Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 129,959
Ynt: Hikayeler


özgürlük

Adamın biri, Bilge bir kral olmakla ün salmış olan kralın yanına gider.
Krala şunu sorar:
'Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?'
Kral 'Elbette' der, 'Kaç bacağın var senin? '
Adam soruya şaşırarak 'iki efendim' der.
Kral 'Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin? '
'Elbette' diye cevap verir adam.
Kral 'O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver'.
Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.
'Tamam' der kral 'Şimdi de öteki bacağını kaldır.'
Adam şaşırır 'Bu imkansız kralım' der.
'Gördün mü? ' der kral 'Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrası bir öncekine bağımlıdır.'
 

Etiketler
Ynt: Hikayeler

ekiNoks' Alıntı:
Hikayelerin devamını bekliyoruz Serkan Bey :smiley:...
:smiley:

üniversite de duyduklarımdan birini paylaşayım...belki daha önce paylaşılmıştır..

yalnış hatırlamıyorsam felsefe dersi

prof sınıfa girer ve masanın üstüne içi boş bir cam kavanoz koyar..
sınıfa sorar bu şuan boşmu dolu mu?
sınıf boş diye cevap verir...
kavanoza kaya parçaları doldurur irice..
şimdi diye sorar..
sınıf dolu diye cevap verir..
bu sefer çakıl taşları koyar..
tekrar sorar şimdi diye..
sınıf yine dolu diye cevap verir...
bu sefer kum koyar kavanoza..
şimdi diye sorar..
sınıf tekrar dolu diye cevap verir..
prof bu sefer kavanoza su doldurur..
şimdi diye sorar..
sınıf tekrardan dolu diye cevap verir..
prof;işte zaman böyle birşeydir...hayatınızı bu kavanoz gibi düşünün ve nasıl ne ile dolu olduğuna karar verin der..
 

Ynt: Hikayeler

simdilik bu son :smiley:


Adamın biri, bir gece bir rüya görmüş, Upuzun bir kumsal boyunca dostu ile yürüyormuş.

Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de

Bir film şeridi gibi, adamın hayatından sahneler geçiyormuş.

Kumsal adamın hayat yolu imiş sanki

Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında dikkat etmiş . . .

Bir çifti kendisinin, bir çifti Dostunun.

Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,

Kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve

Birden bir şey dikkatini çekmiş:

Hayat yolunun pek çok bölümünde

kumda sadece bir çift ayak izi

ve adam dehşet içinde farketmiş ki,

ayak izlerinin, tekleştiği zamanlar,

hayatının en kötü, en acı anlarına rastlıyor...

Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş

ve dostuna sormaya karar vermiş.

Dostum! Eğer ben bir terslik yapmazsam

her zaman yanımda olacağını,

her zaman yanıbaşımda yürüyeceğini söylemiştin . . .

Oysa hayat yoluma bakıyorum.

En zorlu, en kötü, an acılı anlarımda

sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda . . .

Anlamıyorum dostum anlamıyorum . .

Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da

sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun ?

Dostu gülümseyerek cevap vermiş:

Sevgili, çok sevgili dostum.

Ben seni çok sevdim ve hiç terketmedim.

Hayat yolundaki en zorlu sınav günlerinde,

yani en acılı, en kötü anlarında

kumda hep bir çift ayak izi gördün.

Dikkat et!

Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor.

Çünkü o sıralar ben, seni kucağımda taşıyordum . . .
 

Ynt: Hikayeler

Siz hikayelere devam edin, ben çıkmak zorundayım. Akşama tek tek okuyacağım paylaştıklarınızı :smiley:...

Görüşmek üzere...
 

Ynt: Hikayeler

Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN'dir. Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır. Bakanın gür sesi: "Giriniz!" Atatürk'ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk'ten gelen bir mektuptur bu: "Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı..." Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur: "Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın..." Bu, Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan ÖZMEN, Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir: "Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukların Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine Atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der. Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey'le Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyledir:


"Muhterem Atatürk, Yaver Bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için; bu çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ek'te takdim ediyorum..."

Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek: "Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı." diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakan adına özür dilemiş. Atatürk: "Yok! demiş özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse."

Tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu anının unutulup gitmesine gönlü razı olmayan bakanın yeğeni yüksek mimar H. Rahmi ÖZMEN, 15.08.1985 günü bu mektubu gazeteci yazar Vahap Okay'a iletir. O da 15.09.1985'te gazetesinde yayımlar.
 



Ynt: Hikayeler

Teşekkürler Engin bey. Atatürk'ten de başka bir davranış biçimi beklenilmezdi degil mi..
 

Ynt: Hikayeler


Elektronik posta ile gelen bir yazı. Kim yazmış bilmiyorum ama bir çogumuzun çocuklugunu güzel dile getirmiş. Şimdii okuyunca sanki hiç yaşanmamış gibi geliyor :smiley:

Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi,hep evdeydi.
Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.


En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek
arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine girip gelen ( ki sadece çişi gelen giderdi evine ) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve bazen ekmek arası yogurt olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık. Polisler gelmezdi
kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir
bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan
çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.

Birbirimizin suyundan içerdik,
Misket, el üstü taş oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık.
Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ;
Evlerimiz var içinde yaşayan yok.
Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl
vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye
hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden hep
korkmuş çekinmişimdir.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik?
.
.Her toplum haketiği gibi yönetilir derler ya,hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ?
 

Ynt: Hikayeler


Bir Aşk Hikayesi

>Heybeliada'daki Deniz Okulu'ndan mezun olan Ismail Türe kendi gibi
>Gelibolulu olan bir genç kizakaptirir gönlünü. Iki sevgili parmaklarina
>nisan yüzügü taksalar da birbirlerini çok seyrek görmektedirler. Ismail
>Türe denizaltida muhabere subayi olarak görevlidir çünkü. Üstegmenin aklina
>harika bir fikir gelir; nisanlisina isikli mors alfabesini ögretecek
>Çanakkale'den geçis yapacaklari geceyi planli oldugu için önceden bildirecek
>ve böylelikle haberleseceklerdir.
>
>Bogazi yüzeyden geçmekte olan denizaltinn kulesindeki denizciler sigara
>içmekte sohbet etmektedirler. Aralarindan birinin heyecanli oldugu her
>halinden belli olmaktadir. Gelibolu kiyilarina geldiklerinde karanlik
>içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanip söndügü görülür: "Seni
>seviyorum..." Arkadaslari gülümseyerek Ismail Türe'ye bakarken genç asik
>elindeki fenerle sevgilisine karsilik vermektedir...
>
>Bu olaydan sonra iki sevgilinin aski düsmez olur denizalticilarin
>dillerinden. Herkes haberlesmek için kurulan isik yolunu konusur.
>Arkadaslari "Evlen artik su kizla da buradan her geçisimizde selamlasmayi
>birak artik" diye takilirlar Ismail Türe'ye. Denizaltinin üstünün ve altinin
>bir oldugu yagmurlu günlerde bile Çanakkale Bogazin'dan geçilirken
>elindeki fenerle ask nöbeti tutan yakisikli denizci gözünü bir an olsun
>ayirmaz Gelibolu kiyilarindan.
>
>Yine bir gün yirmi yedi yasindaki Üstegmen Çanakkale'den geçecekleri gün
>ve saati denizaltinin ugradigi bir limandan haber verir nisanlisina. Ege
>Denizi'nden Bogaz'a giris yapacaklarini en öndeki denizaltinin kulesinde
>olacagini bildirir. Genç kizin gözüne her zaman oldugu gibi o gece de uyku
>girmez. Büyük bir sabirla pencerenin önünde oturmakta ve gözünü hiç
>kirpmadan denize bakmaktadir. Fenerine yeni pil almis olsa da arada bir
>yanip yanmadigini kontrol eder yine de...
>
>Birden dev bir kararti belirir suyun üstünde. Güneyden gelen bir denizalti
>penceresinin görüs sahasina girmistir. Genç kiz pencereyi açar ve gecenin
>karanligina uzattigi elleriyle feneri yakip söndürür.
>"Seni seviyorum..."
>
>Kulede bulunan denizaltinin komutani Bahri Kunt isareti görünce gülümser:
>"Hay Allah bu kiz denizaltilari sasirdi. Nisanlisinin denizaltisi bizim
>önümüzdeydi..." Bir anlik tereddütten sonra Birinci Inönü denizaltisinin
>komutani Bahri Kunt yanit gönderilmezse genç kizin telaslanacagini
>düsünerek karsilik verilmesini emreder. Yanindakilerin "Ne diyelim
>komutanim?" diye sormasi üzerine de sunlari söyler:
> "Ebediyete kadar..."
>
>O gece Üstegmen Ismail Türe'nin görev yaptigi Dumlupinar Çanakkale
>Bogazi'na giris yapan ilk denizalti olmustur. Ama Gelibolu kiyilarina
>gelmeden Nara Burnu açiklarinda Isveç bandirali "Naboland" adli gemi
>tarafindan çignenmekten kaçamamis ve yarali bir balina gibi aci dolu sesler
>çikararak Çanakkale'nin karanlik sularinda kaybolmustur. Her sey birkaç
>dakika içinde gerçeklestiginden arkadan gelmekte olan Birinci Inönü
>denizaltisi Dumlupinar'a çarpan geminin yanindan habersizce geçerek
>Gelibolu'ya ulasan ilk denizalti olur.
>
>Genç kiz nisanlisindan haber almanin huzuru içinde basini yastiga
>koydugunda genç denizci çoktan dalmistir "ebediyete kadar" sürecek olan
>uykusuna!...
>
>Sunay Akin
 





Ynt: Hikayeler

Aşk ve ayakkabı

Asklar da ayakkabilar gibidir...

Bazilari çamur yagmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" kosullarina dayaniklidir.Bazilari ise ummadiginiz kadar kisa zamanda çabucak "yamulur" ilk yagmurlu havada "alti açilir" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider.

Asklari da ayakkabilar kadar "itinayla" seçmezseniz, tipki ayaginizda oldugu gibi yüreginizde NASIR olusabilir.

Dar gelen bir ayakkabiyi sadece tarzini begendiginiz için "zamanla açilir" diyen saticiya inanarak alirsaniz, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" baslar.

Ruhunuzu daraltan bir ask içinde yalnizca fiziksel begeniye kapilip "zamanla düzelir" diyenlere kanarsaniz, yine zamanla içinizdeki olumlu duygularin "çarpildigini" görebilirsiniz.

Asik olabileceginiz insan türü, tipki ayakkabilar kadar degisik stillerde, farkli kalitelerde ve sayisiz "renktedir".... Aski bir çesit serüven olarak "spor" gibi yasayanlar, aynen "spor ayakkabi" gibi dikkat çekici ve rahat kisileri bulurlar.

Tersine askta tutucu ve istikrarli olmayi benimseyenler "klasik ayakkabi" gibi muhafazakar çizgiler tasiyanlara tutulurlar.

Dekolte ayakkabilar gibi sadece cinsellik ve eglence zevkleriyle ateslenen asklar vardir.

"Bez" ayakkabilar gibi kisa ömürlü "tatil asklari" ise hemen herkesin kisisel tarihinde mevcuttur.

"Marka" ayakkabi alir gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" asiklar görürsünüz.

Kati plastikten "yagmur çizmesi" edinir gibi mantik süzgecinden geçirip "ise yarar" biçimde yasamak isteyenleri de bilirsiniz.

Ayrica ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafi"olup evine sayisiz çesitte ayakkabilar yigan insanlarin ayni zamanda "degisik" türde asklara da zaafi oldugu söylenir.

Evet ask "ayakkabidir".

Aynen ayakkabiniza bakim yapmayip "hor" kullandigniz zaman kolayca eskittiginiz gibi, askiniza da dikkatli davranmayip özen göstermediginiz zaman kisa sürede "eskitirsiniz".

Ve nasil ki "delik" bir ayakkabiyi tamir ettirdiginizde yalnizca "bir miktar" ömrünü uzatmis olursaniz; "delik" bir aski onarmaya kalkistiginizda da "asla eskisi gibi olmayacaktir"!

CAN YÜCEL
 


Ynt: Hikayeler


İntikam

Aaron Hacker’in emlak bürosunun önünde New York plakalı kırmızı, spor bir araba durdu. Arabadan inen şişman adam, büroya doğru yürüdü. Sıcaktan ter, ince elbisesinin üstüne kadar çıkmıştı. 50 yaşında görünüyordu. Yüzü heyecandan kızarmış, fakat kısık gözlerindeki kararlı, donuk bakış değişmemişti. İçeriye girince başıyla Aaron’a selam verdi.

- ”Bay Hacker?” Aaron gülümseyerek,
- ”evet benim, sizin için ne yapabilirim. Bay..?” Şişman adam,

- ”Dill” diyerek kendisini tanıttı. ”Zamanım çok az, hemen konuya girsek iyi olacak.” dedi.

- ”Benim için de iyi olur Bay Dill. İlgilendiğiniz belli bir yer var mı?”

- ”Doğrusunu isterseniz, evet. Kasabanın kenarındaki eski bina.”

- ”Sütunlu ev mi?”

- ”Ta kendisi. Yanılmıyorsam üzerinde SATILIK tabelası var.” Aaron kuru bir sesle,

- ”Evet, bizim satış listemizdedir.” Kalınca bir defterin yapraklarını karıştırdı. Sonra daktilo ile yazılmış bir sayfayı işaret etti:

”160 yıllık bina. 8 odası, 2 banyosu, otomatik gaz fırını, geniş terasları, çevresinde ağaçları var. Çarşıya, okula yakın. 750.000 dolar.”diye okudu ve ekledi:

- ”Hala ilgileniyor musunuz?”

Adam oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı. “Neden olmasın. Olumsuz bir yanı mı var?”

Aaron, “Aslına bakarsanız,” dedi. “Bu evi defterime yalnızca yaşlı Sade Grim’in hatırı için kaydettim.Ev asla onun istediği kadar etmez. Uzun zamandır onarım görmemiş çok eski bir binadır. Kirişlerden kimi bir kaç yıl içinde çökecek durumda. Bodrumu ise yılın yarısında su ile doludur.”

- ”Öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor.”

Aaron omuz silkti. “Herhalde kendisi için manevi değeri olacak. Çok eskiden beri ailesine aitmiş.” Şişman adam gözlerini yerde gezdirdi. “Bu çok kötü.” dedi. Başını kaldırıp Aaron’a baktı ve çekingen bir biçimde gülümsedi. “Hoşuma gitmişti. O, nasıl söylesem bilemiyorum, tam aradığım evdi.”

Aaron güldü. “100.000 dolara belki iyi bir alışveriş olurdu ama, 750.000 dolara…Sanırım Sade’in düşüncesini de anlıyorum. Hiç bir zaman fazla parası olmadı. Kendisine kentte çalışan oğlu bakıyordu. Sonra adam 5 yıl önce öldü. Onun için ev satmanın akıllıca bir iş olacağını biliyor. Fakat gönlü bir türlü evden ayrılmaya razı olamıyor. Bu yüzden eve kimsenin almaya yanaşamayacağı bir fiyat koyuyor. Böylece kendini avutuyor.”

Üzgün bir ifade ile başını salladı.”Dünya ne kadar garip değil mi?”

Dill soğuk bir sesle “Evet.” dedi. Sonra ayağa kalktı. “Kendisini bulup fiyatı biraz düşürmesini isteyeceğim.” Otomobilini Bn.Grim’in evinin önündeki yıkık dökük çürümüş tahta parmaklıkların önüne park etti. Evin çevresini tümüyle yabani otlar kaplamıştı. Kapıya çıkan kadın kısa boylu, beyaz saçlı idi. Yüzündeki hatlar, küçük inatçı görünüşlü çenesine kadar iniyordu. Havanın sıcak olmasına karşın sırtında kalın, yün bir örme hırka vardı.

- ”Bay Dill olmalısınız.”dedi, “Aaron Hacker buraya gelmekte olduğunuzu telefonda söyledi. İçeri girmez misiniz?”

- Dill, “Dışarısı korkunç derecede sıcak.” diye söylendi.

- ”Öyleyse içeri girin. Buzluğa biraz limonata koymuştum. İçeriz.”

İçerisi loş ve serindi. Pancurlar kapatılmıştı. Eski tarz geniş koltuklarla döşenmiş büyük bir salona girdiler. Yaşlı kadın ellerini sıkı kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu. Şişman adam öksürdü…

- “Bn. Grim, az önce emlakçınız ile konuştum.”

Kadın,”Tümünden haberim var.” diye sözünü kesti.

- “Aaron fikrimi değiştirebileceğiniz düşüncesi ile sizi buraya yollamakla akılsızlık etmiş. Doğrusunu isterseniz amacımın bu olduğuna da pek emin değilim.”

- ”Bayan Grim, sizinle biraz konuşabileceğimi sanmıştım.” Bn. Grim sallanan sandalyesini gıcırdatarak arkasına yaslandı.

- ”Konuşmak için para alınmaz, ne istiyorsanız söyleyin.”

- ”Evet, haklısınız.” Adam beyaz bir mendille yüzünün terini sildi.

- ”İzin verirseniz anlatayım. Bir iş adamıyım. Bekarım.Uzun yıllar çalıştım ve iyi bir servet yaptım. Artık dinlenmeyi hak ettim. Yaşamımın sonlarını geçirebileceğim sakin bir yer arıyorum. Burayı sevdim. Bir kaç yıl önce Albany’ye giderken buradan geçmiştim. O zaman bir gün buraya yerleşebileceğimi düşünmüştüm. Bugün kasabadan tekrar geçerken, burayı gördüm. Tam istediğim yerdi.”

- ”Burayı ben de severim, Bay Dill. Böyle oldukça yüksek bir fiyat isteyişimin nedeni de bu zaten.”

Dill gözlerini kaldırıp yaşlı kadına baktı.

- “Oldukça yüksek bir fiyat değil mi? Kabul etmelisiniz ki Bn.Grim, bu günlerde böyle bir ev en fazla…”

”Yeter.” diye bağırdı kadın.

- “Bay Dill bu konuda sizinle kesinlikle tartışmak istemiyorum. Eğer istediğim parayı vermeyecekseniz, üzerinde durmayalım.”

- ”Fakat, Bn. Grim.”

- ”İyi günler Bay Dill.”

Adamın da aynı şeyleri yapmasını belirten bir tavırla ayağa kalktı. Fakat adam kalkmadı.

- “Bir dakika bayan, delilik olduğunu biliyorum ama, istediğiniz parayı ödeyeceğim.”

Yaşlı kadın uzun süre adama baktı.

- “Emin misiniz, Bay Dill?”

- ”Kesinlikle, yeterince param var. Eğer evi satmanızın tek yolu buysa, parayı alacaksınız.”

Grim hafifçe gülümsedi.

- ”Sanırım limonata iyice soğumuştur. Size getireyim. Siz içerken ben de evi anlatırım.”

Kadın elinde tepsi ile geriye döndüğünde Dill yine mendille alnındaki terleri siliyordu.Limonatayı zevkle yudumlamaya başladı.
Yaşlı kadın sallanan sandalyesine yaslanırken

- “Bu ev.” Diye söze başladı. ”1902’den beri aileme aittir. Kasabadaki en sağlam ev olmadığını da biliyorum. Oğlum Michael doğduktan sonra bodrumum su bastı. O günden bu yana da bir türlü kurutamadık. Aaron bazı yerlerin çürüdüğünü de söylüyor. Yine de bu eski evi severim. Bilmem anlatabiliyor muyum?”

- Dill, “Evet.” dedi.

- ”Michael 9 yaşında iken babası öldü. Ondan sonra sıkıntılar başladı. Michael belki de benden çok babasını özlüyordu. Çok vahşi ve haşin bir çocuk olmuştu. Liseyi bitirince kasabayı terkedip kente gitti. Çok hırslı bir insandı. Kentte ne yaptığını bilmiyorum. Fakat başarıya ulaşmış olmalıydı. Bana düzenli para gönderirdi.” Gözleri nemlenmişti.
”Kendisini 9 yıl görmedim. Dokuz yıl sonra geldiğinde başı dertte idi. Zayıf ve yaşlanmış bir durumda bir gece yarısı çıka geldi. Yanında ufak, siyah bir valizden başka bir şey yoktu. Valizi elinden almak istediğim zaman bana vurdu. Bana, annesine vurdu. Ertesi gün bir kaç saat için evi terketmemi söyledi. Ne yapmak istediğini açıklamadı. Döndüğümde valiz ortadan yok olmuştu.”

Şişman adam gözlerini limonata bardağına dikmiş öylece dinliyordu.

”O gece evimize bir adam geldi. İçeriye nasıl girdiğini bilmiyorum. Michael’ın odasından sesler duydum. Oğlumun içinde bulunduğu tehlikenin ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Kapının arkasından dinlemeye çalıştım. Fakat yalnızca bağrışmalar tehditler ve…” Bir an durakladı. Omuzları sarsılıyordu…

”…ve bir silah sesi duydum.” diye devam etti. “İçeriye girdiğim zaman yatak odasının penceresi açıktı ve yabancı gitmişti. Michael’ımda yerde yatıyordu. Ölmüştü. Tüm bunlar bundan 5 yıl önce oldu. Ondan sonra polis bana olanları anlattı. Michael ve tanımadığım o adam birçok suç işlemişler. Bir sürü yerlerden bir kaç milyon dolar çalmışlar. Michael parayı alıp kaçmış. Parayı bu evde, hala bilemediğim bir yerde saklamıştı. Sonra diğer adam hissesini almak için oğlumu arayıp bulmuştu. Paranın yok olduğunu görünce de oğlumu öldürmüştü.”

Başını kaldırıp adama baktı.

”İşte o zaman evimi 750.000 dolara satışa çıkardım. Bir gün oğlumun katilinin döneceğini biliyordum. O bir gün gelip fiyat ne olursa olsun evi almak isteyecekti. Bütün yapacağım, yaşlı bir kadının köhne evine bu kadar çok para vermeye razı olacak adamı buluncaya kadar beklemekti.”

Sandalyesini ağır ağır sallıyordu. Dill bardağı yere bıraktı, diliyle dudaklarını yaladı.”Uf!” dedi. Bu limonata çok acı…” Bakışları canlılığını kaybetti, hafif titreme ile başı, omuzunun üzerine cansız düştü.
 






Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,771
Mesajlar
1,523,637
Kayıtlı Üye Sayımız
166,593
Kaydolan Son Üyemiz
Ömer Deniz Önder

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst