Ynt: Ege ve Adalar Turu Başlıyor...
ERDEK'deyiz. HAYIR'lı oyumuzu kullanmak için 12 eylüle yakın tarihte dönmeyi düşündüğümüz tarihten çok önce, keyfimizi kaçıran bir olay nedeni ile erken dönmek zorunda kaldık evimize.
Kalmakta olduğumuz Ezine-Tavaklı iskelesinden ayın dördünde hareket ederek,benim 30 yıl önce gittiğim,eşimin görmediği ve merak ettiği Gökçeada'ya gittik. Tam cehennem sıcaklarının nefes aldırmadığı günlerde yola çıkmak enayiliğini yaptığımız için,nerede ise bayılma derecesinde tamda 1 gemisine binerek saat 3 e yakın indik gökçeadaya. Gökçeada merkezde bir yemek yedik,fakat yola çıkmağa mecalimiz yok nerede ise bayılacağız.Okulun önündeki ağaçlık çay bahçesinde ısının biraz olsun azalmasını beklemek zorunda kaldık taaa ki saat 6 ya kadar.
Gemide adaya meşrubat götüren kamyonetteki arkadaşlara nerede kalabileceğimizi sorarken,iki araba arkamıza binmiş olan jandarma arabasından inip yanımıza gelen genç bir jandarma astsubay,en kıdemli rehberleri kıskandıracak güzellikte ve harita üzerinden işaretliyerek görülecek ve kalınacak yerleri bir bir anlattı sağ olsun.
Hatta bir ara,soğuk suyu bulanan bir çeşme başını anlatırkende'' burada rakıyı çeşmenin yalağına koyacaksınız. Oradan alıp bardağa koyup tekrar yalağa sokacaksınız. Fabrikalar daha böyle soğutucu yapmadılar dedi veeee ekledi. Haaaaa olaki rakıyı bitiremediniz. Kalanı alıp gitmek yok. Orada bırakacaksınız ki sizden sonra gelenler birer fırt çekip size dua etsinler. Kendisi Tokat lı imiş. Biz çobanlık yaparken azığımızı yediğimiz ağacının dalına bizden sonra gelip aç olan fakat yanında bir şeyi olmayanlarda açlığını gidersin diye kalan azığımızı asarız '' dedi. İşte büyük yerlere gelsede köyünde aldığı insanlık dersini bizlerede aktarmak istemesi üzerine iki yanağından da öptüm o anadolu çocuğunu.
Onun önerdiği yerlerden en yakın olan KALEKÖY girişinde solda askeri birliğin lojmanı ve plajının yanındaki halk plajına indik. 4-5 çadır vardı ağaçların altında. Bizde boş olan büyükçe bir ağacın altına yerleştik. Sessiz ve sakindi,halk plajı olmasına rağmen çadırcılardan başka kimse yoktu.Sol tarafımızda resort otel,sağ taraf 100 metre gittinizmi kaleköy limanı.Restoranları,kafeteryası,geceleri açılan incik-boncuk standları,luna parkı ile oldukça hareketli idi. Bu gece burada kalalım yarın adayı motorsiklet ile dolaşır daha iyi bir yer buluruz diye kararlaştırıyoruz. Tüm gün sıcaktan bunaldığımız içinde erkenden yatıyoruz. Tabi insanlardan uzak yerlerde kalma alışkanlığımızdan arka ve orta kapı açık yatıyoruz. Zaten kapıyı kapatsak sıcaktan nefes alınmayacak.Eeeeeh yanımızda da askeri lojmanlar ve nöbtçileri varya gevşetiyor insanı,bir güven oluşuyor işte.
Ertesi günü motorsiklete atlayıp başlıyoruz ada turuna. Hanım en çok rumların festivalinin yapıldığı TEPEKÖY'ü merak ettiğinden doğruca oraya çıkıyoruz. Sadece rumların yaşadığı küçük bir rum köyü. TIR'cılıkta yunanistanı karış- karış köylerine varasıya gezdiğim için bir ara kendimi yunanistanda sanıyorum. Sokaklarda akrabalarını görmeğe gelmiş yunan plakalı araçlarda görüntüyü tamamlıyor. Hanım 100-150 kişiyi ancak alacak küçücük köy meydanını görünce'' burası sadece burada oturan ve gelen yunanlıları alır''diyerek ağustos 15 gecesi yapılacak yortu için bizi almayacağını söyleyerek,görmeği çok istediği şenliği görmek için gelmemizin doğru olmayacağına karar veriyor,rumlara rahatsızlık vermeme adına.
Tepeköy'den inip diğer köyleri gezerek ver elini UĞURLU.30 yıl önce kamp yaptığım Uğurlu nun yerinde yeller esiyor tabi.Liman yapılmış.Kumsalı deseniz insan dolu.Astsubayın önerdiği sağ taraf daki gizli liman denilen yere geçiyoruz. Bir anda gözlerimiz fal taşı gibi açılıyor.İnanmayacalsınız abartıyorum diyeceksiniz ama gerçek. Plajın orta yerinde denizin içine brandadan yapılma tesettürlü hanımların denize girmesi için üstü açık çadır kurmuşlar. Anlatmakta zorlanıyorum. Yani denizi çevirmişler,denize giren haşemalı bayanlar gözükmesin diye. Tabi ben ya allah çekerek yükleniyorum motorun gazına. Limanın üstündeki denize bakan restorana oturup bir yemek yiyelim diyoruz. Garsonada saç kavurma olasıya kadar günahta olsa '' ver şöyle soğuk bir bira kardeşim'' diyorum. Nasılsa sadece müslümanlara ait, İzmir'liyiz gavuruz bizi almacaklar cennete diyerek.
Oradaki güzel bir yemek molasından sonra,adanın güneyini komple dolaşan yolun başında ver ediyorum gazı motora.Taaaaki gökçeada merkeze kadar dönüyoruz adayı. Eşim illaki denizi ve yeşili bir arada ister. Birde alıştı ya deniz kıyısında ağaç gölgesinde olmaya. Tabi beğendiremiyorum biryerleri. '' Yine biz Kaleköyde kalalım bari,hiç olmazsa bir ağaç altındayız'' diyor.
Veeeeeee her zaman herkese '' yerleşim yerlerinin yakınında durmayın başınız ağrır'' diyerek verdiğim talkımın-salkımını yutuyorum. Yanımızdaki lojmanlardaki nöbetçileri görerek rahatlama ile gece yine kapılar açık yatıyoruz. Gecenin 2 sinde hanımın tıkırtısına uyanıyorum '' hayırdır'' diyerek. eşimde'' Kapının ağzında biririsi ile burun buruna geldim,hala dolaşıyor'' diyerek perde arasından dışarı gözlüyor. hemen dışarı çıkıp başlıyorum bende gözlemeye. Siyahlar giymiş birisi oradaki çadırları ve arabaları dolaşıyor.Elimdeki büyük el fenerini çakarak Türk efeliği ile '' gel ulan buraya '' diye bir nara atıyorum gecenin sessizliğinde. Anında kayboluyor,sonrada avrupalı gibi arıyorum jandarmayı anlatıyorum durumu. Jandarma gelesiye kadarda adamı gözlüyorum. bir ara yanına gidip çakıyorum feneri gözüne. Daha sonra tabi hanımın'' sen aptalmısın ya sana birşey yapsa,belki üstünde bıçak-silah vardır'' fırçalarını yemek pahasına.Jandarma gelirken adam kaleköy yoluna tırmanmaya başlıyor.bende yolun ağzında durup jandarmayı bekliyorum yönlendirmek için. Gelen jandarmaya fener çakarak yönlendiriyorum kaleköye doğru. Araç yolu 50 metre tırmanınca,ne göreyim adam çalıların arasından çıkıp aşağı yöneliyor. Hemen telefona sarılıp jandarmayı aşağı çağırıyorum. Denizin kıyısında çöküyoruz jandarmalar ile beraber gırtlağına düşman askerini esir almış mehmetçik misali.
Sonrasımı hadi git jandarma merkezine ifade ver,bir sürü evrak imzala. Tabi bu arada gün ağarmaya başlar bizim uykuda sizlere rahmet. Hanımın gündüz bile gözü etrafta.Anlıyorum ki bu saatten sonra hanımı gezdirmenin tadı yok''.Hadi dönelim bari eve diyorum.'''' Valla iyi olur'' diyor oda. Amaaaaaaa o kadar kolaymı bürokrasiden kurtulmak. Jandarmanın fotokopi makinası arızalı olduğu için'' sabah gelinde kimliklerinizin fotokopilerini çektirelim çarşıdan'' Emri var nereye gideceğiz. Askerlikten kalma emiri yerine getirme alışkanlığı ile toparlanıp soluğu jandarmada alıyoruz. Veriyoruz kimlikleri,komutanda hemen askere '' oğlum bunların çarşıdan fotokopilerini çektir'' gel diye salıyor mehmetçiği çarşıya. Bu arada bize çay ikramıda oluyor sağ olsun. Çarşı 500 merte mesafede olmasına rağmen,mehmetçiğim mehter marşı ile gidip geldiği için tam bir saatde dönüyor merkeze. Tabi bizde 10 gemisini kaçırıp yine kalıyoruz 1 gemisine ve sıcağım en yaktığı saatlerde iniyoruz Kabatepe ye.Fakat o mehmetçiğe kızmak yerine,biz komutanı sıkıştırdığımız için,gelir gelmez ''nerede kaldın be oğlum '' diye gürlemesi karşısında '' makina bozuktu komutanım'' diye boynunu bükmesi gözümden gitmeyip üzülüyorum bile,fırça temesine sebep oldum diye.
Yolda sıcaktan bayılacak hale gelince çanakkale-bandırma yolunun denize en yakın geçen yerinde bir köye dalıyoruz ve kendimizi atıyoruz denize. Biraz kendimize gelince etrafa bakınıyoruz şirin bir köy turizmle alakası yok.Denize girenler sadece köylüler. Ammaaaaa sıkı durun kadınlar ve kızlar hepsi bikinili. Hanımla ağzımız açık kalıyor.Denizin içindeki kızlı erkekli genç guruba eşim ''buranın adı nedir'' dediğinde ŞEVKETİYE diyorlar.Eşim yemek yiyecek neresi var dediğinde,sahilde 3 tekerli arabayı gösterip'' tost var,lokanta yok burası köy'' diyorlar.Eşimde'' çok güzel köyünüz'' demek gafletinde bulununca,cevabınıda alıyor hemen delikanlıdan anında ''Kızlarımızda güzeldir,teyzeeeee'' Hanımda kızların yanında delikanlılarada gaz vermek için''delikanlılarınızda çok yakışıklı'' deyince tün gençler bir nara ile dalıyorlar denize kızlara doğru.
Denizden kıyıya çıkıp kurulanırken kıyıda göbekli yaşlı biri ile selamlaşıp köy hakkında sohbet etmek istediğimizde ise,hem şaşkınlık ve kahkahalar gömülüyoruz. Karşımızdaki adam '' ben köyün muhtarıyım'' demezmi. Muhtara adeta yalvarıyorum '' ne olur böyle yaşatmaya çalışın,belki turizmden çok para kazanırsınız ama sonra torunlarınız buradan denize giremez,bu köyün yabancısı olursunuz''demeğe kalktığımda.Muhtar gayet bilinçli bir şekilde '' biliyoruz beyim deyip,az ilerde denize sıfır 2 katlı binayı gösterip. Bak orası çay bahçemiz,orayı çok isteyen var gazino yapalım,otel yapalım diye. Ama bizim için şu çocukların mutluluğu paradan önemli'' dediğinde ''gel muhtar seni bir öpeyim'' diyerek sarılıyorum boynuna.
Yolda eşimin aldığı telefonda tüm çocukların,edirnede bile olanı dahil ERDEK'e doğru yolda olduğu haberi geliyor ilaç gibi. Hanım zevkten 8 olmuş durumda mutluluktan uçuyor,tüm çocukları ile beraber olacağı için. Tabi bende hırsız yüzünden yiyeceğim fırçadan kurtulmuş oluyorum çaktırmadan. Evde çocuklarla toplanınca çocukların'' bu yaz erken döndünüz'' dediğinde duyduklarıma inanamıyorum ve sevinçten nerede ise zıplayacağım. Eşim'' biraz evde olalım,HAYIR'lısı ile oyumuzu kullanalım tekrar çıkarız'' demezmi. Anlıyorum ki yakında Ben -eşim-kamil ve keyfimizin kahyası yine yollarda olacak. OLEYYYYYYYYYYYYYYYY......................
Velhasıl bu senin birinci turu tamamlanmış oluyor böylece. ( HAYIR lısı ile oyumuzu kullanalım derken pek HAYIRlı olmayacağını anlamış oluyoruz böylece. HAYIR beklerken bir adada hırsızla karşılaşmamız neye yorumlanır acaba,ben çözemedim,zaten anlamamda öyle yorum işlerinden.
Tüm dostlarımı sevgi ve saygı ile öpüyorum...............