k_akkus
Ana Kamp
4- SİEM REAP GEZİSİ
Otelden ertesi gün saat 8.30 otobüsüne Siem Reap için bilet aldık. Sabah 8.00’da servis bizi otelden aldı. Otobüsün kalkacağı yere bıraktı. Etrafta bizim gibi gezginler vardı. Onlar gelen minibüs tipi araçlara binip gittiler. Neden sonra bizim otobüs geldi. Önce binen istediği yere oturmuş. Sözde koltuk numarası var ama uyan yok. Biz de boş bulduğumuz yerlere oturduk. Ancak 9.15’te yola çıktık. Belediye otobüsü gibi her yerde durdu, yolcu aldı. Otobüsün alt bagajları eşya dolu. Bizim bavulları arka koltukların üzerine yerleştirdiler. Bir müddet çift yolda seyahat ettikten sonra tek yönlü yola girdik. Köylerin, kasabaların içinden geçen ve oldukça bozuk olan bu yoldan devam ettik. Her elini kaldıran yolcuyu aldı. Koridora tabureler koyarak yolcuları oturttu. Arkadan biri inmek istediği zaman ortadaki yolcular aşağı iniyor, sonra tekrar biniyorlardı.
Sekiz saatlik rezil bir yolculuktan sonra Siem Reap’e geldik. Bir sokağa geri geri girdi. Diğer bir otobüsün yanına yanaştı. Etrafta alıştığımız tipte bir terminali boşuna aradık. Herkes indi. Tuk tukçular etrafımızı sardı. Sıkı bir pazarlık sonrası 5 dolara kalacağımız otele kadar götürecek biriyle anlaştık.
Siem Reap’te “Chamraoen’s Home” otelinde konakladık. Şehrin merkezine yakın ancak sesiz ve sakin bir sokaktaki bu otelden ve çalışanlarından çok memnun kaldık.
Ertesi gün Angkor Wat’a gitmek için tam günlüğüne otelin tuk tukuyla 15 dolara anlaştık.
Siem Reap’in kalbi nehrin karşı tarafındaki Pup Street’te atıyor. Kafeler, barlar, lokantalar bu bölgede toplanmış. Ho Chi Minh’deki gibi rahatsız edici gürültü, “bu mekana gel, yok şu mekana gel” diye yolunuzu kesenler, adım başı önünüze mekanların menülerini uzatanlar yok. Daha sakin, daha nezih.
Şehrin ortasından geçen Siem Reap Nehri’nin üzerindeki köprüler gece ışıklandırılıyor. Görüntü harika.
Nehrin kenarına sıralanmış seyyar mutfaklarda yerel lezzetleri tatmanız mümkün. Hemen karşısı kapalı pazar yeri. Ne ararsanız var. Sıkı pazarlık yapmayı unutmayın. Nehrin kuzeyine doğru da tuk tuk barlar var. İstediğiniz içkiyi alıp önündeki taburelerde içebiliyorsunuz. Bu kenti çok sevdik. Kargaşa ve gürültü yok. Bazı mekanlar saat 23.00’da kapanıyor. Tek sıkıntı yürürken adım başı “Tuk tuk lazım mı?” diye soranlar.
Ertesi gün Angkor Wat Tapınaklarını görmek için yola çıktık. Yol boyu şehrin kenar mahallelerinden geçtik. Tapınaklara gelmeden birkaç kilometre önce bilet ofisi var. Büyükçe bir bina. Kapıdan girince görevli kaç günlük bilet istediğinizi sorup gişelere yönlendiriyor. Tek günlük giriş 37 dolar. Fotoğrafınızı çekip biletin üzerine basıyorlar. Her tapınak girişinde görevliler biletinizi kontrol ediyorlar.
“Devasa, ama gerçekten devasa bir tapınaklar sitesi Angkor. Girişi Sieam Reap’in 3 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Khmer İmparatorluğu’nun yüzyıllar boyunca başkenti olan, ancak İmparatorluk çöktükten sonra terk edilen, unutulan ve ormanın içinde ormanla birleşerek kaybolan Angkor Şehri 150 yıl önce Fransız bir doğa bilimci tarafından keşfedildikten sonra dünya turizmine kazandırılmış ve 1992 yılında Unesco Kültür Mirasları arasına alınmış. Toplam 400 kilometrekareyi bulan alanı, içerisindeki Budist ve Hindu tapınakları, kalıntılar, kanallar ve ormanları ile Güneydoğu Asya’daki en büyük, en önemli ve en güzel tarihi şehir olan Angkor’dan bugün genelde tapınaklar ayakta kalmış olsa da Budizm ve Hinduzim’e adanmış bu en güzel eserleri mutlaka görmelisiniz.”
Tuk Tuktan Angkor Wat tapınağının önünde indim. Bol ağaçlı yoldan biraz yürüdükten sonra gerçekten muhteşem bir manzarayla karşı karşıya kaldım.
