Ynt: Prag- Dresten-terezin-kutna Hora
KEMİK KİLİSE
"1278'de, Bohemia kralı, Sedlec manastırı rahiplerini Kudüs'e yollar. Keşişler, İsa'nın çarmıha gerildiği Golgotha tepesinden bir kavanoz toprak getirince herkes buraya gömülmek ister ve mezarlık büyür. Bu arada veba salgınlarında ölenler de burada yapılan gotik kiliseye gömülürler. Sadece 1318 yılında 30 bin kişi bu mezarlığa gömülüyor. 16. yy.'da ise mezarlık daraltılmak isteniyor; ama bu mezarlığa gömülmek isteyenlerin sayısı çok fazla. Bunun üzerine eski mezarlıklar açılıp çıkarılan kemikler önce kilisenin bahçesine, daha sonra da (1511) yarı kör bir Sisteryan keşişi tarafından kilisenin içine yığılıyor. Keşiş kemikleri piramit biçimde (6 adet) yığmak suretiyle, yaşam sırasında ölümü hatırlatarak insanlara ders vermeye çalışıyor. 1870'de ahşap sanatçısı Frantisek Rint, aldığı özel izinlerle gördüğümüz kilisenin içini dekore etmeye başlar. Bu dekorasyon bildiğimiz bütün dekorasyon tekniklerini ve insan aklını zorlayan sınırlara varıyor. Sanatçı 40.000 cesedin kemiklerini temizleyerek, bu yapının her yerinde kullanıyor. Sütunlar, şamdanlar, armalar, vazolar, vitrinler içinde kompozisyonlar, heykeller, her şey insan kemiklerinden yapılmış.
İçindeki kemikler ve mezarlıktaki gizemler nedeniyle bir dönem büyücülük iddiasıyla kilise imparator II. Josef tarafından kapatılıyor. 19. yy.'da ise kilise, manastırla birlikte Swarzenberg Ailesi'nin eline geçiyor.
Kilise'nin Swarzenberglerin eline geçmesinden sonra, Çek ahşap oymacısı Frantişek RINT, 6 kemik piramidin ikisini bozarak, kilisenin her tarafını bu kemiklerle süsleyen dekorasyonu yapıyor. Hatta bu iki piramidin kemikleri yetmediği için, mezarlıktan yeni mezarlar açılarak, elde edilen kemikler de kullanılıyor. Şapelde yaklaşık 40 bin insanın kemiği bulunmaktadır.
Bence en ilginç parçalar, ortadaki muazzam avize ve Schwarzenberg ailesinin aile arması. Schwarzenberg ailesi soylu bir aile ve Osmanlı ilerleyişinden çok rahatsız, tüm savaşlarda ön saflarda çok zarar görüyorlar ve amansız düşmanları Türkleri de armalarında tasvir ettirmişler: Kocaman bir aile armasının en göz alıcı yerine yerleştirilen insan kafatasının gözünü, yine kemiklerden yapılan bir karga oyuyor. Kafatası, Türk'ü sembolize ediyor, gözümüzü oyan karga da Schwarzenberg'ler oluyor böylece. Bu kafatası, prensin Türklere karşı kazandığı bir savaşı temsil ediyormuş. Türklerin gözünü oyduk anlamında. Savaşın adı, yabancı kaynaklarda “Raab Savaşı” diye geçiyor. Bizim kaynaklarda ise “Yanıkkale Savaşı”. Olduğu yıl: 1594. Macaristan’da, Budapeşte’nin batısında Gyor kenti yakınlarında, bizim Yanıkkale, onların Raab dedikleri yerde olmuş. Daha sonra, Viyana kuşatması öncesinde, Osmanlı ordusu buradaki Kale’yi geri alır. Tarihi kaynaklar: Yanıkkale’nin fethinin, ordunun doğrudan Viyana’ya yürümesini isteyen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile bazı komutanları arasında tartışmalara yol açtığını yazar. Bu tartışmada, Merzifonlu’nun karşısında yer alan Kırım Bey’i Giray Han’ın: Viyana kuşatmasının en kritik anında, Lehistan’lı (Polonya) Jan Sebieski’nin ordularının Osmanlı’ya arkadan vurmasına seyirci kaldığı söylenir. Giray Han’ın şöyle söylediği rivayet edilmektedir.” Osmanlı, Tatar ağasının değerini anlasın.”