Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan MK51 Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 146
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 36,707
Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Geçmi Evlenmeli Erken mi?

Çerez tabağı – 1


Bir kuruyemiş tabağı kalabalık bir grubun önüne geldiği zaman sırasıyla
önce antepfıstıkları , ardından bademler, sonra fındıklar gider. En sona
beyaz ve sarı leblebiler kalır. Eğer belli bir yaşa kadar evlenmemişsen
de durum farklı olmaz. Ya kalan leblebiler ve ayçekirdekleri ile idare
edersin, ya bir fıstık bulurum diye tabağı karıştırır
durursun..


Çerez tabağı - 2

Fakat 2. tezde şöyle :
Aynı tabakta ucu açılmamış kabuklu şam
fıstıkları da kalır.Herkes bir eller, bakar ama kimse açmaya cesaret edemez, tabağa geri
bırakır. Onlara ulaşmak cesaret ister. Dişine güveneceksin kıracaksın
ki,içinde gizlediği lezzete ulaşabilesin. Ama risklidir , dişini de
kırabilirsin.
 

Etiketler
Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

ERKEKLER MELEKTiR -mi ?

Birgün ormancinin biri dallari nehrin üzerine
>>>sarkan agacin dallarini keserken baltasini suya düsürür. 'Aman tanrim'
>>>diye bagirdiginda bir peri belirir ve 'Ne diye bagiriyorsun?' der.
>>>Ormanci baltasini suya düsürdügünü ve yasamini sürdürebilmek için
>>>o baltaya ihtiyaci oldugunu söyler. Peri suya dalar ve elinde bir
>>>altin balta ile tekrar belirir. 'Baltan bu muydu?' diye sorar.
>>>ormanci 'hayir' diye cevaplar. Peri suya tekrar dalar ve bu sefer
>>>elinde gümüs bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar: 'Baltan bu
>>>muydu?' Ormanci yine 'hayir' diye cevaplar.Peri suya tekrar dalar ve
>>>bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar:
>>>'Baltan bu muydu ?'Ormanci 'evet' der. Ormancinin dürüstlügü perinin
>>>çok hosuna gider ve baltalarin üçünü de kendisine verir. Ormanci
>>>mutlu bir sekilde evine döner. Bir zaman sonra ormanci esiyle
>>>birlikte nehir boyunca yürürken karisi suya düser. Ormanci 'Aman
>>>tanrim' diye bagirir. Peri yine belirir ve sorar: 'Ne diye
>>>bagiriyorsun ? Ormanci 'karim suya düstü' der.Peri suya dalar ve
>>>Jennifer Lopez ile birlikte geri döner. 'Senin karin bu mu?' diye
>>>sorar. Ormanci 'evet' der. Peri sinirlenmistir, 'Yalan söylüyorsun,
>>>gerçek bu degil' der. Ormanci: 'özür dilerim peri, ortada bir yanlis
>>>anlasilma söz konusu. Eger Jennifer Lopez için hayir deseydim bu
>>>sefer Catherine Zeta-Jones ile geri dönecektin, ona da hayir deseydim
>>>karimla dönecek ve her üçünü de bana verecektin. Ben fakir bir adamim
>>>ve üç karimin sorumlulugunu tasiyabilecek durumda degilim. Jennifer
>>>Lopez'e evet dememin sebebi budur...'
Bu hikayeden alinacak ders :
>>>Ne zaman bir erkek yalan söylüyorsa bunun iyi ve saygin bir
>>>nedeni vardir ve bu baskalarinin yarari içindir.Kendileri için birsey>
>>>istiyorlarsa ekmek çarpsindir!!!!
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

"Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrılarının, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında aramalısınız."
Vücudunuz yetenekli bir enerji dönüşüm merkezidir. Taşıdığınız trilyonlarca hücre, besinlerle aldığınız gücü enerjiye çevirebilen organcıklarla donatılmıştır. Yiyecek ve içeceklerle aldığınız gücü kullanılabilir enerjiye çeviren süreçler, müthiş bir düzen içinde tıkır tıkır işler.
Bu süreçleri etkileyen pek çok faktör var. Yaşınız, cinsiyetiniz, hormonal metabolik yetenekleriniz, genetik mirasınız ve kişisel sağlık hikayeniz bunlardan bazılarıdır.
HAYAT bir enerjidir. İhtiyacı olan enerjiyi beden ve ruhun o müthiş işbirliğinden alır.
Yürümek, koşmak, konuşmak, duymak, uyumak, gülmek, kızmak, yazmak gibi hayata ilişkin pek çok şey bu enerjiyi kullanır.
Ne vücudunuzun bol bol enerji üretmesi, ne de kalorileri yüklenmesi kendinizi canlı ve güçlü hissetmenize yetmez. 'Enerji' ve 'canlılık hissi' arasındaki ilişkiyi sadece kaloriler belirlemez.
Canlılık hissinde, biraz ruh sağlığının ve biraz da duygusallığın yeri olması gerekir.

COŞKUYA ÖNEM VERİN
Enerjik ve canlı kalmayı, eskilerin deyişi ile 'taş gibi olmayı' istiyorsanız, hayatın gücünü sadece yediklerinizde, içtiklerinizde aramayın. 'Hayat çorbası'nın içine birer tutam huzur, coşku, sevinç ve birer parmak keyif, heyecan ve ümit katmaya bakın!
Hayat enerjisinin sadece yedikleriniz, içtiklerinizde gizli olmadığının farkına varmalısınız. Sağlığın 'bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali' olduğunu unutmayıp fiziksel metabolik süreçlere takılıp kalmamalısınız.
Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrılarının, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında aramalısınız. Saydığımız bu ve benzeri sorunlar, çoğu kez bedenden kaynaklanmıyor.
Biraz korku, endişe, üzüntü veya güvensizlik dolu olan tabancayı bir anda patlatıyor.
Eğer ruhsal enerji üretiminizin yeterli olmasını istiyorsanız şu önerileri bir kenara not alabilirsiniz.

ACELECİ OLMAYIN
Yavaşlayın. Sağlıklı bir ruh, bedeni ile yan yana yürüyen, ona gecede gündüzde, korkuda sevgide, tasada, endişede eşlik edendir.
Ruhunuzu bedeninizden ayırmayın, onu koşturup yormayın.
İşe 'yavaşlayarak başlayın'.
Ruhunuzu hayatın doğal hızına, olağan ritmine bırakın. Yemenizi içmenizi, aşık olup sevmenizi, yürümenizi, düşüncelerinizi, mümkün olduğu kadar yavaşlatın.
Acele etmek için çok da acele davranmayın.
Beden ve ruhunuza baş başa kalmaları, konuşup anlaşmaları için zaman bırakın.
Daha yavaş yemeye, dinlenmeye, uyumaya, zamanı uzatıp daha fazla yaşamaya, hayatı daha çok paylaşmaya bakın.
Eğer hayata daha çok değmek, huzur, keşif, neşe eklemek, hayatı geçmemek istiyorsanız birinci adımın hep aynı olduğunu unutmayın.
İşe yavaşlayarak başlayın.

DİRENÇLİ OLUN
Size daha çok sağlık veren şeyin yalnızca pasta, börek, hamburger ve kurabiyelere gösterdiğiniz direnç olduğunu sanmayın.
Kaliteli ve formda bir hayat istiyorsanız direnmeniz gereken çok şey var:
Karamsarlık, korku, endişe, panik, hiddet, kızgınlık, kabalık, kin ve nefreti hayatınıza sokmayın.

KIZIP SİNİRLENMEYİN
Kızmayın, sinirlenmeyin. Her şey, her zaman daha önce hesaplanan, ölçülüp biçilenden farklı boyutlar kazanabilir.
Çevrenizde sizi üzen, bunaltan şeyler bazen yoğunlaşabilir.
Bunları 'çevresel kirlenme' gibi algılayın.
'Huzurlu olmak, içe dönük yaşamda daha önceden örgütlü olmaktır. Kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ve karşıtlıklar hep olacaktır.
Marifet, bu durumlarda da sinirlenmemek, kızmamaktır.
İç sükuneti, olabildiğince korumaktır' diyor Vincent Peale. Huzur ve sükunetin ürettiği enerji, temiz ve organik bir enerjidir.
Kızgınlık, öfke, nefret gibi zararlı katkıları ihtiva etmez.

DAHA ÇOK SEVİN
Daha çok hayat enerjisi üretmenin en kolay yolu daha çok sevmektir.
Sınırsız, karşılıksız sevmektir. Sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz yakıttır.
Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.

BAZEN BOYUN EĞİN
Kabul edin! Gerektiğinde direnmelisiniz. Ama uzun süreli dirençlerin, beyhude karşı gelmelerin, uzamış streslerin adrenalin, kortizon ve ensülin gibi fazlası can yakan hormonları artırdığını bilmelisiniz.
Biraz şans, kader, kısmet ve biraz da ilahi takdir hayatın içinde mutlaka yer almalıdır.
Böyle durumlarda Nehru'dan yararlanın:
'Hayat iskambil oyununa benzer. Elinize gelen kartlar gerçekliği temsil eder.
O kartlarla oyunu nasıl oynadığınız ise özgür iradenizi...'
Elinize iyi kartlar gelmediğinde, mevcut kartlarla yetinin. Bekleyin, kabul edin,
'Bu da geçer' deyin.
Hayat sonsuz bir enerjidir. Bu enerjiyi sürekli olarak üretmek, üretirken tükenmemek, tüketmemektir.
Kirletmemek ve iyi yönetmek gerekiyor. Marifet hayatı uzatmakta değil, hayatı mutlu kılmakta, ona yeni ve farklı hayatlar ekleyip ritmini ve hızını bozmamaktır.
Sevgili Can Dündar çok haklıdır!
İnsanlar şişirilen kasları, silinen kırışıklıkları ile genç kalmıyor.
Genç kalmak, yaşadığıyla övünebilmek, istediğinde başını alıp gidebilmek, istediğinde kaldığı yerden ya da sil baştan başlayabilmektir.
Hayata taraf olmaktır.
Hayatı ıskalamamaktır.
Hayatın içinde kalmaktır.
Hayata her yaşta ve her sabah yeniden başlamaktır...
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Çok sevdiğim ve değer verdiğim eski patronum iflas etti...
---------------------------------------------------------------------------

25 sene önce tanıdığım,12 sene yanında çalıştığım ve ticarette bir yerlere gelmemde örnek aldığım patronum (gayri müslüm) ,acımasız ticarete yenik düştü ve iflas etti..

Elemanları ile arkadaş olan, onlara çok değer veren, maddi gücü ciddi iyi olup ve inanılmaz hayat tecrübesi olan bir kişinin düştüğü bu durum, kulağımıza küpe olmalı...

12 sene yanında çalıştığım süre içerisinde evliliğimi, ilk arabamı,ilk evimi,ilk arsamı onun sayesinde almıştım..Onun engin tecrübelerinden yola çıkarak ve yine onun kefilliği ile ilk işimi kurmuştum..Yüzlerce işçisi vardı...ve yanında ben dahil sağ kolu olan 5 kişi bile bir yerlere gelmiş durumdadır....Hepimiz onu örnek alırdık...

Onun için hayatta her şeye hazırlıklı olmak lazım...Kimin başına ne geleceği belli değil..Paronayak derecesinde olmasa bile yarınlardan korkumuz olmalı diye düşünüyürum..
 







Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

evet çok doğru söylüyorsun doğuşlu..bu arada anlattığın hıkayeler çok güzel...zevkle okuyorum...bılmek demek çok şey demek..bilene diploma bile veriyorlar..bilmeyene ise hayat çok zor...işte herzaman okumak,kaç yaşında olursak olalım...sevgili hayvancıklarımızın biz insanlar gibi bilmek üzere bir şansları maalesef yok..olsun senin gibi onları her fırsatta düşünen dostları var...herşey gönlünce olsun... :D
 




Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Efsane Wimbledon tenis oyuncusu Arthur Ashe AIDS'den ölmekteydi.
Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı.
Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu:

"Neden Tanrı böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?"

Arthur Ashe buna şu cevabı verdi:

Tüm dünyada...
50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,
5 milyon tenis oynamayı öğrenir,
500,000 profesyonel tenisi öğrenir,
50,000 yarışmalara girer,
5,000 büyük turnuvalara erişir,
50'si Wimbledon'a kadar gelir,
4'ü yarı finale,
2'si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya "Neden ben?" diye hiç sormadım.
Ve bugün sancı çekerken, Tanrı'ya "Niye ben?" mi demeliyim?
Mutluluk insanı tatlı yapar
Zorluklar güçlü yapar,
Hüzün ise insan yapar,
Yenilgi mütevazı yapar,
Başarı insanı ışıldatır
Ama yalnız Tanrı yolumuza devam etmemizi sağlar.
Tanrı'ya asla "Niye ben?" diye sormayın...
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİL

Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan kısacası yaşantısından sıkılan bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş. Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş. Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:

- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...

Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak etmiş. Biletin nereden alındığını öğrenmiş. Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış. Başlamış merakla oyunu izlemeye...

Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında. O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz almış. Adamsa:

- Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz? Onunla bir şey konuşmam gerek... demiş.

Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş ve ne olursa olsun, ne iş olursa olsun buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtmiş. Müdür çok şanslı olduğunu, şu sıralarda bir temizlikçi aradığını fakat önce onu denemesi gerektiğini ifade etmiş ve denemek üzere aylardır el değmemiş

bir kütüphanenin temizliğini uygun bulmuş.

- İşte burayı temizle. Eğer beğenirsem seni işe alırım... demiş ve gitmiş.

Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürede bitmiş. Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmamış. Onu diğerleri gibi işi savsaklayan biri sanmış. Fakat odanın temizliğini görünce hayretler içinde kalmış. Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcır oluvermiş. Müdür bu çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar vermiş.

- Tamam seni işe alıyorum
- Fakat benim yatacak yerim yok.
- O zaman burada yatarsın ve işe daha erken başlarsın.

İstediği olan tiyatro tutkunu, huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür.

- Adın neydi senin buraya yazalım... demiş.

Aldığı cevap ise;
- William! William Sheaksper!... olmuş.

Bu hikaye hem insanı dehşete düşürücü hem de ilham verici. Sheaksper tiyatro yaşantısına bu şekilde başlamış. Tam kırk (40) yaşında... tiyatroyu o yıllarda tanımış ve büyük bir azimle o muhteşem oyunları yazmış. Üstelik büyük bir fedakarlık göstermiş mesleği için. Meslek hayatı boyunca sadece üç saat uyuyarak yaşamını sürdürmüş. Sabah erken kalkıp oyun provasını yapıyor oyununu oynuyor ve akşam yeniden oyun yazıyor... Bu böyle sürüp gitmiş.

Bu hikayeyi ilk duyduğumda yaşamım için duyduğum kaygıları bir kenara bıraktım. Anladım ki, hiçbir şey için geç değil. İnsan eğer isterse imkansız gibi görünen olayları da gerçekleştirebilir. Yeter ki yürekten istesin ve bunun için çaba sarf etsin. Hiçbir şey için geç değil. Kırk yaşında olsak ta...
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Filozof ve dalkavuk

Bir filozof ile bir dalkavuk konuşuyormuş. Filozof ne derse dalkavuk onu tasdik ediyormuş. Nihayet sabrı tükenen filozof haykırmış:
- Birader, hiç olmazsa bir kez olsun dediğime itiraz et de iki kişi olduğumuzu anlayalım.



****



Devlet adamı ve dalkavuk


Önemli mevkide bulunan bir devlet adamı dalkavuğun birine

- Sıfır nedir?
diye sormuş. Cevap tam beklenildiği gibi olmuş:
- Sizin huzurunuzda ben.

****



Bey ve dalkavuk


Eskiden konaklarda dalkavuk bulundurmak adetmiş. Konağın birinde bir gün Bey demiş ki:
- Bir dalkavuk alacağım, filan gün imtihan var, sağa sola haber salınız.
Derken o gün gelmiş, kapının önünde dalkavuk adayları sıra olmuş.
Biri içeri alınmış. Bey sormuş:
- Sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
- Olur mu efendim? Ben filan Bey'in yanında şu kadar, fişmekan Bey'in yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak calıştım.
Bey:
- Olmadı, sen çık. demiş.
Derken ikinci, üçüncü..... adaylar gelmiş, konuşma hep aynı, cevaplar hep aynı. Bey, dalkavuğunu bulamayacağını düşünmeye başlamış ki, içeri biri girmiş. Bey:
- Söyle bakalım sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
- Hayır, hiç benzemem efendim.
- Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
- Evet efendim. Ben biraz da dalkavuğa benzerim.
Bey hemen dışarı haber salmış:
- Tamam ben dalkavuğumu buldum.



****



Kral ve dalkavuk

Kral ördek avında... Av uşakları çevredeki ördekleri kışkırtıp, kralın önüne getiriyorlar. Sonunda hazret önünden geçen bir ördeğe ateş ediyor, heyecanla dalkavuğuna soruyor:
- Nasıl? Vurdum mu? Vurdum mu?
Dalkavuk:
- Majesteleri zavallı ördeğin hayatını bağışlamak alicenaplığında bulundular.



****


Padişah ve dalkavuk


Padişahın biri patlıcan yemeğini çok severmiş. Bir gün yemekte

- Şu patlıcan ne güzel sebzedir. demiş. Dalkavuğu hemen:
- Haklısınız Sultanım. Bu patlıcan öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur, tatlısı olur, turşusu olur, yemeğe doyamazsınız.
diye methiyeler düzmüş. Derken birkaç gün sonra yemekte yine patlıcan varmış. Padişah da o gün tersinden kalkmış
- Ne bu yahu, yine patlıcan, yine patlıcan. Bari bir şeye de benzese. diye kükremiş. Dalkavuk da ele almış:
- Yaa evet Sultanım. Zaten kara kuru bir şey, tadı yok, kekremsi, yemeği yemek değil, tatlısı tatlı, turşusu turşu.
Padişah da:
- Sana da bir şeyler oluyor. Daha iki gün önce patlıcanı öve öve bitiremedin. Bugün de yerin dibine batırdın.
deyince, dalkavuk hemen atılmış:
- Aman Sultanım, ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil

ÇEVRENİZDEKİ DALKAVUKLARA DİKKAT EDİN....
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe
delikanlınınsa Piremus. Komşu olduklarından birlikte büyüdüler. Çocukça
başlayan aşk ateşi, serpildikçe onlarla birlikte büyüdü. Aileleri hiç
istemezdi görüşmelerini. Birbirlerine uygun olmadıkları düşünülürdü
nedense?

Oysa onlar ölesiye bir aşk beslemeye başladılar birbirlerine.
İkisinden başka kimselerin bilmediği bir sırları vardı. İki evin
arasındaki gizli çatlak.
Bazı geceler gizlice bu aralıkta buluşur, birbirlerine seslerini
duyurup aşklarını sözcüklere dökerlerdi.
Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe,
ağaca Piremus'dan önce varmıştı. Gittiğinde, avını yeni yemiş, ağzından
kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bir
mağaraya
doğru koşmaya başladı. Boynundaki eşarp, farkında olmadan düşüverdi. O
sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup, kalmıştı. Kocaman
aslan, ağzında kanlarla birlikte, biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını
parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey, aslanın Tispe'yi
öldürerek
yediğiydi. Tispe'siz yaşayamazdı. Aklından geçen, sadece aşkı uğruna
canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar
içindeki cansız bedeni yere düştü. Tispe'yse korkusunu bir kenara atıp,
bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın
altına geldiğinde, o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus'un cansız
vücudu yerdeydi ve elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbı tutuyordu.
Tispe sevgidi gencin elindeki eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı
herşeyi. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri çekip çıkardı ve kendi
göğsüne götürdü. yaşadıkları ölesiye derin bir aşktı ve onları ölüm
bile
ayırmamalıydı. Az sonra sevgili Piremus'un bedeninin üstüne yığıldı.
O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin
üstünde duran ağacı, onların aşkına adadılar. Piremus'un kanını bu
ağacın
meyvalarına, Tispe'nin gözyaşlarınıysa, ağacın yapraklarına verdiler. O
günden beri kara dutun çıkmayan lekesini, dut ağacının yaprakları
temizler..

Bilir misiniz dut ağacının meyvasının lekesi çıkmaz ama elinize ağacın
yaprağını alır ovuşturursanız, lekenin yok olduğunu görürsünüz...
Örtüşen, birbirini temizleyen, arındıran büyük aşklar yaşamanız
dileğiyle..
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu. Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı. Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi.
Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı. Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan, müşterinin tavrından yakınıyordu. Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.
Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi. Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi. Usta, Şimdi o tuzu suyun için at” dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı.Sonra usta “Şimdi o suyu iç” dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta “Nasıldı tadı” diye sordu. Çırak nefretle, “Çok acı” dedi.
Usta çocuğa “Tuzu yanına al gel, gidiyoruz” dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler. Usta çırağa “Bütün tuzu göle dök” dedi. Çırak söyleneni yaptı. Usta “Şimdi gölün suyundan iç” dedi. Çırak içti. “Suyun tadı nasıldı” diye sordu usta. Çırak, “Çok güzeldi” dedi. “Peki tuzun acısını hissettin mi” diye sordu bu kez de.Çırak “hayır” dedi.
Usta çırağı karşısına oturtup anlattı: “Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.

Seçim senindir: “Ya bir bardak su olacaksın ya da göl…”
 



Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

o gün adliye binasının önü ana baba günü gibiydi.Bütün gazeteciler toplanmıştı.Konu 80 yaşındaki bir neneyle 84 yaşındaki bir dedenin boşanma davalarına tanıklık etmekti.Tamda hani şu evlenmeden beraber yaşamanın daha iyi olduğunu savunan sapık zihniyetin türediği andı.
mahkeme başlamıştı.Hakim önce neneyi çağırdı.
-Anlat bakalım anne derdin ne?Bu yaştan sonra neden boşanmak istiyorsun?
Nene anlatmaya başladı:
-bak hakim bey evladım şu görmüş olduğun ihtiyar admla ben tamı tamına 60 yıllık evliyim.Birbirimizi severek evlenmiştik.ben ankarada yaşıyordum ve bu adam çankayada askerlik yapıyordu.askerliği bitince evlendik.
ben bi çocuğumuz olmasını çook istiyordum.ama eşimden olan bir problem yüzünden çocuğumuz olmuyordu.bende üzülerek kendisinden boşanmak istediğimi söyledim.O da:
-biz birbirimizi çok seviyoruz çocuk için ayrılmayalım.Nasip değilmiş.Ben sana çiçek getiririm sende onlarla uğraşırsın.Onlarda çocuk gibidir sevgi ister,ilgi ister,konuşmak ister.Gel yuvamızı yıkmayalım.
dedi bende gerçekten seviyordum kabul ettim.o çiçekler getirdi zaten bahçıvandı kendisi,bende o çiçeklerle sanki çocuğum gibi davrandım.ta ki bi akşam yeni bir çiçekle gelinceye kadar.SEDEF ÇİÇEĞİ.
Bak hayatım dedi sana yeni bir çocuk getirdim.Ama bu çocuğun huyu biraz kötü.Bunu her gece saat 3 te sulaman gerekiyor.Yoksa ölür dedi.
Bende her gece saat 3 te kalkıp o çiçeği suladım.Bir gece olsun şu adam kalkıp sulamadı.Bende kendi kendime adadım ki eğer bu çiçek ölürse bende bu adamdan boşanırım.dün baktım çiçek ölmüş bende doşanma davası açtım.
Beni boşa bu duygusuz adamdan hakim bey evladım.
Hakim olanları dinledikten sonra dedeye yönelir.
-eşini dinledin baba gel bide seni dinleyelim.Söylemek istediğin bişey varmı?
dede suçlamalardan yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde utanarak hakimin karşısına çıkar:
-söylenenleri dinledim evlat.Eşim haklıdır ancak bilmediği bir nokta var.
Ben bahçıvanım çiçekleri çok iyi bilirim.Sen sedef çiçeğinin huyunu bilirmisin evlat?
hakim:
-Nedir baba söylede bilelim.
dede:
-sedef çiçeği suyu hiç sevmez.Ayda bir defa sulasan yeterlidir.Eğer birden fazla sularsan yaşamaz kurur.
Eşimin boynunda ağrılar vardı doktora götürmüştüm.Doktor bana dediki bak dede nenenin boynunda kireçleme başlamış.4 saatten fazla yatmaması lazım yoksa Allah vermesin felç bile olabilir.
uyku tatlıdır hakim bey oğlum ona gece kalk dolaş sonra tekrar yat deseydim yapamazdı.Benimde aklıma böyle bir oyun geldi.
O her gece kalkar çiçeği sular geri gelir yatardı.Ben o zamana kadar numara yapar onun uyumasını beklerdim.
O uykuya dalınca gece kalkar çiçeğin toprağını değiştirirdim.İnsanlık hali işte dün bende uyuya kalmışım çiçek ölmüş...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,682
Mesajlar
1,522,153
Kayıtlı Üye Sayımız
166,528
Kaydolan Son Üyemiz
yusufkaptan41

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst