Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Tifa Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 158
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 117,200
Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Ben Amagreb'i ve kuzeydeki karmara'yı hatta bir gece konakladıkları Qtahia yı çok iyi biliyorum.Fatih yeterlimi ? :smiley: :D ;D
 

Etiketler
Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Fatih bey,
İlk karavan komşumuz olmanızın bizde ayrı bir yeri var.Yazılarınızı ilgiyle takip ediyoruz ama sohbetinizi de özledik. Izmir'e geldiğinizde bekleriz.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Dizi film gibi olmuş en heycanlı yerinde bitmiş bölüm sabırsızlıkla bekliyoruz,,,
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Fatih bey merhabalar;

Yine takip etmek icin sabirsizlanacagim bir dizi yazmaya baslamissiniz. Ama niye 20 gunluk bir yazi dizisi yapiyorsunuz. Siz hepsini yaziverin, bizde hepsini bir cirpida okuyu verelim.:D :smiley: ;)
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
IV

Kuddusi, karısı Şambali’yi de alarak büyük bir heyecan ve sevinç içerisinde bir gün önceden yola çıktı. Ertesi gün erken saatte karavanı teslim alarak gündüz gözüyle tekrar dönüş yoluna çıkmayı planlamıştı. Çünkü Kuddusi Bey hayatında ilk kez aracıyla karavan çekeceği için biraz tedirgindi. Gerçi İran Karavancılar Birliği’nin internet sayfalarında İranlı karavan duayenlerinin tecrübe ve önerilerini yıllardır takip etmiş hatta karavan kullanımının incelikleri ve teknik detaylar konusunda Moray Mercanzade ile Şahin Öncüzade Beylerin yazılarını neredeyse hatmetmişti ama teorinin başka, pratiğin ise bambaşka olduğunun bilincindeydi.
Mottaki Beyler karavan aksesuarları satmadıklarından dolayı, yolda ortanca kuzenin atölyesine uğrayıp yan uzatma aynalarını almak istedi. Ancak ortanca kuzen aynaların tanesinin 40 Euro olduğunu söyleyince yalnızca bir adet uzatma ayna satın alabildi. 40 Euro karşılığı İran Riyaline aldığı aynanın aynısının daha sonra Almanya’da Fritz Berger’in mağazasında 13 Euro’ya satıldığını gördü.
Arada biraz fazlaca fiyat farkı vardı ama olsun Almanya nere İran nere, arada o kadar ülke var, o kadar gümrük var, her gümrük para, her ülke yol demekti, eh buda haliyle maliyetlere yansıyordu tabiî ki.
Ya hiç olmasaydı, aynayı nereden bulup ta yola çıkacaktı!
Kuddusi Bey yine bardağın dolu tarafına bakıyordu.
Neyse bu düşüncelerle akşamüzeri atölyeye ulaştılar. Kuddusi Bey büyük bir heyecan içerisinde hemen karavanını görmek istiyordu, ancak Mottaki Bey ve oğlu bu kadar acele etmemesini karavanın atölyede olduğunu önce bir yorgunluk çayı içip yol yorgunluğunu atmasından sonra karavana bakabileceğini söylediler. Çay faslından sonra atölyeye doğru yürümeye başladıklarında kalbi heyecanla çarpmaya başlayan Kuddusi Beyin gözleri metrelerce uzaktan karavanını görmeye çalışıyordu.
Ve Berlin’de Kuddusi Bey gözlerini aça aça şöyle diyordu:
-Ah Fatih Beyciğim,
-Bakiğrem bakiğrem ama o hayalımızdaki karavancığımızı göremiğrem, acep men mi göremiğrem deyip kara gözlüm birtanem Şambali’me döndüğümde onun da soran gözlerle bana baktığını men görmüşem.
-Mottaki Bey Hangı karavan menimki?
Mottaki Beyin oğlunun işte bu diye Kuddusi Beye gösterdiği karavan sadece şase üzerinde yan duvarları ve üstü kapatılmış hani inşaatçıların kaba inşaat halinde dedikleri bir bina konumuyla aynı izlenimi veren bir karavandı!
Kuddusi Bey ve karısı şaşkınlık ve ufak bir şok içerisinde bize yarın teslim edeceğiniz karavan bu mu diye sorduklarında hiç merak etmemesini yarın sabah olmasa da öğleden sonra karavanın tamamlanıp kendilerine teslim edileceği söylendi. Kuddusi Bey ve karısı hayal kırıklığı ve bu haldeki bir karavanın yarın öğleden sonra nasıl bitirilerek teslim edileceğine ilişkin kafalarında binlerce soruyla atölyeden ayrıldılar.
İlk sözleşmeyi imzaladıkları tarihten 5 ay geçmiş, ama karavan hala tamamlanamamıştı. Fakat Allahın izniyle yarın tamamlanacaktı. İran’ın köklü karavan imalatçılarından birisiydi Mottaki Beyin şirketi, ya yenilerden birisine gitselerdi, burada 5 ayda zar zor alacağı karavanını herhalde onlardan 15 ayda alamazdı. Şükür, buna da şükür. Allah korumuştu Kuddusi Beyi.
 



Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Teknik bir sıkıntıdan dolayı dün yayımlamamız gereken IV. bölümü henüz yayımlayabildik. Umarım kusurumuza bakmazsınız. Bugün yayımlamamız gereken V. bölümüde öğleden sonra yayımlamış olacağız.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
V

Ertesi gün kalktıklarında Kuddusi Beyler hiç acele etmediler. Öğleden sonra karavanın ancak biteceğini düşündüklerinden bulundukları kenti dolaştılar. Büyük İran depreminde yıkılan kent yeniden yapılmıştı. Alçak binaları, trafiğe kapalı, yayalaştırılmış caddeleri, yeşil alanları ile güzel bir görünüme sahip ve aynı zamanda kendi şehirleri ile kıyasladıklarında oldukça ucuz olan bu şehri pek sevdiler.
Öğleden sonra atölyeye gittiklerinde karavan tabiî ki daha bitmemişti, ancak içerisinde ve etrafında 5-6 kişi çalışmaktaydı. Dünkü haline nazaran bayağı bir toparlanmış görünüyordu. Artık ustalarla birlikte karavanın içinde dışında, altında üstünde girip çıkıyor eğilip kalkıyordu. Belki de iyi olmuştu. Karavanın neresinde ne var kablolar nereden gidiyor ahşap aksam nasıl yerleşiyor hepsini gözleriyle görüyor karavanının yapımına tanıklık ediyordu.
Bu süreçte konfordan çok güvenlik kısmıyla daha bir ilgilenen Kuddusi Bey karavanı stabilizatörle kullanmak istediğini söylediğinde daha önce de söyledikleri gibi buna hiç gerek olmadığını karavanın savrulma sorununun olmayacağını belirttiler.
Ayrıca Kuddusi Bey daha ilk günden itibaren karavanını sabit yazlıkçı karavanı olarak kullanmayacağını, yaz aylarında 8-10 bin kilometreyi bulan uzun yurtdışı seyahatleri yapacağını her fırsatta tekrarlıyordu.
Mottaki Bey’de kendisinin karavanla böyle bir yurtdışı seyahatini daha yıllar önce yaptığını hiç problem olmadığını hatta bu çekme karavanların yolda fırtına gibi olduğunu motokaravanla bile peşinden yetişilemediğini söylüyordu.
Kuddusi Bey birden 70’li yıllara gitti ve çocukluğunun anılarında kalan “Havalı Apollo Servis” Magirus Otobüsleri hatırladı. Amagreb’e turist getirirken, vişne çürüğü rengi ile tıss tıss diye ses çıkararak kapılarının önünden hızla geçen o otobüsler.
Fırtına karavanlarıyla Mottaki Bey ve her şeyin kitabına defterine uygun olmasını isteyen titiz ve garantici Kuddusi Bey. Kader, dünyaya farklı perspektiflerden bakan iki ayrı kişiliği bir araya getirmişti. Ortak noktaları Karavandı. Ufak bir farkla birisi imalatçı, diğeri ise kullanıcıydı.
Çeki demirine takılacak emniyet telini de göremeyince ne zaman monte edileceğini sorduğunda ustalar emniyet telinin olmadığını karavanlara da takmadıklarını söylediler. Şimdiye kadar tüm yabancı karavanlarda gördüğü bu önemli aparata İran’da ihtiyaç bulunmuyordu demek ki.
Bu noktada Kuddusi Beyin anlatımlarına kısa bir ara verip bilmeyenler için emniyet telini açıklamak istiyorum.
Emniyet teli; serçe parmağı kalınlığında çelik bir teldir. Bir ucu el freni sistemi üzerinden mekanik fren çubuğuna bağlı olan telin diğer ucu karavanı çekiciye bağlarken arabanın çeki demiri topuzuna takılır. Çok ufak bir ihtimal olmasına rağmen yolda giderken eğer karavan çeki demiri topuzundan kurtulursa aracın çekmesiyle oluşan baskıyla gerilen tel, hemen fren çubuğuna asılmakta ve karavanın sağa sola savrulup gitmeden ve karavan çekiciden ayrılmadan en az zararla makul mesafe içerisinde karavanın durmasını sağlamaktadır.
Tekrar Kuddusi Beyin anlatımlarına dönersek;
Kuddusi Bey bu emniyet teli işine oldukça önem veriyordu Mottaki Beyin oğluna da emniyet telini söylediğinde tele gerek olmadığı, olurmu yahu dediğinde de kafanın Avrupa olup asla topuzdan çıkmayacağını söyledi. Ya çıkarsa dediğinde de zaten o zaman karavanı telle, melle kontrol edemeyeceğini, karavanın ona büyük zarar verebileceği hatta devirebileceğini, söyleyerek
-Abi sen delimisin, eğer arkandan kurtulursa bırak şarampole gitsin. demişti.
Artık bu noktadan sonra Kuddusi Bey bir şey demedi ancak içinden de düşünmeden edemedi. İyi hoş ta eğer karavan arkamdan kurtulursa hep yolun sağına şarampole doğru gideceğine dair benle sözleşmemi yaptı. Allah korusun topuzdan kurtulduğunda ya yolun soluna doğru giderse ve akan trafikte karşıdan gelen bir araçla çarpışırsa ve birkaç ölü ve yaralısı olan bir kaza sonucu halim nice olur.
Kuddusi Bey, Mottaki Beyin oğlunun dediği gibi akıllı olmaktansa, deli olmayı yeğleyerek yurtdışı seyahatine çıkmadan önce bu tip şeyler de elinden geldiği için kendisi, biraz primitif de olsa karavanına bir emniyet teli taktı. Yolda karavan çeki demirinden çıkmadı ama hiç tahmin edemediği bir noktada emniyet teli gerçekten adına yaraşır bir şekilde iş gördü.
Avusturya’da kalacakları kamping, içerisinde çam ağaçları olan düz bir alanda kurulu, 2.5-3 hektarlık orta büyüklükte bir yerdi. Kampingin girişinin hemen kenarındaki asfalt alanda park ederek resepsiyonda giriş işlemlerini yaptırdıktan sonra karavanla konaklayacakları kısma gittiler. Geri manevrayla karavanı yanaştırıp uygun pozisyona geldiğini düşününce arabasının el frenini çekip arabayı stop ettikten sonra karavanı arabadan ayırma işlemine başladılar.
Zemin düz gibi duruyordu, pilot tekeri indirip kafa kolay kurtulsun diyerek hafifte yükselti verdi. Karavan yerleşme ve toplanma esnasında bütün aile bireylerinin iş bölümü içerisinde kendilerine düşen görevleri vardı. Nazlı’nın da görevlerinden biri karavanın destek ayaklarını indirmekti. Nazlı destek ayaklarını indirdikten sonra Kuddusi Bey boşluğunu alıp su terazisi yardımıyla nihai dengeleme ve sabitleme işini yapıyordu. Kuddusi Bey’in, kafayı topuzdan ayırmak için kilit mekanizma kolunu kaldırmasıyla birlikte karavanın, çeki demiri topuzundan kurtularak bir ok gibi arkaya doğru kayması ve emniyet telinin yay gibi gerilerek karavanı tutması arasında geçen zaman herhalde 1 saniyeydi. O sırada Nazlı karavanın arkasında denge ayaklarını indirmek için bekliyordu. Eğer emniyet teli olmasa karavan direk Nazlı’ya çarpacaktı.
İlk şoku atlatan Kuddusi Bey ne oluyor diye baktığında aslında düz gibi duran zeminin hiç de öyle olmadığını tam tekerleklerin altına gelen kısımda yaklaşık bir metrelik bir kısmın geriye doğru bayağı eğimli olduğunu gördü. El freni çekili olmayan karavan çeki demirinden kurtulur kurtulmaz tekerlekleri de tam bu eğime denk geldiği için geriye doğru kaymıştı.
Daha karavancılığının başında çabukluk ve aceleciliğin karavancılıkta bir maharet olmadığını, bereket sonu acı bitmeyen bir olayla öğrendi ve eğer karavancı olacaksa YAVAŞ, YAVAŞ, YAVAŞ ve DİKKAT, DİKKAT, DİKKAT kelimelerinin karavan yaşamının en önemli parçası olduğunu anladı.
Bu olayında etkisiyle artık Kuddusi Bey kamping alanına girdiğinde önce alanı yürüyerek dolaşıyor karavanla yerleşeceği parseli de gördükten sonra hiç acele etmeden yerleşme ya da toparlanma işlerini yapıyor.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
VI

Atölyede akşam karanlığı artık yavaş yavaş çökmeye başlamıştı ve Kuddusi Beyin gece karanlığında karavanı alacağı kesinleşmişti. Bu sırada Webasto’yu takacak servisin elemanları geldiler, ancak bu işin hemen olamayacağını en az üç-dört saate ihtiyaçları olduğunu saatin geç olması nedeniyle bu akşam montajın yetişmeyeceğini yarın sabah gelip takabileceklerini söylediler. Fakat Mottaki Bey eski tüfek 2-3 kalfaya pabuç bırakacak adammı! Bir harala gürele, gelenlere sadece elektrik bağlantısını yapmalarını mekanik aksamı kendi ustalarının bağlayabileceğini söyledi. Gelenler kurtuluş olmadığını görünce istemeye istemeye bağlantıları yapmaya başladılar, ama nasıl?
Kullanım kılavuzu Farsça’nın dışında neredeyse bütün Avrupa dillerini kapsamaktaydı ama, işin ilginç tarafı gelenlerde Farsça’dan başka dil bilmemekteydiler. Webasto’nun bağlantı yapılacak kısımlarında ise rengarenk kablolar ve bunların bağlanacağı jaklar bulunuyordu. Kılavuzda hangi renkli kablonun hangi jaka bağlanacağı yazıyordu. Ancak Farsça’dan başka dil bilmeyen elemanların işin içinden çıkamadıklarını fark eden Kuddusi Bey olaya dahil olmak zorunda kaldı.
- Grün ne abi?
- Brovn ne demek yav!
-Yelovun ne olduğunu bi söylesene, diyalogları arasında elektrik bağlantısı bitti.
Aslında 20 sene öncesinin elektrik ve telefon faturalarını bile atmayan bir arşiv meraklısı ve evrak biriktirme hastası olan Kuddusi Beyin kullanma kılavuzunun elden ele dolaşırken sayfalarının cart curt yırtılarak tek tek yapraklar halinde kalfalarca incelemeye tabi tutulması ya da ağızları iki parmakla tutulup açılabilecek kanallı naylon poşetlerin diplerinden parçalanarak açılmaları karşısında içi cız etti ama o harala gürele arasında yapacak bir şey yoktu sadece kılavuzun Romence, Çekçe ve Lehçe yazılmış kısımlarını kurtarabilmeyi becerdi. Ne yapalım hangi dilde olursa olsun belge belgedir.
Kuddusi Beyi tekrar karavanıyla baş başa bırakıp bir parantez açalım. Kuddusi Bey montaj olayını anlatırken, teknik düzeyde ara eleman ihtiyacını karşılayan Meslek Yüksek Okullarının aslında ne kadar önemli okullar olduğunu düşünmeden edemedim. Ancak Türkiye’de de bu okullar gerekli düzeyde ilgi ve saygı görmemesi nedeniyle, hak ettiği noktaya bir türlü gelememektedirler. Lise sonrası okuyan bir gence nerede okuduğunu sorduğunuzda eğer meslek yüksek okulunda okuyorsa okuduğu bölümü neredeyse utanarak söylemekte, fırsat bulduğunda da buradan biran önce ayrılmaya çalışmaktadır.
Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı sonrası tekrar ayağa kalkması incelendiğinde teknik ara elemanların bu işin lokomotifi olduğu görülecektir.
Ancak bizde eğer çocuk çalışkan ve zekiyse mühendis ve doktor olmaya yönlendirilmekte, tembel ve okuyamıyorsa da gönderin bu keratayı sanayiye bari bir meslek öğrensin mantığıyla gençler sisteme ve çalışma hayatına enjekte edilmeye çalışılmaktadırlar.
Ancak globalleşen dünyada ve neredeyse jet hızıyla gelişen teknolojide bizde de İran’dakilerden çok farklı olmadığını düşündüğüm;
- Grün ne abi?
- Brovn ne demek yav!
-Yelovun ne olduğunu bi söylesene diyen yada ağızlarından tutularak rahatlıkla açılabilecek naylon poşetleri altlarından parçalayarak açan ustalar, kalfalar ve çıraklarla sanayi devleriyle rekabet etmeye çalışılmaktadır.
Artık ne kadar rekabet edebileceksek!
Tekrar Kuddusi Beyin anlatımlarına dönersek;
Bir gün önce bütün gün yol gelen, bugün de sabahtan beri ayakta olan Kuddusi Bey ve karısı artık ona buna bakmadan biran önce karavanı alarak buradan çıkmak istiyorlardı.
Ve yıllardır hayallerini süsleyen son beş aydır da neredeyse hergün bir şekilde gündeme getirerek evde yada işyerinde hakkında konuştuğu karavanı gece saat 22.30’da kendisine teslim edilecek hale gelmişti.
Bir eksikle; portatif tuvalet!
Mottaki Beyler Porta Potti tuvaletin ufak bir aksilik neticesi ellerinde kalmadığını ama hemen arkalarından kargoyla tuvaleti göndereceklerini söylediler. Şambali Hanım biraz mızırdandı ama Kuddusi Bey;
-Aman karımcım bak koca karavanı alıyoruz boşver, tuvaletide arkadan gelsin diyerek onu teselli etti.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Bu hikayeleri okudukca aklimda tamamen Turkiye`deki sanayi esnafimiz canlaniyor. Sunu soyle yapalim usta. abi ne gerek var. Sunu yapsak saglam olmazmi. Olmaz oyle sey ben yillardir bu isi yapiyorum. Ne yazikki her soruya verecekleri bir cevap hazir. Hatta santiye sefi olarak calistigim donemde, santiyede benim emrimde calisan iscilerin bile o oyle olmaz mimar bey, biz bunu boyle yapiyoruz demeleri beni hep cildirtirdi. Hep derim iscilerde ugrasmak gercekten zor is. Arkanizi dondunuzmu bildiklerini okurlar. Sirf bu yuzden benim her isimi kendim yapasim geliyor.

Ayrica sizinde belirttiginiz meslek yuksek okullari gercekten ulkemizde hak ettikleri degeri alamayan okullar. Bunun en buyuk sebesi bence ulkemizde birbirimizi yargilamamiz ve kucuk gormemiz. Her isimizde elalem ne der diye dusunmek zorunda kaliyoruz.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
VII

Karavanı atölyenin önüne çıkararak Kuddusi Beyin arabasına bağladılar. Yılların hayali saat gecenin onbuçuğunda çekilip götürülmeye hazır halde Kuddusi Beyin arabasının arkasında öylece duruyordu.
Karavandaki teknik ekipmanın ( inverter, yaşam aküsü, buzdolabı, webasto, v.b. ) hiçbirisinin garanti belgesi ya da kullanma kılavuzu gibi bir kitapçığı Kuddusi Beye teslim edilmediği gibi karavanın da faturası hariç bu ve buna benzer hiçbir teknik belgesi ya da kullanma kılavuzu bulunmamaktaydı.
Kuddusi Bey ve eşi Şambali Hanım yola çıkarlarken ortalıkta ne Mottaki Bey ne de oğlu gözüküyordu. Onlara, yine de karavanı teslim etmek için gecenin o saatine kadar mesaiye kalan işçiler el salladılar.
Kuddusi Bey ve eşi için ne kadar önemli olsa da galiba Mottaki Beyler için bir karavan teslim etmek çok sıradan ve mekanikleşmiş bir olaydı.
Hâlbuki karavancılığın; bir yaşam biçimi, bir hayat felsefesi, yaşama pozitif açıdan bakışın insan ruhuna açılan bir kapısı olduğunu düşünen ve bu gerçekleştirmek üzere olan Kuddusi Beyler, yıllardır bu camianın içinde olması dolayısıyla zaten bu felsefeyi özümsediklerini düşündükleri bir karavan imalatçısı olarak Mottaki Beylerden buna uygun bir yaklaşım beklemişlerdi.
Karavan sahibi olmak, bir beyaz eşya dükkânından çamaşır makinesi ya da bir galeriden araba almakla aynı kefede değerlendirilemezdi ya da değerlendirilmemeliydi. Galiba vahşi kapitalizm dedikleri olgu her şeyin olduğu gibi karavan dünyasının da ruhunu alıp ilişkileri yalnızca madde düzeyine indirgiyordu.
Ve Kuddusi Bey sedan tipi, dizel 1422 cc motorlu, üç silindirli aracının direksiyonuna oturduğunda sinirleri gerilmiş, kalbi küt küt çarpıyordu. Saat gecenin onbuçuğu olmasına rağmen Başkent Tahran’a giden yol yinede hareketliydi. Arabayı çalıştırıp, 1. vitese taktı ve gaza hafifçe dokundu. Her zaman bu gaz vermeyle hareket eden arabanın rahat hareket edemediğini görünce pedala biraz daha yüklendi. Sanki görünmez bir el arabayı arkaya doğru asılıyor gibiydi. Araba yavaş yavaş hareket etti ve Kuddusi Bey yolun en sağından 1. viteste gitmeye başladı.
Şambali Hanım ön koltukta oturmasına rağmen gözü tamamen arkada
- Kuddüm geliyo, geliyo diyerek sevinç içerisinde karavanın arkalarında olduğunu müjdeliyordu. ( Şambali Hanım sevinçli olduğu zamanlarda eşine kısaca Kuddüm diye seslenmekteydi.)
Evet, araba gidiyor ve karavanda geliyordu, yaklaşık 500 metre sonra Kuddusi Bey arabayı 2.vitese yükselttiğinde kalbinin çarpıntısı sakinlemeye başlamıştı. 10-15 dakikada 2. viteste gittiler ve Kuddusi Bey hafiften sağına soluna doğru bakınmaya başladı. Oluyordu yahu bu işi becerecekti Kuddusi Bey. Ve 3.vites. 50-55 kilometre civarında bir hızla gitmeye başlamışlardı ve her şey yolunda gözüküyordu ki Allahhh sanki bir şey birdenbire onları sola yolun ortasına doğru çekiyordu. Kuddusi Bey can havliyle ayağını hemen gazdan çekip zaten sıkı sıkı tuttuğu direksiyon simidine mengene gibi yapıştığı anda koca bir tırın yanlarından geçip gitmekte olduğunu gördü.
Tırın yarattığı hava akımı bu etkiyi göstermişti demekki. Ancak tek araçla giderken çok daha yüksek hızlarda bile böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Artık sanki bir elektrik süpürgesi varmışta onları çekiyormuş gibi bir his oluştuğunda bir tır ya da otobüsün onları geçmek üzere olduğunu anlıyor sıkıca direksiyona sarılıyordu ama onları öyle tehlikeye düşürecek düzeyde de bir şerit kayması olmuyordu.
Zaman gece yarısını geçmiş ve otobanda yalnızca şehirlerarası otobüsler ve tırlar kalmıştı. Otoban boşaldığı için otobüsler ve tırların onları biraz daha açıktan sollamaları nedeniyle “Elektrik Süpürgesi Sendromu”ndan da kurtulmuşlardı.
İki günün yoğun temposu, ilk kez karavan kullanmanın stresi ile birleşince yorgunluk belirtileri kendini göstermeye başlamış ve Kuddusi Beyler biraz da yürüyen evlerinin yanlarında olmasının merakıyla büyük bir dinlenme tesisinde durarak karavanda uyumak istediler. Fabrikadan yeni çıkan karavan temizliği yapılmadığı için toz toprak içerisindeydi ama olsun. Büyük bir hevesle içeriye geçip yattılar ama uyumak ne mümkün!
Kapı ve pencereleri kapalı karavanın içerisi boya fabrikası gibi kokuyordu. 5-6 saat önce boyanan karavanın boya fabrikası gibi kokması normaldi.
Kuddusi Bey bu yoğun koku altında uyurlarsa sabahı göremeyeceklerini düşündü ve karavandan çıktılar. Tekrar arabaya binip koltukların üzerine kıvrıldılar. Karavan arkada, onlar önde arabanın koltukları üzerinde sabahın ilk ışıklarına kadar uyumaya çalıştılar.
Sabah gün ışımaya başlarken tekrar yola çıktılar ve Tahran çevre yolundan güneybatıya kendi şehirlerine doğru yola koyuldular. Gündüz gözüyle arabayı kullanmak daha rahattı ve Kuddusi Beye bir güven de gelmişti.
Artık 4. viteste ve 60-70 kilometre hızla tıngır mıngır eve doğru gidiyorlardı. Yolun yarısında bulunan Afyonabada yaklaştığında hava bozmaya başladı. Ufukta kara kara bulutlar görülüyor ve rüzgâr da hızını arttırıyordu.
Elleri sımsıkı direksiyonda, gözleri ise ilerideki kara kara bulutlarda yağmur yağmasa bari diye düşünürken ısrarlı bir korna sesiyle irkildi. Aynadan arkaya baktığında koskocaman bir tırın hem korna çalarak hemde selektörle onu uyardığını gördü ama gördüğü bir şey daha vardı.
 



Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Fatih bey sizde tam dizi filmler gibi en heyecanli yerinde bitiriyorsunuz sonra insan sabaha kadar bilgisayin yenile tusuna basmak zorunda kaliyor meraktan. Aceba ne zaman yenisi gelecek diye. :smiley:
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Melih Bey,
İlginiz için çok teşekkürler, sizlerin ilgisi Kuddusi'nin hikayesini yazıya dökerken harcanan emeğin boşa gitmediğinin de bir kanıtı aynı zamanda. 8. Bölümü yarın saat 18.00 sıralarında yayımladığımızda TIR şoförünün Kuddusi'yi ne için uyardığını da hep beraber öğrenmiş oluruz.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Dizilerden once annelerimizin yaptigi tahminler geldi aklima. "Iste bu bolumde bu olacak bak soyluyorum evladim kesin boyle" diyerek. Benimde aklimda suan tahminler var ama neyse icimde kalsin soylemiyim, forumun gidisatini geyik yaparak bozmiyim.:smiley: Ellinize saglik gercekten hem keyifli hem ogretici yazilariniz devaminida bekliyoruz.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Fatih Bey,

Hem keyifli hem de bilgilendirici bir bölüm oluşuyor burada. Anlatımınız da çok güzel. Benim ilk karavan kullanım tecrübelerim gözümün önüne geliyor okurken. Karavan yapım hikayesi de bizde yaşananlara çok benziyor.

Elinize sağlık, merakla taklip ediyorum.

