Moğolistan,sibirya Ve Moskova Gezi Notları(03-16.temmuz.2017)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan vata Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 343
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 70,431
Bundan sonra aracımıza binerek Orhun Vadisi'ne doğru hareket ettik.İlk durağımız,Harhorin'in 25 kilometre güneyinde yer alan ve ülkenin en eski manastırlarından biri olan Şanh Manastırı(=Шанх хийд=Şanh Hiid= Shankh Khiid) oldu.Bu manastır,1647 yılında ülkedeki Tibet Budizm'inin ilk lideri olan Zanabazar tarafından kurulmuştur."Belirli bir düzende yerleştirilmiş nesnelerin bileşimi" anlamındaki Şanh kelimesinin,bu manastır ile Erdene Zuu Manastırı arasında kalan küçük dağlardan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Zanabazar'ın henüz 12 yaşında iken Baruun Khuree(=Batı Manastırı) olarak kurduğu bu yer,başlangıçta ger çadırlarından oluşuyormuş ve 1787 yılında bugünkü yerine yerleşip Şanh olarak adlandırılmadan önce bir çok değişim geçirmiştir.1892'de manastırı ziyaret eden Rus etnografya uzmanı Aleksei M.Pozdneev'e göre burada yaklaşık iki yüz rahibin yaşadığı beş büyük ger bulunuyormuş.

Budist felsefe ve astrolojiyi uygulayan Kalachakra okulunu da içeren manastır,1921 devriminden önce yirmi adet binaya sahip olup 1500 kadar rahibe ev sahipliği yapıyormuş.Moğolistan'daki çoğu dini merkez gibi Şanh Manastırı da 1937'de kapatılmış ve ana tapınak dışındaki binaların çoğu imha edilirken budist rahipler de Sibirya'ya sürgün edilmişlerdir. Bunlardan sadece beş acemi rahibin ailelerine geri dönmesine izin verilmiş ve onlar da 1990 yılında yaşları yetmiş civarında olmasına rağmen ülkede yaşanan dönüm noktası sonrasında manastıra geri dönerek onu tekrar faaliyete geçirmişlerdir.







Şanh Manastırı giriş kapısı















 


Manastıra vardığımızda ana tapınağın içinde ayin yapılmaktaydı ve baş rahip bizim de izlememize ve fotoğraf çekmemize izin verdi.



















Ana tapınaktaki ayin









Ayin tamamlandıktan sonra baş rahip herkese ayrag ikram etti.









Ayinin bitmesini dışarıda bekleyen bölge insanları ise tapınağın yan tarafındaki mutfak benzeri yerde pişen yemeklerden aldılar.
 

Şanh Manastırı'ndan sonra Orhun Vadisi'ne doğru tekrar yola koyulduk ve bir 25 kilometre daha asfalt yolda ilerleyerek bölgenin tek havaalanının bulunduğu Hujirt(=Хужирт) Kasabası'na geldik.Bundan sonra asfalt yoldan ayrılarak kapladığı 88.000 hektar alan ile ülkenin en büyük tabiat parklarından biri olan Hangay Dağları Tabiat Parkı (=Хангайн Нуруу байгалийн цогцолборт газар=Hangayn Nuru baygalin sogsolbort gazar) bölgesine girdik.Arhangay ve Övörhangay illeri arasında yer alan ve Orhun Nehri tarafından sulanan bu park,1996 yılında koruma altına alınmıştır.

Asfalt yoldan sonra yirmi kilometre düzgün sayılabilecek toprak yolda ilerledikten sonra Orhun Vadisi'nin başlangıç yeri tabelasını görüp vadiyi ve Orhun Nehri'ni fotoğrafladık.Moğolistan’ın orta bölümünde,başkent Ulan Batur’un yaklaşık 500 kilometre batısında yer alan Hangay Dağları; Orhun,Ulan ve Temir adlı üç büyük nehire ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan biri olan Orhun Nehri (=Орхон гол=Orhon Gol),Arhangay eyaletinin Tsenkher İlçesi'nin yakınlarında doğup uzun süre doğu-batı yönünde ilerleyip Tula Nehri ile birleştikten sonra kuzeye doğru kıvrılarak Rusya sınırına gelmeden Selenge Nehri(=Сэлэнгэ гол=Selenge Gol) ile birleşir ve Baykal Gölü'ne dökülür.Toplam 1124 kilometre olan uzunluğu ile ülkenin en büyüğü olan Orhun Nehri,ismini Orhun Vadisi’ne de verir.








Orhun Vadisi'nin giriş kısmı























Orhun Vadisi,Orhun Nehri ve arka planda Hangay Dağları




Deniz seviyesinden 1500 metre yükseklikte,Gobi Çölü ve Sibirya ormanları arasında genellikle bozkırların hakim olduğu toplam 220 kilometrekarelik bir tampon bölge gibi duran Orhun Vadisi(=Орхон голын хөндий=Orhon Golin Höndi),küçük dağ ve tepelerden oluşan yükseltilerle çeşitli yerlerden gelip Orhun Nehri ile birleşen çaylar yanı sıra irili ufaklı kanyonlar ve ovalardan oluşmaktadır.

Orhun Vadisi,tarihi açıdan da son derece önemlidir.Uygur Devleti,Göktürk Devleti ve bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorluğu olan Moğol İmparatorluğu'nun başkentleri bu vadide yer almışlardır.

Bir başka deyişle Orhun Vadisi,ilk çağda ortaya çıkmış önemli siyasi,dini ve ekonomik faaliyetlerin yürütüldüğü bir yerleşim merkezi ve günümüzde ise o dönemlere ait izlerin başarıyla ulaşabildiği bir tarih hazinesi olmuştur.İşte doğal güzelliklere eklenen bu tarihi değerler,Orhun Vadisi’nin 2004 yılında UNESCO tarafından “Dünya Mirası” listesine alınmasına yol açmıştır.
 

Orhun Vadisi'ni yukarıdan izlediğimiz bu tepeden aşağıya inince karşımıza Deve Taşları(=тэмээн чулуу=Temeen Çulu) adı verilen bölge çıktı. Yaklaşık beş yüz metre uzunluğundaki bir alanda kare şeklinde granitten kesilmiş ve üzerlerinde geyik,kemer tokası,ok ve yay gibi Bronz Çağı(M.Ö.3.000-1000)'na tarihlenen geyik taşı şeklinde anıtlar bulunan otuz kadar mezar yer almaktadır.Bu bölgedeki mezarlarda yapılan kazılarda,Uygur Türkleri'ne ait olduğu saptanmış çömlekler,koyun ve sığır kemikleri bulunmuştur.
















Deve Kayaları bölgesindeki Uygur mezarları











Avlarını bekleyen özgür kartallar
 



Hangay Dağları(=Хангайн нуруу=Hangayn Nuru),Moğolistan'ın orta kısmında yaklaşık 800 kilometre boyunca uzanan bir dağ sinsilesi olup en yüksek yeri 4.031 metre yüksekliğindeki Ötüken Tepesi'dir.Bu dağların en önemli özelliği, Yak(=сарлагийн=sargalin) ya da Tibet Öküzü olarak bilinen sığır türünün ana vatanı olmasıdır.

Moğolistan dışında Çin,Tibet Afganistan,Hindistan,Rusya ve Nepal’de gelişmiş solunum sistemi sayesinde altı bin metreye varan yüksekliklerde yaşayabilen yaklara,Moğollar "yükseklerin gemisi" adını vermişlerdir. Erişkinleri 300-400 kg. ağırlığa ulaşabilen yaklar,derilerini bir palto gibi saran uzun ve kalın tüyleri sayesinde Moğolistan'ın sert soğuğuna dayanabilmektedirler.Sadece et,süt,deri ve tüyleri ile değil,güçlü bacakları sayesinde bir yük hayvanı olarak da hizmet veren bu hayvanlar,göçebe hayatının en önemli unsurlarındandır.



























Moğolistan'da karşılaştığımız yaklar
 

Bundan sonra kah aracımızın altını vurup kah kasislerde kendimizi çamaşır makinasındaki çamaşır gibi hissettiğimiz yirmi beş kilometre uzunluğundaki kötü bir ham yolu izleyerek Bat Ölzii(=Бат-Өлзий) isimli kasabaya ulaştık.







Bat Ölzi Kasabası'na giderken geçtiğimiz kötü yollar



Saat 15 civarı olmuş ve bayağı acıkmıştık.Kendimizi hemen bir zoogin gazar levhasını gördüğümüz mekana attık.Burada koyun eti,pilav ve salatadan oluşan narin mah(=Нарийн маx) adlı yemek ile tas kebabı olarak çevirebileceğimiz dana eti,soğan ve salçadan yapılan gulaş (=Гуляш) yedik.







Gulaş









Narin mah yemeği









Yemeğin üzerine tuzlu sütlü çay ile final yaptık.Üç kişilik bu yemeğe de 16.000 Tögrög(~24 TL) ödedik.
 

Yemekten sonra kalan 25 kilometrelik yolu da yaklaşık bir saatte geçtikten sonra Orhun Şelalesi(=Орхоны Хүрхрээ=Orhoni Hurhre)’ne ulaştık.Sonuç olarak Harhorin'den sadece 121 kilometre ötede olan şelaleye ulaşmak tam beş saat sürdü.

Moğollar, Orhun Şelalesi’ne hırçın akan kızıl su anlamına gelen Ulan Sutgalan(=Улаан цутгалан) demektedirler.Yazın,güzel manzaralar sunan şelale,kışın donmakta ve sıkça meydana gelen çığlar nedeniyle bu bölge,ziyaretçiler için tehlikeli olmaktadır.Orhun Şelalesi,Türkler için olduğu kadar Moğollar için de kutsal bir yerdir.Şelalenin hemen üst tarafında yer alan ve üzerinde mavi kurdeleler bağlı bir ovo, buraya atfedilen kutsallığın açık bir kanıtıdır.

On altı metre yüksekliği ve beş metre genişliği ile Moğolistan'ın bu en büyük şelalesinin döküldüğü yerde,Ulan Nehri ile Orhun Nehri birbirine karışmakta olup,suyun birbirine geçtiği yerde oluşan renk farkı kolayca ayırd edilmektedir.Aracımızı bariyerlerin başladığı ve şelaleye üç yüz metre mesafedeki alana bıraktıktan sonra şelalenin kenarına doğru yürüdük.Temmuz sıcağına rağmen çok soğuk olan suya ayaklarımız ancak iki dakika dayanabildi.



















Orhun Şelalesi









Orhun Şelalesi çevresindeki ovolar




Biz cesaret edemedik ancak tırmanmayı seven veya kendisine güvenenler,kayaların arasındaki patika yoldan şelalenin alt tarafına ulaşabilir,hatta suya da girebilirler.Ancak hem bu yol tehlikeli,hem su çok soğuk,hem de yabancılardan duyduğuma göre kayaların arasında çok sayıda yılan bulunuyormuş.



Dönüşte şoförümüz zamandan kazanmak için kendi bildiği kısa yolları tercih etti.Oldukça sarsıntılı olan,hayvan sürülerinin arasından ve nehrin üzerinden geçmek zorunda kaldığımız bu yol ise yaklaşık üç saat sürdü.








Hızlı dönüş yolunda Orhun Nehri üzerinden geçişimiz
 

Saat 21 civarında otele vardığımızda bizi,Gaya'nın annesinin Moğol mutfağından seçtiği Horhog(=Xopxoг=Khorkhog)yemeği bekliyordu. Moğolistan kırsalında sıcak yemek olarak,et,patates ve hamur ağırlıklı beslenmekten başka seçenek pek bulunmamaktadır.

Horhogun yapımı için koyun ya da keçi eti kullanılmaktadır. Büyük bir tencereye önce et,su ve tuz konularak etin haşlanması sağlanırken diğer yandan sobanın içine konulan 15-20 tane taş yaklaşık bir saat boyunca ısıtılmaktadır.Bundan sonra bir kenarda hazırlanan havuç,patates,soğan ve sarımsaklar, haşlanmış et ile birleştirilmekte ve aralarına kızgın taşlar konulup biraz da su ilave edilerek 1.5 saat boyunca pişirilmektedir.Bu son derece sağlıklı pişirme tekniği sonrasında etler kemiklerinden kolayca ayrılmakta ve yemek,elle yenilebilir kıvama gelmektedir.









Horhog yemeği




Ritüel gereği yemek bittikten sonra,şifa verici olduğuna inanılan sıcak taşları olabildiğince uzun süre avucumuzda tutmaya çalıştık.Belki de bana öyle gelmiştir ama kendimi daha iyi hissettiğimi söyleyebilirim.Horhog yemeğinin ayrıca boodog denilen ve aynı malzemenin tencere içinde değil de hayvanın karnının içine konulup araya kızgın taşların eklenerek pişirildiği bir versiyonu da varmış.


Bu kadar yoğun geçen gün ve bu lezzetli yemeğin sonunda kafamızı yastığa koyar koymaz derin bir uykuya daldık.
 

08.Temmuz.Cumartesi gününü Harhorin'de ve yoğun bir şekilde geçirdik.Günün programında yerel Naadam Festivali'ni izlemek vardı. Festival saat 11'de başlayacağı için kahvaltı sonrası zamanımızda birincisini Erdene Zuu Manastırı ile Karakurum Müzesi arasında gördüğümüz kaplumbağa heykelinin ikincisini görmek üzere aracımızla yola çıktık.Aslında bu heykel kaldığımız yerin sağında kalan tepenin hemen arkasında yaklaşık bir kilometre mesafede yer alıyordu.










İkinci kaplumbağa heykeli ve yine mavi dilek bezleri












İkinci kaplumbağa heykelinin bulunduğu tepeden Harhorin'in görünümü
 



Buradan aşağıya doğru inerek,Harhorin planında görmemiz gereken yer olarak işaretlediğimiz ve şehir merkezinin iki kilometre güneydoğusunda yer alan Penis Kayalığı(=Эрхтэн Чулуун Хөшөө= Erhten Çulun Höşöö) olarak adlandırılan yere geldik.























Penis Kayalığı ve çevresinde zıplayan sevimli bir sincap




Rivayete göre,Erdene Zu Manastırı'na girmeden önce verdikleri bekaret sözünü unutan ve çevrede oturan kadınlara musallat olup onlarla ilişki kuran rahip adaylarının sayısı giderek artmaya başlayınca,baş rahip ne yapılması gerektiği konusunda üst yönetimden yardım istemiş ve kendisine,Harhorin'in bulunduğu vadinin girişine erkek ve kadın cinsel organlarını sembolize eden taştan bir heykel yaptırması emri gelmiştir.

Bunun üzerine rahiplere verdikleri sözü unutmamaları ve kadınlarla cinsel ilişki kurmamaları gerektiğini hatırlatan bu taş heykel hayata geçirilmiştir. Zamanla bu heykelin aynı zamanda doğurganlığı sembolize ettiğine inanan Moğol kadınları,heykelin bulunduğu yere gelerek üzerine oturup, dilekte bulunmaya,genellikle mavi renkli dilek çaputları bağlamaya ve sonrasında çocuk sahibi olduklarında teşekkürlerini sunmak için mutlaka geri gelmeye başlamışlardır.Böylece bambaşka bir işlevsellik kazanan heykelin sabahın erken saatinde dahi ziyaretçileri vardı.Hikaye biraz farklı olsa da ritüel bize ne kadar tanıdık geliyor değil mi?
 

Bundan sonra otele geri döndük ve yaklaşık otuz turist,otele ait araçlara binerek şehrin diğer ucundaki düzlükte bulunan festival alanına doğru hareket ettik.Bugünün programında,Moğolistan'ın en büyük sosyal aktivitesi sayılan ve aynı zamanda Moğolistan'ın bağımsızlık günü olarak kabul edilen 11.Temmuz tarihinde her yıl kutlanan Naadam festivalini izlemek vardı.Aslında naadam moğol dilinde festival anlamına geliyor ve Naadam festivali denilince festival festivali gibi bir anlam çıkıyorsa da doğru adı olan erin gurvan naadam demek yerine tüm dillerde kolay okunabilen naadam tanımlaması tercih edilmiş ve değişmeden günümüze dek gelmiştir.

Moğolistan'da hemen her yıl zor geçen kış şartlarının ardından kısa süreliğine de olsa gelen baharı karşılamak amacıyla bizim dilimizde Üç Erkek Oyunu anlamına gelen Erin Gurvan Naadam(=эрийн гурван наадам) Festivali,ülkenin her bölgesinde genellikle Temmuz ayının farklı günlerinde düzenlenmektedir.Yöresel festivallerde, her moğol erkeğinin en iyi şekilde bilmesi gereken üç ana spor olan güreş,okçuluk ve binicilik dallarında düzenlenen müsabakalarda başarılı olan sporcular başkent Ulan Batur'da,her yıl 11-13.Temmuz tarihleri arasında düzenlenen ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan en büyük Naadam Festivali'ne katılırlar.Festival zamanı,Ulan Batur'un nüfusu iki milyon civarına yükselir yani ülke nüfusunun yaklaşık 2/3'ü başkentte bir araya gelir.Moğol halkının kış boyunca sabırsızlıkla beklediği bu festival, sadece sportif anlamda değil aynı zamanda halkı tek bir çatı altında toplaması sonucu ortaya çıkan paylaşım ve etkileşim nedeniyle sosyal anlamda da bir şölen şeklinde geçmektedir.Bu sebeple olsa gerek bazı kaynaklarda bu oyunlar Göçebe Olimpiyatları olarak da adlandırılmaktadır.

Festivalin ilk günü,başkentteki ilk gösteri saat 09 civarında Suhbatur Meydanı'nda askeri bandonun yaptığı gösteri ile başlamaktadır.Halkın da eşlik ettiği kortej,Cengiz Han’ın kurduğu imparatorluktaki dokuz Moğol kabilesini temsil eden ve yak kuyruğundan yapılmış dokuz tuğ önderliğinde bu meydandan dört kilometre ileride yer alan ve festivale ev sahipliği yapan Ulusal Sporlar Stadyumu(=Үндэсний спортын цэнгэлдэх хүрээлэн=Undesni sportin sengeldeh hureleen)’na doğru yürüyüşe geçer.Zaisan Tepesi'ne giden yol üzerinde yer alan ve 1958 yılında Ruslar tarafından yapılmış bu stadyumun kapasitesi son eklemelerle yirmi bin kişiye yükseltilmiştir.Saat 11 civarında,süvariler, lamalar, müzisyenler ve geleneksel dans sanatçılarının katılımıyla gerçekleştirilen renkli bir açılış töreni ardından Devlet Başkanı'nın yapacağı konuşma sonrasında festival tam anlamıyla başlamaktadır.Stadyum küçük,izlemek isteyen sayısı ise fazla olunca festivalden bir hafta önce satışa sunulan biletleri almak için ya uzun kuyruklarda beklemek ya da yaklaşık 25$ gibi fiyatlara satan seyahat acentesi ve otellerden temin etmek gerekmektedir.Anlatıldığına göre biletiniz olsa da içeri girememe ya da kötü bir noktadan izlemek durumu da olasıdır.








Güreş müsabakaları öncesi dokuz tuğun önünde yapılan seremoni










Güreş finali sonrası dokuz tuğun önünde kazananın sevinci,kaybedenin hüznü




Biz ülkeyi 9.Temmuz gecesi terk ettiğimiz için 11.Temmuz'da Ulan Batur'da yapılan büyük Naadam festivalini izleyemedik.Bu fotoğrafı, Rusya'da iken televizyon haberlerinde görünce çekmeye çalıştım.
 

Harhorin'deki festival alanı daire oluşturacak şekilde yan yana dizilmiş portatif tribün ve çadırlardan oluşuyordu.Saat 12 civarında herkes bir şekilde yerine oturduktan sonra tören başladı.





























En üst fotoğrafta protokol tribünü ve altında izleyiciler için hazırlanmış yerler
 

Festivali başlatmak için en üst düzeydeki yönetici kısa bir konuşma yaptıktan sonra,üst düzey bir askeri personel tarafından alanın ortasında duran bayrak direğine Moğol bayrağı çekildi ve hep birlikte milli marş okundu.Bundan sonra diyebilirim ki ilçede kim varsa meydanda bir tur dönüp izleyicileri selamladı,vallahi bizim de başımız döndü






















 

















Din adamları,ilçedeki sivil toplum kuruluşları,öğrenci ve öğretmenler ve son olarak yarışacak sporcuların geçit töreni bir saat kadar sürdü.
 



Bundan sonraki bir saat boyunca önce rahipler korosu sonra çocuk korosu,ondan sonra yerel müzik grupları ve son olarak öğrencilerin katıldığı dans gösterilerini izledik.























Festivalin müzik ve dans bölümü
 

SON KONULAR - FORUM