Ynt: Özgür Datvi !
Sevgili Cemal,
"Şimdi Anadolu Vahşi hayatı koruma ve hayvan rehabilitasyon merkezini ve derneğini kuruyorum" demişsin. Seni kutlarım. Umarım Datvi ve Datvi gibiler de en kısa zamanda senin sayende özgürlüklerne kavuşurlar. Bu gün doğanın dengesini bozanlar başka bir şekilde yine karşımıza çıkarlar ama. Bu sefer de başka bir konu başka bir şekilde gündeme gelir....
Bundan 3 ay kadar önce Antalya'nın Gündoğmuş İlçesinde kısa bir süre görev yaptım. Burası Torosların tepesinde muhteşem çam ormanlarının içinde bir yer. Halk geçim kaynağını ormancılıktan sağlıyor. Dağlık olması nedeni ile ekilir arazileri yok. Mayıs ayında Gündoğmuş'ta ve bu dağ silsilesinin olduğu her yerde yaşam her yıl aynı seyrediyor. Baharda envai çeşit mor sümbüllerin açtığı sırada yükünü yükleyenler yaylaya gidiyorlar ve yazı burada kendilerine kurdukları kıl çadır, çardak yada gümele tarzı tek odalı evlerde geçiriyorlar. Herkes kendine zamanında bir bağ kadar bir yer edinmiş. Burada ekip biçebildikleri toprağı da değerlendiriyorlar. Ama keçi sürüleri olan aileler de var. Onlar ortak bir çoban tutup keçilerini dağın armağan ettiği meralarında otlattırıyorlar. Bir zamanlar dağdaki yaban hayatın düzeni kurt sürülerinin bu sürüleri basıp bir kaç keçiyi sürekli kendine yiyecek etmesi ile devinirken zamanla kurtların üreyip sayılarının daha da artması hatta insanların yaşam alanlarının içine kadar girmesi ile yöre halkı bir heyet oluşturup kurtların kendilerine ödettiği bu ziyana bir son verme kararı alıyorlar. Zaten dağ insanının hepsinde hemen hemen avcılık da vardır. Silahını kuşanan ava çıkıyor ve o kadar çok kurt öldürüyorlar ki en sonunda biraz soluk alabiliyorlar. Çünkü ormanda yaşayan kurt sayısı normalin de altına düşüyor . Tabii ki yörükleri bu durumdan memnun ama daha üstünden bir kaç yıl geçmiyorki bir, iki, üç derkenyine kayıplar başlıyor. bu sefer neden dersiniz?
Elbette yaban domuzlardan. İşin kötü tarafı domuzlar bir doğumda kurtları ikiye katlayan bir sayıya ulaşıyorlar ve çok daha çabuk yetişkin hale geliyorlar. Öyle olunca da kurtlar ile mukayese edilmeye kalkarsa bunların verdiği zarar iki misline çıkıyor. Nasıl mı?
Şöyle ki. hani yaylalarda yada dağ eteklerinde yöre halkı kendi bağ ve bahçesini yapmıştı ve buralara kendince meyve, sebze, hatta buğday ekiyordu ya? İşte bu domuz sürüleri geçtikleri her yeri talan ederek ve hatta yapılan çitleri bile yıkarak öyle bir zarar veriyorlar ki. Yörükleri şimdi eskisi gibi tarımdan asla bir şey alamayacak hale geliyorlar. Çünkü yaban domuzları en az 20 en çok 100 sayıda sürüler halinde yaşıyorlar. Bunlar hem et obur, hem de ot oburlar. Yani et bulamasalar bile otla beslenebilirler. Bu yüzden ağızlarının tadlarını elbette çok keskin koku alan duyu organları ile ekili arazideki yeni tazecik filizlenmiş salatalıkların, domateslerin, biberlerin o mis kokulu açmış çiçeklerinin kokusu bağ- bahçenin uydu üstünden görmelerine gerek kalmayan
krokilerini beyinlerine anında çiziyorlar.... Öyle ki en sağlam çitleri yapsak, en kalın telleri örsek bu yaban domuzları yine onu kırıp bahçemizde ektiğimiz hiç bir ürünü bırakmıyorlar ve tüm bağları bozuyorlar" diyorlar. Ebette bunca yoğun sürüye hangi çit dayanır ki?
Yaban domuzları cinsel yetişkinliğe doğduktan sonra 8 ay içinde hazır oluyorlar. Ve bir erkek bir kere de 8 dişi ile çiftleyebiliyor. Bir çiftleşmede en az 1 doğum olduğu söylensede bu arakam en az 6-7 ve en çok 15 taneye kadar olduğu söyleniyor. Bir erkek 8 dişi le birlikte olduğunda hepsini hamile bıraktığını düşünürsek artık siz hesap edin gayrısınız.....Bir domuzun yaşam süresi en az 10 en çok 27 yıl ise. Şunu da hesap edin ki bu çiftleşmeler kaç güzel güneşli günde ne sonuçlarla karşımıza çıkacak. ....(ben kendi adıma kurtlarla mukayese ettikten snra düşünmek bile istemiyorum.) Yani kurt sürüyü basında 2-3- keçi ile olay kapanırdı. Ama bunların bir sürüyü bastığını düşünün. ortada ne alır bilmem.....!
Peki deyip soruyorum. "Bu domuzlar daha önce yoktu diyorsunuz, o zamanlar kurtlar vardı. Ve sadece sürüye dalıp bir kaç keçiden oluyordunuz. Doğru mu?"
Cevap: Evet.
Peki o zaman bu yaban domuzları neredeydi. sayıları nasıl oldu da bu kadar arttı ve sizler önceleri sadece bir kaç keçiden olurken şimdi ektiğiniz arazilerden de gelir elde edemiyor ve bir zamanlar dışarıya satarken şimdi kendi sebze ihtiyacınızı bile karşışayamayacak durumdasınız. Tüm pazar alışverişinizi 2 saat yoldan gelecek Alanya halinen gelen yiyeceklerle bu mesafenin de benzin parasını satılan meyve ve sebzelerin üstüne giderini karşılayan manavdan alıyorsunuz. Normal satıldığı pazardan 2 misli para vererek alıyorsunuz? Öyle mi?
Cevap: Evet.
Soruyorum : peki bu domuzlar nasıl oldu da bu kadar çoğaldı? Daha önce kurt sürüleri vardı domuz sürülerinin olmadığını söylüyorsunuz. Kurtlar gitti daha kötü bir zarar ve ziyanla meydanı domuzlara bıraktınız.
Cevap: Bu dağlarda kurtlar yaşarken onlar ayda 6-7 bizim keçilerden beslenirken bir o kadarı, belki de fazlası domuz yavrularını yiyerek hayatlarına devam ediyorlardı. Böylece domuzların da popülasyonları dengelenmiş oluyordu. Ama biz kurtları öldürünce hesaba katamadığımız ve kurtlarda çok daha fazla doğum ve zarar kapasitelerini tahmin etmediğimiz domuzların işine yaradı... Öyle ki artık evimizin yakınlarında bile dolanıyorlar ve çok daha tehlikeliler. Onların saldırısına uğramış ve canını sor kurtarmış bir sürü hikaye var şimdi. zaten çobanlar da eskisi gibi keçileri yerleşim yerinden çok daha uzak terlere götüremiyorlar. Şimdi ormanlarınhakimi ne yazık ki domuzlar...
Soruyorum: Peki kurtları öldürdülüğünüzü söylüyorsunuz. Şimdi bu kurtlar neredeler, geriye biraz bıraksaydınız da bu sayıyı biraz aşağıya indirseydiniz. !!!!
Cevap: Kurtları o kadar çok öldürdük ki belki de bu sefer onların yavrularını domuz sürüleri yiyor.
Soru: Peki siz bu domuz sürüleri için de bir araya gelip onları kurtlarda olduğu gibi avlasanız ve bunu yaparken kurtlara da dokunmasanız. Bu sayıyı biraz dengeleseniz!... (ki bunu sorarken de neye göre dengeleyeceklerini ben de bilmiyorum!)
Cevap: Bu mümkün değil çünkü domuzlarla mücedele daha da zor .
(Siz hiç domuz sürüsü gördünüz mü? Ben görmedim Çünkü.)
Soruyorum: Neden?
Cevap: Birincisi av yasağı var, Asla izinsiz av yapamazsın.
İkincisi domuz sürüleri ile bir başına mücadele edemezsiniz avcıların sayısının çok olması lazım.
Üçüncüsü domuz derisi o kadar serttir ki. Tıpkı timsah derisi gibidir. Bir tanesini öldürmek için bile çok fazla masrafa girersin. Onları öldürmek için ancak dom dom kurşunu gerekir. Zaten doğal hayatı korumada da dom dom kurşunu kullanmak yasak. Ava çıkasan bile bir tane domuzu zor öldürebilirsin. Kolay kolay derisine kurşun işlemediği için ava gidip avlanmakta var işin içinde.... Bu kadar çok sürü için yılın belli aylarında dağa domuz avına çıkmak kurt avına çıkmaktan daha tehlikelidir. Bunu göze alabilecek avcı çok az. Bu sürüleri sizin bildiğiniz gibi değil. Bir kere onları bulmanız da o kadar kolay değil. Kurt izi bulmaya benzemez domuz izi sürmek.........
İşte böyle laf uzayıp gidiyor. Zaten hayat ta böyle. Bir şeyden kaçarken daha sonra ondan çok daha büyük başka bir şeyin ağına düşmüyor muyuz? Sonra o bizi kovalamıyor mu? Bu yüzden de atalarımızın bizlere miras bıraktığı yaşanmış deneyimlerinden arta kalan kısa bir cümlecik nasihatler hep nedense bizler yine hata yaprıktan sonra, ancak söylenmekte "yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş" ve bunu milyonlarca kez yapmış ve yapmaktan geri kalmayacak biz insanoğlu henüz tam tecrübe edinip de bir şeyleri düzelteceği bir zaman da dünyadan göçüp gidiyor... Hayatta biraz daha kalabilmiş ve kendinden küçüklere bunu anlatmaya çalışanlarıda hangi kulağımızla dinlediğimiz tartışılır. ! Yine de onca emek ve sabırdan sonra yaban hayatı içine alan herşeyi (küçücük bir otu bile) korumanın önemini kimbilir neyi kaybetmeyi göze alıp, neyi düzeltmeye arzu ettiğimiz bir zamanda o günkü hesaplarla küçük kayıpları düşünürken arkamızı birden bire döndüğümüzde koskocaman bir çığın üstümüze doğru düştüğünü görüyoruz. Bizler bu hikayeleri çok okumadık mı?, Çok dinlemedik mi? ( hayır hayır hep dinler gibi yaptık) Daha dün gibi hatırımda doğanın denge şeması. Ortaokul yıllarında kitaplarda gösterdiği istasyon çizelgesi. Hatırlarsanız mikropların döngüsü de aynıydı
İşte hayat mikroplarla birlikte devinimini tamamlamaya çalışan doğal yaşamın bir mücedelesi. Bizler içimizde bu dezanfektasyonu yapıp kendimizi doğanın kollarına bıraktıkça insanoğlunun yaşam içindeki insani deviniminin de bir örneği olarak hayatta varlığımızı sürdüreceğiz. Bunu yapamayanlar da tıpkı mikroplar gibi hem kendilerini hem de bizleri tüketmeye çalışıyorlar. Bu görüntüde aynı ama amaç ve niyette farklı yaratıklar elbette çatışacaklar. Bu çatışmayı sadece kurtlardan kurtulup sonra sürüsünü değil tüm besin kaynaklarını yitiren köylüler gibi yaparsak aradan sıyrılıp bu fırsattan yararlanan domuzlar sürüler oluşturup refah içinde yaşayacaklar. Ve ne yazık ki sürüsü bozguna uğramış kurtların toparlanması hayli vakit alacakken domuz sürüleri çok daha fazlasına sahip olacak gücü kendilerinde zaten bulacaklar. Bir de üstüne üstelik yasalar da onları koruyorken.
Ne dersiniz yaşadığımız düzen de de bu böyle değil mi? Umarım biz bu tepişmelerin içinden ayıların yaşam alanını Cemal'in ve onun destekçilerinin de sayesinde kurar, kendi halimizi unutup bir nebze olsun onlarla bir taraftan halimize yandığımız yerde avunuruz.... Yoksa ben kendi adıma çok sırtından vurulmuş biri olarak arkama bakmak istemiyorum. Yoksa sizlerin de bildiğiniz gibi bu gün bir şeyler yapmazsak Datvi'yi düşünüp kurtarmak bir tarafa, kendimizi nasıl kurtaracağımızın hesaplarını yapmaya başlayacağız....
Şu eski dinlediğim hikayelerde Kurt'un beyliğini geçirdiği yerde artık sıtlanlar dolaşmakta. Aslan, Kaplan olmanın, yaşadığı ormanda adil bir düzenle herkese sunulan yaşam hakkı yok artık. Tikinin maskara, Aslanın kafeste bi çare olduğu, ayıların bal kaselerini çalıp ormanda pazu yaptığı yıllarda yaşamıyoruz. Her alanda bozgunların yaşadığı ve bozgunculuğun kral seçildiği bir dünyada içinde temiz yürekle dolaşanlar da var elbette. Konu dolaşıp dönüp insani bir dürüstlüğe geldiğinde tiyatrosunu iyi yapan figüranlar ile amacı reklam yapmaktan ibaret olanları ayırabilecek algı nirengisine sahibiyiz Eyvallah...
Bu yüzden Cemal'in verdiği savaşta sağlam ve emin, hatta kendinden çok farkında cümleleri ile ilerleyişine gönülden mutlu olanlardanım. Ve bu yolun ilerlemsinde eğer naçizane, "sadece bu sayfaya bir şeyle yazarak desteğimin olduğunu düşünenler " varsa da bundan onur duyarım. Yoksa Orhan Veli'nin de dediği gibi.
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.
Saygılar diliyorum.
Silvan GÜNEŞ