Burası 12. YY’da Kral II. Suryavarman tarafından yaptırılmış. Bence bu alandaki en etkileyici yapı bu. Buradan Banteay Kdei, ardından Ta Prohm, son olarak da Bayon Tapınaklarına gittik. Her tapınak girişinde tuktuk sizi bırakıyor. Biletinizi görevliye gösterip geziyorsunuz. Tuk tuk sizi bekliyor. Bir sonraki tapınağa götürüyor.
Belli bir süre sonra yoruluyorsunuz. Yol kenarında yemek yemek ve dinlenmek için alanlar var. Tuk tuklarda soğuk su var. Her binişinizde sürücü ikram ediyor.
Tapınaklarla ilgili geniş bilgi internette var. Bize bir günlük kısa tur yetti. Burayı gezerken mutlaka ayağınızda sağlam bir yürüyüş ayakkabısı olsun. Benim gibi terlikle gelirseniz, zorlanırsınız. Şapkanızı da unutmayın. Tapınakları gezerken de tavan yüksekliklerine dikkat edin, kafayı tavana vurmayın. Baphuon Temple civarında maymunları seyretmeyi de unutmayın.
Geceyi yine “Pup Street”te sonlandırıyoruz.
Ertesi gün 3 saatliği 15 dolara bir tuk tukla anlaşıp kenti gezmeye çıkıyoruz. Ana caddelerinden ara sokaklarına, tapınaklarından kenar mahallelerine dek bütün kenti dolaşıyoruz. Merkezden uzak bir yerde yerel yemekleri tadıyoruz. Adını ezberleyemediğimiz tavuklu, deniz ürünlü, otlu bu yemekler hoşumuza gidiyor.
Siem Reap, gerçekten güzel bir kent. İnsanları güler yüzlü, yardımsever. Sokaklarda dilenen kimseye rastlamadık. Ho Chi Mihn kadar renkli bir gece hayatı yok. Ancak kendinizi sanki buralı gibi hissediyorsunuz. Kent size huzur veriyor. Mevsimi tam geçmediğinden olsa gerek ara sıra şiddetli bir yağmur yağıyor. On dakika sonra her şey normale dönüyor.
5. Bölüm: Tayland - Pattaya : Vi̇etnam - Kamboçya - Tayland Gezi̇si̇
Buraya ekleyemediğim tapınak fotoları için BİR DİL BİLMEZİN GEZİ NOTLARI adresine bakabilirsiniz.
Otelden ertesi gün saat 8.30 otobüsüne Siem Reap için bilet aldık. Sabah 8.00’da servis bizi otelden aldı. Otobüsün kalkacağı yere bıraktı. Etrafta bizim gibi gezginler vardı. Onlar gelen minibüs tipi araçlara binip gittiler. Neden sonra bizim otobüs geldi. Önce binen istediği yere oturmuş. Sözde koltuk numarası var ama uyan yok. Biz de boş bulduğumuz yerlere oturduk. Ancak 9.15’te yola çıktık. Belediye otobüsü gibi her yerde durdu, yolcu aldı. Otobüsün alt bagajları eşya dolu. Bizim bavulları arka koltukların üzerine yerleştirdiler. Bir müddet çift yolda seyahat ettikten sonra tek yönlü yola girdik. Köylerin, kasabaların içinden geçen ve oldukça bozuk olan bu yoldan devam ettik. Her elini kaldıran yolcuyu aldı. Koridora tabureler koyarak yolcuları oturttu. Arkadan biri inmek istediği zaman ortadaki yolcular aşağı iniyor, sonra tekrar biniyorlardı.
Sekiz saatlik rezil bir yolculuktan sonra Siem Reap’e geldik. Bir sokağa geri geri girdi. Diğer bir otobüsün yanına yanaştı. Etrafta alıştığımız tipte bir terminali boşuna aradık. Herkes indi. Tuk tukçular etrafımızı sardı. Sıkı bir pazarlık sonrası 5 dolara kalacağımız otele kadar götürecek biriyle anlaştık.
Siem Reap’te “Chamraoen’s Home” otelinde konakladık. Şehrin merkezine yakın ancak sesiz ve sakin bir sokaktaki bu otelden ve çalışanlarından çok memnun kaldık.
Ertesi gün Angkor Wat’a gitmek için tam günlüğüne otelin tuk tukuyla 15 dolara anlaştık.
Siem Reap’in kalbi nehrin karşı tarafındaki Pup Street’te atıyor. Kafeler, barlar, lokantalar bu bölgede toplanmış. Ho Chi Minh’deki gibi rahatsız edici gürültü, “bu mekana gel, yok şu mekana gel” diye yolunuzu kesenler, adım başı önünüze mekanların menülerini uzatanlar yok. Daha sakin, daha nezih.
Şehrin ortasından geçen Siem Reap Nehri’nin üzerindeki köprüler gece ışıklandırılıyor. Görüntü harika.
