Beşinci gün yani 29.04.2018 günlerden pazar, artık biliyorsunuz sabah kalktık, kahvaltı yapıldı, azıklar hazırlandı, kahveler içildi, miskinlik yapıldı, artık evden çıkabiliriz. Bugün ki ilk hedefimiz toplu taşıma araçlarını kullanarak evimize 3.7 km. uzaklıktaki Hundertwasser evlerine gitmek, internetten öğrendiğimiz bilgiye göre aktarmasız gidebileceğimiz en mantıklı toplu ulaşım aracı tramvay olarak görünüyor, en yakın durağa gittiğimizde bilet alabileceğimiz bir yer göremeyince hemen yanı başımızdaki adını unuttuğum ama Türkçe bir ismi olan büfeye önce Türk müsünüz? diye sorduk, evet cevabını alınca nereden bilet alabiliriz sorusuna, tramvayın içinden alabileceğimizi öğrendik, tramvayımız geldi ve bindik 4 yetişkin, 1 öğrenci ve 1 çocuk mevcudumuz var, tramvay içindeki bilet makinesi ise sadece bozuk Euro kabul ediyor ve bizim yanımızda sadece bozuk 4 Euro kadar var, tramvay yoluna devam ediyor biz yavaş yavaş Euro’ları makineye atıyoruz bir tane tam bilet aldık, ikincisini alacağız ama hem ineceğimiz yere yaklaştık, hem de paramız zaten yetmiyor derken, gerisini anlatmıyorum anladınız, Viyana’da toplu ulaşımda bilet işlemleri gözlemlediğim kadar şöyle oluyor
, aşağı yukarı tüm duraklarda, istasyonlarda bilet alabileceğiniz otomatik makineler var, tek yön ayrı fiyat, kısa mesafe gidecekseniz ayrı fiyat ve bunun yanında günlük, 48 saatlik, 72 saatlik biletler var, bir de araç içerisinden bilet alırsanız ayrı tarife, denetim sistemine gelince metro istasyonlarında biletinizi onaylattığınız bir makine var (onaylatmak gerekiyor) ama her hangi bir bariyer, turnike, gişe, kontrol eden yok, yani nereye gidiyorsun, arkadaş bir dakika dur, diyen yok, herkes elini kolunu sallayarak toplu taşıma araçlarını kullanıyor, herkesin çağdaş bir kentli gibi biletini alıp yolculuk, yapacağı varsayılıyor, gezimize geri dönelim, Hundertwasser evlerine yürürken birde ne görelim kilise bahçesinde bir Türk kermesi, tabi hemen içeri dalıyoruz, Allah’ım biz nereye düştük diyoruz, gözlerimize inanamıyoruz, börekler, çörekler, kekler, Türk markalı içecekler, sarmalar, dolmalar, gözlemeler, el emeği göz nuru işlemeler, hediyelikler anladınız siz işte herkes Türkçe konuşuyor, çok mutlu oluyoruz, karnımız tok ama gözümüzde doydu, yine de canımız hangisinden çektiyse tatlarına bakıyoruz, gezimize devam edelim Hundertwasser evlerindeyiz, evet sıra dışı bir apartman, 52 daire ve 4 dükkandan oluşuyormuş, rengarenk ve düzensiz, biraz karışık bir yapı, ağaçlar ve çiçeklerle süslenmiş, değişik ilginç bir mekan, gelmeden internette sadece turistlerin ilgi odağı olması için yapılmış ve amacına ulaşmış bir yer olarak yorumlandığını okumuştum, gerçekten de öyle çünkü biz de oradaydık…
Hundertwasser evlerinden yürüyerek 1,5 km. mesafedeki dünyaca ünlü eğlence parkı Prater’e geçiyoruz, günlerden Pazar olmasından dolayısıyla çok kalabalık ama aynı zamanda çok eğlenceli hem çocuklar , hem de biz yetişkinler değişik eğlenceli heyecan ve adrenalin dolu oyuncaklara biniyoruz, çimlerde dinleniyoruz, azıklarımızı yiyoruz, saatlerimiz 16:00’ı gösteriyor, keyfimiz yerinde, şimdi dün es geçtiğimiz Stephan katedrali ve Graben caddesinde akşama kadar vakit geçirelim, Prater’den Stephan katedrali 2,5 km. metro ile geçiyoruz, Stephan katedralinin içini geziyoruz, arka tarafında German kralı ile Osmanlı akıncısının bir arada olduğu heykeli görüyoruz, Graben caddesinde dolaşıyoruz, veba sütunu yanında eli ayağı düzgün, güzel giyimli, yakışıklı bir gencin bluetooth hoparlör eşliğinde söylediği Arya’yı keyifle dinliyoruz ve hatırı sayılır bir bahşiş aldığı gözümüzden kaçmıyor, saatimiz oldu 18:30 civarı ve metro ile 3.4 km. mesafedeki evimize geçiyoruz, akşam yemeğimizi biliyorsunuz, Türk kahvelerimizi içiyoruz, gün sonunda 8,2 km. yürümüşüz, yarın istikamet Prag,
andorra.