Rusçuk’tan BÜKREŞ’e
Rusçuk’taki Maison Russe adlı sevimli butik otelimizde sabah erkenden ayaklandık. Yolculuklarda asla yanımızdan ayırmadığımız su ısıtıcı, demlik ve demlik çay poşetleri ile ince belli çay bardaklarımızı ve yeşil - siyah zeytin/peynir/domates/salatalıktan ibaret yolluğumuzu çıkarıp, otelin alt katındaki sevimli mutfakta kahvaltımızı yaptık. Bükreş’te 2 gün kalacağımız evi geceden Booking.com’dan ayırtmıştım: Merkeze çok yakın bir konumda bulunan geniş ve ferah bir mekan gibi görünen Bucharest Apartments, (2 geceliği 68 Euro). Arabayı da yerleştirince, artık Romanya’ya doğru yola çıkmaya hazırdık. Tuna kıyısına inerek, iki ülke arasındaki sınır noktası Dostluk Köprüsü’ne ulaştık. Gümrük kapısında epeyce araba birikmişti, bir süre oyalandık. Ardından bir bölümü kocaman demir çerçevelerle çevrili uzun bir köprüyü geçip Romanya’nın
Giurgiu kentine sorunsuz girdik.
Bu arada özellikle bu bölgedeki Rumenlerin sürekli olarak alış veriş için hayatın genelde daha ucuz olduğu Bulgaristan’a geçtiklerini belirtelim. Türk Lirası, Romanya parası Ley’ göre yüzde 5 kadar daha değerli. Yaklaşık 1 TL=0,95 Ley Ortalama yıllık gelir 350 Euro imiş. Ağustos 2017’de benzin 4,65 Ley dolayındaydı. Sanırım şimdi biraz daha yükselmiş. Genelde dağlık bir ülke, özellikle Kuzey ve Batı bölgeleri Bükreş’ten itibaren yükseliyor:
Karpatlar.20 milyonluk nüfusun çoğu Rumen, %7 oranında Macar kökenli ve yüzde 5 ila 15 arasında olduğu varsayılan bir Çingene nüfustan söz ediliyor (bu nokta biraz tartışmalı). Sakson (Germen) kültürü ülkenin pek çok yerine damgasını vurmuş olsa da, büyük paylaşım savaşları sonrasında Almanlar ülkeyi nerdeyse tamamen terk etmişler. Biz dolaştığımız yerlerde Alman ve Macar etkilerini ağırlıklı olarak gördük. Gözlemlediğimiz diğer bir noktaysa, Alman ve Fransız ekonomik güçlerinin (benzin istasyonları ve süpermarketlerden, otomobil ve yapı malzemelerine kadar) yoğun bir rekabet içinde olduğuydu.
Aslında Karadeniz kıyısında Köstence, doğu ve kuzeydoğudaki Bocovina-Moldova bölgesi, Maramureş’in doğusu ve Macaristan sınırına yakın olan Timişoara ile Hunedora bölgelerinin de görmeye değer muazzam zenginlikler barındırdığını biliyorduk. Ama eğer o yerleri de programa alırsak, bütün ülkeyi çepeçevre dolaşmamız gerekecekti. Gelgelelim, Lviv-Polonya ve Berlin de bizi bekliyordu. Bu yüzden Bükreş-Transilvanya çevresi ve kısmen Maramureş bölgelerini kapsayan 7 günlük bir rotayla yetinmek zorunda kaldık.
Bükreş
Giurgiu-Bükreş arası yaklaşık 80 km. Yol gayet düzgün ve trafik sakin. Ancak şehre yaklaşırken banliyölerde karşılaştığımız yoğunluk ve curcuna bize hemen canım ülkemizi anımsattı. İyice bunaldığımız bir sırada karşımıza çıkan bir süpermarketin otoparkına attık kendimizi. Ama burasının aslında dev bir yapı market olduğunu fark ettik. İhtiyacımızı giderip kısa bir tır attığımız markette fiyatların hayli yüksek bulduk. Bu arada girişteki büfede insanların harıl harıl
ciorba de fasole dedikleri yoğun kırmızı renkli bir fasulye çorbası ve yanında iri mantı benzeri bir hamur işi yediklerini gördük. Doğrusu pek cazip gelmedi. Yola devam edip
Piata Unirii denilen merkezdeki meydandan sola saparak kalacağımız evin bulunduğu ana caddeye geldik. Ev, yüksek binaların yer aldığı geniş ana yoldaki ilk sapakta sokağa bakan bir binanın 5.katındaydı. Arabayı kapı önündeki alana ücretsiz park ettik. Büyük bir girişi, deri kotluklu geniş salonu, kocaman komple eşyalı bir mutfağı ve ferah bir yatak odası olan aydınlık ve rahat bir mekândı. Ancak hemen karşımızdaki alanda yapılan devasa bina inşaatı 24 saat aralıksız devam ettiğinden, uykumuza kan doğradı.
İlk gezi alanımız yaklaşık 10 dk yürüyerek ulaşabileceğimiz
Lipscani denilen eski şehirdi. Piata Urinii (meydan)’dan sağa sapıp ara sokaklara dalınca son derece keyifli bir ortamla karşılaştık. Daracık Arnavut kaldırımı sokaklar, ilgi çekici eski yapılar, şimdi restoran olarak kullanılan
Hanul Manuc adlı tam Rumen tarzı avlulu, 2 katlı eski bir han,
St Antuan Kilisesi,
Stavrapelos manastırı karşımıza çıktı. Sokaklara yayılmış lokantalar, barlar arasında bir süre dolaştıktan sonra,
Urinii bulvarına yöneldik. Restoranları yeterince zengin bulmadığımızı, fiyatlarının ise gözümüze yüksek göründüğünü belirteyim. “Neye göre yüksek?” derseniz, tabi Bulgaristan’a ve Türkiye’ye göre derim. Ama eğer buraya Almanya – Polonya dönüş gelmiş olsaydık, sanırım bu fiyatlar gözümüze o kadar yüksek görünmezdi. Ayrıca kuşkusuz insanların harcama alışkanlıkları ve düzeyleri de farklı farklıdır.
Lipscani'nin canlı sokakları