Nehrin kenarına sıralanmış seyyar mutfaklarda yerel lezzetleri tatmanız mümkün. Hemen karşısı kapalı pazar yeri. Ne ararsanız var. Sıkı pazarlık yapmayı unutmayın. Nehrin kuzeyine doğru da tuk tuk barlar var. İstediğiniz içkiyi alıp önündeki taburelerde içebiliyorsunuz. Bu kenti çok sevdik. Kargaşa ve gürültü yok. Bazı mekanlar saat 23.00’da kapanıyor. Tek sıkıntı yürürken adım başı “Tuk tuk lazım mı?” diye soranlar.
Ertesi gün Angkor Wat Tapınaklarını görmek için yola çıktık. Yol boyu şehrin kenar mahallelerinden geçtik. Tapınaklara gelmeden birkaç kilometre önce bilet ofisi var. Büyükçe bir bina. Kapıdan girince görevli kaç günlük bilet istediğinizi sorup gişelere yönlendiriyor. Tek günlük giriş 37 dolar. Fotoğrafınızı çekip biletin üzerine basıyorlar. Her tapınak girişinde görevliler biletinizi kontrol ediyorlar.
“Devasa, ama gerçekten devasa bir tapınaklar sitesi Angkor. Girişi Sieam Reap’in 3 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Khmer İmparatorluğu’nun yüzyıllar boyunca başkenti olan, ancak İmparatorluk çöktükten sonra terk edilen, unutulan ve ormanın içinde ormanla birleşerek kaybolan Angkor Şehri 150 yıl önce Fransız bir doğa bilimci tarafından keşfedildikten sonra dünya turizmine kazandırılmış ve 1992 yılında Unesco Kültür Mirasları arasına alınmış. Toplam 400 kilometrekareyi bulan alanı, içerisindeki Budist ve Hindu tapınakları, kalıntılar, kanallar ve ormanları ile Güneydoğu Asya’daki en büyük, en önemli ve en güzel tarihi şehir olan Angkor’dan bugün genelde tapınaklar ayakta kalmış olsa da Budizm ve Hinduzim’e adanmış bu en güzel eserleri mutlaka görmelisiniz.”
Tuk Tuktan Angkor Wat tapınağının önünde indim. Bol ağaçlı yoldan biraz yürüdükten sonra gerçekten muhteşem bir manzarayla karşı karşıya kaldım.
Burası 12. YY’da Kral II. Suryavarman tarafından yaptırılmış. Bence bu alandaki en etkileyici yapı bu. Buradan Banteay Kdei, ardından Ta Prohm, son olarak da Bayon Tapınaklarına gittik. Her tapınak girişinde tuktuk sizi bırakıyor. Biletinizi görevliye gösterip geziyorsunuz. Tuk tuk sizi bekliyor. Bir sonraki tapınağa götürüyor.
Belli bir süre sonra yoruluyorsunuz. Yol kenarında yemek yemek ve dinlenmek için alanlar var. Tuk tuklarda soğuk su var. Her binişinizde sürücü ikram ediyor.
Tapınaklarla ilgili geniş bilgi internette var. Bize bir günlük kısa tur yetti. Burayı gezerken mutlaka ayağınızda sağlam bir yürüyüş ayakkabısı olsun. Benim gibi terlikle gelirseniz, zorlanırsınız. Şapkanızı da unutmayın. Tapınakları gezerken de tavan yüksekliklerine dikkat edin, kafayı tavana vurmayın. Baphuon Temple civarında maymunları seyretmeyi de unutmayın.
Geceyi yine “Pup Street”te sonlandırıyoruz.
Ertesi gün 3 saatliği 15 dolara bir tuk tukla anlaşıp kenti gezmeye çıkıyoruz. Ana caddelerinden ara sokaklarına, tapınaklarından kenar mahallelerine dek bütün kenti dolaşıyoruz. Merkezden uzak bir yerde yerel yemekleri tadıyoruz. Adını ezberleyemediğimiz tavuklu, deniz ürünlü, otlu bu yemekler hoşumuza gidiyor.
Siem Reap, gerçekten güzel bir kent. İnsanları güler yüzlü, yardımsever. Sokaklarda dilenen kimseye rastlamadık. Ho Chi Mihn kadar renkli bir gece hayatı yok. Ancak kendinizi sanki buralı gibi hissediyorsunuz. Kent size huzur veriyor. Mevsimi tam geçmediğinden olsa gerek ara sıra şiddetli bir yağmur yağıyor. On dakika sonra her şey normale dönüyor.
5. Bölüm: Tayland - Pattaya : Vi̇etnam - Kamboçya - Tayland Gezi̇si̇
Buraya ekleyemediğim tapınak fotoları için BİR DİL BİLMEZİN GEZİ NOTLARI adresine bakabilirsiniz.
Son düzenleme: