindirim yolu iltihabından ölmüş, onun ismi olan Salvador da ikinci çocuğa geçmişti. İlk çocuklarının küçük yaşta ölmesini bir türlü kabullenemeyen Dalí çifti, küçük Dalí'nin yanında sık sık ölmüş ağabeyinden bahsediyor, ilk Salvador'un bir resmini yatak odalarının duvarında tutuyor, ve Dalí'yle beraber düzenli olarak ilk Salvador'un mezarını ziyaret ediyorlardı. Bu durum, Dalí'nin küçük yaşta kendi kimliği konusunda karışıklık yaşamasına sebep oldu. Sonradan, hiç tanımadığı ağabeyi hakkında "iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı [...] O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu." diye yazacaktı.
“'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.”
Şöyle söylemiş bir defasında: “Altı yaşında aşçı olmayı düşünmüştüm, yedi yaşındayken ise Napolyon. O gün bugündür ihtirasım aynı çılgınlığı ile devam ediyor.”
Dalí'nin babası, sert ve otoriter karakterli bir noterdi. Annesi ise tam tersine sevecen ve anlayışlıydı ve oğlunun resim konusundaki çabalarına destek veriyordu. Dalí üç yaşındayken kızkardeşi Ana María doğdu. Evin tek erkek çocuğu olarak, annesi, kızkardeşi, teyzesi, anneannesi ve bakıcısından sürekli ilgi gören Dalí, küçük yaşlarından itibaren şımarık ve kaprisli bir karakter sergilemeye başladı.
Bir röportajında şöyle söyler: "Bu ölüm, annemi varlığının en derin yerinden sarstı. ağabeyimin pırıltısı, zekası, zerafeti, yakışıklılığı onu o kadar mutlu ederdi ki kaybı berbat bir şoktu. bunun üstesinden hiç gelemedi. ana-babamın umutsuzluğu, acısı sadece benim doğumumla hafifledi, ancak talihsizlikleri gene de bedenlerinin bütün hücrelerine sızmıştı. annemin karnındayken bile onların endişelerini, acılarını hissedebiliyordum. fetus halindeyken şeytani, iğrenç bir plasenta içinde yüzüyordum. onların kaygıları peşimi hiç bırakmadı. ağabeyimin varlığını derinden hissettim; onu benden hep daha iyi beceren, daha üstün biri gibi hissettim, varlığını beni duygulanımlarıma yabancılaştıran bir örselenme gibi algıladım… ben ahlaksız, yanlış, kötü bir çocuktum. şeytanın gölgesinde büyüdüm ve hala acı çekiyorum."
Bir yapıtında annesi elleri kanlı bir şekilde ve çok üzgün bir halde freud’un kucağında resmedilmiştir. resmin diğer tarafında bıçak tutan bir el ve onu engelleyen başka bir el görünür. dali annesinin yasını ve suçluluk duygularını sezmektedir…
Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babasının yatak odasında Velazquez'in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı. Böylece Salvador Dalí bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi. Uzun süre, onu fetheden kız kardeşi Ana Maria'nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu. Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismiydi.
Ebeveynlerinin odasına her girdiğinde ve ağabeyinin, o ‘çok güzel çocuğun’ fotoğrafını gördüğünde bütün geceyi bu ideal ağabeyin çürüdüğünü hayal ederek geçirir. ancak kendi ölümünü ve bir tabutta olduğunu, sonunda dinlendiğini hayal ederek uyuyabilir. ressam olunca da her gece yaptığı resme bakarak uyuyacaktır. dali için resim yapmak ölümü alt etmekti. resim ağabeyi ile bir buluşma yeri ya da bağlantı nesnesi idi. güneş doğarken kalkar, uyanınca hemen yatağının yanında duran şövaleye bakar, ilk önce üzerinde çalıştığı resmini görürdü; yatarken de gördüğü son şey buydu."