Doğan
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
VIII

Karavanın sol penceresi açılmış sallanıp dururken, çağla yeşili perdeler de dalgalanıp duruyordu. Durması lazımdı ama nasıl! Vızır vızır işleyen yolda uygun bir boşluk bulup durabilmek için yaklaşık bir beş-altıyüz metre pencerenin menteşelerinden kopmaması için dua ede ede gitti. Yolun kenarında uygun bir yer bulup durduğunda yağmur damlaları da tek tük atmaya başlamıştı.
Karavanın içine girdiğinde plastikten yapılmış pencere kilitlerinin rüzgâr biraz kuvvetlenince esneyerek yuvalarından çıktığını anladı. Ön pencere rüzgârı karşıdan aldığı için sorun yoktu, arka pencerede güçlü bir rüzgâr etkisine maruz kalmıyordu, sağ taraftaki mutfak penceresi de ufak olduğu için kilitlerin gücü yeterli oluyordu ama sol taraftaki pencere büyükte olduğu için rüzgâra dayanamamıştı.
Tabii esas sorun; imalatı kaçarken- koşarken yaptıkları için pencerenin yumuşak olan plastik kilitlerinin tam ayarlı monte edilememesiydi. Ağızları birbirine tam oturmayınca biraz kuvvetli rüzgârda plastikler esneyerek kilit yuvasından sıyrılmışlardı.
Neyse yinede Allahın sevgili kuluydu. Ya tır şoförü uyarmasa pencerenin açıldığını fark edemese herhalde bir zaman sonra pencere menteşelerinden kopup gidecekti. Pencereyi tekrar dikkatlice kapattı ve diğer pencereleri kontrol etti. İçerideki diğer aksamda bir sıkıntı görülmüyordu. Buzdolabı dahil bütün dolap kapakları ve çekmeceler yerli yerinde ve kapalıydı.
Tekrar yola koyulduğunda yağmur da hızını arttırmaya başlamıştı. Şimdi hem yolu takip ediyor hemde ikide bir aynadan pencereyi kontrol ediyordu. Neyse galiba pencerede sorun yok iyi kapatılmadığı için açılmış derken aynadan geriye baktığında o çağla yeşili rengi tekrar gördü. Allahım böyle giderse Kuddusi Beyde çağla yeşili fobisi gelişecekti.
Tekrar uygun yer arayışı, ama bir öncekinde daha kısa bir mesafede duruş ve yine bu sefer yağmur altında karavanın içerisine intikal.
Üçüncü seferde pencereyi yerinde bulamayacağının bilinciyle pencereyi tekrar kapattıktan sonra üç kilit mekanizmasından da iple karavanın içerisinde kapı ve dolap kollarına pencereyi bağlayarak sağlamlaştırdı.
Henüz yolun yarısında, daha evine bile ulaşmadan sıfır karavanın ön tarafı sağa sola bağlanmış iplerle “Deli Babanın Tekkesi” özdeyişini aratmayacak haldeydi.
Tekrar yola koyulduğunda artık ikide bir arkaya bakma sıkıntısından kurtulmuştu. Ancak yağmur hızını gittikçe arttırmış silgeçler en hızlı konumunda çalışıyor, göz gözü görmüyordu. Üstüne üstlük İran Karayolları Teşkilatı’nın yol genişletme çalışmaları yüzünden zaman zaman yol bir şantiyeye dönüşüyordu.
Kuddusi “Hey Koca Rabbim sen bilirsin ama Kuddusi kulunu bugün çok sıkı imtihana tabi tuttun. Yetsin artık.” diye başını göğe kaldırıp yakardı.
Yolda durabilecek bir dinlenme tesisi ya da benzin istasyonu olsa hemen girecekti. Yaklaşık 15-20 kilometre süren bu kötü yol ve sağanak yağış bitti. Kuddusi Bey ilk uygun dinlenme tesisine girip hemen karavanın içini kontrol etti.
Hayret o yağmura rağmen karavanın içerisinde herhangibir akıntı ve sızıntı görülmüyordu. Bu iyiydi, hiç olmazsa her yağmur sonrası elinde silikon tabancası Mart kedileri gibi karavan tepesinde dolaşan karavancılardan olmayacaktı. Su almama durumu pek keyiflendirdi Kuddusi Beyi, pencere konusunda Mottaki Beye olan kızgınlığı bile geçti.
Tekrar yola çıkarak akşam saatlerinde Abadan’a gelerek, karavanlarını şehrin yakınında deniz kenarında bulunan İstavrit Kampinge bıraktılar. Kuddusi Bey karavanı teslim aldıktan sonra ilk kez kullanmasına rağmen yaklaşık 1000 kilometrelik bir yolculuktan sonra 24 saatte kazasız belasız kampinge ulaşmıştı.
Arabayla karavan çekmenin gözünde büyüttüğü kadar da zor bir şey olmadığını düşündü. 80 kilometre hızı geçmediği takdirde aracın karavana daha rahat hakim olabileceği görülüyordu. Ancak görüş avantajı ve sürüş hakimiyeti açısından seyahatlerde gece karanlığına kalmamakta da fayda olduğunu düşündü.
 




Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,670
Mesajlar
1,521,964
Kayıtlı Üye Sayımız
166,525
Kaydolan Son Üyemiz
ibissyusuf

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst