Küresel Isınma

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan VitaEsMorte Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 105
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 48,331
Ynt: Küresel Isınma

Uluslararası bilim kuruluşu Global Carbon Project’e göre, atmosferdeki karbondioksit oranı bu yüzyıl içinde yüzde 40 artacak. Ancak, en büyük CO2 üreticileri ABD, Çin’siz mücadelenin hiçbir faydası yok.

LONDRA - Küresel karbondioksit salınımını ölçen Global Carbon Project rakamlarına göre son 5 yılda karbondioksit salınımı yüzde 3.2 arttı. Aynı oran 1990-1999 arasında sadece yüzde 0.8 olarak gerçekleşmişti. GCP’in verileri daha önce açıklanan BM raporlarıyla uyum gösteriyor. Bilim insanlarına göre, 2000 yılından sonra meydana gelen ani artışın nedeni Çin’in hızlı ekonomik kalkınması. Son 6-7 yılda dünyanın en hızlı gelişen ekonomisi olan Çin, aynı zamanda dünyanın en fazla sera gazı üreten ikinci ülkesi.

Uluslararası Enerji Ajansı, Çin’in mevcut ekonomik gelişme hızıyla 2010’da dünyanın en büyük sera gazı üreticisi olacağını öngörüyor. UEA Çin’in sanayi politikalarını, ‘kirli ve tehlikeli’ bir enerji üreticisi olarak tanımlıyor. Hindistan ve Brezilya gibi diğer gelişmekte olan ülkeler de hızla tehlikeli sera gazı üreticisi konumuna geliyor.

Halen dünyanın en büyük sera gazı üreticisi konumundaki ABD ise, bu konuda içten bir çaba göstermiyor. Buna karşılık Avrupa Birliği ise, sera fazı salınımını Kyoto Protokolü’nün ötesinde çok daha iddialı oranlarda düşürmeye kararlı. Greenpeace’in tahminlerine göre, Avrupa Birliği 2050’ye kadar tüm sera gazı salınımını sıfırlasa dahi, sadece ABD’nin saldığı sera gazı bile iklimin 1.7 santigrat derece ısınmasına neden olabilecek.

Global Carbon Project, gelecek 100 yüzyılda enerji tüketiminin yüzde 50’sinin fosil bazlı yakıtlardan geleceğini ve bunun küresel iklim için birçok olumsuz etkisi olacağını vurguluyor. ‘A1B senaryosu’ adı verilen bu öngörüye göre, atmosferdeki karbondioksit oranı milyon parçada 550’ye (550 ppm) kadar çıkabilecek. Mevcut oran 379.1 ppm. Aynı öngörüye göre, atmosferdeki karbondioksit oranı 450 ppm’ye çıkarsa, bu oran küresel sıcaklıkların 2 santigrat derece artması demek.

Bilim insanları, karbondioksit salınımının bugün düşürülmesi halinde dahi, atmosferdeki CO2 miktarının yaklaşık bir yüzyıl daha artmaya devam edeceğini, bunun da küresel sıcaklıkları 2 yüzyıl daha artacağı anlamına geliyor. Bilim insanları, küresel ısınmayı ‘yüzyılların birikimi’ olarak görüyor ve bugün alınan çarelerin getirilerinin ancak onyıllar sonra hissedileceğinin altını çiziyor. Bu görüşe göre, küresel ısınmanın salt Kyoto Protokolü ile önleneceğini düşünmek yanlış, uluslararası toplum mutlaka 2012 sonrasında da mücadeleye devam etmeli.

Küresel ısınmayla mücadelede anahtar ülkesi ABD. Dünyanın en büyük CO2 üreticisi olmadan girişilen tüm kampanyalar yetersiz kalıyor. Gelecek 20 yılda ABD’nin yanına Çin ve Hindistan da eklenecek.
 

Etiketler
Ynt: Küresel Isınma

Küre ısınıyor, denizler yükseliyor

Uluslararası ekoloji platformu Intergovernmental Panel on Climate Change, yeryüzündeki sıcaklıkların son 12.000 yılın en üst seviyesine ulaştığını ve denizlerin her yıl 3 milimetre yükseldiğini açıkladı.

NAİROBİ - BM şemsiyesinde faaliyet gösteren Intergovernmental Panel on Climate Change, Şubat ayında açıklayacağı kapsamlı küresel ısınma raporunun satırbaşlarını Nairobi’de yapılan BM çevre konferansında açıkladı. Raporda, küresel sıcaklığın artması, buzulların erimesi ve deniz seviyelerinin yükseldiğine vurgu yapıldı. Intergovernmental Panel on Climate Change, dünya çapında 2.000 bilim insanını bir araya getiriyor. Kendi konularında uzman bu araştırmacılar, karbondioksit ve diğer sera gazı salınımından buzul erimesine kadar birçok konuda araştırma ve ölçüm yapıyor. Bu raporlar birleştirilerek genel yargıların oluşması sağlanıyor.

Birleşmiş Milletler’in Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlediği konferansta, Kyoto sonrası için alınacak önlemler tartışılırken Intergovernmental Panel on Climate Change Başkanı Hintli bilim insanı Rajendra K. Pachauri de bir konuşma yaptı. Pachauri, 2012 sonrası için çeşitli kota ve süre tanımları getirdi, BM’nin rolüne vurgu yaptı ve diğer tüm uzmanlar gibi ABD’nin iştirak etmediği herhangi bir çevre programının başarıya ulaşmayacağını savunuyor. Pachauri, dünyanın en büyük iki sera gazı üretici ABD ve Çin’in de uluslararası kota uygulamalarına mutlaka girmesi gerektiği görüşünde.

RAPORDAN SATIRBAŞLARI
Kurum Şubat 2007’de de Dördüncü İnceleme Raporu’nu açıklayacak. Pachauri bu raporda açıklanacaklarla ilgili bazı ipuçları verdi. Rapor kısaca, iklimlerde görülen düzensizliğin insan eliyle gerçekleşen küresel ısınmadan kaynaklandığını savunuyor. Pachauri’nin “Dünya toplumları üzerinde büyük etki yapacak” diye tanımladığı raporda yer alan bazı başlıklar şöyle:
Buzul erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesine dair yeni ve güçlü kanıtlar ortaya çıkarıldı.
İçme suyu kaynakları güç yitiriyor.
Son 30 yılda meydana gelen ısınmayla, küresel sıcaklık 12.000 yılın en üst seviyesinde.
Grönland’daki buzul kaybı toplam kar yağış miktarının en az 3 katına denk düşüyor.
Dünya denizleri 1961-2003 aralığında yılda 2 millimetre, 1993-2003 aralığında ise yılda 3 milimetre yükseldi.

SÜPERBİLGİSAYARLAR MI YALANCI?
Pachauri, güçlü süperbilgisayarlar sayesinde iklim değişimleri konusunda çok daha karmaşık simülasyonları yapabildiklerini vurguluyor.
Rajendra K. Pachauri.

Bugün gelecekle ilgili birçok öngörü süperbilgisayarların yardımıyla yapılıyor. Pachauri, 0.5 santigrat derece artışın dahi yeryüzündeki birçok canlının ölümüne neden olabileceğini, dengelerin bozulmasına yeteceğini vurguluyor. Kurum, 2001 yılında da küresel sıcaklığın son yüzyılda 0.7 santigrat derece arttığını açıklamıştı.


NTVMSNBC
 

Ynt: Küresel Isınma

Küresel ısınma insan hakkı sorunu
BM’nin Kenya’da düzenlediği çevre konferansına katılan REC İklim Değişikliği Proje Yöneticisi Yunus Arıkan, “Konferansta küresel ısınmanın insan hakları sorunu olduğu belirtildi ama sorunun aşılması için somut adım atılmadı. Kyoto sonrası belirsiz” dedi.

253029.jpg

Konferansa katılan 200 ülkeden yaklaşık 6000 uzman, küresel ısınmanın birinci kurbanının Afrika olacağı endişesini dile getirdi.

İSTANBUL - Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 12. Taraflar Konferansı 6-17 Kasım tarihleri arasında Kenya’nın başkenti Nairobi’de yapıldı. Konferans, tüm müzakerelere karşın küresel ısınma sorunuyla mücadelede uluslararası liderlik sorununu aşamadı. Bölgesel Çevre Merkezi REC, Türkiye’nin İklim Değişikliği Proje Yöneticisi Yunus Arıkan, 12. Taraflar Konferansı’ndan izlenimlerini NTVMSNBC’ye anlattı. Arıkan’a göre, 11 gün süren toplantılarda akılda kalan, Kenyalı bir çevrecinin, boş vakitlerinde Safari’ye çıkan katılımcıları ‘iklim turisti’ olmakla suçlamasıydı.

ÖNCELİK AFRİKA ÜLKELERİNE
Yunus Arıkan, Taraflar Konferansı’nda küresel ısınmadan en kötü etkilenecek bölge olan Afrika ülkelerinin geleceğinin masaya yatırıldığını söyledi. Arıkan, “Afrika kuraklık ve sel gibi çevre olaylarından en çok etkilenen bölge. Ekonomik ve teknolojik alt yapısı zayıf olması bu bölgenin mücadele gücünü düşürüyor. Ciddi bir alt yapı sorunu ve hızlı nüfus artışı nedeniyle Afrika, çok tehlikeli boyutlarda kuraklık, kıtlık ve açlık tehlikesi ile karşı karşıya” dedi. Konferansta Kyoto Protokolü’nde yer alan uyum fonundan, Afrika’daki çevre projelerine ve özellikle su ile ilgili konulara öncelikli maddi destek verilmesi kararlaştırıldı.

YENİLENEBİLİR ENERJİYE YATIRIM
Arıkan, konferansın ikinci konu başlığını uluslararası karbon ticaretinin oluşturduğunu ifade etti. Arıkan, “Karbon ticareti şu anda gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru akıyor.
Yunus Arıkan, 'Konferansa Afrika ülkelerindeki sorunlar damgasını vurdu."

253021.jpg

Yunus Arıkan, 'Konferansa Afrika ülkelerindeki sorunlar damgasını vurdu."

Afrika ülkeleri uzun süredir bu ticaretten yararlanamadıklarını dile getiriyordu. Konferanstan Afrika ülkelerine kota tanınması ve özellikle yenilenebilir enerji ve biyokütle konularında yatırım yapılması karar çıktı” diye konuştu. Arıkan, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, Afrika’ya destek programı başlattığını, bu bağlamda Kenya, Çad, Mozambik gibi ülkelerin rüzgar veya güneş enerjisiyle ilgili projelerine destek verileceğini belirtiyor.

2012 SONRASI BELLİ DEĞİL
Küresel ısınmayla savaşım konusunda ise, iki kritik noktanın ön plana çıktığını belirten Arıkan, “Kyoto Protokolü sorumluluğu öncelikli olarak, gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelere veriyordu. Ancak bu ülkelerin 2012 yılından sonraki sorumlulukları henüz belli değil. Görüşmelerden somut sayısal bir sonuç çıkmadı, ancak gelişmekte olan ülkelerin yoğun baskısı sonucu bu konuda ciddi adımlar atılması ve 2007 sonrası için bir eylem planı hazırlanması kararlaştırıldı” dedi.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İNSAN HAKKI SORUNUDUR
Arıkan’a göre, Nairobi’de üzerinde durulan önemli konulardan biri de, iklim değişikliğinin çevre sorunu olmasının ötesinde, bir insan hakları ve kalkınma konusu olduğu yönünde idi. ABD ve Avustralya başta olmak üzere, Kyoto’ya imza atmayan ülkelerin tartışıldığı konferansta alınan kararlar, çevre örgütlerince olumlu ancak yetersiz bulundu. Sivil Toplum Kuruluşları, bu konudaki gecikmenin uzun vadede geri dönülmez sonuçlar doğurduğunu ve bunun için çok acil önlem alınması gerektiğini vurguluyor.

