VitaEsMorte
Zirve
- Mesajlar
- 2,896
- Tepkime Puanı
- 39
Yola çıkacak kişinin ilk aşması gereken şey kendi yerleşikliğidir, demiş Oruç Arouba. Yoğun bir çalışma temposunun ardından üç haftalık bir gezi için doğrusunu söylemek gerekirse bu sözün muhatabı olmadım desem yalan olur. İlk kez yurt dışına, üstelik araçla ve üstelik İran’a... Belki de biraz daha az iddialı bir yerle başlamalıydım. Fakat bu düşünceler zihnimde belli bir süre yoğrulduktan sonra hiçbirinin aslında benim düşüncelerim olmadığına kanaat getirdim. İran’a gideceğimi duyan ve beni az da olsa tanıyan herkes dahi bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Belli ki birilerinin insanları yönlendirmesi gayet kolay oluyor günümüzde. İlerleyen kısımlarda da okuyacağınız gibi atomu parçalamak ön yargıları parçalamaktan kolay.
Bu düşüncelerle yola çıktığımda İstanbul’dan beri 1200 km’yi geride bırakmıştım. Yol uzun olunca düşünmek için çok da zaman oluyor. Üstelik geçtiğim topraklarda binlerce yıl önce yazılmış türküleri de dinlerken aslında bestekarının ne demek istediğini görerek anlıyorum. Sanırım bu dizeler başka bir şekilde de anlatılamazdı.
İran sınırında, bu yazının ilk paragrafının son tümcesindeki söze, yaparak ve yaşayarak şahit oldum. Nedense sınırın İran tarafında zorluklar çıkartıldığından ve yardımcı olunmadığından herkes muzdarip. Peki o zaman benim muhatap olduklarım melek mi acaba? Bütün işlerimde bana son derece saygılı ve yardımsever bir şekilde yol gösteriyorlar ve gayet de kibar ve güler yüzlüler. Ah bu memleketimin genellemeler aşığı insanları...
"Cunubi Azerbaycan" dağlarında...
Sınırdaki görevliler Türkçe biliyorlar, fakat şöyle de bir durum var. Kendi aralarında Farsça konuşabiliyorlar bazen ve ben ne dediklerini az çok anlıyorum. Hatta buna kendi yorumlarımı da katıyorum. İlginçtir ki onlar Farsça konuşuyor ben anlıyorum ve Türkçe cevap veriyorum; onlar da beni anlıyor. Allahım, farklı bir coğrafyada farklı dillerde anlaşabilmek ne kadar güzel.
Tabi hiçbir gezi yoktur ki baştan sonra her şey rast gitsin. İran’da kalacağım süre on günü geçtiği için İran plakası almam gerekiyor. Esasen sınırdan hemen Tebriz’e geçmek istiyordum fakat şu saat itibariyle devlet daireleri kapalı ve benim plakayı Hoy kentinden almam gerek! Çaresiz sınıra en yakın yerdeki Maku kasabasına geliyorum. Burada arkadaşım Ekber’in gelişimi haber verdiği Mustafa Bey ve bir arkadaşı beni karşılayıp bana akşam Maku’yu gezdiriyorlar ve “hoş-beşt” yapmak için bir “çayhane”ye gidiyoruz. Burada gayet keyifli bir sohbet ve “galyanlarla” (nargile) devam eden gecede, Mustafa Bey bir başka yere misafirliğe gideceğini fakat beni bir arkadaşına emanet edeceğini söylüyor. İlginç bir not olarak da arkadaşının Türkçe anlamadığını ve bunun benim için güzel bir hatıra olacağını belirtiyor! Ah Mustafa beyciğim, bir Türk’ün anlaşmak için aynı dilden konuşmaya ihtiyacı var mıdır ki? Yeni tanıştığımız Rami arkadaşımızla yemeğe gidiyoruz, yemek sonunda ben Farsçam’ı ilerletmiş, Rami ise Türkçe bildiğinin farkına varmış olarak “konaklarımıza” dağılıyoruz.
Kaldığım yer İran Devleti’nin işlettiği Mihmansaray isminde güzel ve temiz bir mekan. Burada bir kişinin gecelik konaklama ücreti 23500 tümen (yaklaşık 23 dolar). Belki tek sorun bu kadar sıcak bir havada dahi kaloriferleri yakmaları...
Bu arada size İran'da kullanılan para birimleri konusunda da bilgi versem iyi olacak. İran'ın para birimi riyal, fakat halk kendi arasında riyalden bir sıfır atarak yeni bir para birimi geliştirmiş, adını da tümen koymuş. Bizim bir zamanlar liradan altı sıfır atarak konuşmamız gibi, buradaki insanlar da günlük hayatlarında tümeni kullanıyorlar. Yaklaşık olarak 1 TL = 600 tümen. İran'da genel olarak fiyatlar Türkiye'ye göre ucuz, fakat son yıllarda enflasyon sorununun olması nedeniyle fiyatlarda hızlı bir artış var. Ben İran'a giderken Sayın Zafer Bozkaya'nın rehberinden çok yararlandım fakat kitap 2007'de yazılmış olmasına rağmen iki senede kitapta belirtilen fiyatlar çok artmış. Eğer İran'a giderseniz bu durumu da göz önünde bulundurmanızda yarar var.
Bu düşüncelerle yola çıktığımda İstanbul’dan beri 1200 km’yi geride bırakmıştım. Yol uzun olunca düşünmek için çok da zaman oluyor. Üstelik geçtiğim topraklarda binlerce yıl önce yazılmış türküleri de dinlerken aslında bestekarının ne demek istediğini görerek anlıyorum. Sanırım bu dizeler başka bir şekilde de anlatılamazdı.
İran sınırında, bu yazının ilk paragrafının son tümcesindeki söze, yaparak ve yaşayarak şahit oldum. Nedense sınırın İran tarafında zorluklar çıkartıldığından ve yardımcı olunmadığından herkes muzdarip. Peki o zaman benim muhatap olduklarım melek mi acaba? Bütün işlerimde bana son derece saygılı ve yardımsever bir şekilde yol gösteriyorlar ve gayet de kibar ve güler yüzlüler. Ah bu memleketimin genellemeler aşığı insanları...
"Cunubi Azerbaycan" dağlarında...
Sınırdaki görevliler Türkçe biliyorlar, fakat şöyle de bir durum var. Kendi aralarında Farsça konuşabiliyorlar bazen ve ben ne dediklerini az çok anlıyorum. Hatta buna kendi yorumlarımı da katıyorum. İlginçtir ki onlar Farsça konuşuyor ben anlıyorum ve Türkçe cevap veriyorum; onlar da beni anlıyor. Allahım, farklı bir coğrafyada farklı dillerde anlaşabilmek ne kadar güzel.
Tabi hiçbir gezi yoktur ki baştan sonra her şey rast gitsin. İran’da kalacağım süre on günü geçtiği için İran plakası almam gerekiyor. Esasen sınırdan hemen Tebriz’e geçmek istiyordum fakat şu saat itibariyle devlet daireleri kapalı ve benim plakayı Hoy kentinden almam gerek! Çaresiz sınıra en yakın yerdeki Maku kasabasına geliyorum. Burada arkadaşım Ekber’in gelişimi haber verdiği Mustafa Bey ve bir arkadaşı beni karşılayıp bana akşam Maku’yu gezdiriyorlar ve “hoş-beşt” yapmak için bir “çayhane”ye gidiyoruz. Burada gayet keyifli bir sohbet ve “galyanlarla” (nargile) devam eden gecede, Mustafa Bey bir başka yere misafirliğe gideceğini fakat beni bir arkadaşına emanet edeceğini söylüyor. İlginç bir not olarak da arkadaşının Türkçe anlamadığını ve bunun benim için güzel bir hatıra olacağını belirtiyor! Ah Mustafa beyciğim, bir Türk’ün anlaşmak için aynı dilden konuşmaya ihtiyacı var mıdır ki? Yeni tanıştığımız Rami arkadaşımızla yemeğe gidiyoruz, yemek sonunda ben Farsçam’ı ilerletmiş, Rami ise Türkçe bildiğinin farkına varmış olarak “konaklarımıza” dağılıyoruz.
Kaldığım yer İran Devleti’nin işlettiği Mihmansaray isminde güzel ve temiz bir mekan. Burada bir kişinin gecelik konaklama ücreti 23500 tümen (yaklaşık 23 dolar). Belki tek sorun bu kadar sıcak bir havada dahi kaloriferleri yakmaları...
Bu arada size İran'da kullanılan para birimleri konusunda da bilgi versem iyi olacak. İran'ın para birimi riyal, fakat halk kendi arasında riyalden bir sıfır atarak yeni bir para birimi geliştirmiş, adını da tümen koymuş. Bizim bir zamanlar liradan altı sıfır atarak konuşmamız gibi, buradaki insanlar da günlük hayatlarında tümeni kullanıyorlar. Yaklaşık olarak 1 TL = 600 tümen. İran'da genel olarak fiyatlar Türkiye'ye göre ucuz, fakat son yıllarda enflasyon sorununun olması nedeniyle fiyatlarda hızlı bir artış var. Ben İran'a giderken Sayın Zafer Bozkaya'nın rehberinden çok yararlandım fakat kitap 2007'de yazılmış olmasına rağmen iki senede kitapta belirtilen fiyatlar çok artmış. Eğer İran'a giderseniz bu durumu da göz önünde bulundurmanızda yarar var.