KENYALI ÇEVRECİDEN ‘İKLİM TURİSTİ’ PROTESTOSU
Arıkan, Kenyalı çevre örgütü temsilcisi Shoron Looremtto’nun konuşmasının bu açıdan dikkat çektiğini ve ayakta alkışlandığını belirterek; Looremtto’nun konuşmasını şöyle özetledi: “Ben Afrikalı bir anneyim, siz buraya bizim çevre sorunlarımıza çözmeye geldiğinizi söylüyorsunuz. Ama görüyorum ki, burada Safari’lere katılıp seyahat etmek, alışveriş yapıp fotoğraf çektirmekten başka bir iş yapmıyorsunuz ve ben sizi ‘iklim turistleri’ olarak değerlendiriyorum. Yarın çocuğum, ‘anne toplantıda ne kararlar alındı’ diye sorduğunda, ‘yavrum gelecek seneyi bekle’ demek istemiyorum. Ama sizler ne yazık ki, somut kararlar almadınız ve ben bunu protesto ediyorum.”

AVRUPA DELEGASYONUNDAN ‘MATUTA’ BENZETMESİ
Avrupa delegasyonu ise, Shoron Looremtto’nun konuşmasına atıfta bulunarak, “Aldığımız kararlarla ‘iklim turisti’ olmadığımızı gösterdik, çünkü az da olsa gelişme kaydettik” şeklinde açıklama yaptı.

Yunus Arıkan, küresel ısınmayı Afrika’daki toplu taşıma araçlarına benzeten Avrupa delegasyonunun açıklamasını şöyle aktarıyor: “Afrika’da insanların salkım saçak sarkarak yolculuk yaptığı toplu taşıma araçlarına ‘matuta’ deniyor. Genellikle bu araçların tekerleği patlak, farı kopuktur ama yine de insanları bir yerden bir yere taşır. Biz Avrupa ülkeleri olarak Kyoto Protokolü’nü ‘matuta’ya benzetiyoruz, ama bizim ihtiyacımız olan uzay mekiğidir. Ancak, bizim amacımız seyahat etmekse, araçlardan biri de bu ve eldekini iyileştirmek zorundayız. Herkes Kyoto Protokolü’nün bazı eksiklikleri olduğunu biliyor. Ekonomik iyileşmelerle bu Kyoto her gün geliştirilecektir” şeklinde konuştuklarını vurguladı.

BEYAZ RUSYA TÜRKİYE’YE MODEL OLACAK
Arıkan, 2005’te Kyoto Protokolü’ne taraf olan Beyaz Rusya’nın sera gazlarının salınımını yüzde 8 azaltma hedefiyle protokolde yer almasının kabul edilmesini de, Türkiye açısından önemli bir model olduğunu ifade ederek, “Çünkü Beyaz Rusya geçiş ekonomisinde olan bir ülke. Aslında Beyaz Rusya bu projelere girerek karbon ticaretinden pay almaya çalışıyor. Beyaz Rusya modeli Türkiye açısından önemli. Çünkü Türkiye, sözleşmenin başlangıcından beri gelişmekte olan ülkeler grubunda yer almak istiyor” dedi.

LİDERLİK SORUNU DEVAM EDİYOR
Nairobi konferansında liderlik sorunun çözülemediğine dikkat çeken Arıkan’a göre, bu durum gelecek yıllarda da devam edecek. “İklim müzakerelerinde bir lider eksiği var, Avrupa Birliği bu konuda beklenildiği kadar istekli, öncü ve süreci sürükleyici bir konumda olamıyor, bu nedenle liderlik konumu hala boş. Hiçbir ülke güçlü bir liderlik gösterip, küresel ısınma konusunda riskleri üstlenmeye gönüllü değil.”
 

Ynt: Küresel Isınma

Bilimsel tahminlere göre, Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde, 2071-2100 yılları arasında bu hattın batısında kalan bölüm 3-4 derece, doğusunda kalan bölüm 4-5 derece ısınacak. 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girmiş olacak. Deniz seviyesi yükselerek tatlı su kaynaklarını ve deltalarındaki tarım alanlarını yok edecek.

Bölüm 1:

Başlarken...

Dünya, "Küresel ısınma" kavramıyla 19. yüzyılda tanıştı. Ama popülerlik kazanması 20. yüzyılın sonlarında oldu. Son yıllarda ise günlük konuşmamıza yerleşti. Günümüzde ortalama eğitim almış herkes, az veya çok "küresel ısınma" ve "iklim değişikliği" kavramlarından haberdar. Sıcaklıkların artması, aşırı yağmurlar, seller, beklenmedik hava değişimleri bilgili bilgisiz herkesi ürkütüyor; hemen, "Neler oluyor?", "Dünya nereye gidiyor?", "Bütün bunlar kıyamet alametleri mi?" gibi çeşitli soruları akla getiriyor.

Peki nedir bu küresel ısınma?

Kömür gibi fosil yakıtların kullanılması, ormanların yok edilmesi, karbondioksit ve metan gazı gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarını artırdı. Bunların artışı, yerkürenin sıcaklığını etkiledi. Atmosferde bulunan ve kısaca sera gazları adı verilen karbondioksit, su buharı, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açıyor. Yani bu sera gazları vasıtasıyla sıcaklık atmosferde tutuluyor. Bu da ortalama sıcaklığın artması anlamına geliyor.

Bunun işaretleri neler?

Geçen yüzyılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece arttı. Deniz seviyelerinde yükselmeler olurken, buzulların bir kısmı eridi; hâlâ da erimeye devam ediyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, kimi bölgelerde fırtına ve sel olayları arttı.

1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u, 1980'den sonra yaşandı. 1998, aletsel kayıtlara, ağaç halkası ve buz örneklerine göre son bin yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yıl oldu. Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6 bin yılda gözlenen en sıcak yarım yüzyıl. Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların ortalarına kadar önemli bir ısınma yaşandı.

Bu küresel iklim değişiminin sorumlusu kim?

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu soruya şöyle yanıt veriyor:
"Bu soruların yanıtı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından net bir şekilde verilmiş ve büyük kabul görmüş. Sadece insana bakarak, yani doğal nedenleri ihmal ederek şu anki ısınmayı tam olarak açıklayamayız. Ama tüm etkenleri dikkate aldığımız zaman şu anki ısınmayı tam olarak açıklayabiliyoruz.
Sonuç olarak bilimsel anlamda hiç şüphe yok; artık insan iklimi değiştiriyor, hem de jeolojik evrelerde hiç gözlenmemiş kadar hızla değiştiriyor. Bu yüksek ısınma yüzünden de yeryüzünde tropikal fırtınalar, kuraklık ve ani seller şeklinde alarm zilleri çalıyor... Tabii anlayana!"

Bu yazı dizimizde küresel ısınma ve iklim değişiminin Türkiye'ye etkileri konusu üzerinde duracağız. "Türkiye'yi yakın gelecekte nasıl bir iklim bekliyor?", "Türkiye bu değişime nasıl hazırlanıyor?", "Bu konuda devletin bir politikası var mı?" gibi soruların yanıtlarını arayacağız.

Türkiye, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel of Climate Change) tarafından yapılan araştırmada, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer alıyor.
IPCC'nin 2002'de yayımlanan 5'inci Teknik Raporu'na göre, 1901-2000 yılları arasında Türkiye'de her 10 yılda sıcaklık 0.2 derece arttı, yağışta da ortalama yüzde 10 oranında düşüş meydana geldi. 2071-2100 yılları arasında da Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde bunun batı kısmının 3-4 derece, doğu kısmının 4-5 derece ısınacağı tahmin ediliyor.

Senaryolara göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar da 2 ile 3 derece artacak. Deniz seviyesi de en kötü tahminlere göre, 2030'da azami 30, 2050-2100 yılları arasında da 100 santime kadar yükselebilecek. Tabii bütün bunların da Türkiye'ye etkileri hiç de iyi sonuçlar doğurmayacak. Bilim adamlarına göre Türkiye, "kaybeden ülkeler" arasında yer alacak.

Atmosferi kirletiyoruz

İklimbilimci Doç. Dr. Murat Türkeş, iklim değişikliğinin Türkiye'de neden olabileceği çevresel ve sosyoekonomik etkileri sıralarken iyi bir tablo çizmiyor.

Türkeş, iklim kuşaklarının, yerkürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceğini, bunun sonucunda da Türkiye'nin, bugün Orta doğu ve Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabileceğini söylüyor. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve floranın da yok olacağını belirtiyor.

'İlk 20 ülke arasındayız'

Türkeş ayrıca, küresel ısınmaya yol açan atmosfere karbondioksit miktarı bırakma konusunda da Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında hiç de iyi bir sırada olmadığını vurguluyor.

Türkiye'nin yılda atmosfere 220 milyon ton civarında karbondioksit bıraktığını belirten Türkeş, "Dünya sıralamasında ilk 20'nin içindeyiz. Bu bizim açımızdan hiç de iyi bir sonuç değil. 2010 yılında bu rakamın 400 milyon tona ulaşacağını tahmin ediyoruz" diyor.

Önümüzdeki yıllarda Türkiye'de neler olabileceğine dair senaryoları, konuyla ilgili çalışmalar yürüten İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Türkeş gibi iklimbilimle uğraşan uzmanların görüşlerinden yola çıkarak ele alacağız.

Sıcaklıklar artacak

Küresel iklim modellerine göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar kışın 2, yazın ise 2 ila 3 derece artacak. Bununla birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye'de de özellikle gece sıcaklıklarında önemli artışlar şimdiden görülmeye başlandı. Çünkü atmosfere salınan fosil yakıt atıkları, yeryüzünün soğumasını önleyen bir "battaniye" görevi yapıyor.

Isıtma mevsimi kısalacak

Yıllık ortalama sıcaklıkları artarsa İstanbul'da ısıtma mevsimi 25 Kasım'da başlayıp 2 Nisan'da sona erecek. Yani 48 gün daha kısalacak.

Özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin biçimde yükselecek; bu da, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracak.

GAP yöresinde alarm

Türkiye genelinde yağışlar azalacak. GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek.
Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi önemli ölçüde azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacak. Van Gölü'ne de su akışı duracak.

Tropikal iklime benzer olan iklimde düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyonu artıracak.

Turizme büyük darbe

Diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacak. Turistik plajlar ve yat limanları yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecek. Zengin kuzey ülkeleri daha sıcak hava şartlarına sahip olunca, Türkiye gibi sıcak ülkelere daha az seyahat edebilecek. Ayrıca artan hava sıcaklıkları nem ile birleşince daha yüksek bunaltıcılığa neden olabileceği gibi, sağlık sorunları olan yaşlı turistlerin sayısında azalmalar olabilecek.

Uludağ eriyecek

Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilecek.
Daha az kar yağışı ve çabuk erimeden dolayı, Uludağ gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılabilecek ya da bu merkezler hiç kullanılamayacak. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecek.

Kuş cenneti yok olacak

Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030'a kadar 12-18; 2050 yılına kadar 14-38; 2100'e kadar da 35-65 santimlik yükselmeler bekleniyor.

Deniz seviyesinin yükselmesinin yaratacağı en önemli problemlerden biri de tuzlu deniz suyunun tatlı su kaynaklarını tehdit etmesi. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi, tatlı su kaynaklarını yok edebilecek.
Ayrıca kıyı şeridinde ve deltalardaki tarım alanları kullanılamaz hale gelebilecek. Türkiye'de en riskli yerler Seyhan, Ceyhan, Göksu, Patara, Eşen Çayı, Fethiye, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi Akdeniz deltaları olacak. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olabilecek. Kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişebilecek.

Deniz seviyelerindeki yükselmelere yönelik tahminler değişebiliyor. Örneğin Ukraynalıların Karadeniz için yaptıkları tahminler 1.5 metre kadar çıkıyor. Deniz seviyesi 10 santim yükselse bile etkileri büyük olacak.
Türkiye'de maalesef büyük bir nüfus kıyılara kayıyor. İleriki yıllarda 50 milyon kadar insanın kıyılarımızdaki su seviyesinden kötü bir şekilde etkileneceği bekleniyor.

50 milyon tehdit altında

Kıyılarda su seviyesi yükseldiği zaman bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü'nün etrafında olduğu gibi bundan kötü bir şekilde etkilenecek. Uzmanlar, denizin kıyısında yapılan Karadeniz Otoyolu'na da bu anlamda dikkat çekiyorlar.

Milliyet
 

Ynt: Küresel Isınma

Fındık ve çay Karadeniz'i terk edecek

Araştırmaların sonucu pek de iç açıcı değil: Önlem alınmazsa Türkiye 2040'ta çöl olacak! Küresel ısınma, birçok tarım ürününün, bitkinin ve deniz canlısının neslinin tükenmesine yol açacak

Bölüm 2

NASA'nın (Amerikan Ulusal Hava ve Uzay Ajansı) yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2000 yılı sonlarında açıkladığı rapor ise ülkemizin yer aldığı Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde kuraklık artışı ve tarımsal verimde düşüş öngörmekte, küresel ısınmanın zararlı etkilerini en önce ve en şiddetli biçimde yaşayabileceğimize dikkat çekmekte. Aynı şekilde çölleşmeyle mücadele eylem planı verilerine göre düzenlenen Dünya Çölleşme Haritası'nda Anadolu, çölleşme tehlikesi derecesi "yüksek" ve "çok yüksek" sınıfına sokulmakta.

Türkiye'nin çölleşmesi, özellikle ülke tarımını büyük ölçüde etkileyecek. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık da, "Küresel ısınmanın denizlerimiz ve tarımımız üzerine etkileri" konusunda çeşitli kaynakları inceleyerek yaptığı araştırmasında, Türkiye'de yaşanacak olumsuzlukları özetledi. Atalık'ın araştırmasında dikkat çeken başlıklar şöyle:

Hamsi tehlikede

Atmosferde olduğu gibi denizlerimizde de sıcaklık yükseliyor. Denizlerimizde daha sıcak sulardan gelen ve damak tadımıza uymayan balıklar görülmeye başlandı. Serin olan Marmara ve Karadeniz gibi kuzey denizlerimizde sardalye, kupes ve salpa gibi nispeten sıcağı seven balıklara rastlanmakta. Sıcaklık artışıyla başta hamsi olmak üzere mevcut balıklarımız üreme sorunu yaşayacaklarından, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek.
İç sularımızda meydana gelecek zayıflama, akarsu ve göllerimizdeki canlı yaşamını da etkileyecek. Bakteri ve hastalıklardaki çoğalma, hem denizlerimizdeki, hem de iç sularımızdaki balık yetiştiriciliğini tehlikeye sokacak.

Kaplumbağalar gelemeyecek

Buzulların erimesi sonucu denizlerde görülecek yükselmeler, özellikle Türkiye'deki sahil kumullarını üreme alanı olarak kullanan deniz kaplumbağalarının, gelecek nesilleri üzerinde büyük olumsuzluklar yaratacak. Kumulların sular altında kalması nedeniyle denizkaplumbağaları gelemeyecek.

Bitki türleri azalacak

Deniz seviyelerindeki yükselme sahillerde erozyon etkisi yaratacak. Bu da bitki türleri ve topraklar üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacak. Türkiye 13 bin bitki türüne ev sahipliği yapması nedeniyle zengin bir biyo- çeşitliliğe sahip. Bunun özellikle tarım ve tıp alanında önemi çok büyük. Küresel ısınmanın etkisiyle Türkiye, zengin biyoçeşitliliğini kaybedecek. Bitkiler ısınmanın etkisiyle kuzeye doğru hareketlenecek, göç yolları üzerinde kimyasallar kullanılarak tarım yapılan büyük tarlalarla ya da kentlerle karşılaşan bitki türleri bunları aşamayacaklarından dolayı yok olacak.

Harran Ovası'na dikkat!

Su kaynaklarındaki zayıflamaya karşın bugünkü miktarlarda ürün alabilmek için sulamada kullanılan su miktarını artırmak gerekiyor ki, artan nüfusumuzun su ihtiyacı da göz önüne alındığında bu olanaksız. Ayrıca sıcak iklimde suyun yanlış kullanımı çölleşmeye yol açmakta. GAP bölgesinde özellikle en yaygın sulamaya açılan Harran Ovası'nda bu sorun belirgin şekilde görülmeye başlanmış durumda. GAP topraklarının ilerideki en önemli sorunu tuzluluk olacak. Bir zamanlar "verimli ay" olarak tanımlanan Mezopotamya bölgesindeki toprakların yüzde 80'inin tuzlanarak elden çıktığı unutulmamalı.

En hızlı çölleşen yerler

Tarım toprakları üzerinde hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul, Türkiye'nin en hızlı çölleşen yöreleri. Küresel ısınmanın etkisine girildiğinde, bu ovaları ve tarım arazilerini çok arayacağız.

Su ihtiyacı artıyor

Küresel ısınma nedeniyle şu anki üretimi yapabilmek için yapılan hesaplamalara göre yüzde 40 daha fazla sulama yapılması gerekmekte. Ancak su kaynaklarımızın zayıflamaya başlaması, nüfusun artması ve sıcaklıktaki artışla daha fazla içme ve kullanma suyuna ihtiyaç olması bunun mümkün kılmayacak. Türkiye'de bitkisel üretim miktarı yaşanacak kuraklıkla birlikte azalacak.

Pamuk kuzeye göçecek

Tarım ürünlerinde önemli değişimler yaşanacak. Şu anda Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaygın olarak yetiştirilen pamuk, meydana gelecek sıcaklık artışıyla muhtemelen Karadeniz ve Marmara bölgelerimize doğru hareket edecek. Ancak yağışların kısa periyotta ve birden meydana geleceği düşünülürse, sık sık sel yaşanacağı da kaçınılmaz bir doğa olayı olacak. Yağıştaki bu olumsuzluklar özellikle pamuk üretimini kötü etkileyecek. Bölgesel olarak uygun olsa da sert rüzgâr, yağış ve buna bağlı yaşanacak seller, ülkemizde pamuk üretimini önemli ölçüde sınırlandıracak.

Kuzeye gidecek!

Türkiye'deki tarımsal ürün ihracatı içinde fındık önemli bir yer tutuyor. 2005'te 8 milyar dolarlık tarım ürün ihracatının 2 milyar dolarlık kısmını tek başına sağlamış. Ülkemizdeki sıcaklık artışına bağlı olarak fındık da muhtemelen daha kuzeye göç edecek. Böylece Türkiye fındık üretimindeki tekel konumunu kaybedecek. Özel iklim koşullarına ihtiyaç gösteren ve ülkemizde fındıktan da daha dar bir şeritte yetiştirilebilen çay da ülkemize getirildiği Batum ve daha da kuzeye hareket edecek tarım ürünlerimiz arasında yer alacak.

Şekerimiz düşecek

Şekerpancarı şeker üretimimiz açısından stratejik öneme sahip bir ürün. Türkiye'nin hemen her bölgesinde sulu arazilerde yetiştirilmekte. Sıcaklık, sulama, tuzlanma ve en önemlisi de su kaynaklarımızın zayıflayacağı ihtimali göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin gelecekte şekerpancarı üretiminin de yetersizleşeceğinden söz edilebilir.
Genellikle düz arazilerde sebze üretimi yapılması nedeniyle ülkemizde yaşanan ve artarak yaşanacak olan sel felaketleri de üretime olumsuz etki yapacak.

Gıdada dışa bağımlı olacağız

Sığır, koyun ve keçi olarak hayvan varlığımız 1980'de 80 milyon baş iken günümüzde artan nüfusumuza karşın yarı yarıya azalarak 40 milyon başa düşmüş. Bununla bağlantılı olarak et tüketimimiz de gelişmiş ülkelerin altında. Küresel ısınma hayvanlarımızın et ve süt verimini de kötü etkileyecek, yetersiz beslenmeyi daha da artıracak. Ülkemizde hayvansal protein açığı baklagillerle kapatılmakta. Gerek baklagiller gerekse petrolden sonra alımına en fazla döviz ödediğimiz yağlı tohumlu bitkiler de sulu tarım alanlarında yetiştirilebildiğinden küresel ısınma baklagil ve yağlı tohumlu bitkiler üretimimizi de olumsuz yönde etkileyecek. Özetle gıdada dışa bağımlı hale geleceğiz.

Hastalıklar ve zararlılar artacak

İklimde görülecek sıcaklık artışı ile hastalık ve zararlılarda artış görülecek ve tarımsal üretimde daha fazla zirai mücadele ilacı kullanmak gerekecek. Bu da toprak ve su kaynakları üzerinde kirlenmelere yol açacak.

Yalıları su basabilir

İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle kıyılarda bulunan bazı ünlü yalıların da bundan etkileneceğini belirterek, "Su seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle Boğaz kesiminde yer alan su seviyesine yakın bazı tarihi yalıların en az birinci katları sular altında kalacak" dedi.

Şen, Anadolu'nun kurak ve sıcak bir iklime girmesiyle tarımda büyük değişimler yaşanacağını, özellikle Karadeniz'de bağcılığın giderek önem kazanacağını söyledi.

Japonların büyük projesi

Japonların Türkiye ile büyük bir projeye başlayacaklarını anlatan Şen, "Japonlar küresel ısınma sonucunda Türkiye'nin tarımında 100 yıl sonra ne gibi değişiklikler olacağını araştırmak üzere görüşmelere başladılar. Çukurova'da araştırma yaptılar. İklim değişimi sonucu Türkiye'den ileride ne gibi tarım ürünlerini alabileceklerine dair geniş kapsamlı büyük bir proje bu" dedi.

Neler yapılabilir?

İnsanlarımıza su kaynaklarını kirletmeden kullanmaları bilinci yerleştirilmeli.
Tarımda suyun kullanımı, çölleşmenin önüne geçilebilmesi açısından kontrol altında tutulmalı.
Denizlerimizdeki ve iç sularımızdaki balık popülasyonlarımızın durumu yakından izlenmeli, bu konuyla ilgili Ar-Ge bütçeleri ve çalışmaları artırılmalı.
Bitkisel ve hayvansal üretim materyallerinin kuraklığa adaptasyonu üzerinde önemle durulmalı.
Zirai mücadele ilaçlarının kullanımı yakından izlenmeli. 8 Kasım 2006 tarihinde yayımlanan 9. İlerleme Raporu'nda da belirtildiği üzere ülkemizde 2000 ilaç bayisi ilkokul mezunu.
Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek Akdeniz kuşağında yer alan ülkemizin bu tehlikeyi en hafif şekilde atlatabilmesi açısından tarımımız, denizlerimiz, su kaynaklarımız ve topraklarımızın yönetimini tek elde toplayacak bir genel müdürlük zaman kaybetmeden kurulmalı ve çalışmalarına derhal başlamalı.

Milliyet
 



Ynt: Küresel Isınma

İklim göçlerine hazır olalım!..

Küresel ısınma, göç sorununu da beraberinde getirecek. İster kıyılarda, ister içerilerde olsun yakın gelecekte milyonlarca insan evlerini, ülkelerini terk etmek zorunda kalacak. Buna bağlı olarak dünya genelinde ve Türkiye özelinde mevcut göç-mülteci sorunları daha da artacak. Hem ülkeler arasında hem de ülkelerin kendi içinde yoğun göç dalgaları yaşanacak

Bölüm 3

İngiltere'de 2003'te yayımlanan bir rapor, 50 yılda meydana gelecek iklim değişikliğinin denizlerin yükselmesi, şiddetli fırtınalar, sellerin yanında, binlerce insanın da hayatına mal olacağını ortaya koyuyor.

Raporda, daha sıcak geçecek yaz ayları yüzünden 30 bin insanın fazladan deri kanseri olacağı, fazladan 10 bin yiyecek zehirlenmesi ve binlerce sıcak çarpması vakası yaşanacağı belirtiliyor. Tabii her şey bununla bitmiyor. Tüm bunların yanında, küresel ısınmanın, dünyadaki göçleri, ülkeler arası anlaşmazlıkları, savaşları ve küresel hastalıkları da artıracağı tahmin ediliyor.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, senaryolara göre yaptığı değerlendirmede, küresel ısınmanın, ülkemizde de iklim göçlerini hızlandıracağını, ulusal güvenliğimizi tehdit edeceğini ve sağlığımızı etkileyeceğini vurguluyor. Kadıoğlu'nun çalışmasına göre meydana gelebilecek değişimler şöyle şöyle:

Kent-köy arasında göç

Küresel ısınma, göç sorununu da beraberinde getirecek. İster kıyılarda, ister kıyılardan uzakta olsun yakın bir gelecekte milyonlarca insanın, evlerini veya ülkelerini terk edip göçmekten başka bir çaresi kalmayacak. Bu değişim, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de şu an sürüp giden kıtlık, göç ve mülteci sorunlarını artıracak. Türklerin, Orta Asya'dan göç etmelerinin başlıca nedenleri arasında iklim değişikliğine bağlı olarak bölgede ortaya çıkan kuraklık, salgın hastalıklar ve kıtlığın da bulunduğu görülür.

Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli tarafından 2030 yılı için yapılan senaryolara göre, çevresel tahribat nedeniyle milyonlarca insan büyük olasılıkla göç etmeye zorlanacak. Bazı ada ülkeleri toplum ve kültür olarak tümüyle yok olabilecek. Bazı yerlerde yağış şiddetindeki artış göçü tetikleyecek; iklim değişimi köyden kente göçü hızlandıracak. Aynı zamanda iklim değişimi kentlerdeki altyapının çökmesine ve dolayısıyla kentten köye göçe de neden olacak.

İklim savaşları çıkabilir

İklim değişimi, ulusal güvenlikle ilgili sorunları da doğuracak. Senaryolara göre, iklim değişiminden dolayı göçler tetiklenecek ve bunun sonucunda etnik sorunlar ortaya çıkacak veya mevcutlar daha da şiddetlenecek. Su kullanımı üzerinde şiddetli anlaşmazlıklar çıkabilecek. Çevresel ve eğlence amaçlı su ve doğal kaynak kullanımı kısıtlanacak. Bazı ülkelerin ulusal ekonomisi tamamen değişebilecek.

Uzmanlar, tarihin, hava koşullarının sonucunda belirleyici rol oynamış savaşlarla dolu olduğunu, fakat günümüzde değişen iklimin de savaşların sebebi olabileceğini vurguluyor.

Tüm bu nedenlerden dolayı da, Silahlı Kuvvetler'imizin de meteoroloji bilimine bakış açısını değiştirmesi gerekmektedir.

Tropikal hastalıklar artacak

İklimin değişimi ve hava sıcaklığının artması ülkemizde sağlık sorunlarını da ortaya çıkaracak. Sıcak hava dalgaları yaşanacak. Aşırı sıcağın etkisiyle kalp ve başta astım olmak üzere solunum hastalıklarında artış gözlenebilecek. UV-B radyasyonundaki artış, cilt kanserine, göz zedelenmelerindeki artışa neden olabilecek. Böceklerden kaynaklanan enfeksiyonlar, sıtma, sarıhumma, tifüs artabilecek.

Orman yangınları

Kısaca küresel ısınma ve iklim değişimi, ülkemizde sürüp giden kuraklıkları, sayı ve şiddet bakımından artırarak sivrisinek ve tropikal hastalıklarda daha fazla tehlikeler oluşturacak.

İklim değişimiyle yaşanacak kuraklıkla orman yangınları mevsimi daha erken başlayacak. Bu yangınların sayısında artışlar olabilecek. Son yirmi yılın verileri ülkemizdeki tüm orman yangınlarının Muğla, Antalya, İzmir ve Çanakkale gibi sıcak ve kurak bölgelerdeki illerde meydana geldiğini ortaya koyuyor. O nedenle bu bölgelere büyük önem verilmesi gerekiyor.

Su fakiri olacağız

1990 iklim şartlarına göre, Türkiye'de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 3070 metreküp. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050'de Türkiye'de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 1240 metreküp olacak. Artan nüfusumuzla bir de küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında, 2050'de Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 700 ile 1910 metreküp arasında olacak. Bu da şu an Kıbrıs adasındaki kişi başına düşen su miktarı kadar. Diğer bir deyişle, değişen iklimi ve artan nüfusuyla Türkiye iyice su yoksulu bir ülke olacak.

Çekirge istilası

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Türkiye dahil birçok ülke için hava şartlarına bağlı olarak aylık "Çöl Çekirgesi Tahminleri" yapmakta. Bu tahminlere önümüzdeki yıllarda daha fazla ihtiyacımız olacak. Çünkü çekirge sürülerinin geçtiği yerlerde kıtlık oluşmakta ve onlarla doğru mücadele edilmezse insanlar açlıktan ölebilmekte.

Küresel projeler üretiliyor

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kimya ve Çevre ile Enerji enstitülerinde, sera gazlarının salınımlarının ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması amacıyla, değişik araştırma projeleri yürütülüyor. Bu enstitülerden yapılan ortak açıklamada şu görüşlere yer verildi:

"Örneğin, iklim modelleri ile yapılan çalışmalar sonucu ülkemizin gelecek 100 yıl içerisinde, daha sıcak ve kurak, daha az üretken ve çölleşme süreçlerine karşı daha fazla eğilimli bir iklim kuşağının etkisi altına girebileceği düşünülmektedir.

Burada özellikle ülkemiz için ileride karşılaşılacak olan sorunların belirlenmesi ve çözüm yöntemleri geliştirilmesi konularında yapılan araştırma faaliyetlerini şöyle sayabiliriz:

Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları geliştirilmesi, mevcut enerji kaynaklarının daha verimli kullanımı
Geleceğin temiz enerji taşıyıcısı hidrojen teknolojilerine yönelim
Karbondioksit salınımı yaratmayan biyokütle enerji dönüşüm sistemlerinin geliştirilmesi
Fosil kökenli yakıtların daha verimli ve temiz değerlendirilmesi
Termik santralların daha verimli çalıştırılabilmesi ve bunlara alternatif olabilecek yakıt pilli güç santrallarına dönüşüm
Ulaşım sektöründe mevcut içten yanmalı motorlar yerine kullanılabilecek yakıt pili teknolojilerinin geliştirilmesi
Enerji depolama aracı olan bataryalar
Ülkemiz koşullarına uygun hava kalitesi, yönetim stratejileri geliştirilmesi
Temiz üretim teknolojilerinin geliştirilmesi
Sürdürülebilir su yönetimi ve alternatif su kaynaklarının geliştirilmesi

Çöl tozları yağacak

Prof. Dr. Cemal Saydam, küresel ısınmayla çöl tozlarının ülkemize daha fazla geleceğine dikkat çekerek şöyle diyor:
"Küresel ısınma sürdükçe sahra üzerindeki ısınma da artacak ve olağan rüzgârlarla daha fazla toz atmosfere çıkacak ve uygun yerde soğuk havayla karşılaşınca yağışı tetikleme mekanizmalarını devreye sokacak.

Çöl sınırı kapımıza dayanmış durumda. Küresel ısınmanın etkisini ilk hissedecek olan ülkelerin başında maalesef biz geliyoruz. Ama günlük çekişmeler böyle küresel işleri maalesef bizden uzak tutmakta.

Tek çare, bu işin ne kadar stratejik önemi haiz olduğundan kısaca bahsetmek ve mesela Genelkurmay'ın 'Bu nedir hocam, gel bize bir anlat bakalım' demesini beklemek. Umarım çok geç kalmayız."

'Hastalıklar afetlerle birlikte arttı'

Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre Çalışma Grubu'ndan Prof. Dr. Çağatay Güler ve Doç. Dr. Songül A. Vaizoğlu, "Küresel İklim Değişikliği ve Sağlık" konulu araştırmalarında şunları vurguladılar:

"Afetlere bağlı olarak ölümlerde, yaralanmalarda, enfeksiyon hastalıklarında ve bulaşıcı hastalıklarda artış görülmekte; göçler, toplumsal sorunlar ortaya çıkmakta. Dolaylı etkilerin neden olduğu sağlık sorunları arasında, sıtma, dang ateşi, solunum yolları hastalıkları bulunuyor. Su ve gıda kaynaklarının azalması sonucunda da su ve gıdayla bulaşan hastalıklarda da artışlar var. Ayrıca çevresel göçlerin artması, psikolojik sorunlar, toplumsal çatışmalara bağlı çeşitli sağlık sonuçlarını da ortaya çıkarmaktadır. Artan sıcaklık polen mevsiminin uzamasına yol açıyor. Astım gibi alerjik hastalıklar da çoğaltmakta."

Göller kuruyor

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı raporunda da iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda Akdeniz'i cehenneme çevireceği vurgulandı. Vakfın araştırmasına göre, şimdiden Türkiye'nin en önemli 13 gölü için tehlike sinyalleri çalmaya başladı. Hatta Amik Gölü'nün kurumasıyla Hatay'ın ikliminin de değiştiği belirtiliyor. Tehlikede olan göller şunlar: Kırşehir Seyfe Gölü Konya'daki Eşmekaya Sazlığı, Hotamış Sazlıkları, Suğla Gölü, Samsam Gölü, Akşehir Gölü, Tuz Gölü, Kayseri Sultansazlığı, Burdur Kestel Gölü, Kahramanmaraş Gavur Gölü, Afyon Eber Gölü, Isparta Beyşehir Gölü.

Milliyet
 

Ynt: Küresel Isınma

Türkiye hazır değil

Prof. Kadıoğlu: Türkiye'de iklim değişimi çalışmaları daha çok kişisel çabalarla dar bir çerçevede sürdürülüyor. Doç. Türkeş: Küresel ısınma politikamızı belirlemeliyiz. Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Diren: İklim değişikliğinin ülkemiz üzerindeki etkileriyle ilgili olarak söylenenler sadece yabancı araştırma sonuçlarından ibaret

Bölüm 4

Hazırlanan senaryolara göre Türkiye için durum bu kadar vahim ve önemliyse ne yapmamız gerekiyor? Ülke olarak ne gibi projeler üretiyoruz? Kısaca küresel ısınmaya hazır mıyız? Bilim adamlarına göre bu konuda en azından bazı raporlar var ama henüz politikalar yok.

Yıllardır araştırma yapıp makaleler yayımlayarak ülkemizde afet bilincinin yerleşmesini sağlamaya çalışan bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Bizler için gidecek ne başka bir dünya ne de başka bir Türkiye olmadığını unutmamalıyız. Küresel iklim değişimi gerçek bir sorundur ve biz gelecek planlarımızı küresel iklim değişikliğinin sonuçlarını düşünerek yapmalıyız" diyor.

Çalışmalar yetersiz

Küresel iklim değişimi ve küresel ısınmanın büyük doğal afetler olduğunu, çağdaş ülkelerdeki gibi bu afetlerin yaratacağı risklerin düşünülüp onlara karşı hazırlanılması gerektiğini anlatan Kadıoğlu, şunları söylüyor:
"Türkiye'nin bu konuda sağlıklı politikalar geliştirip bunları takip edebilmesi için öncelikle bilim insanlarını harekete geçirip araştırmalara ağırlık vermesi gerekmektedir.

Türkiye'de iklim değişimi çalışmaları daha çok kişisel çabalar ile dar bir çerçevede sürdürülmekte, küresel iklim değişimi sosyo-ekonomik planlarda göz önüne alınmamakta ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki haklı tezleri de bilimsel desteklerden yoksun kalmaktadır."

Politikalar belirlenmeli

Doç. Dr. Murat Türkeş de "Küresel ısınma önlenemez ve bugünkü hızıyla sürerse, gelecekte Türkiye'yi hangi koşullar beklemektedir?" sorusunun yanıtının mutlaka verilmesi gerektiğini vurguluyor.

"Türkiye gelecek 100 yıl içerisinde, bugün Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak, daha az üretken ve çölleşme süreçleri ile orman yangınlarına karşı daha fazla eğilimli bir iklim kuşağının etkisi altına girebilecektir" diyen Türkeş, şöyle devam ediyor:

"Türkiye'nin yaklaşan felakete karşı kendisine en uygun politika araçları ile bunların uygulanmasını sağlayacak olan yasal önlemleri, kalkınma hedeflerini, önceliklerini ve gereksinimlerini dikkate alarak bir an önce belirlemesi gerekmektedir."

Yeni teknolojiden yararlanmalı

Türkeş, iklim değişikliğine uyum ve karşı önlemler kapsamında Türkiye için, özetle şu önerilerde bulunuyor:

Artan sera etkisine ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinliklerine bağlanan iklim değişikliğinin, Türkiye'de su kaynakları, kuraklık ve çölleşme üzerindeki olası etkileri sürekli izlenmeli.
Gelecekteki daha sıcak ve kurak koşullar dikkate alınarak, buna uygun tarımsal bitki çeşitleri belirlenmeli.
Sürdürülebilir tarım ve ormancılık ilkeleri uygulanmalı; tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı önlenmeli.
Türkiye tarım bölgeleri, toprak, su ve iklim koşulları dikkate alınarak belirlenmeli ve bölgelere uygun çeşit seçimi yapılmalı ve bunlar geliştirilmeli.
İklim değişikliği ve kuraklık ile öteki hava ve iklim afetlerini de dikkate alan yasal bir tarım sigortası sistemi bir an önce hazırlanmalı ve tarımsal üretim gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devlet tarafından desteklenmeli.
Ormanların birer karbon yutağı olduğu da dikkate alınarak, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü ve çayır/mera ıslahı için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalı.
Doç. Murat Türkeş, dünya ülkeleriyle birlikte Türkiye'nin gelecek 20 yılda sera gazı salınımlarını azaltmak amacıyla yeni bilimsel ve teknolojik olanaklardan yararlanması gerektiğini de söylüyor.

Dünya, Kyoto'dan sonrasını konuşuyor

Açık Radyo Yayın Yönetmeni ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ömer Madra, "Geri döndürülemez felakete ne kadar kaldı?" sorusuna, "Dünyadaki önemli bilim akademilerine, iklimbilimcilere, iktisatçılara, Birleşmiş Milletler'e, düşünce kuruluşlarına göre artık dünyanın beklemeye tahammülü yok" diye yanıt veriyor. Madra'nın görüşleri şöyle:

"Geri dönülmez noktaya varmadan dünyanın kurtarılabilmesi için gerekli teknolojik ve ekonomik olanaklar mevcut; eğer derhal harekete geçebilirsek!

Buzlar altındaki yakıt

Dev petrol, enerji şirketleri ve onlarla işbirliği yapmış görünen birçok lider, 'Bekle ve gör' politikasını savunuyor. Aslında muhteşem kârlar peşinde küresel ısınmaya büyük yatırım yapmaya devam eden dev petrol şirketleri, eriyen Kuzey Buz Denizi'nin altındaki petrol ve doğalgaz yataklarında 'petrole hücum' başlatmak için sıraya girmiş durumda...

Türkiye'de de karar alma mercileri küresel ısınmanın hayatımızın her yönünü etkileyecek en büyük tehlike olduğu, bununla militanca mücadele etmeye hazır oldukları yolunda bir söylem geliştiriyorlar. Ama bir yandan da 'bekle-gör' diyorlar. Dünyada iklim değişikliği konusundaki tek uluslararası anlaşma olan Kyoto Sözleşmesi'ni (sanayileşmiş ülkelerin karbondioksit salınımını 1990 yılı seviyesine göre, sadece yüzde 5 indirmesini öngören protokol) imzalayıp onaylamanın da elbet zamanı geleceğini, Türkiye'nin menfaatleri neyse ona göre hareket edileceğini söylüyorlar. Doğru bilgi vermiyorlar bize. Kyoto Sözleşmesi'ni dünyadaki 190 küsur ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden 168'inin imzaladığını söylemiyorlar...

İklim yıkımının önde gelen iki zengin ülkesi ABD ile Avustralya ve onların peşinden gittiği görülen Türkiye gibi birkaç ülke dışında, kimse kalmamış... İklimi yıkıma uğratan sera gazlarının atmosfere salımında son 15 yıldaki en büyük artış rekorunun yüzde 73'e yakın bir oranla Türkiye'de olduğu da pek söylenmiyor.

'Masum ülkelerden biriyiz'

Bakan, 'Biz Türkiye olarak karbondioksit salınımlarında dünyadaki en masum ülkelerden biriyiz' diyor. Türkiye'nin kendisine bir 'yol haritası' çizdiğini, küresel iklim değişikliğiyle ilgili tüm senaryolarda üzerine düşeni son derece hassas projektörler altında incelemeye aldığını, atıklarla ilgili olarak 2014'e kadar eylem planını önüne koyduğunu söylüyor.

Ama bütün bunlara bir anlam vermek çok zor! Kyoto Sözleşmesi'ne Türkiye'nin 2014'te veya AB üyeliği gerçekleştiğinde taraf olması imkânsız. Çünkü, Kyoto Sözleşmesi zaten 2012'de işlevini bitirmiş ve yürürlükten kalkmış olacak! Şu sıra, Kyoto sonrasında ne yapılacağı tartışılıyor!.."

Bakan Pepe: Hazırlanıyoruz

Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, küresel ısınma konusunda Türkiye'nin 1. İklim Değişikliği Ulusal Raporu ile kendisine yol haritası çizdiğini, enerjiyi verimli kullanmakla hem hava kirliliğini hem de sera gazları emisyonlarının azalacağını belirtiyor.

Türkiye'nin güneş, termal, rüzgâr enerjisini yeterince kullanamadığını vurgulayan Pepe, "Temiz enerjiye ihtiyaç hızla artıyor. Türkiye, bu alanda üniversiteleriyle, özel sektörüyle çok ciddi bir çalışma hazırlığı içinde" diyor.
Türkiye'nin karbondioksit salınımlarında dünyadaki en masum ülkelerden biri olduğunu söyleyen Pepe, "Biz, yeni Çevre Yasası'yla karbondioksit salınımlarında çok önemli bir yeri olan metan gazlarının kaynağı katı atıklarla ilgili çok ciddi eylem planı ortaya koyduk. Bu planla Türkiye kendisini adeta programlama, sınırlama durumuna getirdi. Türkiye bu atıklarla ilgili olarak 2014'e kadar eylem planı koydu önüne" diye ekliyor.

'Kyoto Sözleşmesi'

Türkiye'nin şu anda Kyoto Sözleşmesi'ne taraf olmasının mümkün olmadığını belirten Pepe, şöyle devam ediyor:
"Türkiye, bu raporla Kyoto'ya doğru giden güzergâhta kendisi kendi planlarını yapıyor. Türkiye'nin, AB üyesi olmadan Kyoto'ya taraf olabilecek noktaya geleceğini bugün zannetmiyoruz. Ama böyle bir kararı da yalnızca bizim bakanlığımız alamaz. Çünkü bu karar, endüstri alanı dahil tüm mekanizmaları fazlasıyla ilgilendiriyor."
Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri, İklim Değişikliği 1. Ulusal taslak raporunun, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası'na gönderileceğini vurguladılar.

Hiçbir çalışma yok

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Diren, iklim değişikliğinin ülkemiz üzerindeki etkileriyle ilgili bugüne kadar söylenenlerin sadece yabancı araştırma sonuçlarından ibaret olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor:
"Emisyon verilerimiz dahi yok. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan birincil enerji üretimi 2005-2020 dönemi projeksiyonlarında, fosil kaynakların kullanılacak olması nedeniyle karbondioksit emisyonlarında yüzde 300'lere varacak artışlar öngörülmekte. Buna karşılık enerji, sanayi ve ulaşımda yüzde 80'lere varan ölçüde fosil kaynaklara bağımlı olan ülkemizde, orta vadede bu durumu değiştirecek yönde alternatif politikalar konusunda bir girişim görülmemekte. İklim değişikliği sonucunda ülkemiz yarı kurak iklimden kurak iklime kayacaktır. Ancak şu ana kadar tarım ve su kaynakları için yeni durumu gösterebilecek bir model çalışması da yapılmamıştır."

Milliyet
 

Ynt: Küresel Isınma

100 yıl içinde dünya nüfusunun 10'da 9'u ölecek

Dünyanın 8 derece ısınacağını öne süren çevre bilimci Lovelock: Küresel ısınmaya karşı alınan önlemler boşuna! Artık yapacak bir şey yok!

axyas01.jpg


Ünlü İngiliz yazar ve çevre bilimci James Lovelock, dünyanın gelecek 100 yıl içinde 8 santigrad derece daha ısınacağını ve bu koşullarda dünya nüfusunun ancak 10'da birinin yaşayabileceğini söyledi. Reuters'ın haberine göre, küresel ısınmaya karşı alınan önlemlerin "övgüye değer olsa da boşuna olduğunu" savunan Lovelock, 8 derecelik ısınmaya yol açacak tüm koşulların çoktan oluştuğunu ifade etti.

Bazı araştırmacıların karbondioksit emisyonunu sınırlamak amacıyla alınan önlemlerin küresel ısınma artışını önümüzdeki 100 yılda 2 santigrat dereceyle sınırlı tutabileceğini ileri sürmesine karşın Lovelock, bu çabaları da "böbrek yetersizliği olan bir hastanın ölümden başka alternatifi olmadığı için yaşam ünitesinin fişini çekememesine" benzetti.

Dünya iklimi 7 kez değişti

87 yaşındaki bilim adamı, daha önce de dünyayı, 'varlığını kendi başına sürdürebilen bütüncül bir organizma'ya benzeten Gaia teorisinin yanı sıra nükleer enerjiyi destekleyerek meslektaşlarının tepkisini çekmişti. Dünyanın yedi kez küresel iklim değişikliği yaşadığını ve hepsini atlatmayı başardığını kaydeden Lovelock, Buzul Çağı'nın sona ermesiyle dünyanın Afrika kıtası büyüklüğünde bir toprak parçasını kaybettiğini belirtti.

Yazar ayrıca, Çin ve Hindistan gibi kömür enerjisine dayalı olarak sanayileşen ülkelerin, ABD'nin soruna teknolojik bir çözüm getirilebileceği inancını boşa çıkardığını söyledi. Lovelock, mevcut sanayileşme koşullarının devam etmesi halinde yüzyılın ortalarına doğru Çin'in küresel ısınma nedeniyle halkını doyuracak yiyeceği üretemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Milliyet
 

Ynt: Küresel Isınma

Küresel ısınma küresel kıtlık getirecek

Uzmanlar, iklim değişikliklerinin yükselttiği sıcaklıklara uyum sağlayan yeni tohumlar tasarlanmazsa, üretimin düşeceği ve kitlesel açlıkların baş göstereceğini savunuyor.

254385.jpg

LONDRA / İSTANBUL - Tarımsal araştırma kurumlarını bir araya getiren şemsiye kuruluş The Consultative Group on International Agricultural Research (CGIAR), mevcut tarım ürünlerinin değişen iklime uymakta zorlanacağını ve bazı bölgelende mahsulün düşeceğini öne sürüyor. Gelişmekte olan veya fakir ülkeler baş gösterecek bir kıtlık, kitlesel göçe neden olacak. Özellikle 1 milyar’dan fazla nüfusu barındıran Hindistan’da buğday üretimi yarı yarıya düşebilir. CGIAR, arpa, buğday, çavdar, bulgur ve pirinç gibi ürünlerde yeni ve daha dayanıklı tohumların elde edilmesi üzerine araştırmalar yapıyor.

Küresel ısınmanın tarım üzerinde temel etkisi, yağmur rejiminin değişmesi ve yeryüzüne düşen yağmur miktarının azalması olacak. Bazı bölgeler daha fazla yağmur alabilecek, ancak değişimler o bölgenin yapısını zorlayacağı için tarımsal mahsul üzerinde olumsuz etki yaratacak.

FOTOSENTEZ YAVAŞLIYOR
Sıcaklıkların artması, bitkilerin can damarı fotosentez işlemini yavaşlatıyor. Bu durumda bitkinin büyümesi yavaşlıyor ve döllenme yetisi düşüyor. Araştırmalar, gece sıcaklıklarında her 1 santigrat derece’lik bir artışa karşılık, pirinç mahsulünün yüzde 10 düştüğünü gösteriyor.
Küresel ısınmanın gelecekte farklı bölgelerde aşırı kuraklık veya aşırı yağışa neden olacağı tahmin ediliyor.

Bir başka tarımsal araştırma örgütü International Maize and Wheat Improvement Center (Cimmyt) ve International Rice Research Institute (Irri), gelişmekte olan ülkelerdeki milyonlarca insanın kitlesel açlık tehlikesiyle yüz yüze olacağını vurguluyor. Indo-Ganj bölgesindeki pirinç üretimi tüm dünya üretiminin yüzde 15’ine tekâbül ediyor. Ancak bu bölgedeki pirinç üretimi 50 yıl içinde yarı yarıya düşecek, doyurulması gereken nüfus ise artacak. Piricin Hint kültüründeki yeri düşünülürse, kitlesel açlığın önlenmesi için yeni tip sıcağa dayanıklı tohumların laboratuvar ortamında üretilmesi şart.

KUZEY BÖLGELER DE TARIMA AÇILACAK
Yükselen sıcaklıklar tropiklerde ürün kaybına neden olurken, tahıl üretimi için çok soğuk olan kuzey bölgeleri tarım için elverişli hale getirecek.


Örneğin Sibirya, Kanada, hatta kimilerine göre Alaska’da artık orta kuşak bitkileri yetişebilecek. Ancak bu bölgelerdeki ek tahıl üretimi tropiklerde yitirilen stokların yerini doldurmaya yetmeyecek. Ayrıca, fakir ülkeler ABD ve Kanada gibi zenginlerin yetiştirdiği tahılı almakta ekonomik olarak zorlanacak.

YENİ TOHUMLAR SORUNU ÇÖZMEYE YETECEK Mİ?
Bilim insanları en iyi çözümü, teknolojik olarak yeni sıcağa dayalı tohumların geliştirilmesi olarak görüyor. Örneğin, Güneydoğu Asya’da, örneğin Filipinler’de sele birkaç hafta dayanacak tohumların yetiştirilmesi gerekiyor, zira küresel ısınma bu bölgede uzun süreli yağmurlar getirecek. Buna karşılık, sıcaklaşan Afrika içinse uzun süreli kuraklığa dayanıklı tohumların geliştirilmesi gerekiyor. Pirincin Güneş’le temasta fotosentezini daha verimli yapması için çeşitli araştırmalar yapılıyor.

NTVMSNBC
 

Ynt: Küresel Isınma

Küresel ısınma Türkiye'yi vurdu

07 Aralık 2006 Perşembe 05:26
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 3 büyük kent de dahil olmak üzere birçok bölgede yağış miktarları uzun yıllar ortalaması ve geçen yıla göre belirgin oranda düştü.

Kuraklık arttı
Ekim ayı “Kuraklık Haritası” na göre Şanlıurfa, Merzifon, Bolu, Bursa ve Kırklareli çevreleri ile Bilecik ve Bodrum çevrelerinde “kuraklık” hakim oldu. Bu yıl Ekim ayı ile geçen yıl ekim ayı kuraklık haritası karşılaştırıldığında, geçen yıla göre bu yıl ekim ayında Türkiye’nin güneybatısı daha kuraklaştı.

KIBRIS KADAR SUYUMUZ OLACAK
1990 iklim şartlarına göre, Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 3070 metreküp. Artan nüfusa, küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında, 2050’de Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 700 ile 1910 metreküp arasında olacak. Bu da şu an Kıbrıs adasındaki kişi başına düşen su miktarı kadar. Diğer bir deyişle, değişen iklimi ve artan nüfusuyla Türkiye su yoksulu bir ülke olacak.

Halk gönüllü su tasarrufuna çağrılmalı
* İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Miktad Kadıoğlu: Susuzluk kapıda. Örneğin, halk kışın başında gönüllü olarak su tasarrufuna çağrılabilir.

En sıcak kışı yaşıyoruz
Küresel ısınma etkisini giderek hissettiriyor. Türkiye, Avrupa ülkeleri ve ABD’de son yılların en sıcak kışı yaşanıyor. Sıcak hava etkisinin Ocak sonuna kadar sürmesi bekleniyor.


DÜNYA DURUM
* Fransa, Avusturya, İtalya ve Macaristan’a kadar uzanan Alp Dağları’nda son 1300 yılın en yüksek sıcaklıkları gözleniyor.

Mevsim normallerin 6 derece üzerinde
* ABD’de meteorolojik kayıtların tutulduğu 1895’ten bu yana en sıcak kış yaşanıyor. Hava sıcaklığı mevsim normallerinin 4 derece üzerinde.

* 2005’ten bu yana Kuzey Kutbu’ndaki buzulların yüzde 2.3’ü eridi.

OCAK'TA AVRUPA'DA ŞİDDETLİ KAR FIRTINASI OCAK

İNGİLİZ Meteoroloji Kurumu Met’in sözcüsü John Hammond, Eylül 2006’dan bu yana dünyanın zayıf bir El Nino etkisine girdiğini belirterek şöyle konuştu: “Güney Amerika bölgesindeki okyanus suları soğuyor. Kuzey bölgelerdeki sular ise ısınıyor. Atlas Okyanusu’ndaki akıntılar, Avrupa ülkelerine doğru sıcak ve nemli hava akımlarının gelmesine neden oluyor. Ocak ayı sonuna doğru Rusya ve İskandinavya’nın kuzeyinden gelen soğuk ve kuru hava dalgası ile sıcak ve nemli hava dalgası çarpışacak. Bu durum Avrupa ülkelerinde aşırı kar yağışı ve fırtınalara neden olacak.”

Kaynak:www.vatanim.com
 



Ynt: Küresel Isınma

Türkiye'de küresel ısınma sinyalleri

Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi biyolog Prof. Dr. Barbaros Çetin, küresel ısınmanın ülkemizdeki etkilerini araştırdı ve çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkardı


Antalya Köprülü Kanyon'da bulduğu ve kendi adını verdiği karayosunu (Cinclidotus Nyholmiae B Çetin) türüyle 1989'da İsveç Kraliyet Bilim Akademisi ve Doğa Bilimleri Müzesi tarafından "250. yıl Özel Çevre ve Doğa Koruma Ödülü"ne layık görülen Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi biyolog Prof. Dr. Barbaros Çetin, global ısınmanın Türkiye'deki etkilerini araştırdı ve çarpıcı sonuçlar elde etti.

Çetin, 100'den fazla insanın ölümüne yol açan doğal afetlerin sayısının son 100 yılda 63 kat arttığına dikkat çekerek, "1900'lü yıllarda yılda 63 felaket oluyordu. Bu sayı 2000'li yılların başında 4 bin 650'yi buldu. 2007'de ise 5 bin civarında doğal afet olacağı tahmin ediliyor. Bu yüzden dünya çapında 100 binlerce insan ölecek. Küresel ısınmadan ülkemiz de çok etkilenecek" dedi.

Özellikle Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinin sel, heyelan, toprak kayması gibi doğal afetlerin en sık görüldüğü bölgeler olduğunu belirten Çetin, "Doğa, küresel ısınmanın etkisiyle Karadeniz otoyolunu yutacak. Belirtileri şimdiden görülmekte" dedi. Çetin, yaptıkları araştırmada, küresel ısınmanın Türkiye'deki etkilerini verdiği şu çarpıcı örneklerle anlattı:

  • Kaçkar Dağları'nda buzullar erimeye başladı.
  • Kızılcahamam Milli Parkı'nda, yaşamları yılın hemen hemen tamamında su veya nemin var olduğu ekolojik ortamlara bağlı olan ciğerotlarından, eskiden 20 tür mevcutken, şimdi 4 türden fazlasına rastlanmadı.
  • Ankara Tandoğan'da kasım başlarında, yaprakları renk değiştirerek dökülmeye başlayan ve üzerinde meyveleri olan atkestanesi ağacının dalında çok sayıda çiçek ve taze yaprak açmaya başladı. Ağacın biyolojik ritmi bozuldu. Benzer durum, 5 yıl önce ekilen lazyemişi ağacında da gözlendi.

Dünyada küresel ısınma


  • Bazı istisnalar dışında, Ottowa'dan Moskova'ya kadar kuzey yarım-kürenin her yerinde kış başında ortalama hava sıcaklığı yükseldi.
  • En sıcak sonbaharı geçiren Avrupa'daki kayak merkezleri, yeterli kar olmadığı için sezon açılışlarını erteledi.
  • Sibirya'dan Estonya'ya kadar, kış uykusuna yatması gereken ayılar sığınacakları yerler fazlasıyla ılık ve nemli olduğu için yer bulmakta zorluk çekiyor.
  • Finlandiyalıların Noel Baba'nın evinin olduğuna inandığı kuzey kutup dairesi yakınlarındaki Rovaniemi'de kar gecikti.

Milliyet
 

Ynt: Küresel Isınma

Kuzey Buz Denizi’nde yüzülebilecek

255240.jpg


Bilim insanları uyarıyor; Kuzey Buz Denizi 2040’ta tüm kalıcı buzullarını kaybedecek ve sıcaklık olarak orta kuşak denizlerine yaklaşacak.

LONDRA / İSTANBUL - American Geophysical Union (ABD Jeofizik Birliği) tarafından yayınlanan rapora göre, Kuzey Buz Denizi’ndeki sürekli buzullar yazın eriyor ve kışın yerine gelmiyor. Buzullar kendini yenileyemediği için yakın gelecekte tümüyle yok olmaları ihtimali her zamankinden daha yüksek. Örneğin, Kasım ayında yapılan son gözlemde, buzulların temel alınan tarihsel ortalamadan 2 milyon kilometre kare daha az olduğu farkedildi. Bilgisayar modellemeleri 2060’ta da Kuzey Buz Denizi’nde hiç buzul kalmayacağını gösteriyor.

Araştırmayı yürüten University of Colorado uzmanı Mark Serreze, buzulların kış aylarında kendilerini yenileyemediğini yaz aylarındaki erimenin geniş alanları kemirdiğini vurguluyor. Serreze’nin yaptığı bilgisayar modellemesine göre, 2040 yılında Kuzey Buz Denizi’nda yaz aylarında hiç buzul olmayacak, ancak sadece kış aylarında kışlık buzul olacak.

KÜRESEL ISINMA SARMALI
Kuzey Buz Denizi’ndeki sürekli buzulların bu yıl 14 Eylül’de minimuma düştüğü belirlendi. Ayrıca 1979’dan bu yana yapılan uydu gözlemleri arasında, 2006 son en çok buzul erimesinin yaşandığı yıllardan biriydi, 2005 ise tarini rekor yıldı.

Bilim insanları küresel ısınmanın buzul erimesini sürecini hızlandıran bir sarmal yarattığını vurguluyor. Söz konusu sarmal şöyle işliyor; buzullar eridikçe, deniz suyu açıkta kalıyor ve deniz suyu buzula göre daha çok Güneş ışığı emiyor. Bu da suyun ısınmasını hızlandırıyor ve erimeyi de tetikliyor. Ayrıca buzulların Güneş ışınlarını yansıtma etkisi de azalınca yeryüzüne düşen Güneş ışığı miktarı artıyor, bu da küresel ısınmayı tetikleyecek bir başka etken.

YOKUŞ AŞAĞI FELAKET
Uzmanlar, buzul erimesinin birgün direnç noktasını aşacağını ve sonrasında da felaketin ‘yokuş aşağı’ birden meydana geleceğini düşünüyor. Direnç noktasının aşılması için süper-sıcak bir yaz mevsimine gerek yok, uzun yıllar içinde gerçekleşen birikim marjinal bir ısı farkıyla dahi felaketin kapısını aralamaya yetecek.

255239.jpg


Tabiatiyle buzul erimesinin bölgedeki başta kutup ayıları olmak üzere vahşi yaşama da olumsuz etkisi olacak. Yaz buzullarının yok olması ayrıca Eskimolar’ın da yaşamını zorlaştıracak.

Bilgisayar modellemelerinde yaz buzullarının 10 yıllık bir süreçte bugünkü 5.9 milyon kilometre kare’den 1.9 milyon kilometre kare’ye düşebileceği öngörülüyor. Bilgisayar simülasyonları buzulların 10 yılda yüzde 8.59 oranında küçüldüğünü gösteriyor, bu yıllık 60.420 kilometre kare buzulun yok olması demek.

2060: KUZEY BUZ DENİZİ’NİN SONU
Direncin kırıldığı 2040 yılında ise, Kanada ve Grönland’ın kuzeyi hariç Kuzey Buz Denizi’nin genelinde yazın dahi kalıcı buzulların tamamına yakını erimiş olacak. Bilim insanları bunun tarihte görüşmemiş bir süreç olduğunun altını çiziyor. Hatta Serreze’e göre direnç noktasının kırılması çok yakın bir zamanda gerçekleşecek, 2030 gibi. Kuzey Buz Denizi’nde Eylül 2060’da hiç buzul kalmayacak.

Araştırma ABD Atmosfer Araştırmaları Merkezi (National Center for Atmospheric Research NCAR), University of Washington ve McGill University tarafından ortak yürütüldü.

NTVMSNBC
 

Ynt: Küresel Isınma

Dev buzul kütlesi koptu

Kuzey Kutbu’nda Kanada’ya ait bölgede, 11 bin futbol sahası büyüklüğünde bir buzul kütlesinin koptuğu tespit edildi.

ANKARA - ABD’li ve Kanadalı bilim insanları Kuzey Kutbu’nun 800 km güneyinden yaklaşık 16 ay önce koptuğu tespit edilen dev buzulun ardında parçacıklar bırakarak yaklaşık 50 km batıya doğru gittikten sonra önceki kışın başında buz denizinin içinde donduğunu belirlediler.

Bunun küresel iklim değişikliğine bağlı bir durum olduğunu tahmin ettiklerini söyleyen bilim adamları, dev buzulun kopması sonucu Kanada coğrafyasının bir bölümünün değiştiğini, kopma sırasında meydana gelen sarsıntının 250 km öteden tespit edildiğini ortaya çıkardılar.

Kuzey Kutbu’ndaki koşulları inceleyen Laval Üniversitesi’nden Warwick Vincent, yeni oluşan buzul adasına seyahat ettiğini ve gözlerine inanamadığını belirterek, bölgede 10 yıldır incelemelerde bulunduğunu ve şimdiye dek buz denizinde böyle bir kayıp görmediğini söyledi.

Vincent, kopmanın ardından bölgede kalan buzul miktarının 1906’da keşfedilenden yüzde 90 oranında azaldığını vurgulayarak, durumun önemine işaret etti.

Uydu görüntüleri ve sismik kayıtları inceleyerek dev buzul kütlesinin 13 Ağustos 2005’te koptuğunu belirleyen bilim adamları, bunun bölgede 30 yıldır bu türde görülen en büyük değişiklik olduğunu belirttiler ve buna en büyük neden olarak iklim değişikliğini gösterdiler.
 

Ynt: Küresel Isınma

Küresel ısınma Avrupa'yı bölecek

Küresel ısınmanın, Avrupa’nın kuzey ve güneyini farklı etkileyeceği bildirildi.
Avrupa Komisyonunun gelecek hafta onaylaması beklenen, küresel ısınmanın Avrupa kıtası üzerine etkisi konusundaki ilk kapsamlı rapora göre, yüzyılın ortalarında soğuk kuzey Avrupa küresel ısınmadan yarar sağlayabilecekken, Akdeniz su ve turist sıkıntısı çekecek.
Raporda, kuzey Avrupa’da soğuk yüzünden daha az insanın öleceği, tarımda hasadın artacağı ve Kuzey Denizi sahilinin yeni "Riviera" olacağı belirtiliyor.
Ancak küresel ısınma yüzünden zengin kuzey Avrupalılar artık tatillerde güney Avrupa’ya akın etmeyecekler. Bunun da İtalya, İspanya ve Yunanistan turizmini dolayısıyla ekonomisini derinden etkilemesi bekleniyor.
Dünyadaki, yıllık 100 milyonu bulduğu tahmin edilen turistlerin altıda biri tatillerini güney Avrupa’da geçiriyor.
Rapora göre, küresel ısınma yüzünden Avrupa’nın kuzeyinde giderek daha az insan soğuk yüzünden ölecek. Bununla birlikte güneyde sıcaklıkların artması on binlerce daha fazla ölüme yol açacak.
Financial Times’ın ele geçirdiği rapora göre, Avrupa’da 3 derecelik sıcaklık artışıyla 2071 itibarıyla yılda 87 bin daha fazla kişi yaşamını yitirecek.
Sera etkisi yapan gazların atmosfere verilmesinin azaltılması çabaları sıcaklık artışını 2,2 dereceyle sınırlarsa ölüm artışı yılda 36 binde kalabilecek.

Milliyet
 

Korkmaya Başlayın

Korkmaya başlayın!


Küresel ısınma kış mevsimini bahara çevirdi. Karlar eriyor. Deniz seviyesi her geçen gün yükseliyor. 2006, tarihin en sıcak 6’ncı yılı oldu. 2007 en sıcak yıl olacak
08.01.2007

Küresel ısınma hayatımızı kökten değişterecek. Akdeniz ülkeleri çöle dönecek. Toplu göç başlayacak.

Endişelenin, çok endişenin. Hatta korkmaya başlayın. Çünkü küresel ısınma artık durdurulamaz bir noktaya doğru ilerliyor. Küresel ısınma insanlığın sonunu getirebilir... Bu ifade dünyanın en saygın haber dergileri arasında gösterilen Time’a ait.. Dünyanın son 5 yıldır üzerinde en çok tartıştığı konuların başında küresel ısınma geliyor. G-8 zirvelerinde ve uluslararası toplantılarda terörizmle birlikte gündemin ilk maddelerini oluşturuyor. Uyarılar, çoğumuza son birkaç yıla kadar felaket tellallığından öteye gitmeyen, hayal sınırlarını zorlayan senaryolar olarak geliyordu. Ancak küresel ısınmanın bir hayal ürünü olmadığı, hayatımızı derin bir şekilde etkilemeye başlamasıyla anlaşıldı.

2006 yılı, meteoroloji kayıtlarının tutulduğu 17’nci yüzyıldan bu yana en sıcak 6’ncı yıl oldu. Ülkemizde ve tüm dünyada yağış miktarı azaldı. Kuzey yarımküredeki diğer birçok ülke gibi Türkiye’de de barajlar kurudu. Ocak ayının ilk haftasını geride bırakmamıza rağmen sert kış soğukları hâlâ başlamadı. Türkiye’nin kayak merkezlerindeki kar seviyesi son yılların en düşük seviyesine geriledi.

İklimde gözlenen anormallikler aslında Sanayi Devrimi’nden hemen sonra, yani 1750’li yıllarda başladı. Atmosfere salınan metan gazı oranı son 25 yılda yüzde 31, karbondioksit oranı ise yüzde 149 arttı. Karbondioksit oranı, dünyada binlerce volkanın aktif olduğu 40 milyon yıl önceki seviyeye çıktı. Son yüzyılda dünyanın ortalama hava sıcaklığı 0.6 derece arttı. Korkutucu olan ise ısınma hızının katlanması.... 1979’dan bu yana her 10 yılda hava sıcaklığı 0.12 derece yükseldi. Bu, artış hızının yükselmemesi durumunda bile 2100 yılında dünya atmosferinin ısısı 1.2 derece artacak. Küresel ısınma, sadece kışların daha ılıman olmasına değil, iklimlerin değişmesine, ilkbahar ve sonbahar gibi ara mevsimlerin yok olmasına, sert kışlar ve kurak yazlar yaşamasına neden olacak. Yani kuraklık nedeniyle göçler başlayacak, şehirler dolacak ve insanlık tarım, sanayi ve iletişim devriminden sonra bu kez de “iklim devrimini” yaşayacak.

Peki dünya nasıl ısınıyor?
Küresel ısınma, insanlar tarafından üretim veya tüketim esnasında atmosfere salınan karbondioksit ile metan gibi zararlı gazların yeryüzü ısısını artırması" olarak açıklanıyor. Güneş'in yaydığı kızılötesi ışınlar (UV) milyonlarca kilometrelik bir yolculuktan dünyamıza ulaşıyor. Işınları yeryüzüne çarparak toprağı ve denizleri ısıtıyor. Işınlar yeryüzüne çarptıktan sonra yansıyarak tekrar uzay boşluğunun derinliklerine karışıyor. Bu noktada gaz kirliliği devreye giriyor. Yeryüzünden yansıyan ışınlar atmosferde biriken metan ve karbondioksit gazlarına takılıyor ve yeniden yansıyarak yeryüzüne dönüyor. Böylece normal şartlar altında atmosferi terk etmesi gereken ışınlar, atmosferde "sıkışıp kalıyor" ve dünyamızın daha fazla ısınmasına yol açıyor.

Eskimolar bile artık buzdolabı satın alıyor
- Kuzey Kutbu’na en yakın ülkelerden biri olan İzlanda’da Haziran’da hava sıcaklığı 24 derece olarak ölçüldü. Kutup ayıları kış uykusundan erken uyanmaya başladı.

- Dünyanın en yüksek noktası olan Everest tepesi küresel ısınma nedeniyle alçalıyor. Himalaya Dağları üzerinde bulunan 8848 metrelik yüksekliğindeki tepe, Çinli uzmanlara göre zirvesinde bulunan buzulların erimesi nedeniyle 1.3 metre kısaldı.

- 1912 yılından bu yana Tanzanya’daki Kilimanjaro dağının 5 bin 895 metre yükseklikteki zirvesinde karların yüzde 80’i eridi, 2020’ye kadar zirvedeki karların tamamen yok olacağı tahmin ediliyor.

- Kuzey Kutbu’ndaki Eskimolar da sıcaktan bunaldı. “Eskimolara buzdolabı, klima satılmaz” şeklindeki pazarlama deyimini tarihe gömen gelişme, Kanada’nın Montreal kentinin 1600 kilometre kuzeyindeki Eskimo köyü Kuujjuaq’ta yaşandı. Köyün yerlileri, geçen yaz kendilerini bunaltan sıcaklar yüzünden 10 adet klima ve 20 buzdolabı satın aldı.

Kuşlar erken yumurtlamaya başladı tropik hastalıklar Avrupa’yı vurdu

Terörizmle birlikte en büyük sorun olarak gösterilen küresel ısınma, dünya genelinde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. İngiltere Meteoroloji Kurumu’na (MET) göre Avrupa ülkelerinde Aralık ayında sıcaklık mevsim normallerinin 3-5 derece üzerine çıktı. MET uzmanları, “Sıcaklar gidiyor sanmayın, 2006, tarihin en sıcak 6’ncı yılı olmuştu. 2007 ise en sıcak yıl olacak” dedi. İşte küresel ısınmanın etkileri:

Yaprak dökülmüyor
- Avrupa’da çiçekler 1950 yılına göre 1 hafta daha erken açıyor ve sonbaharda 1950 yılında göre 5 gün sonra yaprak döküyor.

- Biyologlar birçok kuş ve kurbağa türünün erken üremeye başladığını belirtiyor. Araştırmalar, göçmen olmayan 35 tür kelebeğin eskiye oranla 240 kilometre daha kuzeyde dolaştığını gösteriyor.

Alpler’de kar yok!
- İskandinav ülkelerinde her kış donup karla kaplandığı için kapanan golf otelleri bu yıl yüksek sıcaklıklar nedeniyle hizmet vermeye devam ediyor.

- İsviçre, Fransa ve İtalya’ya yayılan Alp Dağları’ndaki kayak merkezleri, kar yağmayınca yapay karla idare etmek zorunda kaldı. İsviçre bankaları Alpler’de 1500 metre altında olan kayak tesislerine kredi vermeyi reddediyor.

- Almanya’da ilkbahar aylarında görülen saman nezlesi şikayetleri, yüzlerce yıl sonra ilk kez bu ay başgösterdi.

Meyve ağaçları çiçek açıyor
- ABD'nin New York kentinde hava sıcaklığı 18 dereceye çıktı. Mevsim normallerinin 10 derece üzerinde seyretmesi üzerine meyve ağaçları çiçeklenmeye başladı.

- Moskova'da papatyalar ve menekşeler çiçek açtı. Dondurucu soğuğuyla tanınan başkentte Ocak ayı ortalama sıcaklığı 7 dereceye yükseldi.

- Dünya genelinde mercan kayalıkları güneşli günlerde deniz suyu sıcaklığının 29.5 dereceye yükselmesi nedeniyle içindeki deniz yosunlarını ve organizmaları kaybettiği için ağarıyor.

Afrika’ya döndük
- Bilim adamları Avrupa’da 50 yıldır görülmeyen tropik hastalıkların yeniden patlak verdiğini açıkladı. Uzmanlar, “Ortalama hava sıcaklıkları arttıkça, Afrika’dan salgın hastalıklar Avrupa’ya sıçramaya başladı” dedi.

150 kişi can verdi
- İtalya’da 1970’ten bu yana ilk kez sıtma vakaları görülüyor. Encephalitis adı verilen tropik hastalık, beyinde ölümcül enfeksiyonlara yol açılıyor. 100 yıl aradan sonra ilk kez Fransa, İtalya ve İspanya’da görüldü. Sineklerin taşıdığı parazitler aracılığıyla bulaşan visceral leishmanasas adlı hastalık da ilk kez görülüyor. Son 5 yılda Avrupa’da 150 kişi bu hastalık yüzünden can verdi.

Balık göçü başladı
- Akdeniz’in sularının ısınmasıyla deniz canlılarının yüzde 20’sini de Kızıldeniz’den göç eden tropik balıkları oluşturuyor. ABD’nin kuzey eyaletlerinde sıcaklık 15 dereceyi aştı.Buzlu sularda geleneksel yüzme yarışmaları düzenleyen Amerikalılar, şimdi kumsalda güneşleniyor.

SAYILARLA
200
Karbondioksitin atmosferik ömrü yaklaşık 200 yıldır. Yani 200 yıl önce yayılan karbondioksit gazı hâlâ atmosferde varlığını koruyor.

1824

Sera etkisi ilk kez 1824 yılında Fransız bilimadamı Joseph Fourier tarafından tespit edildi.

150
Munich RE'nin yaptığı araştırmaya göre, küresel ısınmanın yol açtığı doğal felaketler ve sosyokültürel değişimlerin (Örnek, daha az kıyafet talebi, göç vb.) maliyeti yıllık 150 milyar doları buluyor.
1800'lerden beri en sıcak yıllar sırasıyla; 1998, 2002, 2003, 2001, 1997 ve 2006 oldu.

2006
1800'lerden beri en sıcak yıllar sırasıyla; 1998, 2002, 2003, 2001, 1997 ve 2006 oldu.

Yarın:
* Küresel ısınmanın yaratacağı felaketlerin boyutu ne olacak?

* İngiltere, Avrupa Birliği, BM ve CIA’nın hazırladığı küresel ısınma raporlarına göre daha ne kadar ısınacağız?

* 2007 neden tarihin en sıcak yılı olacak?

Vatan Gazetesi
 



Ynt: Küresel Isınma

‘Küresel ısınma inkar edilemez’

Küresel ısınmanın ilk somut getirilerinin gelecek 10 yıl içinde görülmeye başlayacak. İlk etapta bazı hayvan türleri yeryüzünden silinecek.

257846.jpg


MAMMOTH LAKES - NASA’nın önde gelen uzmanlarından James E. Hansen, meteorologları bir araya getiren Operation Sierra Storm toplantısında yaptığı bir konuşmada, küresel ısınmanın sonuçlarına dair uyarılar yaptı. Hansen, konuşmasında “Küresel ısınma şimdiden başladı ve artarak devam edecek. Küresel ısınmayla mücadele etmek için hala zamanımız var, ancak çabuk hareket etmeliyiz” ifadesini kullandı.

Hansen, Dünya’nın son 30 yılda 1 santigrat derece’ye yakın ısındığını belirterek bugünkü sıcaklığı son 400.000 yılın en üst seviyesi olduğuna vurgu yapıyor. Hansen, yeryüzünün bu yüzyılda 3 santigrat derece daha ısınmasının felaket olacağını düşünüyor. Hansen, atmosfere salınan karbondioksidin kontrolünün tamamiyle insanların elinde olduğunu belirterek, “İnsanlar yeryüzünden silinmedikçe bir daha Buz Çağı olmayacak” diye konuştu.

Hansen’in vurgu yaptığı bir konu da, son verilere göre Grönland buzullarının tahminlerden daha hızlı eridiği. Bu doğruysa, denizler her yıl 3.5 millimetre yükselecek. Bu senaryo gerçekleşirse, buzullar eriyecek, yeryüzündeki canlıların yarısına yakını yok olacak. Yükselen su seviyesi birçok kıyı kentini yutacak.

257847.jpg


Hansen de diğer bilim insanları gibi, küresel ısınmayla mücadele için fozil bazlı yakıtların terkedilmesi gerektiğini düşünüyor. Uluslararası işbirliğinin önemine dikkat çeken Hansen, halen bu konuda gerekli liderliğin eksik olduğunu belirtiyor. Hansen yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanılması için daha fazla yatırım yapılması gerektiğini de sözlerine ekledi.

NASA için çalışan Hansen, Aralık 2005’te küresel ısınma nedeni sera gazlarının azaltılması gerektiğini söylediğinde Beyaz Saray’ın eleştiri oklarına hedef olmuştu. Bu konuşmasında da Bush hükümetinin politikalarına değinen Hansen, ABD’nin küresel ısınmayla mücadelede geri kaldığını söyledi.

NTVMSNBC
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,759
Mesajlar
1,523,347
Kayıtlı Üye Sayımız
166,575
Kaydolan Son Üyemiz
Murat_Anıl

Çevrimiçi üyeler

SON MESAJLAR

SON KONULAR



Geri
Üst